Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   135

ona öğrettiklerine  göre  reçete vermelidir.  Bir Thalesçi  olarak  reçetenin
altına, “ve doğa felsefelerindeki en son gelişmelere göre bu sudur” gibi
eklemeler yapabilir -ama en yumuşak deyimiyle boş laflardır bunlar.
Sağlık kavramı belki de sanıldığından çok daha fazla ampirik ya da
“tarihsel” bir kavramdır. Onda, gelip geçmiş hasta ve hekim kuşaklarının
iyi   bir   hayatın   nasıl   bir   şey   olduğuna   dair   düşünceleriyle   birlikte   bu
kuşakların   başlarına   gelenleri   de   buluruz.   Sağlık   ve   afiyet   arayan
insanların   âdet   ve   geleneklerine   bağlıdır,   zaman   içinde   değişir   ve   bir
tanıma   indirgenemez.   Empedokles   bir   tanım   vermişti.   Sağlık,   demişti,
insan   vücudundaki   elementlerin   (yani   Empedokles’in   soyut   tözlerinin)
dengede olması, hastalık ise bu dengenin bozulması halidir. Bu, sağlık
konusundaki düşüncelerin artmasını sağlamıştır, yoksa onları bire indirmiş
filan değildir. Dahası pratisyen hekimler bu tanımı ellerinin tersiyle geri
çevirdiler.  
Ancient  Medicine’in
  yazarı  “resme  ne  kadar  denk  düşüyorsa
tıbba da en fazla o kadar denk düşüyor”, diye yazar (20. Bölüm).
Ancient  M edicine’in
  yazan ve teorisyenlerin aşırılıklarına karşı çıkan
öteki ilk muhalifler (Herodot gibi) itirazlarını yazılı olarak belirtmişlerdi
-onlar  Batı  uygarlığında  kısa  sürede  egemenlik  kuracak  yazılı alışveriş
geleneğinin   üyeleriydiler.   Tüm   zanaatkârlar   bu   geleneğe   katılmamıştı;
çanak   çömlekçilerden,   metal   işçilerinden,   mimarlardan,   madencilerden,
ressamlardan bize kalmış yazılı bir bilgi yok. Onların ellerindeki bilgiyi
ancak bize bıraktıkları eserlerden ve dolaylı kaynaklardan yola çıkarak
yeniden inşa edebiliriz. MIT’te bir metalürji uzmanı olan  Cyril  Stanley
Smith  bu   işi   bir   kitap   ve   sergiyle   yaptı.
38
  Herodot   (krş.   ilk   coğrafi
tanımlara yönelttiği eleştiriler) ve 
Ancient Medicine
’in yazarı gibi Smith de
felsefi   (madde)   teoriler(i)   ve   pratik   (gereçlerle   ilgili)   bilgiler   arasında
ayrım yapar. İkincisinin nasıl ilkinden binyıllar önce ortaya çıktığını ve sık
sık onlar tarafından engellendiğini
38. 
A Search for Structure,
 Cambridge, Mass. 1981. Sergiden alınma fotoğraflar çeşitli
analizlerle birlikte 
From Art to Science,
 MIT Press 1980, içinde yayımlandı. Bu konuda
yapılmış daha eski çalışmalar da vardır: V. Gordon Childe, 
The Prehistory of European
Societies
,  Harmondsworth  1958 ve C.  Singer,  E.J.  Holmyard ve A.R. Hail, der.,  
A
History of Technology,
 Cilt 1 ve 2, Oxford 1954, 1956.


(19.   yüzyılda   Dalton’un   teorisine   inananların   alaşımları   görmezlikten
gelmesinde   olduğu   gibi)   ve   fiziğin   kendi   gerçeklik   görüşünü
değiştirmesinden   sonra   20.   yüzyılda   nasıl   onlarla   harmanlanıp
birleştirildiğini anlatır. Norma Emerton form teorileriyle (zanaatkarların
pratiğine   oldukça   yakındı)   atomculuk   (söz   konusu   pratiğe   uzaktı)
arasındaki savaşı tasvir eder ve atomcuların hep baş köşede yer verdiği
yöntemler   üzerine   görüşlerini   açıklar.
39
  Bunlar   hep   birlikte   ele
alındığında   görülüyor   ki   teknoloji,   tıbbın   büyük   bir   kısmı,   tarım,
hayvanlar, insanlar, .toplumlar hattâ bilginin toplumsal tehlikeleri üzerine
pratik   bilgiler   (krş.   Dipnot   9)   teorik   spekülasyona   bugün   temel   bilim
taraftarlarının iddia ettiğinden çok daha az şey borçludurlar ve sık sık bu
spekülasyonun engellemelerine maruz kalmışlardır.
40
Demokritos’un  atomculuğu  bilgiye  yeni bir  şey  kazandırma-  mıştı;
kendisinin   de   teslim   ettiği   gibi   başkalarının   teorik-olmayan   bir   yolla
buldukları şeyler üzerinde bir parazit konumundaydı (Diels-Kranz B125).
Parmenidesçi yaklaşıma en açık itirazlar sofistler ve Aristoteles’ten
geldi. Parmenides, argümanın doğruluğa ulaşmada gelenekler üstü bir yol
olduğunu   öğretiyordu.   Sofistler   geleneğin   parçası   olmayan   bir
doğruluğun   imkansız   olduğunu   söylerek   buna   karşı   çıktılar;   böyle   bir
doğruluk   bulunamazdı,   bulunsa   bile   anlaşılamazdı,   anlaşılsa   bile
iletilemezdi. “Kanıda  belirmedikçe” (vurgular benim), diyordu Gorgias,
“Varlık  bilinemez”   (Diels-   Kranz,   B326).
41
  Erdemleri   en   yüce   îyi’ye
başvurarak doğrulayan
39. Norma E. Emerton, 
The Scientific Reinterpretation of Form,  Cornell University Press 1984.
Ayrıca krş.  
Isis,  Cilt 76 (1985) içinde  C.S. Smith’in  kitap üzerine incelemesi (özellikle s.584
vd.): "Bugün kuantum ve katı hal teorilerinin, biçimin mi yoksa maddenin mi birincil olduğu
üzerine Platon ve Aristo ile başlamış ve pratik (ampirik) nosyonlardan yüksek derecede teorik
nosyonlara kadar uzanmış ve tekrar geriye dönmüş dev bir argümanlar silsilesinin bir halkası
olduğunu görebiliriz.”
40. Bunlar tamı tamına von Hayek'in özgürlük tartışmasında sistem-kurucuların (felsefi ya da
bilimsel) spekülasyonlarıyla karşı karşıya koyduğu aynı "ampirik ve sistematikleştirilmemiş”
geleneklere aittir: 
The Constitution of Liberty, s.54.
41. Buradaki   “belirme”  (appear)  sözcüğü   dar   bir   anlamda,   örneğin  naif  bir   duyu-   verisi
taraftarının ima ettiği anlamda yorumlanmamalıdır./'Kanıda belirme”, basitçe, belli bir geleneğe
ait olma demektir. Hiçbir şey var olamaz, eğer varolmuş olsaydı bulunamazdı, bulunsaydı
anlaşılamazdı, anlaşılsaydı iletilemezdi, diyen argümanlar Gorgias’ın 
Varolmayan Üstüne ya da
Doğa Üstüne adlı risalesinde


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə