Platoncular hakkında görüşlerini açıklarken Aristoteles şöyle yazar (EN
1096b33 vd., vurgular benim);
Genel olarak her şeye yüklemlenebilen ve ayrı bir varlık olarak, ken-
dinde ve kendisi için var olan tek bir iyi olsaydı bile, açıktır ki bu İyi,
insanlar tarafından ne üretilebilir ne de edinilebilirdi.
Oysa bizim ara-
dığımız tam da böyle insanlar tarafından üretilebilir ya da edinilebilir bir
İyi
... bir dokumacı ya da marangozun bu kendinde İyi’yi öğrenmekle
mesleği açısından ne yarar elde edeceğini ya da insanın bir kez “İyi
ideasmı şöyle bir gördükten sonra” [görünüşe göre Platoncu okulun sık
sık kullandığı bir ifade alaycı bir şekilde aktarılıyor] nasıl daha iyi bir
hekim ya da daha iyi bir general olabileceğini anlayamayız.
Görebildiğimiz kadarıyla hekimin aradığı kendinde sağlık değil
insanların sağlığı, hattâ tek bir kişinin sağlığıdır. Çünkü hekim bireyi
sağaltır.
Aristoteles ayrıca “doğal şeylerin”, yani hayatlarımızda karşılaştığımız
şeylerin, “bir kısmının ya da tamamının değişim geçirdiğine” işaret eder
(Fizik,
185al2 vd.): özel bir varoluş tarza, yani sağlıklı bir insanın
sergilediği canlılık hali, doğruluk ve gerçekliğin ölçüsü haline getirilir.
Son derece ilginç bir tutumla karşı karşıyayız. Aristoteles Par-
menides’in akıl yürütme biçimine içsel bir eleştiri getirmez (bu tür
argümanları da vardır ama şu anda bizi pek ilgilendirmiyor); ne de onları
kendi soyut ilkeleriyle karşılaştırır.
Yaklaşımı tümüyle reddeder.
Düşüncenin görevi, der gibidir, günlük sıradan işlerimizi görürken
yaptıklarımızı anlamak ve mümkünse geliştirmektir; ampirik olarak
erişilemez ve soyut kavramlar içeren ıssız, sahipsiz topraklarda dolaşıp
durmak değil. Haklarında yazık bilgilere sahip olduğumuz pratisyen
zanaatkârlann da benzeri düşünceler taşıdıklarını yukarda görmüştük.
Şimdi Yunan sağduyusunun -argüman yoluyla değil de- basitçe bu teorik
reform girişimlerine itibar etmeyerek aynı fikirde birleştiğini göstermek
üzere iki örnek vereceğim.
İlk örnek
teolojiden.
Yunan tanrıları karma tiplerdir, fakat
verilir. Bunlar bir gelenekten bağımsız olarak var olan bir Varlık’ın aslında bir var
oimayan-şey olduğunu gösterir. Ayrıca Krş. Kesim E. Sofistler Varlık ile Kanı arasındaki
yakın ilişkinin (Batı’da) ilk farkına varanlardı.
hepsi de insani özellikler taşırlar. İnsan yaşamlarına girmişlerdir,
sadece postüle edilmiş varlıklar değillerdir, görülür, işitilir ve his-
sedilirler; her yerde onlar vardır. Yunan kabilelerinin ve hattâ 5.
yüzyıl Atina’sı gibi “aydınlanmış” site kültürünün bile gündelik
faaliyetleri onlar etrafında örgütlenmiştir.
42
Ksenofanes, son derece
daraltılmış bir tanrısallık nosyonu ortaya atarak sadece tek bir tanrı
olduğunu ve bu tanrının insani zaaflardan arınmış, tümüyle zekâ ve
güç dolu bir varlık olduğunu, geleneksel tanrıların tanrısal
olamayacak kadar ayak altında dolaştığını kanıtladığında bu, o
zengin ve karmaşık hayat tarzının üyeleri arasında çok az bir yankı
bulacaktır. Ksenofanes’in Homeros’un tanrılarını küçümsemesi ne
halkın dindarlığı ne de Herodot ve Sofokles gibi aydınlanmış
düşünürlerin tutumları üzerinde etkili oldu; hattâ kimi
Ksenofanesçi ifadeleri benimsemiş Aiskhylos bile geleneksel
tanrılara ve işlevlerinin büyük bir kısmına dokunmayacaktır.
Tanrı(lar)yı teorik terimlerle kavrayan, eğlencelik kanıtlamalara
konu eden teologlarla kişisel ya da “ampirik” bir dini savunan ke-
simler arasındaki mücadele bugüne kadar sürüp gelmiştir.
İkinci örnek filozofların genel kavram kullanımını yaygın bir
alışkanlık haline getirmedeki başarısızlıklarıdır. Gelenekte ve
Yunan sağduyusunda bilgi her biri ortaya çıktıkları alana özgü çe-
şitli usûllerle elde edilmiş çeşitli kanıların toplamıydı. Bu bilgiyi
sunmanın en iyi yolu listedir -gerçekten de en eski bilimsel eserler
kimi zaman uzmanlık konusu çeşitli alanlardaki olgu, parça, rast-
laşma ve sorunlardan oluşturulmuş listelerdi. Platon’un Sok-
rates’inin soruşturmasına aldığı cevaplar bu listelerin sağduyunun
da bir parçası olduğunu gösteriyor. “Bir şey sordum, birçok cevap
aldım” itirazı bir sözcüğün tek bir şey demek istediğini varsayar -
oysa tartışma konusu olan budur. Görüştüğü kimseler sayılar (The-
aetetus) ya da arılara (Meno) birlik sıfatı vermeyi kabul ederler ama
iş, bilgi ve erdemler gibi toplumsal meselelere gelince duraklarlar,
bu tür şeylere teorik bir tektiplik yükleme konusunda tereddütleri
vardır: Platon basit kavramları karmaşık konulara uygulamadaki
güçlüğün çok iyi farkındaydı. Bu sorun da bugüne
42. Konuyla ilgili literatür ve ayrıntılar için krş.
Against Method, 17. Bölüm, Londra 1975.
5. Yüzyıl Atina’sında dinin rolü için bkz. T.B.L. Webster,
Athenian Culture and Society,
University of California Press, 1973, 3. Bölüm.
kadar canlılığını sürdürmüştür -bilimler ve beşeri bilimler arasındaki bir
çatlak olarak.
Matematik bu açıdan özellikle ilginç bir örnektir. Soyut düşüncenin ilk
sonuçlarını verdiği ve zamanla diğer alanlara yayılacak, doğru, saf ve
nesnel bilgi paradigmasının ana üssü bu- rasıydı. Fakat bugün birçok
matematiksel yaklaşım bulunuyor ve bunlar tek bir teori altında toplanmak
gibi bir eğilim de göstermiyorlar. Öklitçi olmayan geometrilerimiz ve
çeşitli aritmetik biçimlerimiz var; matematiği, sonlucular (finitists) amaca
göre değişik biçimlerde inşa edilebilecek insani bir pratik olarak görüyor;
“Cantorcular”, soyut varlıklar için tanımlayıcı olan, o yüzden de birliğe
ihtiyaç duyan bir bilim dalı olarak yorumluyor: özel bir matematiksel
sistem “doğa”ya uygulandığında Thales’in sözüm ona kaldırdığı çoğulluk
(yaklaşıklaştırmaların çoğulluğu) yeniden karşımıza çıkıyor (krş. Dipnot
37); her tarafta yeni yeni matematik disiplinleri doğuyor. Bugün
matematik, bütün diğer entelektüel disiplinlerden daha az kısıtlan olan ve
daha çoğulcu bir disiplindir.
Tüm bu tarihsel sonuçlan şöyle özetleyebiliriz:
R8: insan arzularından bağımsız ama insani çabalarla ortaya çı-
karılması mümkün nesnel gerçeklik ya da nesnel doğruluk düşüncesi
özel bir geleneğe aittir; kendi üyelerinin ölçütleriyle dahi başarılan
kadar başansızlıklan da olan bu gelenek her zaman daha pratik (am-
pirik, “öznel'’) geleneklerle kol kola ve sık sık da onlarla karışmış bir
halde var olmuştur ve pratik sonuçlar vermesi isteniyorsa bu tür ge-
leneklere bağlanması şarttır.
RB ampirik (tarihsel) bir tezdir. Bir ampirist ondan şöyle bir çı-
karsama yapabilir:
R9: koşullardan-bağımsız doğruluk düşüncesinin sınırlı bir gerçekliği
vardır. Bu tür bir doğruluğun hükmü, tıpkı R4’teki yasalar, inanç,
âdet ve gelenekler gibi tüm alanlarda (geleneklerde) değil, ancak
belli alanlarda geçer.
Bu R7’yi ve önceki kesimde belirttiğimiz görüşleri güçlendirir. Yine
hatırlatmak isterim ki R8 ve R9 “evrensel doğrular”
Dostları ilə paylaş: |