Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   135

rupa’dan   çok   daha  etkili   bir  durumdaydı”,   ama   adı   geçen   devrim   “geri
kalmış   Avrupa”da   ortaya   çıktı.
53
  Özel   bir   bilgi   biçiminin   bulunması   ve
geliştirilmesi   son   derece   özgül   ve   tekrarlanamaz   bir   süreçtir.   Şimdi   bu
istisnai ve kültüre-bağımlı bir yolla bulunan (dolayısıyla kültüre-bağımlı
terimlerle ifade edilen) şeylerin bizzat o yoldan bağımsız bir şekilde var
olduğunu göstermeye çalışan şu argümanın bir anlamı var mı? Vardığımız
sonucu   feda   etmeden   onu   keşfediliş   tarzından   ayırabileceğimizi   kim
garanti edebilir? Bazı kavramların yerine başkalarını koysak, aralarındaki
fark   çok   çok   küçük   olsa   bile,   aynı   sonuçlara   varamaz,   hattâ   onları
anlayamaz   bir   hale   geliriz;   tıpkı   bilim   tarihinin   ilk   evrelerini   biraz
karıştırdığımızda   gördüğümüz   gibi,   farklı   sonuçlara   çıkar   ve   farklı
doğrulayıcı kanıtlar getiririz. Ama onlara nasıl ulaştığımızı unutmamızdan
çok sonra bile, bu sonuçların “dünyada” kalmaya devam edeceği varsayılır
her nedense.
Dahası modern nesnelciler kendi fantezilerini dünyaya yansıtan yegâne
insanlar   değillerdir.   Kadim   Yunanlılara   göre   Yunan   tanrıları   insanların
arzularından bağımsız olarak var olur ve davranırlardı. “Oradaydılar”, o
kadar.
54
  Şimdi bize bunujı bir hata olduğu söyleniyor. Modern akılcıların
gözünde Yunan tanrıları Yunan kültürünün ayrılmaz bir parçasıydı, hayal
ürünü şeylerdi ve gerçekte yoklardı. Bu tekzip niye? Çünkü Homeros’un
tanrıları bilimsel bir dünyada var olamazlar. Bu anlaşmazlık durumunda
niçin bilimsel dünya değil de tanrılar güme gitsin ki? Her ikisi de niyet
olarak nesneldir ve her ikisi de kültüre-bağımlı bir yoldan ortaya çıkmıştır.
Bu   soruya   şimdiye   kadar   işittiğim   yegâne   cevap   bilimsel   nesnelerin
tanrılardan daha yasaya-gelir bir tarzda davrandığı, daha ayrıntılı incelenip
kontrol edilebileceğidir. Bu cevap, gösterilmesi gereken şeyi, yani bilimsel
yasaların   gerçek,   tanrıların   gerçek   olmadığı   iddiasını   daha   baştan
varsayıyor.   Ayrıca   erişilebilirlik   ve   yasaya-gelirliği   bir   gerçeklik   ölçütü
yapıyor.   Demek   ki   anarşistler   ve   ürkek   kuşlar   da   gerçek   değil.   Neyse,
başka yolu yok: ya hem tanrılar hem de kuarklar, varoluşlarını
53. J.  Needham,  Science  in   Traditional   China,  Harvard   University   Press,   China
University Press, Hong Kong 1981, s.3, 22 ve devamı.
54. Daha fazla ayrıntı ve literatür için krş. Against Method, 17. Bölüm, Londra 1975.
Ayrıca krş. benim yakında çıkacak Stereotypes of Reality, 4. ve 5. Bölüm.


farklı ortamlara borçlu ama eşit ölçüde gerçek şeylerdir diyeceğiz, ya
da şeylerin “gerçekliği”nden bahsetmeyi toptan bir yana bırakacak ve
yerine   daha   karmaşık,   düzenleyici   şemalar   koyacağız   (krş.   Kesim
F’nin başı).
Hangisini   seçersek   seçelim   bu,   ille   de,   bilimin   kültürümüzdeki
rolünü etkileyecek filan değildir. Zaten bilimsiz yapabileceğimizi de
söylüyor değilim. Yapamayız. Bilimsel yasaların hem maddi anlamda
-teknolojik   ürünlerde-   hem   de   manevi   anlamda   -temel   kararların
alınmasında öncülük etmesine izin verilen düşüncelerde- baş köşede
oturduğu   bir   çevrenin   yaratılmasına   katılmış,   ya   da   göz   yummuş
bizler,   yani   bilimadamlan   kadar   Batı   uygarlığının   ortalama
yurttaşları,   bilimlerin   hükümranlığı   altındayız.   Fakat   toplumsal
koşullar   değiştikçe   bilim   de   değişir.   19.   yüzyıl   bilimi   kültürel
çoğulculuğun yararlarını görmezlikten gelmişti; altüst edici bir dizi
devrimle   aklım   başına   toplamış   ve   sosyolog   ve   antropologlardan
sıkıyı   yemiş   20.   yüzyıl   bilimi   bugün   bunları   görüyor   ve   tanıyor.
Bilimi destekleyen aynı politikacı, felsefeci ve bilimadamı tam da bu
destekle bilimi değiştiriyor, onunla birlikte de dünyayı. Bu dünya,
üzerinde   hiçbir   etkide   bulunmadan   köşe   bucak,   adım   adım   onun
özelliklerini keşfe çıkmış düşünen karıncalarla dolu, dural bir varlık
değildir.   Kaşiflerinin   faaliyetlerini   hem   yansıtan   hem   de   etkileyen
dinamik,   çok-veçheli   bir   varlıktır.   Bir   zamanlar   silme   tanrılarla
doluydu; sonra kasvetli maddi bir dünya haline geldi ve şimdi, ümit
ediyorum ki, madde ve hayatın, düşünce ve duygunun, yenilik ve
geleneğin hepimizin yararına el ele verdiği daha barışçıl bir dünyaya
doğru değişecek.


II. AKIL, KSENOFANES VE 
HOMEROS ’UN TANRILARI
Akılcılık   ve  bilim,  küremizin   gitgide  daha  büyük  bir  bölümünü  işgal
ediyor.   Eğitim   onları   “uygar”   ulusların   çocuklarının   beyinlerine   çaka
çaka   doldurmakla   meşgul,   kalkınma   “ilkeller”in   ve   “azgelişmiş”
toplumlarm   onlardan   yararlanabilmelerine   özen   gösteriyor,   siyasal
bağlaşmalardan bağımsız ve uluslararası bir girişim olarak yürüyen silah
araştırmaları onları gerçek iktidar merkezleriyle tanıştırıyor, en küçük
bir   proje   bile   kabul   görmek   istiyorsa   bilimsel   standartlara   uymak
zorunda. Bu gidişatın birtakım avantajları yok değil -ama ciddi kusurları
da   var.   Örneğin   “kalkm(dır)ma”   şu   anda   çare   bulmaya   çalıştığı   bir
kıtlığı   çoğu   kez   kendisi   yarattı,   birçok   insanın   hayatını   sürdürmesini
sağlayan kurum ve kültürleri tahrip etti. Bazı eleştirmenler bilimin yet-


kilerinin   daha   fazla   genişletilmesine   karşı   çıkarken   bu   kusurları
düşünmektedirler. Bu insanlar  
hayat
  meselesine önem veriyor. Açlığı,
hastalığı,   korkuyu   ortadan   kaldırmak   istiyorlar   ama   bilime   dayalı
teknolojilerin   tehlikelerinin   de   farkındalar;   barıştan   yanalar   ve
bizimkinden   farklı   kültürler   için   bağımsızlık   istiyor   ve   bilimsel
akılcılığın bu amaçlan sağlayabileceğine inanmıyorlar.
Haldeki gidişattan kaygı duyan başka ve daha batınî eleştirmenler de
var. Bunlar, genel koruyucu sağlık tedbirleri ya da nükleer savaş ihtimali
gibi   avami   konular   düzeyine   inmeye   pek   tenezzül   etmezler.   Kadın,
erkek,   çocuk,   köpek,   ağaç   ya   da   kuşlar   gibi   canlı   şeylerin   gündelik
varoluşlan onları pek ilgilendirmez. İlgi ve kaygı duydukları şey özel
gruplar tarafından yürütülen faaliyetler ve bunların etki gücüdür. Bu güç,
derler, bilimlerin genişlemesiyle birlikte büyük bir sıkıntıya düşmüştür;
örneğin bugün beşeri bilimler öteki bilimlere oranla çok daha az saygı
görüyor ve “mit” nüfuzunun büyük bir kısmını yitirdi. Ardından pozitif
teklifler gelir: sanatlara ve beşeri bilimlere daha çok para ay- nlmalı,
insan hayatının mitik boyutları canlandınlmalı!
Bu teklifler suni kategorilerle donanmış saf düşünce ile insan hayatını
bir bütün olarak kucaklayan ve ona anlamını veren şiirsel tahayyül ya da
mit   arasında   keskin   bir   ayrım   olduğunu   varsayar.   Ve   bizzat   ayrımın
kendisinin   akılcı   bir   ayrım   olduğunu   gözden   kaçırır.   Yani   bu
eleştirmenler akılcılığı bizzat aklın en ön safa yerleştirdiği kategoriler
zemininde   eleştirdiklerinin   farkında   değiller.   Homeros   akıl   ve   miti,
(soyut) teori ile (ampirik) sağduyuyu, felsefe ile şiiri ayırmaz. Modern
batını   düşünürlerin   aklındaki   “mitler”,   “şiirsel   tahayyül”   sakın   o
canlandırmak   istedikleri   geçmişten,   zenginleştirmek   istedikleri
hayatlardan   ışık   yılı   uzaktaki   mistifikasyonlar   olmasın?   Ve   akılcı
yaklaşımlann yerleştirdiği ay- nmlara başvurmadan bu dünya ahvali ve
banndırdığı fikir ve kurumlar karşısında nasıl bir tutum takınabiliriz? O
eski   şeylere   sevgi   duyan   entelektüellerle   karşılaştıkça   kendi   kendime
sorduğum   sorular   bunlar.   Bir   cevap   bulma   umuduyla   tarihe   bir   göz
atmak   ve   geleneği   eleştiren   ilk   “akılcı”   düşünürlerin   nasıl   bir   yol
tuttuklarım,   tespitlerinin   nasıl   kabul   bulduğunu   incelemek   istiyorum.
Özellikle de Ksenofanes’in döneminin gelenekleri üzerine söylediklerini
tartışacağım.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə