D. PROTAGORAS’TA DOĞRULUK VE GERÇEKLİK
Olanla Öyle görünen, doğruyla yanlış, gerçek olgularla olduğu
söylenen ya da > sanılan olgular arasında ayrım yapmak Pro- tagoras’ın
R5’i formüle etmesinden çok önce de (çoğu kez yalnızca ima boyutunda
da olsa) sağduyu söyleminde yapılagelen bir şeydi. “Homeros ve
Sofokles’te olduğu kadar en çağdaş deyimlerden birinde de geçtiği gibi,
doğruyu söyleyen biri onu ‘olduğu gibi anlatır’, yalancı ise olduğundan
başka türlü”.
26
Parmenides başta olmak üzere Sokrates öncesi filozoflar bu ayrımı
derinleştirerek ikiciliğe (doğru-yanlış) net bir yapı kazandırdılar. Ayrıca,
var olduğu söylenebilecek her şeye tektip bir açıklama da getiriyorlardı.
Bu açıklamalar diğer felsefi olmayan “olduğu gibi anlatma” şekilleriyle
çatışıyordu. Filozoflara göre çatışma sağduyunun gerçeğe ulaşma
kapasitesinin olmadığım gösteriyordu. Örneğin Demokritos “acı ve tatlı
birer kanıdır, renk bir kanıdır -hakikatte ise atomlar ve boşluk vardır”
27
iddiasında bulunurken Parmenides “insanların yollarını” (Bl,27),
“defalarca yaşanmışlığa dayalı alışkanlıkların peşinde” (B7,3) “sürüklenip
giden hem kör hem sağır, huzursuz ve kararsız” (B6, 6 vd.) “çok”un
yollarını reddediyordu, Böylece sıradan insanların olduğu kadar
sanatçıların, hekimlerin, generallerin, denizcilerin hayatında da önemli
olaylan tarif etmekte kullanılan “bu kırmızıdır” ya da “şu hareket ediyor”
gibi ifadeler itiş kakış doğruluğun saltanat sahasından çıkarılmışlardı.
Protagoras’ın bir amacı da bu tür ifadelere eski itibannı kazandırmakmış
gibi görünüyor. “Sen ve ben”, der gibidir Protagoras, “ve
-
hekimlerimiz,
sanatçılarımız, zanaatkârlanmız birçok şey biliriz ve bu bilgi sayesinde
kendi halimizde yaşarız.
26. Kahn,
The Verb Be,
Dordrecht 1973, s.363; krş. s.365, 369. Buradan çıkarılacak
sonuçlar konusunda ayrıca bkz. Felix Heinimann,
Nomos and Physics,
2. Bölüm,
Basel 1945 ve Kurt von Fritz, “Nous, Noein and their Derivatives in Presocratic
Philosophy”,
Classical Philology,
Cilt 40,1945, s.223 ve devamı ve Cilt 41,1946, s. 12 ve
devamı.
27. Diels-Kranz, Fragman B9. Reinhardt'a göre (V.E. Alfieri,
Atomos Idea,
Floransa
1953, s.127), fragmandaki
nomö
sözcüğü Parmenides’in
nenomistai
sözcüğüne (B6,8)
paralel bir anlamda kullanılmıştır, ki o zaman (Heinimann,
a.g.e.,
s.74 vd.) çeviri şu
şekli alır: “çokun alışkanlık gereği inanageldiği gibi” (“being customarily believed by
the many”) (ama doğru değildir).
Şimdi bu filozoflar tutup bizim bilgimizin sünepe deneyime da yalı
kanılar olduğunu söylüyor ve ‘çok’la, yani bizim gibi insanlarla bir avuç
aydınlanmışı, yani kendilerini ve acayip teorilerini karşı karşıya koyuyor.
Her şey iyi güzel de, bilebildiğim kadarıyla doğruluk bizimle tecelli eder,
bizim ‘kanılarımız’ ve bizim
4
deneyimlerimiz’le; ve şeylerin ölçüsü
soyut teoriler değil biziz, biz ‘çok’lar”.
28
Protagoras’m duyumlara bu
anlamda başvurduğu düşünülebilir (Theaetetus, 152bl vd.): Protagoras’a
göre “duyumlar” ne Platon’un R5’i zora sokmak için inşa ettiği teknik
şeylerdir (156a2 vd.) ne de Ayerci duyu verileridir; bunlar sokaktaki
insanın çevresinde olup bitenleri değerlendirirken temel aldığı şeylerdir.
Şeyler bir kimse için ancak o kimse tarafından sıcak ya da soğuk olarak
hissedildikleri zaman sıcak ya da soğukturlar, yoksa bir filozof elindeki
teoriyle Sıcak ya da Soğuk’un (Empedokles’in soyut “elementler”inden
ikisi) mevcudiyetini resmen bildirdiği zaman değil. Protagoras’m
matematik üzerine düşünceleri de (bir çember bir teğete tek bir noktada
dokunmaz, Aristoteles, Metafizik 998a) aynı tutumu yansıtır: pratik
kavramlar insan eyleminden ayrılmış kavramları hükümsüz kılar
(günümüz konstrüktivistleri de benzeri bir yol tutmuşlardır).
29
Gerek
önceki
28. Homeros’tan Aristoteles’e Yunan felsefi söylemindeki “çok” ibaresi üzerine krş. Hans-
Dieter Voigtlander,
Der Philosophe und die Vielen, Wiesbaden 1980. Protagoras s.81 ve
devamında ele alınır. “Hiç kimse”, diye yazar Victor Eh- renberg (
From Solon to Socrates,
Methuen, Londra ve New York 1973, s.340), “cümle [R5] ya da çevirilerinin açık ve ne anlama
geldiği belliymiş gibi davranamaz. Ek açıklamalar verilmesini gerektirir, yani anlamı hiçbir
şekilde apaçık değildir . . . Muhtemelen Protagoras, bildiğimiz basit anlamıyla duyumdan öte
bir şeyi kastediyordu. . . Temel fikri, pozitif bir içerik olarak ortada duran ve insanları ilk ve her
okumalarında etki altında bırakan temel fikri
metron ant- hropos'tur, yani insana verilen merkezi
konumdur.” Ben şunu da ilave edeceğim: sıradan, günlük koşturmacası içindeki insana, yoksa
şu soyut teoriler icat etmekle meşgul insana değil.
29. Bu yorum E. Kapp tarafından öne sürülmüştür (
Gnomon, Cilt 12, 1936, s.70 vd.). Kurt von
Fritz, Kapp’ın görüşlerini benimser (adı geçen makale, Dipnot 144): “Protagoras" adlı
makalesinde (krş. Dipnot 25) Protagoras’ın ifadesini
Ancient Medicine'in yazarının şikayetleriyle
karşılaştırır ve aralarında paralellikler bulur. Bilindiği gibi bu eserde yazar hastalık ve tedavi
yöntemlerini tedavi için alınması gereken somut yiyecek-içecekler Hakkında (sıcak süt? ılık
su?) ya da hastaya musallat olmuş somut rahatsızlık hakkında (ishal) tek bir kelime bile et-
meksizin Sıcak, Soğuk, Nemli ve Kuru gibi soyut varlıklar cinsinden tanımlayan tıp
teorisyenlerini eleştirir. Von Fritz burdan şöyle bir sonuca çıkar (s.114): Pro- tagoras’ın ifadesi,
“esas olarak tutarlı bir duyumculuk, görecilik ya da öznelcilik
Dostları ilə paylaş: |