Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə36/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   135

değildir;  benim,  Batılı   entelektüeller   kabilesinin   bir   üyesi  olarak
diğer   kabile   üyelerine   sunduğum   (uygun   argümanlar   eşliğinde),
onları nesnellik ve bazı biçimleriyle nesnel doğruluk düşüncesinin
güvenirliğinden kuşku duyurmayı amaçlayan ifadelerdir.
G. EPÎSTEMİK GÖRECİLİK
R8 ve R9, kadim Yunan’da ortaya çıkmış ve zaman içinde bi-
limlerin   oluşmasına   yol   açmış   yeni   bilgi   biçimlerinin   diğer   ge-
lenekleri (sadece yutmaya değil) hükümsüz kılmaya muktedir, ge-
leneklerden-bağımsız   bir   bakış   açısı   oluşturduğunu   reddeder.   Bu
red  için verdiğim gerekçeler kısmen tarihsel kısmen antropolojik:
geleneklere bağlı olmayan fikirler insani varoluşa yabancıdır, hattâ,
diyebiliriz ki, içerikleri ait oldukları geleneklerin kurucu ilkelerine
bağlı olduğu ya da o ilkelere “göre” belirdiği oranda bir fikir bile
değillerdir.   Fikirler   bu   ilkelerle   herhangi   bir   bağlantı   taşımama
anlamında   “nesnel”   olabilirler.   O   zaman   doğrudan   doğruya
dünyanın özünden çıkıyormuş  gibi görüneceklerdir,  oysa yalnızca
belirli   bir   yaklaşımın   kendine   has   özelliklerini   yansıtıyorlardı:
mutlak   değerlerden   yana   olan   bir   geleneğin   değerleri   mutlak
olabilir,   ama   geleneğin   kendisi   mutlak   değildir;   fizik   “nesnel”
olabilir ama fiziğin nesnelliği olamaz. Çok yakın dönemlerde nes-
nelci gelenekler nesnel olmasını geçtik öyle bile gözükmeyen bakış
açıları geliştirdiler. Görelilik  teorisi  yüzyıl kadar  önce  ölçümden
bağımsız var olduğu kabul edilen durum ve olayların ba- ğıntısal
bir  karakter  taşıdığını  ortaya  koyar; kuantum   teorisinde  görelilik
bünyesinde bize hâlâ belli bir nesnelleştirme imkanı veren sabitler
de   ortadan   kaybolmuştur.   Dahası   nesnelci   gelenek   uzun   süreden
beri   rakip   kamplara   ya   da   -bilimlerde   olduğu   gibi-   farklı
varsayımlar ve farklı yöntemler kullanan çeşitli kollara ayrılmıştır.
Birtakım   yaygın   kabul   görmemiş,   hattâ   “mesnetsiz”   fikirler
ortalıkta   boy   göstererek   nesnelci   kıtanın   yasası   haline   gelmiş;
birtakım   başarılı   ilkeler   ise   tepetaklak   tarihin   çöp   sepetine
gönderilmiştir.   Böylesi   gelişmeler   (16-19   arası   Dipnotlarda   be-
lirtilenlerle birlikte) bizi şöyle bir hipotez formüle etmeye itiyor:


RİO: sağlam gerekçeler temelinde doğru olduğuna inanılan her ifade
(teori, bakış açısı) için onun tam karşıtının ya da daha zayıf bir al-
ternatifinin doğru olduğunu gösteren argüman 1ar 
bulunabilir.
Hattâ   daha   da   ileri   gidebiliriz.   Önceki   kesimde   Parmenides’in
birciliğine karşı geliştirilmiş eski argümanların iki aşama barındırdığından
söz etmiştim: deneyimle teması koruma karan ve bu karara dayanan teorik
kaygılar. Herodot deneyimlerin düzenlenmesi konusunda, her biri kendine
göre   bir   dünya   anlayışı   ve   dünya   ile   başa   çıkma   tarzı   öneren   değişik
bakışlar bulunduğunun zaten farkındaydı. Ve yine farkındaydı ki ne kadar
farklı   olursa   olsun   insanların   bu   dünyalardaki   yaşamlan   gerek   maddi
gerekse  manevi  anlamda başarılı yaşamlardır. Modern  antropologlar da
aynı görüştedir. Sunuşta sözünü ettiğim durum hakkında bilgi verirken,
“Okuyucu, Zandelerin kâhinlerinin gücü konusundaki tüm iddialarını tam
anlamıyla boşa çıkaracak bir argüman düşünsün” diye yazar E.E. Evans-
Pritchard,
43
  “bu   argüman   Zande   düşünme   tarzına   çevrildiğinde   onlann
yekpare   inanç   yapısını   desteklemekten   başka   bir   işe   yaramayacaktır.
Çünkü mistik nosyonları mantıksal bir şebekeyle öylesine tutarlı, öylesine
sıkı bir şekilde dokunmuş ve düzenlenmiştir ki öyle kolay kolay duyu de-
neyimleriyle çelişmezler, hattâ aksine her deneyim onlan doğrular gibidir.”
Sonuç:   Zande   pratikleri   “akılcı”dır,   çünkü   argümanlarla   savunulabilir.
Aynı zamanda işler. Bu nokta üzerine, “Şunu  söyleyebilirim ki”, diyor
“Evans-Pritchard,   “bu   [yani   gündelik   kararlar   vermek   için   kâhinlere
başvurma] bana, hayatını idame ettirme konusunda bilebildiğim tüm diğer
yollar kadar doyurucu geldi”.
9. Dipnot’ta zikrettiğim eserlerde dikkat çekilen noktalan da buraya
eklediğimizde, yaşamanın ve bilgi inşa etmenin farklı
43.  
Witchraft, Oracles and Magic Among the Azande,
  Oxford 1973, s.319  ve devamı.
İkinci   nokta  s.270’de  geçer.   Kehanetlerin   “akılcı   tartışmalar"   karşısında   birçok
üstünlüğü   vardır.   Kullananı   bitkin   düşürmezler   ve   danışmanların   önemli   konularda
söyleyebilecek hiçbir şeyleri olmadığının anlaşılmasını sağlarlar. Oysa uzadıkça uzamış
bir akılcı tartışma öylesine kaotik ve yorucu olabilir ki ka- tılanlar artık rastgele laflar eder
hale gelirler. İşte o zaman tıpkı kahinler gibi, ama güçleri olmayan kahinler gibi ve hâlâ
kendi yazgılarının efendileri oldukları yolunda sarsılmaz bir inançla davranıyorlardı,


biçok yolu bulunduğu sonucuna çıkarız. Bu yollardan her biri, daha
sonra rakip soyut teoriler halinde bölünebilecek soyut bir düşüncenin
doğmasına   tanıklık   edebilir.   Kendi   uygarlığımızdan   bir   örnek
verilecek  olursa, bilimsel  teoriler   farklı doğrultularda  çeşitli  kollara
ayrılır, farklı (ve zaman zaman “kıyaslanamaz”) kavramlar kullanır ve
olayları farklı şekillerde değerlendirirler. Neyin kanıt, neyin önemli
sonuç ya da “sağlam bilimsel usûl” sayılacağı zamana, faaliyet dalma,
hattâ kimi zaman bir araştırma grubundan diğerine değişen tutum ve
yargılara   bağlıdır.   Örneğin   aynı   konu   üzerinde   (elektronun   yükü)
çalışan   Ehrenhaft   ve   Millikan,   ellerindeki   verileri   farklı   şekillerde
kullanmış ve farklı şeyleri olgu olarak değerlendirmişlerdir. Aradaki
fark sonuçta giderilmesine giderilmiştir ama bilim tarihinin önemli ve
heyecan verici bir dönemine damgasını vurmayı da ihmal etmemiştir.
Kuantum teorisinde gizli değişkenleri savunanlar ile  Einstein’in teori
değerlendirme   ölçütleri   farklıdır.   Deneysel   olarak   doyurucu,   ma-
tematiksel olarak hakkıyla formüle edilmiş kusursuz bir teoriye bile
eleştiri yöneltme ya da arka çıkma olanağı veren metafizik ölçütlerdir
bunlar.
44
  Örneğin   sırtını   tüm   biyolojinin   moleküler   olduğu   ve
botaniğin   artık   kendi   başına   bir   hakikat   iddiasında   bulunamayacağı
gibi   bir   iddiaya   yaslayarak,   bir   disiplini   kendi   erişilebilir   kanıtlar
alanının ötesindeki ampirik bir konuya el koymaya götüren ölçütlerin
tümü   de   aynı   şekilde   metafizik   ölçütlerdir.   Dolaysız   deneysel
dayanakları   veriler   üzerinden   dolaşarak   yapılan   çıkarımlara   tercih
eden T. H. Morgan, daha açık dışavurumları dururken kromozomlar
üzerinde çalışmayı reddeder. Barbara McClintock, ta 1946’dan önce
bugün   trans-   pozisyon*   dediğimiz   süreci   fark   etmişti.   “Ancak
yalnızdı, mikroorganizmalarla  çalışmıyordu; klasik  bir  çalışma  tarzı
tutturmuştu   ve   moleküllerden   uzak   duruyordu.”   Hızla   büyüyen
moleküler biyologlar grubunun tek bir üyesi bile “onun ne söylediğine
kulak vermemişti.” Psikolojide yol ayrımları çoğalıyor:
44. Aynı şekilde Kopernik, gezegenler hakkındaki mevcut teorileri eleştirmiştir, oysa
bunların   hepsinin   de   “verilerle   uyum   içinde"   olduğunu   kabul   ediyordu.
Commerıtariolus'dan  aktaran,  E.  Rosen,  der.,  Three  Copernican  Treatises,  New  York
1959, s.57.
* Aktarım: ana babaya ait kimi özelliklerin kalıtım yoluyla yavruya geçmesi, (ç.n.)


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə