Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   135

sanları   tektip   bir   hayat   tarzına   zorlama   girişimlerinin   doğurduğu
felaketlere bakarak bugün pek çok insan bir kişi, grup ya da kültür için
doğru   olan   bir   şeyin   bir   diğeri   için   de   mutlaka   doğru   olması
gerekmediğine inanıyor. Bu pratik görecilik modern toplumların içkin
çoğulluğundan, özellikle de tarihçi ve antropologların keşiflerinden güç
alıyor:   kadim   düşünceler   ve   günümüzün   “ilkel”   kozmolojileri   bizim
alışkın olduğumuz şeylerden farklı olabilir, fakat hepsinde de maddi ve
manevi bir esenlik yaratma kapasitesi vardır. Mükemmel olmayabilirler
-hiçbir dünya görüşü mükemmel değildir- ama bizim hayat tarzlarımızla
kıyaslandığında   kusurlarını   çoğu   kez   bizde   olmayan   birtakım
üstünlüklerle   telafi   ettiklerini   görürüz.   Evrim   bu   konuda   başka   bir
argüman daha sunuyor: canlılar aleminde her küme, bölüm, kol ya da
tür kendi duyu organları, yorumlama mekanizmaları ve ekolojik do-
kunulmazlarıyla büyük ölçüde kendi imalatı olan bir dünyada kendine
göre bir var olma biçimi geliştirir.
46
  Örümceğin dünyası ile köpeğin
dünyası arasında ortak çok az şey vardır ve kö- pekgillerden bir filozof
kalkıp kendi düşüncelerinin nesnel olarak geçerli olduğunu iddia ederse,
son derece ahmakça bir iş yapmış olur. Kadim şüpheciler ve modern
takipçileri (örneğin  Montaigne)  bu çeşitlilikten mükemmel bir şekilde
yararlanmışlardır.
Öte   yandan   böyle  bir   durumu   yeterli   bulmayıp   tek   bir   doğruluk
peşinde   koşan   birçok   insan   vardır;   onlara   göre   doğruluk   aksi   halde
kaotik bir malumat yığını olarak kalacak bu çoğulluğun ardında saklı
olmalıdır. Garip ama aynı iştahı duyan göreciler de var. Bunlar Batı
akılcılığının bulaşmadığı bakir geleneklerin çaba ve ürünleri hakkındaki
görüşlerini   nemalandırmak   arzusundadırlar,   ama   bu   kadarı   onlara
yetmez, bilgi ve doğruluğun doğası üzerine genel ve -allah korusun!-
“nesnel” önermeler oluşturmak da isterler.
46. Klasik Darwincifikte canlılar eylemlerinden bağımsız olarak var olan bir dünyaya
uyarlanırlar. “Dış dünyanın bizzat kendisine ait birtakım dinamiklerle değiştiği ve
canlıların onu izlediği yolundaki  [bu] basit yaklaşım, canlının çevresi üzerindeki
etkilerini   hesaba   katmaz   .   .   .   Canlı   ve   çevresi   gerçekte   birbirinden   ayrı   olarak
belirlenmez. Çevre canlı varlıklara dışardan dayatılmış  bir yapı  değil gerçekte o
varlıkların   bir   yaratımıdır.”   R.  Levins  ve   R.  Lewontin,  
The   Dialectical   Biologist,
Cambridge,  Mass. 1985, s.69, 99. Ayrıntılar için bkz. söz konusu kitabın 2. ve 3.
Bölümleri.


Eğer nesnelcilik, özel bir bakış açısı olarak kabul edilebilse bile, diğer
görüşler   üzerinde   nesnel   bir   üstünlük   iddiasında   bulunamaz,   diyorsak,
sorunların ve sonuçların nesnel sunuş tarzı da görecileriıı alıp kullanacağı
doğru   bir   tarz   olamaz.   Dolayısıyla   adına   layık   bir   göreci   gerçeğin,
doğrunun ve bilginin doğası üzerine iddialarda bulunmaktan çekinmek ve
özgül,   somut   alanlara   bağlı   kalmak   zorundadır.   Bulgularını
genelleştirebilir   ve   sık   sık   da   genelleştirecektir   ama,   nihayet   bizzat
doğaları gereği yararlı, makul ve en  önemlisi  de  herkes için bağlayıcı
birtakım   ilkelere   ulaştığını   hiçbir   zaman   varsaymadan.   Nesnelcilerle
tartışırken kuşkusuz nesnelci yöntem ve varsayımlar kullanabilir; ancak
burada amacı (özel ya da genel durumlar hakkında) evrensel olarak kabul
edilebilir   doğrular   teşkil   etmek   değil,   karşıtlarını   köşeye   sıkıştırmak
olacaktır -nesnelcileri kendi silahlarıyla vurmaya çalışmaktadır, o kadar.
Göreci argümanlar her zaman ad. ho- minemL dir (insanların önyargı ve
tutkularına   hitap   eden-ç.n.);   güzellikleri,   kendi   entelektüel   düello
namusunun getirdiği sınırlar dahilinde, hitap ettikleri  homines'  in onları
dikkate   almalarını   ve   yerinde   buluyorlarsa   (kendilerine   göre),   “nesnel
olarak geçerli” saymalarını sağlamalarında yatar. Bu denemede şimdiye
kadar yürüttüğüm tartışmalar bu şekilde okunmalıdır.
47
Örneğin   R7’den   Rll’e   sunduğum   tezler   dünyanın   “nesnel
özelliklerini”   filan   ortaya   koymuyor;   onları   formüle   etmekten   amacım
nesnelcinin yaptığı işe güvenini sarsmak ya da canlı bir tarihsel tablo ile
konuya yabancı okurları kendi yanıma çekmek.
48
47. Hume (A Treatise of Human Nature, Kitap i, 
Of the Understanding, D.G.C. Macnabb, der.,
New York 1962, s.263 vd.)  durumu şöyle tarif eder: “Akıl ilk etapta mutlak bir hüküm ve
otoriteyle   yasalar   koyan,   kurallar   vazeden   saltanatın   sahibi  gibi  ortalıkta   boy   gösterir.   O
yüzden düşman ona sığınmak, onun koruması altına girmek zorunda kalır ve orada, aklın
yanlışlık ve budalalığını kanıtlamak üzere akılcı argümanlara başvurarak, denilebilirse onun eli
ve mü- hürüyle bir patent üretir. Bu patent ilk başta, kendisinden türediği aklın mevcut ve
dolaysız otoritesiyle doğru orantılı bir otoriteye sahiptir. Fakat aklı yalanlamaya kurulu olduğu
için,  adım adım egemen  iktidarın ve onunla  birlikte de kendisinin  gücünü  zayıflatır;  ta ki
aralıksız ve amansız seyreden bir zafiyet sonunda her ikisi de bir hiç haline gelinceye kadar.”
48. Bu benim niyetim. Şüphesiz birçok okuyucu sunduğum argümanları hatalı bulabilir. Fakat
beni ötekilerin yaptığı gibi nesnel ilkeler varsaymakla suçlayıp eleştiremez. Ben ilkeleri berbat
bir şekilde kullanabilirim; yanlış ilkeler kullanabilirim; onlardan yanlış sonuçlar çıkarabilirim; her
durumda niyetim onlardan


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə