Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə27/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   135

lerler (ve belki de hiç ayrılmamışlardır). Teori ve pratiği, düşünce ve
duyguyu, doğa ve toplumu birbirinden ayıran, nesnel gerçekliği bir
yana, deneyim ve gündelik yaşantıyı öteki yana koyup aralarına titiz
bir   sınır   koyan   nesnelcilerin   işe   epeyce   metafizik   öğe   karıştırıyor
olmalarına karşılık Protagoras’ın yaklaşımının oldukça mühendisçe
bir   yaklaşım   olduğunu   söyleyebiliriz.   Giderek   biraz   daha
benzeyecekleri   bir   gerçeklik   yaratacak   şekilde   çevrelerini
değiştirmeye çalışan nesnelciler şüphesiz soy bir Protagorasçı gibi
davranmaktadırlar,   ama   Pro-   tagorasçı   aklıselim   kişi   gibi   değil.
Aklıselim olmak için yaklaşımlarını “görelileştirmeleri” gerekir. Ve
bunun zaten onların mevcut pratiğinin bir parçası olduğunu gösteren
birçok işaret vardır.
Bu işaretlere nesnelcilerin bir değil birçok dünya inşa ettiklerini
söyleyerek   başlayabiliriz.   Şüphesiz   bu   dünyalardan   ba-   zılan
diğerlerine göre daha yaygındır fakat bu, (nesnellik diye adlandırılan
değere   ek   olarak-bkz.   Kesim   B)   belirli   değerlerin   belirli   değerlere
tercih   edilmesinden   ileri   gelmektedir,   yoksa   onların   içkin   bir
üstünlükleri olduğundan değil: ölçümle kaydedilen sonuçlar niteliklere
tercih edilir, çünkü dengeli uyarlanma biçimlerine karşılık teknolojik
değişiklik tercih edilmektedir; doğa yasaları ilahi ilkeleri hükümsüz
kılar,   çünkü   bu   yasalar   daha   tekdüze   bir   tarzda   işlemektedir   -vb.
Çoğulculuk botanik ve reoloji (maddenin sıvı halini inceleyen bilim
dalı-ç.n.)   gibi   adam   yerine   konmayan   niteliksel   disiplinler   yanında
moleküler biyoloji gibi oldukça değer verilen deneysel girişimleri yer
veren bilimleri etkisi altına alıyor. En temel bilim dalı fizik şimdiye
kadar tek tip bir uzay, zaman ve madde açıklaması verememiştir. Bu
yüzden   (tumturaklı   vaadler   ve   suni   popülerleştirmeler   dışında)
elimizde olan, çeşitli modeller üzerine kurulmuş ve sınırlı alanlarda
başarı gösteren çeşitli yaklaşımlardır; yani halen yürüttüğümüz pratik
Protagorasçı bir pratikten başka bir şey değil.
İkincisi, özel bir modelden pratik meselelere geçiş çoğu kez söz
konusu   modelde   öyle   değişiklikler   yapılmasını   gerektirir   ki   o
durumda   tümüyle   yeni   bir   dünyadan   bahsetmek   daha   doğrudur.
Çeşitli ülkelerde endüstri sektörü araştırma işini üniversite ve mü-
hendislik okullarından kendi üzerine alarak ve kendi somut ih-


tiyaçlarına   uygun   usûller   geliştirerek   bu   iddiamızı   doğ-
rulamaktadır.Teknolojik   projelerin   muhtemel   etkilerine   dair   ça-
lışmalar, ekolojik  incelemeler,  toplumsal  programlar  sık  sık  mevcut
bilimin   cevapsız   bıraktığı   çeşitli   sorunları   su   yüzüne   çıkarır;   bu
çalışmalara   katılan   araştırmacılar   uzman   bilgisinin   sınırlılığının
üstesinden gelmek için yeni tahminlerde bulunmak, sınırları yeniden
belirlemek   ya   da   sil   baştan   yeni   düşünceler   geliştirmek   zorunda
kalırlar. Üçüncüsü, başta sağlık, tarım ve sosyal mühendislik alanları
olmak üzere nesnelci yaklaşım çalıştığı alanda ancak gerçekliği kendi
koyduğu modellere uymaya zorlayarak başarılı olabilir; tabii zamanla
bu   çarpıtılmış   toplumlar   da   ister   istemez   zorla   sokuldukları   o
modellerin   özelliklerini   sergilemeye   başlayacaktır.   Yine   bu   da
tamamen   Protagorasçı   bir   usûldür,   ama   bir   farkla.   Pro-   tagorasçı
komuta   zincirini   tersine   çevirmiştir:   müdahale   edilen   insanların
değerlendirmelerini   değil  müdahaleci   konumdaki  bi-   limadamlarmın
değerlendirmelerini   dikkate   alır.   Dördüncüsü,   müdahale   çoğu   kez
hassas amaç-araç dengesini altüst eder ve yarardan çok zarar getirir
-bu şimdi “kalkınma programcıları”nın kendilerinin de farkına vardığı
bir   olgudur.  The   Constitution  of   Liberty  (Chicago   1960,   4.   Bölüm,
s.54) adlı çalışmasında F.A. von Hayek, “özgürlük teorisinde iki farklı
gelenek” arasında bir ayrım yapar, “biri deneysel ve sistemsiz, diğeri
spekülatif   ve   akılcıdır   -   biri,   kendiliğinden   gelişmiş   ama   hakkıyla
anlaşılmamış   gelenek   ve   kuramların   yorumları   üzerinde   temellenir,
diğeri   sık   sık   denenmiş   ama   hiçbir   zaman   başarılı   olamamış   bir
Ütopya’nm inşasını amaçlar”. Sonra da niçin  ilkinin  İkinciye tercih
edilmesi   gerektiğini   açıklar.   Ve   “görünüş”   nosyonuyla   anın
kestirilemez   doğası   karşısında   kısmen   kavranarak   kısmen   farkında
olunmadan gerçekleştirilmiş uyarlanmaları anlatan Protagorasçı bakış
açısı ile bu ilk gelenek arasında çok yakın bir ilişki vardır. Eğer bir de
bu uyarlanma sürecinde tartışma önemli bir rol oynar ve tartışma her-
kesin bir “aklıselim kişi” olarak davranma hakkı olduğuna inanan bir
anlayışa   sahip   bir   özgür   yurttaşlar   meclisi   tarafından   yürütülürse,
benim  demokratik  görecilik  diye   adlandıracağım   bir  duruma   gelmiş
oluruz.   Aşağıdaki   kesimde   biraz   ayrıntılı   bir   şekilde   bu   toplum
biçimini   tartışacağım.   Ancak   ona   geçmeden   önce   tartışma   nosyonu
üstüne bir şeyler söylemek istiyorum.


Protagoras’a yöneltilen ana itirazlardan biri, farklı Pro- tagorasçı
dünyaların   çatışmayacağı,   dolayısıyla   da   bu   dünyaların   sakinleri
arasında   bir   tartışmanın   imkansız   olduğu   şeklindedir,   Dışardaki   bir
gözlemci  için  bu  doğru  olabilir  ama  bir  anlaşmazlık  olduğunu  fark
ederek,   gözlemcinin   iznini   almaya   gerek   duymadan'   bir   tartışma
başlatabilen   katılımcılar   açısından   doğru   değildir.   Bir   tartışmaya
katılan   tarafların   (diyelim   A   ve   B)   tartışabilmesi   için   karşılıklı
etkileşim sürecinden ayrılması mümkün ve tarafların bu etkileşimde
üstlendikleri   rollerden   bağımsız   olarak   değerlendirilebilir   birtakım
öğelerin (anlamlar, niyetler, önermeler) paylaşılıyor olması gerekmez.
Bu tür öğeler olmuş olsaydı bile bir soru hâlâ cevapsız kalırdı: insan
yaşamlarının dışına düşen bu öğeler nasıl oluyor da bir iddia, tez ya da
inanç   halinde   bu   yaşamlara   girip   tartışan   taraflar   üzerinde,   onların
bilinç ve eylemlerini değişikliğe uğratan bir etkide bulunabiliyorlar?
Gereken şey A’mn B ile, onun da farkındaymış göründüğü ve uygun
davranışlarla   belli   ettiği   bir   şeyleri   paylaştığı   izlenimini   edinmesi;
semantikçi bir C’nin A ve B’yi inceleyerek paylaşılan bu şeyler ve
onların   karşılıklı   konuşmayı   nasıl   etkilediği   üzerine   bir   teori
geliştirebilmesi; ve A ve B’nin Ç’yi okuyarak söylediklerinin yerinde
olduğu izlenimine varmasıdır. Gerçek düzeyde gereken ise çok daha
azdır: A ve B’nin C’yi okuyarak bulduklarını kabullenmeleri gerekmez
-ama onun düşüncelerine değer veren bir meslek bulunması halinde C
yine de işine ve saygı görmeye devam edebilir. Fakat bir insanın itibarı
her   şeyden   önce   eylemlerinin   başkaları   üzerinde   yarattığı   izlenime
bağlı olarak batar ya da çıkar. Daha yüksek bir makama başvurmak,
eğer o makamın bir saygınlığı yoksa, yani taraflardan birinin bilincinde
bir başvuru makamı olarak mevcut değilse, anlamsızdır.
E. DEMOKRATİK GÖRECİLİK
R5b   şeklinde   okunacak   bir   R5,   modem   felsefi   analiz   ve   “ay-
dınlatmaların   bizi   inandırmak   isteyeceğinden   çok   daha   büyük   bir
öneme sahiptir. İnsanlara doğayla, toplumsal kurumlarla ve bir


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə