89
t a h r i r ’ d e r e f o r m s e s l e r i
nüfuz alanlarından bahsedebiliriz. Çok değil
bundan üç-beş yıl önce belki Ortadoğu’da en
fazla kontrol ve nüfuzu olan ülke ABD idi, ama
süreç hızlandıkça ABD’nin kontrol ve nüfuzuna
yeni ortaklar gelmektedir.
Son yıllarda öylesine hızlı bir dünyada yaşıyo-
ruz ki yavaş olmak hızlı bir şekilde anlamsızlaş-
maktadır. Hızın ve hızlı olanın süreci belirlediği
bir dünyada ne ulusal sınırların ne de otokratik
yönetimlerin anlamı vardır. Böyle bir ortam-
da ne Mısır’da, ne Ürdün’de, ne de diğer Arap
toplumlarında eski masalların geçerliliği kala-
caktır. Çünkü artık Arap halkları sadece devlet
televizyonlarını değil, el-Cezire’yi de, TRT-
Türkiya’yı da, uydudan yüzlerce farklı kanalı da
izlemektedirler. Ve yine bu insanlar artık sosyal
medya aracılığıyla hiç tanımadıkları insanlar-
la aynı ortak akılda buluşabilmektedirler. Bu
“medya devrimi” geri döndürülemez yapısal
bir süreçtir ve yeni medyanın hızı da gücü de
sokaktaki vatandaşın lehinedir. Enformasyo-
nun daha bilgi düzeyine çıkmadan tüketildiği
bir “hız çağında” bu gidişin nereye olduğunu
sormamız gerekmektedir. Ya Virilio’nun dediği
gibi “bu son sürat aracın içinde insanlık bir du-
vara toslayacak”, ya da tüm toplumların kendi
kaderlerini tayin edebildikleri açık toplumların
olduğu küresel bir köyde yaşayacağız. Keşke
tercih yapma imkânımız olsaydı...
Açık Görüş, 7 Şubat 2011
90
ş u b a t 1 1
Son dört bin yılda Mısır’da en uzun süre ikti-
darda kalmayı başarmış 3. isim olan Mübarek,
Ortadoğu’ya dair anlatılacak bütün hikâyeleri
bünyesinde barındıran bir siyasi mikrokoz-
mozu andırıyor. Mübarek’in iktidara geliş
hikâyesinden muhafızlığını yaptığı bölgesel
düzene, aile fertlerinin içine düştüğü halden
Mısır’ı içine düşürdüğü hale kadar hemen her
başlık neredeyse bütün bölgeye teşmil edilebilir.
Tunus’ta başlayan ve Bin Ali’nin devrilmesiyle
bütün Ortadoğu’ya yayılan gösteriler, Mısır’da
ilk ciddi işaretini 25 Ocak’ta göstermişti. ‘Tu-
nusami’ siyasi dalgasının Mısır’ı bu kadar erken
ve bu kadar güçlü vuracağı beklenmiyordu.
Aslında şaşırtıcı olan, Mısır’daki ‘Tunusami’ye
dair dalganın gücü değil, Mübarek istihbarat
ve polis devletinin sessizliği oldu. Mısır rejimi
kendisinden beklenmeyen ne var ise onu yaptı.
Önceki “Kifaye” eylemlerinin sadece liberal sol
ve batıcı tabana yaslanması dolayısıyla, benzer
bir durumun bu sefer de geçerli olacağını dü-
şündü. Öyle olmadı. İhvan, Kifaye’ye vermediği
desteği bu sefer esirgemedi. Kahire’de gösteri-
lerin sürmesini sağlayan ana güç oldu. Mısır’ın
diğer şehirlerinde de neredeyse yegâne hareket
olarak meydanların dolmasını sağladı. Bütün
bu gelişmelere rağmen, Mısır güvenlik apara-
tının suskunluğunu, İhvan’ın ise meydanlara
inmesini sadece ‘Tunusami’nin kontrol edile-
meyen etkileri şeklinde açıklamak yeterli değil.
Mısır’da yaşanan gelişmeleri Mübarek üzerin-
den okumak neredeyse anlamsız bir uğraştan
ibaret. Nihayetinde, Mübarek bizatihi bir gücü
veya bir değeri temsil etmiyor. Aksine, bölgesel
düzen içinde bir gücün neferini temsil ediyor.
Bu gücün ya da düzenin ismi 1978 Camp David
düzenidir. Bu düzenin tartışılmasını engelleye-
ceği garantisini veren herhangi bir isim, Müba-
rek kadar merkezi bir güç olabilir.
Mübareksiz bir Mübarekizm mi?
O halde asıl soru ne olmalı? Camp David son-
rası oluşturulan bölgesel düzen, Irak işgali son-
rası sürdürülebilir bir düzen midir? Bu suale
başta ABD olmak üzere, bölgemizde eski düze-
nin parçası olan bütün aktörler nasıl bir cevap
vereceklerini bilmiyorlar. Türkiye herkesten
önce cari düzenin sürdürülemeyeceğini söy-
leyerek ve göstererek bir adım öne geçmiş du-
SETA YORUM
Mısır’da ‘Tunusami’
Mübarek’in gittiği ve Camp David düzeninin esnemeye başladığı bir Ortadoğu’da,
başta ABD politikaları olmak üzere bütün aktörlerin pozisyonları, fiili olarak yeniden
tanımlanacaktır.
TAHA ÖZHAN
91
t a h r i r ’ d e r e f o r m s e s l e r i
rumdadır. Perşembe gecesi itibariyle, ABD ve
Mısır yönetiminden gelen farklı sesler tam da
mevzu bahis yaptığımız bu kafa karışıklığına
işaret etmektedir. Neo-con kanat, İsrail, Suudi
Arabistan ve Mısır polis devleti ‘Mübareksiz bir
Mübarekizm’ ile devam etmeyi önerirken; Be-
yaz Saray’ın bir kanadı, CIA, Mısır ordusu ve
Türkiye ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetmekteler.
Bu kanatlardaki her bir aktör arasında derin
farklar olmakla beraber kaba ayrım şu şekilde
tarif edilebilir: ‘Mübareksiz bir Mübarekizm vs.
Camp Davidsiz bir Yeni Ortadoğu’. Önümüzde-
ki yıllarda ne kadar Mübareksiz bir Ortadoğu
ve ne kadar esnetilmiş bir Camp David düzeni
oluşacağı yeni Ortadoğu’nun kaderini belirle-
yecek. Mübarek’in gittiği ve Camp David düze-
ninin esnemeye başladığı bir Ortadoğu’da, başta
ABD politikaları olmak üzere bütün aktörlerin
pozisyonları, fiili olarak yeniden tanımlana-
caktır. Bu ise gerçek ‘Tunusami’yi göreceğimiz
anlamına geliyor. Camp David düzeninin es-
nediği veya olmadığı bir senaryoda, başta İsrail
olmak üzere, neredeyse bütün Arap ülkelerinin
cari siyasi pozisyonları anlamsızlaşacaktır. Bu
durum, en hafif ifade ile ABD açısından gerçek
bir darbe anlamına gelecektir. Beyaz Saray’ın
bir kanadı ve CIA bu darbeyi erken fark edip
konumlanmaya çalışırken, neocon ekip eski
düzende uzatma istemektedir. Oysa zaman ka-
zanarak Ortadoğu’da yeni bir düzen kurulması,
Afganistan ve Irak işgalleriyle imkânsızlaşmış
durumdadır. Aynı şekilde Mısır’da, ucu açık ve
amorf ‘muntazam bir geçiş’ iddiasının da karşı-
lığı bulunmamaktadır. Başta ABD olmak üzere,
Mısır gibi bölge jeopolitiğinin kalbi olan
bir ülkede değişimin kavgasının sade-
ce liderden ibaret olmayacağını herkes
bilmektedir. Daha da önemlisi, bugün
yapısal bir değişim ve yeni Ortadoğu
tartışmasının yapılmamasının oluştu-
racağı maliyetin, ileride daha büyük bir
devrimci dalgayı üretmeye mukadder
olduğu da bilinmektedir.
Türkiye’nin modelliği
Türkiye cesaretle kendisini yeni Ortadoğu’ya
göre konumlandırmış durumdadır. Bu nokta-
da Türkiye için ‘köprü ülke’ tanımları ne kadar
anlamsız ise ‘model ülke’ tanımları da o kadar
anlamsızdır. Çünkü hem ‘köprü’ olma hem de
‘model’ olma pasif ve akletmeyen bir aktör ta-
rifi için kullanılabilir. Köprülük ve modellik
siyasi kullanım değerine işaret eder. Köprüler
ve modeller inisiyatif alıp tarih yazamazlar. En
fazla büyük bir dizaynın aparatı, gerekli bir ara-
cı olabilirler. Oysa Başbakan Erdoğan, açık bir
şekilde inisiyatif alarak proaktif bir söylem ge-
liştirmiştir. Türkiye’nin seyredilecek değil, din-
lenecek bir hikâyesi ve önerisi olduğunu ortaya
koymuştur. Üstelik bunu da yeni yapmamıştır.
Gazze katliamı sonrası, bölgesel düzensizliğin
ve kaosun ana ekseni olan Camp David düze-
nine Davos düzeni ile cevap vererek yapmıştır.
Bundan sonraki süreçte, bölge halkları bu iki
eksenden birine evrilecekler. İlk işaretler, böl-
gesel ‘Tunusami’nin menzilinin Davos düzeni
olduğunu göstermeye başladı bile.
Sabah, 12 Şubat 2011
“
Mısır güvenlik aparatının sus-
kunluğunu, İhvan’ın ise meydanlara
inmesini sadece ‘Tunusami’nin kont-
rol edilemeyen etkileri şeklinde açık-
lamak yeterli değil.