110
çekilmeye başlanır. lk filmlerden sonra sinema radikalleşmeye başlar. Raul Ruiz ve
Patricio Guzman’ın belgeselleri vardır ama kurgusal filmde radikalleşemeden darbe
olur. (Armes, 1987: 178) ve Şili Yeni Dalgası sona erer. Bağlanmış, tutkulu,
doğrudan ve tanımlayıcı olan Şili sineması (Monaco, 2002: 315) Sovyet, Küba ve
Bolivya sinemalarından etkilenmiştir.
Ş
ili Yeni Dalgası’nın en önemli örnekleri arasında Aldo Francia’nın,
Valparaiso, Aşkım
(Valparaiso mi Amor, 1969), Miguel Littin’in Nahueltoro Çakalı
(El Chacal de Nahueltoro, Şili, 1969), Raul Ruiz’in Üç Mutsuz Kaplan (Tres Tristes
Tigres,
1969), Helvio Soto’nun Kanlı Nitrat (Caliche Sangriento, 1969) filmleri
sayılabilir (Armes, 1987: 177).
Ş
ili Yeni Dalgası’nın en önemli örnekleri arasında olan Nahueltoro Çakalı
gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak çekilmiştir. Eğitimsiz biri olan Jose, bir ailenin
tamamını öldürür ve Nahueltero Çakalı adını alır. Hapishaneye girdikten sonra
okuma yazma öğrenir, medenileşir ve büyük bir değişimin içine girer, ama bu
değişim idam edilmesini engelleyemez. Bu filmde Şili’nin temel sorunlarının da
diğer Latin Amerika ülkelerine benzer şekilde, toplumsal eşitsizlik ve eğitimsizlik
olduğudur. Film adalet sisteminin de sorgular ve film genel hatlarıyla Salvador
Allende ulusalcı fikirleriyle uyum içindedir. Şili toplumun gelişmesi için baskı ve
zorlamaların yerine eşitlik ve eğitimin gerekliği olduğu vurgulanır.
Ş
ili’de yaşanan askeri darbeden sonra sinemayla ilgili hemen herkes sürgüne
çıkmak zorunda kalmıştır. Şilili sürgünler, 16 yıl süren General Pinochet iktidarı
111
sırasında film üretmeye devam ederken, aynı zaman diliminde Şili’de sadece bir tane
film yapılmıştır. Bu yönetmenlerin ülkeye girmeleri süresiz olarak yasaklanmıştır,
ama sürgündeki ilk dönem filmlerinde ülkelerini anlatmaya devam ederler. Sürgün
sonrasında bu sinemacıların bazıları ülkelerine geri dönerken, Raul Ruiz gibi bazı
yönetmenler gittikleri yerlerde çalışmaya devam etmişlerdir.
2.4.6-)
SÜRGÜN S NEMASI
1960’lı yıllardan başlayarak sinema hareketleri sayesinde bütün dünyada
tanınır ve izlenir hale gelen ve Glauber Rocha, Fernando Solanas, Tomas Gutierrez
Alea ve Jorge Sanjines gibi dünyaca takip edilen sinemacılar çıkaran Latin Amerika
sinemasının seyri 1970’lerden sonra daha zor bir çizgi izlemiştir. Bu yönetmenler ve
daha birçokları ülkelerinde sinema yapamaz duruma gelmiştir. Bu durumun doğal
sonucu, sürgün sinemasıdır. Sürgünde Latin Amerikalı sanatçılar tarafından çekilen
filmler nitelik ve nicelik olarak kendi ülkelerinde çekilen filmleri geçmektedir.
Sürgün sineması sürgüne giden sanatçıların ülkelerine geri dönmelerinden sonra
başka bir boyut kazanacak ve bu sefer de sürgün hayatı üzerine filmler çekilecektir.
Latin Amerika’da sürgün yaşamı sıkça rastlanan bir durumdur. Sürgüne
gönderilen insanlar arasında muhalif siyasetçilerle birlikte muhalif sanatçılar başı
çekmektedir. Sinemacılar da, bu sanatçılar arasında önemli bir kesimi
oluşturmaktadır. Latin Amerika’da sinema devlete aşırı bağımlı olması nedeniyle bir
dönemde sürgüne gönderilen bir yönetmen, sürgünden döndükten sonra devletin
112
sinema kurumunun başına geçebilmekte ya da yerel sinemanın şekillenmesinde
önemli bir yer edinebilmektedir.
Latin Amerika’da 1970’lerde bir sürgün sinemasının oluşması, özellikle
Arjantinli ve Şilili sinemacılar sayesinde olmuştur. 1973’te Şili’de ve 1976’da
Arjantin’de yaşanan askeri darbeler sonrasında sürgüne gitmek zorunda kalan
sinemacılardan daha önce de birçok sinemacı sürgün edilmişlerdir. Küba’da
devrimden sonra, Güney ülkelerinde ve Brezilya’da askeri darbelerden sonra ve Orta
Amerika’da iç savaşların ardından birçok insan sürgüne gitmek zorunda kalmıştı.
Bunların arasında Brezilya’dan Glauber Rocha, Carlos Diegues, Ruy Guerra (Schiff,
1993: 486) ve Bolivya’dan Jorge Sanjines en başta sayılabilir. Bu sinemacılar
sürgünde de sinema yapmaya devam etmiştir. Bu filmler kendi ülkelerinde yaptıkları
filmlerin benzeridir, ama bu sinemacıların hiç biri ülke dışında yaptıkları filmlerde
önceki filmlerindeki başarıyı yakalayamamıştır. Şili ve Arjantin’de ise film işine
bulaşmış herkes sürgüne gitmek zorunda kalmıştır (Armes, 1987: 93). Şili’de
orantısal olarak en fazla sürgün bulunuyordu ve Şilili sürgünler gittikleri yerlerde
14
çok aktiftiler (Wright, 2001: 208). Bu aktiflikleri sayesinde Şilili sürgünler
diasporası yaratabildiler. Sürgünlerin sayısının bu kadar çok olması, diğer yandan
ise, Peru ve Venezüella gibi sürgünleri kabul eden ülkelerin işine yaramış ve bu
ülkelerde sinema endüstrileri oluşmasını da sağlamıştır (Armes, 1987: 63).
Latin Amerika’da sürgün sinemasının gündeme gelmesi 1970’lerin ortasında
olmuştur. Bu dönemde özellikle Arjantin ve Şili başta olmak üzere, sürgüne gitmek
14
119 ülkede Şilili sürgün bulunuyordu
Dostları ilə paylaş: |