Cinsellik, Sevgi ve Aşkın Diyalektiği
60
sarsılır ve biter. Zaten aşkın kısa sürede bitmesinin nedeni de bu birliğin
insansal bağlamda güçlendirilememesidir.
Aşk, sevgi ve cinselliğin bitip bitmemesi ve insanın yaşam
gücünün tükenmesi ile ilgilidir. Aşkın kısa sürede biteceği, aşkın altı
aylık ömrü olduğu türünden yaklaşımlar, aşkı geleneksel yaklaşımlarla,
tarihsel ve toplumsal koşullamalarla sınırlamaktan, seçenekli düşünceyi
harekete geçirememekten kaynaklanmaktadır. Aşk tümele yöneldiği
sürece sonsuzdur. Çünkü doğru, hakiki, güzel ve iyi olan Birdir-Çoktur.
Çoktan geçmek, yani sonsuz teklerle bütünleşmek ve böylelikle Benin
çoklukta Birliğini sağlamak sonsuzca ilerleyen bir sürece denk düşer.
Aşk, aşık ya da maşuk kavramı olmaksızın olamaz. Aşkı aşk yapan
aşıktır, aşıkın maşuk’udur. Aşkı ve aşığı, gerçekleşmiş olan aşkların
görünüşlerinden, anlam ve değerlerle ilgilerinden çıkarmak olanaklıdır.
Aşk, bilgi ve bilinç içerikli yoğun duygu hali, yoğun hislerle Ben’in
kendinden geçerek özlediğine yönelmesidir. Aşıkı, aşkın cinsiyeti ya da
yöneldiği maşukunun belirlenimleri etkilemez. Aşkın, kadın
19
ile erkek
arasında olabileceği yargısı geleneksel bir önyargıyı temsil eder. Çünkü
aşkta yalnızca kadın ve erkeğe değil ama aynı zamanda düşünce (Tanrı,
düşünce ya da bir hayal) varlığına da yönelim olanaklıdır.
Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun ya da Şems ile
Mevlana aşklarında olduğu gibi. Tanrı aşkında ise yine bir bağlanma
vardır, her bağlanmada taşınan varlığın sürdürülmesi olarak cinsellik ve
üreme ya da sevgi yönelimi burada varlığın sürdürülmesi olarak varlığın
kendinde olma, ona ulaşarak sonsuzluğa erme ve varolmayı
saltıklaştırma olarak onda gayş olma şeklinde görünüş değiştirmektedir.
Ayrıca aşk, tanrıya ulaşma, ona bağlanmak, onda olmak, onunla
birleşmek/bütünleşmek (İsevilikte olduğu gibi, Tanrı olarak İsa’ya
kendini adayan rahibeler düşünülebilir burada) ya da ondan, onun
sonsuzluğundan pay almak şeklinde de ortaya çıkmaktadır.
19
Kadını cinsel meta ya da obje olarak değil, Boochin’e benzer şekilde
“akrabalığın ve toplumsallığın kökeni, topluluğun
arkhesi ve içkin dayanışma
gücü” olarak değerlendirmenin yerinde olduğu burada vurgulanmalıdır.
Boochin, Murray, Özgürlüğün Ekolojisi, çev. Alev Türker, İstanbul:Ayrıntı
Yay., 1994, s. 139
Çetin VEYSAL
61
Cinsellik, Sevgi ve Aşkın (Ontik, Epistemik ve Tinsel)
Diyalektiği
Aşk cinsellik ve sevgi aşamaları üzerinden kendini sürdüren bir
olgu ya da soyutlama olduğu kadar, maddi koşullara uygun olarak
tanımlanan, günümüz bağlamında tinsel duygu hali olarak da
betimlenebilir. Bu yoğun duygu haline dayalı her davranış ve düşüncede,
kaynağı olan cinsellik ve sevgi, kökensel anlamda içerilerek
olumsuzlanır. Burada artık aşk, temelleri olan cinsellik ve sevginin
yerine kendini koyar. Ama artık cinsellik ve sevgi yeni bir bütünde
içerilerek ortadan kaldırılmış, onların yerine aşkın ölçü veya ilkeleri
konmuştur. Burada aşk, cinsellik ve sevgidir de.
Cinsellikten
20
sevgiye ve sonra aşka geçişte güçlü bir temel vardır;
tersi duruma işaret eden, aşktan sevgiye oradan da cinselliğe geçme
yolunu izleyen süreçte de bir yandan epistemolojik, diğer yandan da
tinsel nitelikli tutku, kalıcı ve güçlü temel olduğu ileri sürülebilir.
Doğal gelişme seyri içinde cinsellikten sevgiye ve sonra da aşka
doğru Varlık kendini açmaktadır. Aşk
21
, cinsellik ve sevgiden pay alarak
20
Cinselliğin temelde durmasına işaret eden bir düşünce de, Shopenhauer’in
Aşkın Metafiziği adlı eserindeki yaklaşımıdır. Aşkın kökeninde üreme/cinsellik
içtepisinin olduğunu, bu içtepinin, yeni bir varlığın türün en saf ve doğru tipini
elde etmeyi amaçlamasıyla ilgili olarak devindiğini, her cinsin kendinde
olmayanı tamamlayan karşıtına yöneldiğini, güzeli amaçlamanın böylesi bir
bütünleşmeye hizmet ettiğini belirtmektedir. Bu duygu öylesine güçlüdür ki,
insan bu tutkusu ve amacı için bin türlü serüvene atılmakta bir an bile
duraksamaz. Varlığını sürdürmek doğrultusunda amacına hizmet edecek şekilde
kurulmuştur insan. Bu amaçla, her türlü cinsel sevginin varlığını sürdürme
girişimi farklı görünüşlere sahiptir. Söz konusu çekimin arkasında “metafizik”
bir kaynak vardır. Bu, insanın varlığını sürdürme amaçlı içgüdüsel yönelimdir.
Kadın ve erkek birbirlerini sevdiklerini sandıklarında, aslında olan biten doğanın
amacının gerçekleşmesidir. Her türlü ahlaki, hukuki, sosyal ve kültürel öge
cinsel aşkın karşısında yenilgiye uğramaktadır. Aşığın sevgilisini arzulayan yanı
onu ölümsüz kılan yanıdır. Schopenhauer, Arthur, Aşkın Metafiziği, çev.
Hüseyin Şahin, İstanbul:Jüpiter Yay., 1993, s. 26-53.
21
Marcuse, eskiden beri “Eros Agape değil ama Agape Eros’tur” düşüncesinin
yadırgatıcı gelebileceğini ifade ederken, bu yaklaşımın aslında hakiki temelleri
olduğunu düşünür. Antik Çağ’da da cinsellikten Erotiğe ve Erotik hazlardan
tinsel sevgiye geçildiğinin altının çizildiğine vurgu yapar. Burada ileri sürülen
diyalektik düşünce de bu bağlamda ele alınmalıdır. Marcuse’ye göre sevgi,
cinsellik üzerine dayatılmış onaylı koşullarla bir çizgide duran yarı-yüceltilmiş
ve giderek engellenmiş libido olmalıdır. Üretkenliğin ve sevginin benimsenen