Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə35/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   135

Platoncular hakkında görüşlerini açıklarken Aristoteles şöyle yazar (EN
1096b33 vd., vurgular benim);
Genel olarak her şeye yüklemlenebilen ve ayrı bir varlık olarak, ken-
dinde ve kendisi için var olan tek bir iyi olsaydı bile, açıktır ki bu İyi,
insanlar tarafından ne üretilebilir ne de edinilebilirdi.  
Oysa bizim ara-
dığımız tam da böyle insanlar tarafından üretilebilir ya da edinilebilir bir
İyi
... bir dokumacı ya da marangozun bu kendinde İyi’yi öğrenmekle
mesleği açısından ne yarar elde edeceğini ya da insanın bir kez “İyi
ideasmı şöyle bir gördükten sonra” [görünüşe göre Platoncu okulun sık
sık kullandığı bir ifade alaycı bir şekilde aktarılıyor] nasıl daha iyi bir
hekim   ya   da   daha   iyi   bir   general   olabileceğini   anlayamayız.
Görebildiğimiz   kadarıyla   hekimin   aradığı   kendinde   sağlık   değil
insanların sağlığı, hattâ tek bir kişinin sağlığıdır. Çünkü hekim bireyi
sağaltır.
Aristoteles ayrıca “doğal şeylerin”, yani hayatlarımızda karşılaştığımız
şeylerin, “bir kısmının ya da tamamının değişim geçirdiğine” işaret eder
(Fizik,
  185al2   vd.):   özel   bir   varoluş   tarza,   yani   sağlıklı   bir   insanın
sergilediği canlılık hali, doğruluk ve gerçekliğin ölçüsü haline getirilir.
Son   derece   ilginç   bir   tutumla   karşı   karşıyayız.   Aristoteles  Par-
menides’in   akıl   yürütme   biçimine   içsel   bir   eleştiri   getirmez   (bu   tür
argümanları da vardır ama şu anda bizi pek ilgilendirmiyor); ne de onları
kendi   soyut   ilkeleriyle   karşılaştırır.  
Yaklaşımı   tümüyle   reddeder.
Düşüncenin   görevi,   der   gibidir,   günlük   sıradan   işlerimizi   görürken
yaptıklarımızı   anlamak   ve   mümkünse   geliştirmektir;   ampirik   olarak
erişilemez ve soyut kavramlar içeren ıssız, sahipsiz topraklarda dolaşıp
durmak   değil.   Haklarında   yazık   bilgilere   sahip   olduğumuz   pratisyen
zanaatkârlann   da   benzeri   düşünceler   taşıdıklarını   yukarda   görmüştük.
Şimdi Yunan sağduyusunun -argüman yoluyla değil de- basitçe bu teorik
reform girişimlerine itibar etmeyerek aynı fikirde birleştiğini göstermek
üzere iki örnek vereceğim.
İlk örnek 
teolojiden.
 Yunan tanrıları karma tiplerdir, fakat
verilir.   Bunlar  bir  gelenekten bağımsız olarak  var  olan  bir  Varlık’ın  aslında   bir  var
oimayan-şey olduğunu gösterir. Ayrıca Krş. Kesim E. Sofistler Varlık ile Kanı arasındaki
yakın ilişkinin (Batı’da) ilk farkına varanlardı.


hepsi de insani özellikler taşırlar. İnsan yaşamlarına girmişlerdir,
sadece postüle edilmiş varlıklar değillerdir, görülür, işitilir ve his-
sedilirler; her yerde onlar vardır. Yunan kabilelerinin ve hattâ 5.
yüzyıl   Atina’sı   gibi   “aydınlanmış”   site   kültürünün   bile   gündelik
faaliyetleri onlar etrafında örgütlenmiştir.
42
 Ksenofanes, son derece
daraltılmış bir tanrısallık nosyonu ortaya atarak sadece tek bir tanrı
olduğunu ve bu tanrının insani zaaflardan arınmış, tümüyle zekâ ve
güç   dolu   bir   varlık   olduğunu,   geleneksel   tanrıların   tanrısal
olamayacak   kadar   ayak   altında   dolaştığını   kanıtladığında   bu,   o
zengin ve karmaşık hayat tarzının üyeleri arasında çok az bir yankı
bulacaktır. Ksenofanes’in Homeros’un tanrılarını küçümsemesi ne
halkın   dindarlığı   ne   de   Herodot   ve   Sofokles   gibi   aydınlanmış
düşünürlerin   tutumları   üzerinde   etkili   oldu;   hattâ   kimi
Ksenofanesçi   ifadeleri   benimsemiş   Aiskhylos   bile   geleneksel
tanrılara   ve   işlevlerinin   büyük   bir   kısmına   dokunmayacaktır.
Tanrı(lar)yı   teorik   terimlerle   kavrayan,   eğlencelik   kanıtlamalara
konu eden teologlarla kişisel ya da “ampirik” bir dini savunan ke-
simler arasındaki mücadele bugüne kadar sürüp gelmiştir.
İkinci   örnek   filozofların  genel   kavram  kullanımını   yaygın  bir
alışkanlık   haline   getirmedeki   başarısızlıklarıdır.   Gelenekte   ve
Yunan sağduyusunda bilgi her biri ortaya çıktıkları alana özgü çe-
şitli usûllerle elde edilmiş çeşitli kanıların toplamıydı. Bu bilgiyi
sunmanın en iyi yolu listedir -gerçekten de en eski bilimsel eserler
kimi zaman uzmanlık konusu çeşitli alanlardaki olgu, parça, rast-
laşma   ve   sorunlardan   oluşturulmuş   listelerdi.   Platon’un   Sok-
rates’inin soruşturmasına aldığı cevaplar bu listelerin sağduyunun
da bir parçası olduğunu gösteriyor. “Bir şey sordum, birçok cevap
aldım” itirazı bir sözcüğün tek bir şey demek istediğini varsayar -
oysa tartışma konusu olan budur. Görüştüğü kimseler sayılar (The-
aetetus) ya da arılara (Meno) birlik sıfatı vermeyi kabul ederler ama
iş, bilgi ve erdemler gibi toplumsal meselelere gelince duraklarlar,
bu tür şeylere teorik bir tektiplik yükleme konusunda tereddütleri
vardır:   Platon   basit   kavramları   karmaşık   konulara   uygulamadaki
güçlüğün çok iyi farkındaydı. Bu sorun da bugüne
42. Konuyla ilgili literatür ve ayrıntılar için krş. 
Against Method, 17. Bölüm, Londra 1975.
5. Yüzyıl Atina’sında dinin rolü için bkz. T.B.L.  Webster,  
Athenian Culture and Society,
University of California Press, 1973, 3. Bölüm.


kadar canlılığını sürdürmüştür -bilimler ve beşeri bilimler arasındaki bir
çatlak olarak.
Matematik bu açıdan özellikle ilginç bir örnektir. Soyut düşüncenin ilk
sonuçlarını   verdiği   ve   zamanla   diğer   alanlara   yayılacak,   doğru,   saf   ve
nesnel   bilgi   paradigmasının   ana   üssü   bu-   rasıydı.   Fakat   bugün   birçok
matematiksel yaklaşım bulunuyor ve bunlar tek bir teori altında toplanmak
gibi   bir   eğilim   de   göstermiyorlar.   Öklitçi   olmayan   geometrilerimiz   ve
çeşitli aritmetik biçimlerimiz var; matematiği, sonlucular (finitists) amaca
göre değişik biçimlerde inşa edilebilecek insani bir pratik olarak görüyor;
“Cantorcular”, soyut varlıklar için tanımlayıcı olan, o yüzden de birliğe
ihtiyaç   duyan   bir   bilim   dalı   olarak   yorumluyor:   özel   bir   matematiksel
sistem “doğa”ya uygulandığında Thales’in sözüm ona kaldırdığı çoğulluk
(yaklaşıklaştırmaların çoğulluğu) yeniden karşımıza çıkıyor (krş. Dipnot
37);   her   tarafta   yeni   yeni   matematik   disiplinleri   doğuyor.   Bugün
matematik, bütün diğer entelektüel disiplinlerden daha az kısıtlan olan ve
daha çoğulcu bir disiplindir.
Tüm bu tarihsel sonuçlan şöyle özetleyebiliriz:
R8:   insan   arzularından   bağımsız   ama   insani   çabalarla   ortaya   çı-
karılması mümkün nesnel gerçeklik ya da nesnel doğruluk düşüncesi
özel  bir  geleneğe  aittir;  kendi  üyelerinin  ölçütleriyle dahi  başarılan
kadar başansızlıklan da olan bu gelenek her zaman daha pratik (am-
pirik, “öznel'’) geleneklerle kol kola ve sık sık da onlarla karışmış bir
halde var olmuştur ve pratik sonuçlar vermesi isteniyorsa bu tür ge-
leneklere bağlanması şarttır.
RB ampirik (tarihsel) bir tezdir. Bir ampirist ondan şöyle bir çı-
karsama yapabilir:
R9: koşullardan-bağımsız doğruluk düşüncesinin sınırlı bir gerçekliği
vardır. Bu tür bir doğruluğun hükmü, tıpkı R4’teki yasalar, inanç,
âdet   ve   gelenekler   gibi   tüm   alanlarda   (geleneklerde)   değil,   ancak
belli alanlarda geçer.
Bu R7’yi ve önceki kesimde belirttiğimiz görüşleri güçlendirir. Yine
hatırlatmak isterim ki R8 ve R9 “evrensel doğrular”


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə