T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə8/9
tarix14.06.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#48491
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Bakın efendim bakın, bakın. Efendim biz burada duruşma salonunun yargılamanın, güvenliğinin esasıyla ilgili bir husus. Dolayısıyla bunu benim hiç olmazsa zapta geçmem gerekir. Bakın Google tırnak içinde, tırnak içinde yazarsanız her sözcük çıkmaz, sahte savcı diye yazın tam 11 bin 300 tane haber çıkar. Bakın ben size birkaç başlık okuyayım. Sahte savcı güneşlenirken yakalandı, sahte savcı 40.000 dolar dolandırdı. Sahte savcı ve hakim çift yakalandı, sahte savcı ve polisle suçüstü, sahte savcı ve avukat bir arada yakalandı. Sahte savcı kaymakamı kandırıp dövizini elinden aldı. Kaymakamı kandıran kapıdaki teğmeni kandıramaz mı, kapıdaki çavuşu kandıramaz mı? Otoriteye olan saygısıyla verin bakayım bana şu savcı kimliğinize bu sahte mi değil mi bakayım diyebilir mi? Kapıdaki astsubay onunla muhatap olan. Şimdi Sami Hoştan’ı siz boynunda taşıdığı biyoenerjiye ilişkin doktor tavsiyesiyle kullandığı o grama bile gelmeyen civa için soruşturmuyor musunuz? Bu salona bir şey bırakmadığını içeriye zaman ayarlı bir yangın bombası koymadığını yahut keşif yapmadığını ben nereden bilebilirim? Burada tekrar ediyorum duruşmanın güvenliği, delillerimizin muhafazası, adil yargılanmanın esasıyla ilgili kaygılarımı dile getiriyorum. Bu husus niçin önemli? Bakın bu şahısları ben saat 4 sıralarında ben burada fark ettim saat 4’de bu şahıslar burada olabilmek için en erken 2 buçukta yola çıkmaları gerekir. Öğlen mesaisi devam ederken görevli bir savcı görevini bırakıp da buraya bir başka mahkemenin duruşmasını izlemeye nasıl gelebilir? Görev yerini terk etmiş olmazlar mı? Bu kaygılarımı dile getirdikten sonra siz bu husus ört bas etmeye kalkarsınız.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim örtbas etmiyoruz, örtbas etmeye, örtbas etmeye lüzum var mı?”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Bir suçu örbas etmek noktasında iştirak suçu işlemiş olmaz mısınız? Efendim?”

Mahkeme Başkanı:" Örtbas etmeye lüzum var mı? Savcı olduklarını gösteriyorlar ve kimliklerini gösterip giriyorlar bunda bir problem yok ki.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim kimdir, niye kayıt olunur? Buraya izleyiciler girerken hepsini tek tek kaydediyoruz. Bizde diyoruz ki bu adil yargılama hakkının ihlalidir. Buraya giren izleyicileri bile korkutmaktır. İzleyicinin, avukatın üstünü aratmadan herhangi bir surette elini kolunu sallayarak içeri giremediği bir yerde savcı olduğunu beyan edin bir şahsı siz arka kapıdan nasıl içeri alırsınız? Efendim bu benim için ayrıca şöyle de bir handikap taşıyor; ben şimdi o 2 şahısla dün burada muhatap oldum ve tanıştım, takıştım, kendilerine gittim şunu sordum; dedim ki efendim hoş geldiniz müfettiş savcılarımızdan mısınız, bana sizi ilgilendirmez duruşmalar aleni dediler. Bana deseler ki beyefendi biz buraya şu sebeple geldik, duruşmayı izliyoruz bende hoş geldiniz efendim der yerime geçerim. Bir o 2 şahıs bana bu kadar meraklı olma geç yerine bakayım dediler. Bende ben merak etmekten korkmam dedim. Talepte bulununca da şahıslar salonu terk ederek kaçtılar. Bir avukat duruşma salonundan savcı kaçırtmak şansına her zaman sahip olamaz. Ama bakın niye ayrıca önemli biliyor musunuz, hatırlar mısınız şimdi size yine ara kararın tarihi ile söyleyeyim. Celse numarası 30, 22 Aralık 2008 tarihinde 2 numaralı ara kararınız. Okuyorum, bu oturumda Sanık Vedat Yenerer’in Cumhuriyet Savcılarının kaçacakları gibi sözlerle tehditte bulunduğu, gördünüz mü? Savcılar kaçtı. O zaman Vedat’ın hakkında bu sözlerden ötürü açılan davada da beraat kararı tesir etmek gerekecek. Şimdi bu savcılar olduğu siz tarafından iddia olunan şahıslar, siz tanıyor biliyor musunuz bu savcıları efendim?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim kapıdan girerken ilgili komutana göstermişler kimliklerini, ilgili görevliye, savcı olduklarını belgelemişler. Kimliklerini görmüşler o şekilde girmişler.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim bende diyorum ki size, bir savcı bu salona nasıl girileceği konusunda bilgisiz, görgüsüz olamaz. Bu en başında size dönük bir saygısızlıktır. Savcıda olsa ön kapıdan girer kaydını yaptırır içeri girer.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim biz neyin saygısızlık neyin olmadığını biliriz. Sizden, sizden öğrenecek değiliz.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim, neyi efendim anlamadım bağışlayın duyamadım?

Mahkeme Başkanı:”Yani bu konuyu, bu konuyu ben bu konuyu ben fazla uzatmaya gerek görmüyorum.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efenim bu benim, bakın talebimi, beyanımı (2, 3 kelime anlaşılmadı) duruşmanın güvenliği ile ilgili.”

Mahkeme Başkanı.” Anladık talebinizi anladık, güvenlik zafiyeti var diyorsunuz, güvenlik zafiyeti var diyorsunuz onu anladık.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim duruşmanın güvenliği ile ilgili. Bakın ben şimdi yarın öbür gün dosyam bir savcıya düştüğünde kendisini çekilmeye davet edeceğim. Bu benim burada takıştığım savcı mıdır, değil midir nerden bileceğim? Şimdi gidip İstanbul’da bütün adliyelerde tek tek savcıların kapısını açıp acaba o gün takıştığım savcı siz miydiniz diye kapı kapı mı dolaşacağım ben? Bu güvenlik ihlaline ilişkin mahkemenizin bir sorumluluğu var o yüzden zaten böylesine rahatsızsınız. Ben dün burada şunu da fark ettim efendim bakın ben ben siz güvenliğe talimat verir gibi oldunuz üyeniz size işarette bulundu sizden başını sallayarak tam olarak anımsamıyorum bir biçimde rızası olduğunu beyan etti. Sonrasında o şahıslar çıktılar sizin odanızda beklediler. Bakın bu şahıslar plakasına SVC 46 yazdırabilecek kadar meslekleriyle iftihar eden bunu ifadeden de kaçınmayan insanlar. Ama plakana savcı yazdıracaksın burada savcı mı dediğinde kaçıp gideceksin böyle bir savcı olmaz efendim. O yüzden kuşkulanıyorum, o yüzden diyorum ki bunlar hakikaten burada kaybolan, kırılan delillerin mesulleri olabilir. O yüzden diyorum ki bakın bu fevkalade önemli bir husus. Mahkemeniz bu güvenlik ihlaliyle ilgili olarak ne yapacak?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim güvenliğin neyini ihlal etmişiz nerden çıkartıyorsunuz güvenliği ihlal edildiğini bu kadar, (3, 4 kelime anlaşılmadı).”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim içeri girmiş, içeri girmiş. Efendim arka kapıdan üstünü aratmadan içeri girmiş.”

Mahkeme Başkanı:”Yorum ve bu kadar uzun bir yorum beklemiyorum yani nasıl bir yorum yapıyorsunuz anlamıyorum?”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim arka kapıdan üstünü aratmadan içeri girmiş. Efendim arka kapıdan üstünü aratmadan içeri ben girebiliyor muyum üstümü aratmadan, ben üstümü aratmadan girebiliyor muyum?”

Mahkeme Başkanı:"Sizi anlamakta zorlanıyorum. Yani birtakım şeyler düşüncelerle bu lafları bu hallere getiriyorsunuz, bu duruma getiriyorsunuz.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim paranoyak olmak takip edilmemek anlamına gelmez. Biz burada tertibin kralını gördük, daniskasını gördük. Biz her şeyden şüpheleniyoruz. Bakın 11.300 tane sahte savcı olayı var Türkiye de 11.300 tane. Ha özel ilişkiniz var mıdır? Açıklayın bilelim. Efendim elini kolunu sallayan bir savcı olduğunu söyleyen şahıs girebilir mi içeriye? Ben şimdi jandarma komutanını mı şikayet edeyim?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim buranın güvenliği benden sorulur ve ilgili komutanlardan sorulur. Onlar bir beis görmemişler içeri almışlar ve savcı olduğunu kimliği ile tespit edilmiş.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Bakın ben size ne diyorum? Ben size ne diyorum? Bir astsubaya saygı sevgi çerçevesinde bir astsubaya.”

Mahkeme Başkanı:"Yani bunu güvenliği ihlal olarak niteliyorsunuz onu anlamakta zorlanıyorum.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim otoriteye saygı çerçevesinde bir astsubaya kimliğini göstermiş savcıyım bakın demiş o da sorgulamamış. Madem savcısın be adam niye kaydolmuyorsun? Telefonun üstünde mi, silahın üstünde mi, buraya ses kaydıyla mı girdin, görüntü kaydıyla mı girdin? Yoksa burada sana işte şu başta oturan sakallı avukat şurada oturan izleyici teşhisi için mi geldiler buraya? Ben kaygılanmakta haklıyım efendim yarın öbür gün gelir evime CD koyarlarsa, belge koyarsalar, bellek koyarsalar ben bundan ötürü kendimi nasıl koruyacağım? O yüzden zapta geçsin istiyorum. Şimdi bunu daha fazla uzatıp germeyeyim zaten yeterince yoruldum, ama dediğim gibi ben mahkemenizden bu hususta samimi olarak, samimi olarak bir sonuç bekliyorum, bir tespit bekliyorum. Bu tekraren söylüyorum eğer ki açıklığa kavuşturulmayacak olursa emin olun bundan sonra kaybolduğunu tespit ettiğim yani bugüne kadar dile getirmediğim, kaybolduğunu tespit ettiğim her delilden, her belgeden, tahrip edilen kırılan her CD’den mahkemeniz sorumlu olacaktır. Eğer bunun sorumluluğunu üstünüze alıyorsanız bir diyeceğim yok ama arka kapıdan içeriğe savcı almak.”

Mahkeme Başkanı:”Efendim sorumluluğun, sorumluluğun kimde olduğu yönetmeliklerde, kanunlarda gösterilmiştir.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Yönetmelikte diyor mu arka kapıdan savcı olduğunu beyan eden kimliğini göstermek suretiyle (1, 2 kelime anlaşılmadı).”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bu konuyu fazla uzatmayalım, lütfen kesmek zorunda kalacağım. Konu anlaşıldı.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Efendim mikrofonu keserseniz o siz yakışır bir şey demiyorum. Hah şimdi bunları buraya bıraktım, bunları burada bıraktım.”

Mahkeme Başkanı:"5 dakikanız var.”



Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül:”Şimdi tahliye talebine ilişkin görüyorsunuz zaten artık hiçbir avukat beyanda bulunmuyor bende bulunmayacağım. Zaten Sayın Doğu Perinçek’in, Sayın Nusret Senem’in, Sayın Kemal Kerinçsiz’in o fevkalade esası değerlendirmelerine aynen iştirakle birlikte söyleyecek bir söz kalmadığını da belirtiyorum. Şimdi ben başından beri söylüyorum benim burada bir tek işim var, ben burada bu dava üstünden sürdürülen psikolojik harbi teşhir için kendimi görev edindim. Niye? Bu dava üstünden ulusal bütünlüğümüzün, milli birliğimizin tehdit, tehlike altında olduğunu tespit ettiğim için. Şimdi bakın hakikaten samimi iseniz o noktada gerçekten taşıdığınız kuvvetli suç şüphesinde de haklı iseniz bu tabi samimi bir şüpheyse ona bir şey demeyeyim ben. Ama diyorum ya hani bakın bu bir tertiptir diye. Bakın şimdi bu tertip nasıl şekillendi? Sahte belgeler, üretilen türetilen CD’ler falan filan. Şimdi en başında bunu yine ben ifade ettim yine hatırlarsanız. Çakma ihbarlardan bahsettim. Bu ihbarların hiç birisinin zarfının bulunmadığını söyledim. Yazıştık çiziştik zarfların olmadığı ortaya çıktı.En son kavga dövüş onlarca talebimden sonra sizden ihbarların derli toplu olarak gönderilmesini talep ettim savcılık tarafından. Savcılık mahkemenizi ciddiye alıp gereğini yapmadı, göndermedi bile. Sonra yarım yamalak gönderdi. Eksiğini istediniz ama yine tamamlamış değil savcılık. Bu tamamlansın istiyorum ama bakın şimdi size şunu Aydın Abiyle de göndereyim, siz bakın ve ben sizden eğer gerçekten bu noktada samimi olarak yargılama faaliyeti icra ediyorsanız yardım rica ediyorum. Bakın 3 tane organize suçlar şube müdürü, 3 tane örnek veriyorum çünkü çıkış alamadım, bozuk PDF koymuşlar, gidip yenileyeceğim onu PDF bozuk. Şimdi bu 3 ihbarın, ama diğer ihbarlarda da hepsinde ortak özellik bu. Şubemiz hizmetlerinde kullanılmakta olan 0212 636 1734 numaralı ihbar telefonuna diyor. Şimdi bakın; savcılar sizler, korumalar, işte burada bu kadar avukatlar, bu kadar izleyiciler var, gazeteciler var. Organize suçlar şube müdürlüğünün santral numarasını bilir misiniz? Bilemezsiniz. Onun kendi santrali yoktur çünkü emniyetin PBX santrali vardır. 600 küsurla başlar biter. Aradığınızda organizeye bağlarlar sizi. Kendi bir numarası yoktur bile. Hadi onu bildiniz diyelim. Peki nasıl oluyor da bütün ihbarlar hep aynı telefon numarasına ihbarda bulunuyorlar? Ha şimdi 1 bunu açıklığa kavuşturmak lazım. TİB’e soralım bu ihbar tutanaklarına konu olan tarihlerde hakikaten ihbar tutanaklarında iddia olunduğu gibi bir arama var mıdır, yok mudur? Yoksa bunlar masa başında yapılmış türetme ihbarlar mıdır? İkincisi bakın efendim. Aydın Abi şunları bir zahmet götürür müsün? 3 tane üçünü örnek veriyorum o gelen PDF’nin içindeki bütün ihbarlar aynı. Bu 155 ihbarı. Bakın 155 ihbarını görüyor musunuz? Bu örnek ihbar. Usulüne uygun çünkü neden 155 ihbarları teybe kaydedilir. Mobose’yi bilen adliye, polis muhabirliği yapmış olan herkes bunu bilir. Telefon kaydı vardır orda. Dijital kayıtlar vardır istenildiğinde çıkar. O yüzden bakın diyorum ki 2 tane imza var tutanaklar böyle tanzim edilir. Siz hiç tek tutanakla ihbar tutanağı tanzim edildiğini uygulamada rastladınız mı? Bakın o tutanaklara. Bırakın tek imzayı, imza sahiplerinin kim olduğu bile okunmuyor. O imza tutanaklarını tanzim ettiği iddia olunan memurların sicil numaraları nedir? Öyle polis memurları var mıdır, yok mudur? İddia olunan ihbar telefonlarının gerçekleştiği iddia olunan saatlerde, dakikalarda görüşmeler var mıdır, yok mudur? Bunları açıklığa kavuşturacak olursanız o noktada hakikaten eğer samimi ise kuvvetli suç şüphenizin de köküne kibrit suyu ekmiş olacaksınız. Aynı şekilde ihbar e- maillerinin niçin hepsinde IP adresi tespit edildiği yahut hiç tespit edilemediği halde daha fazlaca bir çaba harcanmayıp olduğu yerde bırakılmış, neden biliyor musunuz? Çünkü bu ihbar e-maillerinin tamamının IP server hizmeti Hollanda’dan verilmekte. Bunları da açığa çıkartmak lazım. Peki efendim, dosyada aynı dosyada birkaç tane örnek Cumhuriyet Savcısının ihbar tutanağı ve ihbar mektubu var örnek olarak konmuş. Niçin onlar ihbar mektuplarının posta zarflarını dosyaya sunuyorlar da bizim dosyamızda o 20 tane ihbarın bir teki için Allah rızası için bir teki için posta zarfı yok? Bunlar açıklığa kavuşturulmadan siz bu yargılamada hakikaten aradığınız maddi gerçeği bulabilir misiniz? Bulamayacaksınız da. Şimdi hakikaten beyanlarımı burada bitiriyorum Aydın abi şunu da verir misin? Bu bakın 2, 4, 6, 6 tane şey var böyle çakma, şüpheli telefon ihbarı var. Bunların tamamında ihbarcıların, ihbar yaptığı saatlerde görüşme var mı yok mu, TİB’den sorulsun o ihbar tutanaklarının altında imzası olduğu iddia olunan şahısların açık kimlikleri, sicil numaraları, o gün itibariyle görevli olup olmadıkları hususu ve niçin o ihbarların tek imzayla usule yasaya aykırı olarak tanzim olunduğu ayrı ayrı sorulsun istiyorum. Onun dışında efendim daha başkaca taleplerim var ama süreyi aşmayayım diye onları bitiriyorum. Size de kolay gelsin diyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Avukat Hanım bir CD değiştirelim. Avukat Hanım buyurun.”



Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük söz istedi verildi:”Efendim şimdi yapacağım konuşmadan sonra sizin bana Avukat Hanım biz burada adil bir yargılama yapıyoruz, Türk milleti adına adaleti yerine getirmeyi temennisiyle burada bulunuyoruz, biz kimsenin tarafı değiliz, biz tarafsızız, hukuk adına burada bulunuyoruz diyeceğinizi biliyorum. Bunu bugün özellikle pek çok konuşmadan sonra sanıklara söylediniz. Bende size bunları söylemenizi gerektirecek bir konuşma yapacağım şimdi. Söylediğinizi de aldım kabul ettim şimdiden tamam. Yani söylemenize gerek yok. Sizin bunu söyleyeceğinizi bilerek ben bu konuşmayı yapacağım. Şimdi efendim ben burada laf olsun diye oturmuyorum. Yani ben hani Veli Küçük’ün kızıyım avukatlığını yapıyorum burada da bir şeylere şahit olmak için oturuyorum, çok bir katkımız yok bizim bu davada. Bizim avukat olarak bu davaya kattığımız hiç bir şey yok. Biz burada şahadet ediyoruz birtakım şeylere, gözlemliyoruz, seyrediyoruz, izliyoruz ve bir kanaat oluşturuyoruz. Bizi bu oluşturduğumuz kanaatler için suçlayamazsınız. Bu, bunlar bizim burada sizlere yaptığımız, sizler hakkında yaptığımız gözlemlerimiz, izlenimlerimiz, tespitlerimiz doğrultusunda bizde oluşan kanaattir. Burası bir mahkeme ve biz siz bizi, siz bu sanıkları nasıl gözlemliyorsanız, nasıl yargılıyorsanız, bu sanıkların hangi maksatla, hangi eylemi yapmışlar mı, yapmamışlar mı, bunlar ne, bunlar kim, nedir diye bakıp biz aynı gözle size bakıyoruz. Siz bize bu gözle bakamazsınız diyemezsiniz. Bizde sizi izliyoruz. Biz savcıları da izliyoruz. Sizi de izliyoruz ve sizin hakkınızda bir kanaat oluşturuyoruz. Bu kanaatimize dayanak olan şeylerde sizin bu yargılama sırasında söyledikleriniz, tavırlarınız, sanıklara sorduğunuz sorular, tanıklara sorduğunuz sorular, verdiğiniz ara kararlar, o ara kararlarınızın gerekçeleri, bizim sizin hakkınızda bir kanaat oluşturmamıza neden oluyor. Siz bize şimdi, siz bizi bununla hitam edemezsiniz, siz bize böyle diyemezsiniz, siz bizim böyle. Bunu siz bize diyemezsiniz. Ben şimdi söyleyeceklerimi bu zamana kadar yaptığım tespitler doğrultusunda kendimce düşündüğüm çıkardığım sonuçları size aktarmak istiyorum. Şimdi mesela bu haftadan yola çıkalım. Osman Mutlu’yu çağırdık bu hafta. Siz istediniz çağırdık. Biz bir haftamızı burada bize göre bomboş bir hafta geçirdik. Bizim bu bir haftamız o kadar kıymetliydi ki biz 2 ay bekliyoruz bu 1 hafta için. Bizim için çok kıymetli bu sureler. Biz 2 ay bekliyoruz 2 ay düşünüyoruz, 2 ay biriktiriyoruz gelip burada yarım saat konuşuyoruz. Osman Mutlu çağırdınız, şimdi soru, bütün hepsini de dinledik, savcılar sordu, siz sordunuz, bizler sorduk. Osman Mutlu bizi burada nereye getirdi, bu yargılamada nere…Osman Mutlu yalan söylüyordu, bir kere bunu anladık, bunu hep beraber anladık. Osman Mutlu burada çok yalan söyledi. Saklamak istediği şeyler var Osman Mutlu’nun bunu ben bir kanaat ve buradaki pek çok insanın bu kanaatte olduğundan emin ben. He neyi saklamak istiyor? Onu bilmiyorum ama saklamak istediği şeyler olduğunu hissettim ben. Savcılarda hissetti. Ve savcı Osman Mutlu’ya ve sizler Osman Mutlu’yu saklamamaya üstüne gittiniz, sorguladınız birtakım şeyleri detaylandırdınız. Neden yaptınız bunu? Çünkü Osman Mutlu’dan korkmuyorsunuz. Benim kanaatim bu. Neden biliyor musunuz, ben nerden bu kanaate vardım? Çünkü bu dosyada Osman Mutlu’dan çok daha fazla bu dosyanın içinde olan adamlar geldi buraya. Ve çok daha fazla bu işin içinde olduğunun, çok daha fazla kanıtı olan adamlar burada sorgulandı. Ama siz ne yaptınız? Siz burada 2 tane telefon görüşmesinden sonuç çıkararak soru sorduğunuz sanıklar varken 1500 telefon görüşmesinden sonuç çıkararak 1 tane bile soru sormadığınız sanık dinledik biz burada. 1500 görüşme. Bu adamı tanıyor musun diye bile sormadınız. Bu adamı tanıyor musun? Şimdi ben sizin birtakım şeylerden korktuğunuz kanaatine vardım, bu benim kanaatim. Ben bu kanaatteyim. Siz Süleyman Esen’den korkuyorsunuz. Onu, onu Osman Mutlu’yu sorguladığınız gibi sorgulayamadınız. Süleyman Esen’in sorguları ortada açın bir okuyun. Süleyman Esen’e yapılan sorguyu, savcıların ve sizlerin yaptığı sorguyu bir okuyun. Ben sizin ben uyaracağınızı bakın hazırlık yapıyorsunuz biliyorum aldım kabul ettim ben devam ediyorum. Osman Yıldırım’ı savcılar sorgulayamadı onların da korktukları var. Mesela Osman Yıldırım’dan savcılar korkuyor. Süleyman Esen’den siz tahliye ettiğiniz için siz korkuyorsunuz. Bu işin içinde çok olmasını istemediğiniz, buna ilişkin.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim tahliye ettiğimiz kişilerden korkuyoruz manası mı çıkıyor acaba?”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:Eğer bir insanı sorgulamadan tahliye ettikten sonra hakkında bu suça iştirak ettiğine ilişkin bu kadar çok delil olursa bende korkarım. Size hak veriyorum. Bu kadar delile rağmen bir adamı tahliye ettiğim ortaya çıkarsa ben bu durumdan çok rahatsız olurum. Bu kadar çok şey sakladığı, sonradan ortaya çıkarsa bu kadar çok şey sakladığı sonradan ortaya çıkarsa ben bundan çok rahatsız olurum. Çok rahatsız olurum. Alparslan Arslan’la ayın 14’ünde açık bir şekilde ben evine gitmedim, Ümraniye’de görüştüm derken onun ayın 14’ünde Danıştay saldırısına gitmeden 1 gün önce o Alparslan Arslan’ın evinde olduğu bütün bir öğleden sonrayı evinde geçirdiği, o sırada ve bunu sadece ben Ümraniye’de çay bahçesinde görüştüm diye açık beyan etmesine rağmen sonradan gelen öbür tanığın evet Alparslan Arslan’ın evindeydik diye söylemesi, ikrar etmesi ve baz istasyonlarının bunu doğrulaması halinde ben sizin yerinizde olsam bundan çok rahatsız olurum. 1 gün öncesinden bahsediyorum. Tuncay Özkan’dan ee, Tuncay Güney’den korkuyorsunuz. Savcıya diyemiyorsunuz ki, savcılığa, savcılık makamına, ya bir dakika kardeşim sen ne soruşturması yapıyorsan yap. Sen istediğin soruşturmayı istediğin konuda yap. O adam benim dosyamın dayanağı, ben o adamı buraya getiririm. Sen ne yaparsan yap. 3 sene oldu Tuncay Güney hakkında işlem yapabiliyor musunuz? Yapamıyorsunuz. İşte bir kanaatimi daha söylüyorum korkuyorsunuz. Tuncay Güney’i buraya getirmekten savcılık ben soruşturma yapıyorum, yapsın. Size ne? Benim soruşturmam devam ediyor. Benim elimde açılmış bir kovuşturma var, dayanağımız Tuncay Güney’in beyanları. Benim iddianamemin yarısı Tuncay Güney’in beyanı. Yarısının iddianame dayanağının yarısı Tuncay Güney hani? Nerde resen işleminiz? Ne yaptınız? Eğer bunu böyle yaparsanız bende kanaatimi oluştururum korkuyorlar derim. bir şeyden korkuyorlar. Osman Yıldırım’dan korkuyorsunuz, Süleyman Esen’den korkuyorsunuz, Tuncay Güney’den korkuyorsunuz. Onlarla ilgili bir şey yapmıyorsunuz, yapamazsınız konuşturuyorsunuz Osman Yıldırım’ı. Efendim siz bir şeylerden daha korkuyorsunuz. 1 buradaki avukatlardan korkuyorsunuz. Sabah söz istedim vermediniz, siz bir dakika biliyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Bir dakika. Ne söyleyeceğimi biliyor muydunuz? Usulü anlamda bir talepte bulunacaktım belki. Fakat o kadar bu salona hakim olma konusunda öyle bir şeyiniz var ki duruşunuz var ki siz bizim konuşmamızdan korkuyorsunuz. Size ne söyleyeceğimizden korkuyorsunuz. Bu salonda bir avukat, kaç avukatız biz bu salonda? Efendim ben usule ilişkin bir söz alacağım dediğimde sanık konuşmasının arasında bir talepte bulunacağım dediğimde bana söz vermemeniz o sırada burada kaç avukat vardı biliyor musunuz? Duruşma nizamının bozulmasından mı korkuyorsunuz?”

Mahkeme Başkanı:"Evet.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Tamam. Duruşma nizamının bozulmasından korkuyorsunuz. Sanığın çok konuşmasından korkuyorsunuz. Oraya önünüze bir kum saati koymuşsunuz ben bugün şu izlenime, çok özür dileyerek söylüyorum, kulaklarınıza birer pamuk tıkamışsınız bendeki izlenim bu. Kulaklarınıza birer pamuk tıkayıp kürsüye çıkıyorsunuz önünüze bir kum saati koyuyorsunuz sanık konuşmaya başlıyor sizin gözünüz kum saatinde 30 dakikada çeviriyorsunuz 40 dakikada uyarıyorsunuz, 45 dakikada kesiyorsunuz. Nizam sağlıyorsunuz. Sizin göreviniz duruşma nizamını temin etmek burada. Sanıkların çok konuşmasından korkuyorsunuz. Bu sanıklar 2 ayda 1 bırakın, bırakın. Bakın şimdi siz çocuklarınızla Şubat tatiline çıkmanın planını yapıyorsunuz onun için duruşma takvimlerini ayarlıyorsunuz. Bırakın, bırakın konuşsunlar korkmayın, bırakın. Siz buradaki seyirciden de korkuyorsunuz. Şu salona bugün 30 kişi fazla almaktan korktunuz. Yani kapıda bakın şu salona şurası bomboşken dışarının hınca hınç dolu olduğunu bilerek 30 kişiyi fazladan almadınız. İnsanlar kapıda beklediler. Ve siz onları buraya oturtturmadınız bana nizamdan bahsetmeyin. Şurası, şurada da insanlar otursaydı duruşma nizamını mı bozacaklardı? Siz halktan korkuyorsunuz, siz kamuya açık yapılması gereken bir yargılamanın kamuya açık yapılmasını engelleyebilecek kadar korkuyorsunuz buradan korkuyordunuz artık. Buradan korkuyorsunuz siz, buraya artık fazla insan oturtturamıyorsunuz. Ürküyorsunuz. Biz hakimi muktedir olarak biliriz. Biz hakimi iktidar sahibi olarak görmek isteriz, iktidar. Şimdi ben bir talebim olacağı zaman o talebimi muktedir olana yöneltmek isterim. Siz savcılardan da korkuyorsunuz. Siz bugüne kadar savcıların yaptığı bunca usulsüz işlemle ilgili olarak savcılar hakkında bu kadara delillendirilmişken bir tek işlem yapabildiniz mi? Bakın en basitini veriyorum geçen celseden, gecen celse. 14 Ocakta yeni belgesi geldi bu savcılar 14 Ocak 2009 tarihinde sözde toplantının yapıldığı Recep Özkan’ın evini biliyorlarmış tespit etmişler ve sizin dosyanızda dava açıldıktan sonra kendi kendilerine harekete geçmişler. Ve bu tespiti 1 hafta içinde yapmışlar. Ve bu tespiti daha Osman Yıldırım ifadesini verir vermez yapma imkanları varken yapmamışlar. Sonraya bırakmışlar. Çünkü yaparlarsa bu iddianın çürüyeceğini biliyorlardı. Onun için yapmamışlar. 1 hafta da sadece Osman Yıldırım’ın beyanlarıyla yapabilecekleri ev tespitini, çok sonra yapmışlar ve siz diye bildiniz mi bir dakika ya sen benim davamda bana sormadan benim kovuşturmam sırasında bana sormadan gidip oradaki evin tespitini kendi kendine nasıl yaptırıyorsun? Bunu diyebiliyor musunuz? Ve de savcı buna gerekçe olarak şunu söylüyor; o aşamada yaptırılması mümkün olmayan. Hangi aşamada yapt…1 haftada yaptırılmış tespiti. Bakın biz tahliye talebimizi muktedir olana yöneltiriz. Biz tahliyemizi bu konuda gücü olduğunu bilene, hakimiyeti olana, hakim olarak yöneltiriz. Biz bunu istiyoruz. Onun için sizden tahliye talep etmiyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Avukat Hanım lütfen mahkemenin saygınlığını.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Evet.”

Mahkeme Başkanı:"Bozacak sözlerden kaçınalım.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Evet efendim ben sizin.”

Mahkeme Başkanı:"Biz kimseden korkmayız, korkmuyoruz.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Evet.”

Mahkeme Başkanı:"Sanıklar ve müdafileri savunmalarını yaparken hiçbir süre koymadık. Haftalarca, aylarca savunma yapan sanıklar ve avukatlar oldu. O konuda zaten siz müşaade ettiniz biliyorsunuz. Baştan beri davalara giriyorsunuz. Şundan korkuyorsunuz, bundan korkuyorsunuz demenize anlam veremiyorum.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Efendim konuşturmuyorsunuz. Sizin önünüzde bir kum saati var. İnsanlar burada 2 ay bekledikten sonra gelip yarım saat konuşmaya kaktığında kum saatinizi çeviriyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:"Sanıkların sayısı ve müdafilerin sayısı dikkate alındığında bakın saat 21:20 geçiyor.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Olabilir 3 günde sürebilir efendim.”

Mahkeme Başkanı:”Ben yarım saat konuşma süresi tanımışken 45 dakikaya çıkardık bu saate geldik.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Efendim bu yargılama 3 günde sürebilir bu talepler 3 günde alınabilir, 3 günde alınabilir.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bizim kadar böyle mesaiyi uzatan fekarane çalışan zannetmiyorum başka.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”İktidarınızı Sayın Haşıloğlu üzerinizde de kullanabilir misiniz iktidarınızı Haşıloğlu üzerinde de kullanabilir misiniz Sayın Haşıloğlu üzerinde çünkü sürekli?”

Mahkeme Başkanı:"Daha önceden mutabıkız, daha önceden mutabıkız haberi var, böyle bir durumda konuşma hakkı veriyoruz.”

Sanıklar Vedat Yenerer, Sevgi Erenerol müdafi Av. Vural Ergül söz almadan konuştu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı:"Efendim lütfen, lütfen. Efendim siz deminden beri mahkememizi eleştiriyorsunuz bunu kabul etmek mümkün değil, bunu eleştirebiliyorsanız demek ki her şeyi söyleyebiliyorsunuz.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Sizi muhatap alıyorum. Evet. Anlamadım.”

Mahkeme Başkanı:"Her şeyi söyleyebiliyorsunuz.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Tabi ki söyleyeceğim efendim. ben baştan söyledim. Afedersiniz.”

Mahkeme Başkanı:"Burada mahkememizin saygınlığını dikkatinizi çekiyorum, azami dikkatinizi göstermenizi istiyorum buyurun.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”He, teşekkür ederim. Bende bu zamana kadar yaptığım gözlemler sonucunda ulaştığım tespitleri bu konudaki kanaatlerimi azami dikkati göstererek size yansıtıyorum. Ve bana yaptığınız uyarıların aynısını söz almadan konuşmak istediğimde bana yaptığınız şeylerin aynısı yanında bulunan, yanınızda bulunan, oturan üyeye de lütfen uygulamanızı istiyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim o hakim bey gerektiği zaman cevap verebilir.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Hayır ben onu ben onu muhatap almadım ben sizinle konuşuyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Çünkü siz mahkemenin saygınlığını eleştiriyorsunuz. Mahkememizin, mahkeme hakimlerinin kişiliklerine yönelik şeyler söylüyorsunuz.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Efendim ben siz baş.. bakın ben benim dediniz. Benim diyorsunuz buranın başkanı benim diyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:”Bazı şeylerden korkuyorsunuz diyorsunuz. Biz herhangi bir şeyden korkmuyoruz. Bunu kaç defa tekrar etmemiz gerekiyor bilmiyorum ama.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Ay tabi canım, tamam ben iktidardan yani muktedirden yana”

Mahkeme Başkanı:"Efendim mahkememizin yetkileri kanunlularda, Anayasamızda belirtilmiş yani mahkeme, mahkeme aciz mahkeme aciz değildir.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Efendim ben dinledim sizi, ben. Değildir, çokta yetkindir Sayın mahkemeniz her konuda son derece adildir, son derece hukuka saygılıdır. Sanık haklarını son derece korur ama Sayın mahkemenizin buradaki iktidarı burada babasını görmeye gelen kızın, babasının saçını okşaması için 5 dakika görebilir şeklinde sınırlamasıyla sınırlıdır. Siz buranın hakimisiniz, siz burada oturan 3, 5 tane sanığa çok güzel muktedir olabilirsiniz.”

Mahkeme Başkanı:”Efendim burası görüşme yeri değil, burası görüşme yeri değil.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”3, 5 sanığın muktedirisiniz,”

Mahkeme Başkanı:”Burası görüşme yeri değil.”



Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Siz buraya gelen bir kız çocuğunun babasına sarılmasına 5 dakikayla sınırlayacak kadar muktedirsiniz. Siz burada ki 3, 5 sanığa muktedirsiniz. Saygılar sunuyorum.”

Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafi Av. Osman Aydın Şahin söz istedi verildi:”Sayın Başkan, Sayın Üyeler 58 gün sonra müvekkillerin tutuklulukta 4. yılları başlayacak. 3. yılı tamamlamış olacaklar. Bu 4. yıla girecek olan müvekkillerimin ortak bir özellikleri var. Genel başkan, İşçi Partisi genel başkanı Sayın Doğu Perinçek aynı zamanda yasa gereği de bir partinin organıdır. Siz bir siyasi partinin organını bu 4. yıla gireceğimiz süredir tutuklu tutuyorsunuz. Genel sekreter Nusret Senem merkez yöneticidir kararlarıyla bir partiyi bağlayabilecek durumda biri diğer Hikmet Çiçek’te merkez basın bürosudur. Tutuklu kaldığı süre içerisinde müvekkillerin siyasi faaliyetlerini de engellemiş oldunuz. Anayasal hakkı da engellemiş oluyorsunuz. Şimdi bu tüm bu 3 yılın dolmasına yakın süredir tahliye taleplerimizin red gerekçelerinde sürekli olarak kuvvetli suç şüphesi, dosya mevcudu deliller dendi. Şimdi sizde bu kuvvetli suç şüphesini oluşturan delilleri tek tek tartıştık bugüne kadar. Şimdi bunların tek tek tartışılmasını, bu tahliye talebimde yapmam mümkün değil. Saatler alacak çünkü. Ancak çok basit bir açık örnek. Şu soruşturmanın başlangıç noktası olan bu el bombalarının bulunduğu anla ilgili olması gereken kamera kayıtlarındaki, kamera arkası plandaki seslerin çözümü mahkemenizce TUBİTAK tarafından yapıldı. Şimdi orada ne diyordu? Soruşturma Ergenekon olduktan sonra sinkaf ederim hakimi savcıyı. Şimdi soruşturma böyle başladı. Şimdi böyle başlayan bir soruşturmada doğal olarak bu soruşturmanın delilleri de sizlerde kuvvetli suç şüphesi kanaatini vicdani kanaatini oluşturan delillerde haklı olarak cerden çöpten toplanacaktı. Şimdi delillerin elde edilmesiyle ilgili olarak Ankara 24. Asliye mahkemesi, Asliye Ceza Mahkemesi bir tespit yaptı hukuka aykırı delil toplanmıştır. Genel başkan Sayın Perinçek belirtti biz buna sığınmıyoruz. İşçi Partisi genel merkezinde, müvekkillerin evlerinde yapılan ve kabul ettiğimiz bütün belgeler müvekkiller açısından bir onur, bir gurur meselesidir. Savunma değildir aynı zamanda. Çünkü iddia edilen örgütün, iddia edilen amaçları bakımından birer savunma değildir. Bağdaştırmanın mümkün olmadığını göstermesi açısından. Genel başkan savunması sırasında hukuk tarihinde benim ilk kez rastladığım araştırdım, örneğini de bulamadım bir talepte bulundu. 11 yalan dedi. Gerçekle bunların geri alınmasını istedi. Heyetiniz karar verdi ve hususun iddia makamından açıklanmasını istedi. 11 iddia geri alındı. Şimdi Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda böyle bir düzenleme yok ama alındı. Şimdi Jandarma Genel Komutanlığına resen rapor yazdınız ses kaydıyla resen rapor istediniz. Neydi istenen konu? İddia makamınca Ergenekon delili olduğu belirtilen delilleri dijital ortamda gönderdiniz ve bunların incelenmesini istedi… Dil bilimi kuralları çerçevesinde yapılan incelemede belgeler 4 ayrı kategoriye ayrıldı, 4 ayrı gruba ayrıldı ve İşçi Partisine ait olan belgelerle diğer belgelerin farklı belgeler olduğu ortaya çıktı. E zaten savunmada müvekkiller bunların kendi parti belgeleri olduğunu, kendi belgeleri olduğunu açıklamışlardı ve bunları savunma delili olarak göstermişti. Ve Tuncay Güney’den elde edilen belgelerle ilgili olarak da Jandarma Genel Komutanlığı raporunda şöyle bir değerlendirme var, sanal menfaat çetesi kanaati uyandırmaktadır diye. Yani bu belgelerle aradaki, her türlü cümle yapısı dil bilimi kuralları çerçevesinde içeriği itibariyle yapılan değerlendirme buydu. Siz bu raporu da dikkate almadınız. Örgüt belgeleriyle ilgili değerlendirme bu. Şimdi örgüt belgeleri bu çöktü mü? Çöktü. 11 İddia çöktü mü? Çöktü. Yargıtay CD’si meselesi genel başkan Sayın Doğu Perinçek bunu açıkladı duruşmada. Daha öncede açıklandı Sayın Nusret Senem’de açıkladı. Nusret Senem’den elde edildiği söyleniyordu. Arama tutanaklarında yok. Şimdi suçların şahsiliği prensibini biz nasıl uygulayacağız, nasıl hayata geçireceğiz? Arama tutanaklarında olmayan ve sonradan eklendiği klasör CD’lerinden 2. yoğun diskte 213. nolu klasörde yer alan yazı elimize geçtiğinde savcı Sayın Mehmet Ali Pekgüzel dedi ki yazının kendisine ait olduğunu sehven dosyada unutulduğunu ve bunla ilgili olarak bir suç isnadında bulunulmadığını söyledi. Şimdi savunmalarda bunları söyledik bunlara inanmadınız. İddia da bunu geri aldı. Ve bunun sonradan çuvala doldurulduğu, sonradan tıkıştırılmış, yaratılan bir delil olduğu kanıtlandı. Siz buna da itibar etmediniz. Kuvvetli suç şüphesi yönündeki vicdani kanaatiniz devam etti. Dosyayı 3 yada 4 kez hatırlıyorum Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiniz. Bunu neden gönderdiniz? Çünkü müvekkiller bir siyasi partinin genel başkanı, genel sekreteri ve merkez yöneticileri. Eylemleriyle bir siyasi partinin gerek Anayasa, gerekse siyasi partiler mevzuatı uyarınca temelli kapatılmasını gerektirecek eylemler isnat, fiiller isnat edilmektedir, suçlar ileri sürülmektedir. Yargıtay Başsavcılığı ne yaptı? Gönderildi inceledi ve hiçbir işlem yapmadı. Bu belgelere itibar edilmedi. Bu belgelere itibar edilseydi sizin tümünü gönderdiğiniz dosyanın İşçi Partisi hakkında temelli kapatılması istemli dava açılmak zorundaydı ve nitekim Yargıtay Başsavcılığı bunu yapardı. Demek ki böyle bir husus yok. Böyle bir değerlendirme yok. İddianamede yer alan hususlar bu Fethullahçı medya diye, yandaş medya diye tanımlanan yayın organlarında defalarca yer aldı. Bunlarla ilgili olarak 51 tane verilmiş hüküm var. Derdest davalar dışında. Verilen 51 hüküm, 51 ayrı hakime ait. 51 hüküm hepsinde müvekkilleri haklı buldu çünkü bunların yalan olduğunu saptadı. 51 ayrı hakim, 51 ayrı kararla 51 kere haklılığımızı, haklılığımıza vurgu yaptı. Bunları sunduk mahkemenize. Sizin için yine bir anlam ifade etmedi. Şimdi bu yargılama süreci, ilk dava başladığı sırada dağın başında bir mahkeme salonunun kurulmasını teknik gerekçelerle esas olarak teknik yaşanmış bir pratiğim yoktur benim. İtiraz ediyorduk yani usul (1 kelime anlaşılmadı) ama şimdi çok net anlaşılıyor. Buyurun işte deminden beri yaşadığımız süreç, buyurun salon. Milletten kaçırılıyor. Şimdi milletten kaçırılan bir dava, çünkü millet bunu izleyebilse İstanbul’da bir spor salonunda bu yapılsa o spor salonu en değme maçlardan daha fazla izleyiciyle dolar. Ve yutturulamayacaktı bu tertip. Çünkü bir dava değil bir tertiple boğuşuyoruz. Sayın Başkan, Sayın üyeler şimdi bizler sizlerin vicdanınızı yargılamak olanağına teknik anlamda, hukuk anlamında imkanımız yok. Ancak sizin vicdani kanaat oluşturma sürecinize müdahale hakkımız var. Şimdi bu delillerde çökmüş, çöpten toplanan delillerle, şimdi insanın midesini bulandıracak tanıklarla, müvekkilleri yıllardır tutuklu halin devamına diyorsunuz. Hikmet Çiçek, Nusret Senem yönünden baktığınızda durum daha da vahim. İsnat olunan fiillerle ilgili haklarında verilmiş bir tutuklama kararı yok. Tutuklama kararının gerekçesi olan o maddeyle ilgili de bir iddia yok. Ve müvekkiller tutuklu. Şunu da yapamıyorsunuz yani o konuda bir tutuklama kararı da vermek çok tuhaf olacak. Onu da yapma imkanı yok ama ısrarla bu halin devamına yol açıyorsunuz. Şimdi birçok sanık meslektaşlarım mahkemeyle ilgili kanaatlerini ileri sürerken şimdi bu kanaatleri ortadan kaldırmakta sizin elinizde Sayın Başkan, Sayın Üyeler. Şimdi şunlara Yargıtay Başsavcılığından daha fazla, yani sizlerden daha az titiz olması mümkün değil. Buna en azından Cumhuriyet Başsavcısı açısından değerlendirebilirsiniz. 5 ay sonra seçimlere giriyoruz, bası…, kamuoyunda yaygın Abdullah Öcalan affı çıkacak. Şimdi sanıyorum bu yaşayacağımız süreçte bir rehin bir takasta kullanılmak üzere müvekkiller tutuklu. Bu talep, bu proje, bu açılımların sahibi Büyük ortadoğu projesinin eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu davanın savcısı olduğunu söylüyordu. Sizden talebim o iddia makamını o savcılık makamını reddedip tahliye kararı vermeniz. Arz ederim.”

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Tolga Akalın söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, Muhterem Heyet, kavramların anlamlarını yitirdikleri yerde hürriyetler yok olurmuş. Sanırım heyetle zaman zaman aramızda ortaya çıkan temel tenakuzun ana sebebi aynı hukuki kavramlara farklı anlamlar yüklüyor olmamızdan kaynaklanıyor. Yargılamada çok uzun dönem itibariyle aslında ortak kavramları kullanabilir haldeydik. Ancak 174 celselik bir yargılama, 174 celselik bir yargılama içerisinde zaman içerisinde bir kavram kayması oluştu. Kavram kaymaları doğal olarak anlam kaymalarına da sebebiyet verdi. Şimdi Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun en temel ilkesiydi masumiyet ilkesi ama insanların samimiyetinin hızına müteaddit defalar ve devlet eliyle komplo yapılmak suretiyle geçilmesinden kaynaklanan sebeplerle artık yargılanan insanlar bu anlamda itikatlarını ve güvenlerini yitirdiler. Dolayısıyla yitirilmiş olan bu güven atmosferi içerisinde velev müdafaa, velev de sanıkların dönem dönem kaybolmuş bir güven ortamı içerisinde amacı aşmayan beyanlarının yarattığı bazı gerginlikler olabilir. Ancak şunu da görmek lazım duruşma disiplinini ve düzenini bozucu hareketleri taban alır yasa. Eğer en azından bir kavramda ortak olalım savunma hareketle duruşma disiplinini ve düzenini bozuyorsa o zaman belirli yasakların muhatabı olabilir. Söz bir hareket değildir en azından bu kavramsal mutabakatı sağlamak durumundayız çünkü daha öncede gıyabi bir uzaklaştırma cezası verildi müdafaadan bir arkadaşımıza. Evet üslubuyla ilgili bizimde bazı eleştirilerimiz, sizinde bazı eleştirileriniz olabilir ama o sözle hareket ediyor bir davranış geliştirmediği müddetçe herhangi bir yasaklamanın konusu olmamalıdır. Böyle bir şey söz konusu olduğu takdirde de topyekun bir tahammülsüzlük olarak ve topyekun bir toplu isyana da sebebiyet verir savunma gerçekliği içerisinde efendim. Şimdi devam eden Ergenekon yargılamalarıyla ilgili ben daha savunma esnasında şu tespiti yapmıştım; bu dava 2003 yılında Süleymaniye’de çuval geçirilmesiyle başladı. Şemdinli, Sauna ve Atabeyler bunun refleks yoklamalarıdır Ergenekon seri davaları bunun alt yapısının tanzimidir. Amaç 2020’li yıllarda kurulacak olan bölgesel yeni güç merkezlerine TSK nezdinde yapılacak olan direnimi tasfiye etmedir. Bu anlamda da TSK komuta konseyinin de tanzim edilmesi gerekir demiştik. Bu tarihlerde bunu ifade ettiğimizde Balyoz davası ortada yoktu. Yani Balyoz’a ilişkin herhangi hiç bir soruşturma yoktu hatta savunmayı yaptığımızda Poyrazköy ve diğer davalarda başlamamıştı. Şimdi bu noktaya Türkiye geldi ve devam eden seri yargılamaların finalinde Balyoz Davasıyla ilgili yaşıyoruz. Bu süreci planlayan küresel akıl, planlama olarak ortalama, makul ve akıllıca bir plan yapmış yapmakla Sayın Başkanım ancak mahalli uygulayıcıların bu konuda arkadaşların tertip olarak nitelendirdiği ama artık vazgeçilmez ve herkesin görebildiği bir hakikat olan sahte delil ihdas etme yoluyla bu küresel akli plana zemin sağlama teşebbüsleri açıkça ortaya çıktı. Şimdi böyle bir durumda savunma isyanını meşru addetmek, sanık isyanını meşru addetmek durumdayız. Ortada 1 tane sahtecilik iddiasından bahsedilmiyor. Ortada bir sahtecilik şüphesinden bahsedilmiyor. Ortada hemen hemen her sanığın kendi savunmalarında ortaya çıkardığı veya daha sonradan dijital imkanların gelişmesiyle ortaya çıkan seri sahteciliklerden bir nevi seri cinayetlerden bahsediliyor. Şimdi böyle bir durumda soruşturma makamları baskı altında olabilir, siyasi otorite hakimdir. Soruşturmanın kolluk boyutunun dışında savcılık boyutu da nihayetinde bir anlamda idari tahakküm altında kabul edilebilir. Bir nebze olsun en azından usulsüzlüklerin üzere gidemez. Size bu konuyla ilgili hatırlıyor musunuz Sayın Mehmet Ergül’ün nasıl geriye dönük Kuvayı Milliye Derneğinin Ergenekon Davasına monte edildiğinde Mehmet Ergül’e geriye dönük olarak sahte tutanak tanzim ettirilerek Kuvayı Milliye’yle devam eden soruşturmanın birleştirildiğini anlatmıştım burada uzun uzun. O zamanda Kuvayı Milliye’cilerde kendilerinin buraya nasıl bağlandığını anlamışlardı. Bunların, bunları dahi bu olağanüstü dönemde elbette ki bir hukuk devletinde değil ama bir mantıkla kabul edebiliriz. Fakat kabul edemeyeceğimiz başka bir şey var. Benim bir savunman olarak kabul edemeyeceğim başka bir şey var. Müdafisi bulunduğum sanık açısından kabul edemeyeceğimiz şey şu; biz sahtecilik iddialarını kolluk, savcılık ve vesaire safının ötesinde bir başka noktaya taşıdık ve dedik ki size burada bir sahte mahkeme kararı var. Ve hani yan mahkemenin de kararı değil birde 13. Ağır Ceza Mahkemesi yazıyor başında. Bu kararı aldıktan sonra kalemde bir dosya düzenlemesi tanzimi yapıldı. Ve 2. bir karar çıktı. Yani Kemal Kerinçsiz’le ilgili o 1. ve bizim sahte olduğunu söylediğimiz karardan sonra bir 2. karar çıktı ortaya. O da Sayın Başkanın havalesiyle siz teslim ettiniz bize. Hasbelkader kalemden çekip aldığımız veya istediğimiz, fotokopisini istediğimiz bir karar değildi. Şimdi şüphe bu noktaya taşındığında, şüphe bu noktaya taşındığında işte bu tuzun kokması denen hal burada tahakkuk ediyor. Yani tereddütler ve mütereddit olma hali üst seviyeye varıyor. Çok makul taleplerde bulundum ben dedim ki bir katibin imzası çok net, hatta baştan Sedat Beyin imzasın kendisine ait sandık sonrada özür diledik onunda kendisine ait değilmiş diye. Katibin imzasız çok net sahte dedim ve bir şey istedik bu mahkemeden katibeyi şuraya alın bu imza size mi ait diye sorun. Dedik ki 2, demek ki bu sahte yapıldı çünkü biz niye olduğunu biliyoruz. Ben Kemal Kerinçsiz’le ilgili davaya montaj sanıktır, 9 Ocak tarihinde 3 kuruşluk davalardan sonra Başbakan grup toplantısında bu nasıl hukuk bu nasıl adalet 3 kuruşa bizi mahkum etti dedikten sonra bu davaya monta edilmiştir demiştim. Ki işte TEM’deki görevlilerde Kemal Bey sizi beklemiyorduk siz nerden geldiniz dediler. Bakın yüzlerce soruşturma yapıldı, yüzlerce sanık hakkında soruşturma yapıldı dikkat edin hepsinin soruşturma dosyalarında birkaç ay önceden işte telefon dinlemeleri için yazışmalar, emniyetin çeşitli yazışmalarını görürsünüz bir tek Kemal Kerinçsiz’le ilgili bunların hiç birini göremezsiniz. Kemal Kerinçsiz’le ilgili tek soruşturma makamı yazışması göz altına alındığından 1 gün önceki gözaltına alma talimatı. Ondan önce herhangi bir soruşturma belgesinde Kemal Kerinçsiz geçmiyor. E tabi ne yapmak lazım böyle bir durumda? E geriye dönükte bir delil ihdası yapmak noktasında ne yapıyorlar bir sahte mahkeme kararı ihdas ediyorlar. Efendim bakın Ahmet’in telefonuna Mehmet veri aktardı demiyoruz. Yani bu zulme alıştık. Çünkü bunu biliyoruz ki burada adalet öldü yaşasın zulüm. Ancak konu bir soruşturma faaliyetinin ötesinde bir mahkeme kararına dayanıyor ve diyoruz ki bu mahkeme kararıyla dinleme yapıldığı ifade ediliyor ve bu mahkeme kararının birde başında sizi mahkemeniz var. Yani bizi yargılayan mahkeme var. E diyoruz ki burada bir sahtecilik var. Değişik iş defterini istedik, gelmedi, 51 nolu DVD’nin başına gelenler ortada. Şimdi bir adli emanette delil kayboluyor. Birkaç örneği daha var bunun.şimdi böyle bir ortamda 2 tane oluyor biz bir sahte kararının peşine düştüğümüzde 2. karar ortaya çıkıyor. Şimdi böyle bir yaklaşımın olağan karşılandığı bir yerde bakın sisteme sadakat isyana dönüşür. Yani Tayyip Erdoğan taraf olabilir, Cumhurbaşkanı taraf olabilir hadi devletin başı o taraf olabilir. Savcılar taraf olabilirler, emniyetin tamamı taraf olabilirler. Bir algıları vardır. Şunu düşünürler politik olarak ya bu ülkede bir geçiş lazım bu geçişin en kansız yolu hukuk üzerinden. Biz bu kendi evlatlarımızı birbirine düşürmeyelim hakim grup diğerlerini toplasın cezaevine koysun 5, 10 sene yargılasın o arada da biz geçişi sağlayalım, uluslararası konjektörde buna gereklilik arz ediyor diyebilirler. Bunların hepsi bir siyasal projenin basit ayakları olabilir. Bunları tarih karşısında ayrı değerlendiririz ama bir mahkeme kararının sahteliğini ne tarih, ne ahlak, ne hukuk karşısında herhangi bir şekilde kabul edebilmemiz mümkün olmaz. Yani bunun bittiği yerde sadakat isyana dönüşür diyorum, bir ülkede dikta istediği kadar diktatörlük oluşabilir, istibdat son noktaya kadar varabilir. Mahkemeler istibdada vasıta oldukları gün, bu ülkede sosyal sözleşme ortadan kalkar. Rusoya ait sosyal sözleşme teorisinde biz hepimiz birleşerek tabi halde kendimizde olan hak ve yetkileri devlete bir varsayımsal sözleşmeyle devretmişizdir. Bunun 2 temeli vardır bakın; asayiş yani güvenlik, kendi güvenliğinizi kendimizin sağlama hakkını devlete teslim ediyoruz çünkü bu haklardan ağırlıklı meşru müdafaa hariç vazgeçiyoruz, ama o devletin soruşturma makamları Veli Paşaya ait bir sözdür 40 yıllık bir devlet memuru hiç aklıma gelmedi devletin komplo yapacağı dedi. A’nın B’nin Hasan’ın, Hüseyin’in demedi. Devletin komplo yapabileceği aklıma gelmedi dedi. Bu doğal güvenlik hakkımız. Şimdi bu anlamda suç sahte delille suç ihsas edilerek asayiş yani kendi güvenliğimizi sağlayamaz hale getiriliyoruz. Devlet komplosuyla bu 1. bağ, 2. bağ hadi bunu bugün devlete hakim olan bir mantalite yaptı diyelim e ikinci bağı hukuk kuralları, nizamları çerçevesinde yani az önce söylediğim kavramlar çerçevesinde, hürriyetimizin ve istiklalimizin teminatı olan yargılama makamları da aynı bağı koparırlarsa işte o zaman sadakat isyana dönüşür. Bunun Dünya tarihinde örnekleri bugüne ait değildir. Bu istenilen bir hal değildir. Ama insanlık bu sürece geçer bu geçişleri yaşar. Becerirse ayrı bir noktaya gider, beceremezse ayrı bir noktaya gider. O tarih karşısında bir sorumluluktur. Ben size daha öncede dedim burada halkı hükümete isyana tahrik vesaire yok biz hepimiz akıllı adamlarız bunu hepimizde görüyoruz. Ama bu yargılamalar eliyle, bu yargılamaların zulme day… zulüm sonucunu oluşturan uygulamaları sebebiyle bu yargılamalar böyle bir sonuca sebebiyet verebilir dedim ben. Şimdi bakın dün bir genel başkan yardımcısı çıkıyor diyor ki direnme hakkı oluşur diyor. Niye yasama, yürütme bunlar birleşebilirler, bir ülke mutlak demokratik olmayabilir. Ama bir ülkede yargı mekanizmaları toplam tadil ediliyorsa kurulacak o hasbelkader 6 tane daireyle sizin tarafınızdan verilecek olan karar yeni daireler tarafından falan onanacaksa bu buradan çıkabileceğimiz bir yer yok. Ha şimdi bu işin uzun vadesi bir de bir yakın vade var. Bu tertipleri yapanlar bu sahte delilleri ihdas edenler elbette sanırım şunu öngörüyorlar çünkü Türkiye bölgesine göre çok daha göreceli de olsa iyi bir demokrasi. Şunu görüyorlar ki takas diye nitelendirdi az önce Sayın meslektaşım daha öncede müdafisi olduğum avukat Kemal Kerinçsiz ha bu takas da elbette ki arada onlar kendilerinin de sıyrılacağını zannediyorlar. Ancak bakın darbenin askerisi olduğu gibi sivili de olur ve sivil darbenin yapıcılarının yapmış olduğu yasaları keenlemyekün, butlan hükmünde bir mahkeme kararıyla da kaldırırlar efendim oralarda zaman aşımları falan işlemez. Yani bunu doğru anlamamız lazım. Bizim istirhamımız şu; bugün belirli, daha birkaç gün önce belirli bir noktada ifade etmiştim. Bu ülkenin başbakanı burada ifade ettim 2002 yılında direyfustu Sami Selçuk’un tanımlamasıyla o zamana kadar biz direfus görmediğimiz için ülkede bir direyfus olarak nitelendiriyordu Sami Selçuk. Yani 3 DGM hakkında bir karar verdi 4 DGM itirazla kaldırdı dosya üzerinden yazılı ve kesin bir karardı. Sabih Kanadoğlu kalktı tebliğ nameyle geçen gün Başbakan açıklama yaparken benim hakkımda bir günde karar verdiniz dediği olay. Tebliğ nameyle bunu kalktı Yargıtay 8. Dairesinde bozdurdu böyle bir usul yoktu. Ve yeniden siyaset etme hakkı elinden alındı ve o dünün direyfusuydu. Doğruydu, evet yani bu anlamda Türkiye de bir şekilde halk desteğini elde etmiş o tarihlerde medya desteği yok, bugünkü gibi şartlar yok bir siyasetçinin önü hukuk katledilmek suretiyle tıkanmıştı. Ancak dünü dreyfusunun bugün yüzlerce dreyfus yaratmasını anlayabilmek mümkün değil. Bunu anlayabilmek mümkün değil. Ve bugün bu dreyfusların yaratılmasının bir anlamda vesilesinin de bu yargılama olmasını anlayabilmek, bunun en azından hakimlerin görevlerini ihmal etmesi sebebiyle olmasını da anlayabilmek mümkün değil. Sayın Başkanım önemle rica ediyorum avukat arkadaşlar zaten buradaki sayımızda belli ortam belirli anlarda geriliyor ama dikkat ederseniz hala burada bir sahte delil üretme merkezi olduğu, istikrarlı ve nitelikli sahte deliller üretilmek suretiyle yargılamaya yön verildiğini netleşmiş bu konuda kanaati pekişmiş ve bunun delillerini arayan bir savunma yapılıyor. Bu savunma etrafında elbette ki bazen bazı endişeler daha da abartılmış da olabiliyor. Bunu da o duygusal kendi içerisinde bir paniği var. bugün siz hakim olan taraftasınız. Ama bir gün vatandaş tarafında olduğunuzda benzer bir psikolojiyle karşı karşıya kalıp empatiyi burada yapabilmek durumundasınız. Ben kavramlarımızın anlamlarını yitirdiklerini, hürriyetin öldüğünün farkındayım en azından delil uygulamalarınızla adaleti bir nebze olsun yaşatın diyorum saygılar sunuyorum efendim.”

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Necip Yenişan söz istedi verildi:”Müvekkilimde benim gibi avukatlık mesleğini icra etmektedir. Fakat soruşturma kapsamında ki avukatlık faaliyetleri ve müdafilik statüsü gerek iddianamede gerekse kovuşturma aşamasında tamamen bir kenara bırakılmış ve gözden ve dikkatlerden uzaklaştırılmıştır. Soruşturmayı yürüten savcılar, soruşturmada 2 şüphelinin bunlar Muzaffer Tekin ve Ergün Poyraz’ın müdafiliğini yaptığı halde bu konuda yaptığı hukuksal faaliyetleri, şüphelilere ait delil ve dosyaları şahsının delili haline getirmişlerdir. Avukatlık yasasının 1. maddesi, avukat her türlü hukuki sorun ve anlaşmazlıkların adalete ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi ve genellikle hukuk kurallarının tam olarak uygulanması hususunda yargı organları ve hakemlerle resmi ve özel kişi kurul ve kurumlara yardım etmek amaçlarıyla hukuku bilgi ve tecrübelerini adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis ederek kamu hizmeti gören serbest meslek mensubu kişilerdir demektedir. Yasa avukatlık kamu hizmetidir şeklinde ifadesiyle mesleğin niteliğini açık biçimde ortaya koymuştur. Aynı maddenin 2. fıkrasında da avukat yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder ifadesine yer verilerek avukatın yargının kurucu unsuru olduğu kabul edilmiştir. Avukat mahkemenin müşaviri olmadığı gibi idari hukuk esaslarına göre çalıştırılan görevlide değildir. Gerçeğe ulaşmada bir başka deyişle adil kararın oluşturulması çabasında önemli bir işleve sahiptir. Avukat yargıç ve savcının yanında yargının hatta hukuk devletinin bir unsurudur. Türk Ceza Yasasının 128. maddesi kapsamında avukata müvekkilinin menfaatlerini koruduğu oranda mutlak bir dokunulmazlık tanınmıştır. Müdafi devletin ceza talebine ilişkin menfaati karşısında sanığın menfaatlerini temsil eder. Sanığın avukatı olarak onun haklarını etkin ve kapsamlı bir biçimde koruma, sanık yararına olan hususları dikkate alınmasını sağlama durumundadır. Ancak tamamıyla bağımsız olan müdafi bu işlevini yerine getirebilir. Müdafi sanığın suç ortağı olarak kabul edilemeyeceği gibi gerçeğin bulunması konusunda hiçbir şekilde devlet organı olma niteliği de görülemez. Anayasaca garanti altına alınmış mahkemelerin bağımsızlığı avukat bağımsızlığıyla sıkı sıkıya bağlantı içindedir. Zira her ikisi beraberce yargı bağımsızlığını garantilemektedir. Bağımsız avukat hukuk devleti bakımından vazgeçilmezdir. Zira devlet ceza talebinin takibinde vatandaşlık özgürlük alanına el uzatma durumunda ise avukatta vatandaşın temel haklarının korunmasını temine çalışır. Hukuk devleti otoritesini sınırlandırmak durumundadır. Bunu da savunmayı, savunmaya güçlü bağımsız bir konum yaratarak gerçekleştirebilir. Gerçeğe ulaşmada avukata düşen görev gerçeğin bulunmasına ve uyuşmazlığın aydınlatılmasına kayıtsız şartsız yardımda bulunmak ve objektif uyuşmazlık tespitiyle hükümlü olmak şeklinde anlaşılamaz. Ona bu konuda düşen görev müvekkile karşı olan sadakat yükümlülüğü ile sınırlı anlaşılmak gerekir. Avukat bağımsız konumu ve hukuk bilgisiyle devlet mercilerinin kontrolünü de gerçekleştirir. Birleşmiş Milletler Havana Prensiplerinin 22. maddesi gereğince hükümetler avukatların müvekkilleriyle mesleki ilişkileri kapsamındaki tüm görüşmelerinin ve haberleşmelerinin gizli olduğunu kabul eder ve buna saygı gösterir. Devletlere avukat müvekkil ilişkinin gizliliği hakkında dosyaların belgelerin elektronik haberleşme içeriğinin gizliliği de dahil bu kurala uyulmasını sağlama zorunluluğu getirmiştir. Müdafiinin sanıkla olan yazışmaları belge ve delillerinin tümü arama kapsamı dışında tutulması yasal mecburiyettir. Avukatın savunmada aktif tutum sergilemesi kendisini suça yataklık ettiği şüphesi altına sokmamalıdır. Aksi halde savunmayı sürekli bir korku ve tedirginlik içerisine sokmuş olursunuz. Müdafi sanığın aleyhine olan vakaları tespitte yardım ile yükümlü kılmak meslek anlayışına uygun düşmez. Müvekkilinin aleyhine olarak bildiği vakaları bildirmekle yükümlü kılınamaz. Bu gibi konular da pasif kalabilmesini kabul meslek anlayışı ve ahlakına, insan haklarına saygılı hukuk devleti anlayışına uygundur. Sır saklama yükümlülüğü ve onun bir sonucu olan tanıklığı ve bilgiyi vermeyi reddetme hakkı dosya evrakını gizil tutma hakkını avukata verir. Havana Kurallarının 23. maddesinde mesleki standartlara uygun olarak hareket eden avukatlar herhangi bir yaptırıma veya baskıya tabi tutulmamalıdırlar veya bununla tehdit edilmemelidir demiştir. Yine meslek kurallarının 31. maddesinde bir avukat hasım avukatıyla görüşebileceği gibi zorunlu sınırlar içerisinde hasımla da bizzat görüşebilir. Bu görüşmelerden avukat müvekkiline bilgi verir cümlesine yer verilmiştir. Yasal bir hakkın kullanılmasında kötü niyet aranması yoluna gidilemez. Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.05.1975 tarihli kararında avukat temsil ettiği tarafın çıkarlarını öteki tarafın bunda doğabilecek zararlarını düşünmeden sert ve hatta merhametsiz bir biçimde savunmak durumundadır. Çünkü avukatın yüklendiği mesleki ve toplumsal görev bunu gerektirir denmiştir. Avrupa Birliğinin 2, 3, 1 numaralı meslek kuralında da müvekkilinin sırlarının mutemedi olması ve kendine özel bilgi ve mesajlar geçirilmesi avukatın görevinin gereğidir. Sır olmaz ise güvende olmaz. Dolaylısıyla meslek sırrını korumak avukatın hem hakkı hem de başlıca ve temel görevidir. Avukatın mesleki sırrı koruma yükümlülüğü avukatın sıfatı veya yüklendiği yargı görevi nedeniyle elde ettiği bütün sırları kapsamaktadır. Bu itibarla avukatın müvekkiliyle bütün haberleşmesi de mesleki sır içerisindedir. Yine Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 02.05.1975 tarihli 197/1160, 5782 sayılı kararında özellikle avukata mesleğini icra ederken geniş bir serbestlik tanımak lazımdır. Avukat müvekkilinin verdiği bilgiden bunların gerçeğe uygun olup olmadıklarını bizzat araştırmak zorunluluğunda olmaksızın davada yararlanmaya izinli olmalıdır denmiştir. Bütün bu kurallar ve bilgiler dikkate alındığında 2 şüphelinin müdafiliğini yaparken savcılara hoyratça davranılarak soruşturma kapsamına alındığı ve yine mesleki konumu dikkate alınmayarak ön yargılı bir şekilde sözde örgüt üyesi olarak tutuklandığı ortadadır. İddianamede yer alan hemen tüm suçlamalar mesleki faaliyetlerinden ve hukuksal girişimlerinden ibaret kalmıştır. Örnek vermek istiyoruz, müvekkilleri ve müvekkillerinin yakınlarıyla yapmış olduğu telefon görüşmeleri suçun unsuru yapılmış, müvekkillerine ait deliller şahsına isnat edilen suçların delili olarak kabul edilmiş. Dava ile yaptığı tüm çalışma ve yazılara el konulmuş. Delil olarak dikkate alınmaması gerekirken maalesef suç delili olarak değerlendirilmiş. Soruşturma kapsamında hukuka aykırı davranan savcı ve emniyet mensuplarına yaptığı eleştiriler suçun unsuru olarak görülmüş. Davada delil olarak kullanacağını bizzat müvekkillerinin yakınlarından temin ettiği deliller dosyalara haksız olarak el konulmuş. Avukatlık sıfatına istinaden açtığı davalar, hukuki girişimler şikayetler suçun parçası olarak görülmüştür. Vatandaşların hukuki danışmaları, dosya inceletmeleri ve bu konuda yapılan görüşmeler dahi suç olarak kabul edilmiştir. Avukatların oluşturduğu derneğin yasal faaliyetleri suçun unsuru sayılmıştır. Müvekkilimin delilin müdafi olarak şahsında bulunması aleyhine delil olarak değerlendirilmiştir. Mesleki kurallar içerisinde müvekkillerine ilişkin aldığı notlar yine suçun parçası olarak ön görülmüştür. Emniyetten ve savcılıktan müvekkiline ait aldığı deliller bile aleyhine kullanılmıştır. Bürosuna gelen bir kişiye dernek tüzük örneği verilmesi mesleki çalışmasının değil sözde örgüt üyeliğinin bir unsuru olarak kabul edilmiştir. Tanıkların dinlenmesine yönelik hukuksal çalışmaları yine suçun delili olarak sayılmıştır. Bir avukat olarak baro seçimleri konusunda görüş beyan etmesi örgüt suçunun unsuru olarak değerlendirilmiştir. Hukuk alanında yaptığı tüm çalışmalar bir bütün olarak sözde örgüt emri ile yapılan çalışmalar olarak öngörülmüştür. Dernek kurmak, tazminat davası açmak, şikayette bulunmak, mahkeme kararı ile konferansı iptal ettirmek, milli değerlere hakaret edenlerin müşteki sıfatıyla davalarına katılmak en büyük örgütsel suç olarak kabul edilmiştir. Mahkeme yada savcılık katibinden kesinleşmiş mahkeme kararı almak gibi yeni bir suç ihdas edilmiştir. Bir davayı ülkenin milli meselesi olarak öngörmek kati olarak affedilmez bir suç olarak siciline işlenmiştir. Avukat müvekkil görüşmelerini telefonda yapma zarureti getirilmiş büroda yapmak isteği sözde gizlilik unsuruna riayet etmesi olarak değerlendirilmiştir. İhtiyaç sahibi bir kişiye yada müvekkiline bir başka müvekkilinden iş bulma konusundaki yardımları örgütsel faaliyet olarak ön görülmüştür. Gelen bir kişi istek üzerine bir başka avukatı tavsiye etmesi ve davasını almaması yine suçları arasında sayılmıştır. Bir müvekkilin faks çekerek hukuki bir konuda danışması yine önemli suçlardan biri olarak ön görülmüştür. Müvekkilimin delilinin bir başka şüpheli tarafından tesadüfen getirilmesi ve bunu incelemesi bilgisayarında kalan çıktıları dosyada barındırması bir başka işlediği suç olarak gösterilmiştir. Müvekkilinin adına para tahsil etmesi, müvekkiline tediye etmesi için bankaya yatırması yine suç olarak yazılmıştır. Sadece avukat sıfatını taşıması bile sözde örgütün hukuk birimi sorumlusu olması için kafi görülmüştür. Sayın hakimler bu yapılanlar bir işkencedir, bir zülümdür. Ortaçağ Engizisyon hukukunun yeniden peydahlanmasıdır. Suçlamalara konu yapılan avukatlık faaliyetleri iddianamenin 1816. sayfası Doğubey Akıncı isimli şahıs tarafından Diyarbakır ilinden Aras Kargo ile 17.01.2008 günü göndermiş olduğu zarfın içinden çıkan idare mahkemesinde açılmış bir dava dosyasının fotokopisinin ve davanın seyri ile kişinin kendi konumunu ortaya koyan bir mektubun çıkmasından ötürü suçlanması büyük bir hukuk ayıbıdır. İddianamenin 1817. sayfasında Büyük Hukukçular Birliği Derneği yönetim kurulunun 17.11.2006 tarihli toplantısında TUSİAD Bahçeşehir Üniversitesinin düzenlediği hakimlerin meslek içi eğitimlerinin basın açıklaması yapılarak kınanmasının, hakimlere saygısızlık olmaması ve tüm yanlış anlamaların önüne geçmek için Bahçeşehir Üniversitesi rektör ve yöneticileri hakkında Türk Ceza Kanunun 288. maddesinden ötürü suç duyurusunda bulunacağından bahsetmiştir. Hakimlerin yasaya aykırı bir şekilde meslek içi eğimlerini gündeme getirmenin suçun unsuru olarak iddianamede yer verilmesi hukuken izah edilemez. Gene Finansbank’ın Yunan bankası devri konusu, konusunun yönetim kurulunda tartışılması ve bu konuda yapılacak hukuksal girişimler suçun unsuru olarak gösterilmiştir. Bankalar ülkenin ekonomisi yönünden atar damarları ve stratejik kuruluşlarıdır. Bir bankanın bankalar mevzuatına aykırı olarak ülkemiz üzerinde siyasi maksatlar güden Yunan Milli bankasına devri konusunda ülke hukukunun uygulanmasını istemek yasaları tatbik ederek hukuki girişimlerde bulunmak sorumlu her hukukçunun vazifesidir. Nitekim bu konuda açılmış bulunan dava halen Danıştay’da devam etmektedir. Hukuki müracaatların ve davaların açılmasının suç sayıldığı modern ortaçağ döneminden geçildiğini söylemekten kendimizi almamaktayız. İddianamenin gene aynı sayfasında 1817; derneğin yönetim kurulu toplantısında vakıflar yasası tasarısı ile ilgili çalışmalarda bulunmak suçun unsuru olarak kabul edilmiştir. Ülkemizin temel harcı, harcında önemli bir yer tutan vakıf mallarının yağmalanmasının önüne geçmek için hukuksal çalışmalarda bulunmak maalesef iddianamede sözde terör faaliyeti olarak gösterilmiştir. Hukukumuz açısından yaşanan bu fetret döneminin büyük bir ayıbı olarak anılacaktır. Bir dava sırasında müşteki avukatlarına ve şahsına hakaret eden Yücel Sayman aleyhine yapılan şikayet sonucu açılan davaların tarafından takip edileceği hususu suçun unsuru olarak görülmüştür. Şahsının müşteki katılan yada vekil sıfatıyla iştirak ettiği hiçbir davada bırakınız suç işlemeyi meslek kurallarının dışına dahi taşmamıştır. Bu sebeple takip ettiği davalarla ilgili olarak şahsı aleyhinde tek bir şikayet yapılmadığı gibi bağlı olduğu meslek kuruluşunda aleyhinde hiçbir müracaatta bulunulmamıştır. Gene iddianamenin 1817, 1818. sayfasında arama sırasında Muzaffer Tekin’e ait delillerin olduğu kırmızı dava klasörü içerisindeki belgelerin Muzaffer Tekin’in evinde bulunan 16 nolu CD’deki belgelerle, Aydın Yüksek’in evinin aramasında 1 nolu CD içindeki belgelerle aynı mahiyette olduğu bu belgelerin devletin güvenliği bakımından gizli kalması gereken bilgiler kapsamında olmayıp gizli gizlilik derecesinde sınıflandırılmış belge olduğu belirtilerek suçlanması müdafilik sıfatının inkarı anlamına gelmiştir. Müvekkilimin delili olan bir belgenin mahiyeti ne olursa olsun ister gizli belge, isterse gizlilik kararıyla dosyanın dışına çıkartılması yasaklanmış bir belge olsun müdafiinde bulunması avukat tarafından aynı suçun işlendiği anlamına asla gelmez. Sanığa ait bir delilin müdafiinde bulunması yasal bir hak ve aynı zamanda mesleki görevinin icrası sayılır. Söz konusu deliller nereden ve ne şekilde elde ettiği asla önemli değildir. Delili elde ederken bir başka suç işlenmiş ise müdafi ancak unsurları gerçekleşmiş ise bu suçtan sorumlu tutulur. Bir şüphelinin delilinin avukatında bulunmasından ötürü bir avukatın asla suçlanamayacağı kuralı soruşturmada hiçe sayılmıştır. Gene 1818. sayfada davalarla ilgili notların yer aldığı defterinde Küçükçekmece B.Ö fen işlerinde Muşlu, bölücü, akrabalarıyla örgütlü çalışıyor ibareli el yazısı ile yazılmış olan not Türk Ceza Kanununun 135. maddesi kapsamında sayılmıştır. Söz konusu not müvekkilimin yaptığı hukuki danışma sonucunda 2004 yılı defterine yazılmıştır. Öncelikle sözü edilen not 2004 yılı avukatlarının tutmuş olduğu yıllık fihristlerde bulunmuş olup arşivinde çıkması eski tarihli olduğunun bir delilidir. 2004 yılında Türk Ceza Kanununun 135. maddesinde belirtilen fiiller suç sayılmadığından bu notunda öncelikle yasanın yürürlük tarihi açısından suç teşkil etmesi mümkün değildir. Bir hukukçu olan savcının bu çalışmayı en iyi bilmesi gereken bir kişi olarak notu mesleki bir faaliyet olarak görmemesine anlam vermek mümkün değildir. Gene 1819. sayfada 08.09.2006 tarihli dernek yönetim kurulu toplantı gündeminde Elif Şafak davasının yazılı olması suç unsuru olarak iddianameye geçirilmiştir. Oysa söz konusu davada müvekkilimin müşteki sıfatı vardır. Şikayette bulunma ve dava açma anayasal bir haktır. Bu hakkın kullanımı asla suç olarak görülemez. Şikayetçi olarak dernek başkanının müşteki vekili olarak bir kısım dernek mensubunun katıldığı davanın yönetim kurulunda görüşülmesini suçun unsuru olarak görmek temel anayasal hakların inkarı anlamına gelir. Gene 1819. sayfada dernek toplantı gündeminde baro çalışmalarının yazılı olması suçun unsuru olarak belirtilmiştir. Avukatlardan oluşan hukuk derneğinin toplantı gündeminde baro seçim ve çalışmalarına iştirak etmek kadar doğal başka hiçbir faaliyet olamaz. Bu sebeple derneğin baro seçim ve faaliyetlerine iştirak konusunda gündem oluşturmasını sözde örgüt faaliyeti olarak nitelendirilen anlayışı anlamakta güçlük çekmekteyiz. Dernek toplantı gündeminde Lübnan katliamı, TESEV gibi açılacak davalarla ilgili komisyonların kurulması örgüt faaliyeti olarak nitelendirilmiştir. İsrail’in Lübnan’da yapmış olduğu katliam bir insanlık suçudur. Tüm dünyanın gözü önünde işlenen bu insanlık dramı karşısında sorumluluk sahibi hiçbir insan ve hukukçu sessiz kalamaz. Dava açmak, şikayette bulunmak ne zamandan beri terör örgütünün faaliyeti olarak sayılmaktadır bunu anlamış değiliz. Ve söz konusu eylemden dolayı yapmış olduğumuz şikayet bakanlık tarafından izin verilmediğinden dolayı açılamamıştır. Bu olaydan sonra tekrar gene Lübnan’da İsrail tarafından bir katliam gerçekleştirildi Mazlum Der bu konuda bir şikayette bulundu ama gene o şikayetten de bir sonuç çıkmadığını görüyoruz. 1821 yılında, 1821 sayfasında iddianamenin Muzaffer Tekin’in dosyasından boş bir takdirnamenin ele geçirilmesi sözde örgüt suçunun bir delili olarak gösterilmek istenmiştir. Müvekkilimin muvazzaf subaylık yaptığı dönemde başarılardan ötürü kendisine, müvekkilinin muvazzaf subaylık yaptığı dönemde başarılarından ötürü kendisine üstlerince verilen takdirname ve başarı belgeleri mahkemeye delil olarak sunulması için ağabeyi Rıza Tekin tarafından mesleki faaliyeti çerçevesinde şahsına teslim edilmiş olup bu konuyla ilgili olarak Rıza Tekin ile yaptığı 144 718 714 nolu 1.39 saniyelik görüşme yaptığına ilişkin telefon tapesi mevcuttur. Dava dosyası içerisinde mahkemeye delil olarak sunacağımız belgelerde şahsını suçlayan aleyhine delil olarak iddianamede yer verilmesi büyük bir garabettir. Gene 1824. sayfada bilgisayarında müvekkilin, müvekkili Muzaffer Tekin’in kızı Özge Tekin’in CD’si ve yeni yıl isimli dosyaların bulunduğu iddia edilmiş ve sözde örgüt suçunun delili olarak gösterilmiştir. Müvekkilimin, müvekkilin bilgisayarında çıkan kayıtların hard diskinin bir kopyasını savcıya verdiği karar ile tarafıma emniyetçe teslim edilmiş ve bu hard diskin içindeki kayıtlar müvekkilim tarafından müdafilik çalışmaları çerçevesinde bilgisayarında incelenmesi sonucunda çıkan kayıtlardır. Bu nedenle aleyhinde delil olarak kullanılamaz. Gene 1825. sayfada dava çalışması olarak çıkan Tekin sualler doc isimli dosyada Ali Yiğit’in ifadesiyle ilgili notlar olduğunun belirtilerek mesleki çalışmalarını sözde örgüt suçunun delili olarak gösterilmiştir. Bu dosyanın bilgisayarda oluşturulma tarihi 22.11.2007’dir. Kardak’da Ali Yiğit’le 10, 12 kişiyle birlikte yapılan görüşmenin tarihi 10. ayın muhtemelen 20’si olduğu düşünüldüğünde söz konusu notların o görüşmeyle ilgili olmadığı Ali Yiğit’in görüşmede not aldığı beyanların, Ali Yiğit’in görüşmede söylemiş olduğu ve not alınan beyanların bir dava çalışması olarak bilgisayarına aktarılmasından ibarettir. Gene 1826. sayfada 2003’e göre tayinler isimli dosyanın çıktığı belirtilmiş ve müvekkilinin delili aleyhine suçlanmanın delili olarak kullanılmıştır. Yukarıda 12 bentte belirdiğimiz şekilde müvekkilinin savcılık kararıyla emniyetin bir kopyasını tarafına teslim ettiği bilgisayarda ki kayıtlarını içeren hard diski bilgisayarımızda inceleme sonucu çıkması bu kayıtları müvekkilim aleyhine delil olarak kullanılmıştır. Bu anlayış ile bir avukatın mesleğini icra etmesi mümkün değildir. Savcılık müvekkilimin bilgisayarındaki kayıtları içeren hard diskini teslim etmekte bir avukat olarak bu hard diski bilgisayarında incelemesi sonucunda çıkan kayıtlar bu defa müvekkilim aleyhine örgüt suçunun unsuru olarak gösterilmiştir. Bu durum Nasrettin Hocanın fıkralarındaki mizah anlayışı ile dahi anlatmakta güçlük çekmekteyiz. 1826. sayfada Vatanseverler Güç Birliği Derneğinin tüzüğü çıktığı belirtilerek işlediği iddia edilen suçun unsuru olarak gösterilmiştir. Sözü edilen dernek ile Ankara merkezli Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi dernek arasında hiçbir ilgi ve alaka yoktur. Tarafına müracaat eden bir kişi tipik bir tüzük örneğinin verilmesi sözde örgüt suçunun delili sayılmıştır. Gene 1826. sayfada dava çalışması olarak 24.10.2007 tarihinde oluşturduğu Tekin sorgu doc isimli dosyalar iddianamede Ali Yiğit isimli şahsın ifadesini nasıl vereceğine ilişkin notların olduğu ve bu şahsın vermiş olduğu ifadesiyle ilgili notlar olduğundan bahsedilmiştir. Söz konusu notlar lokantada yapılan görüşmeden 4 gün sonra bilgisayara kaydedilmiştir. Söz konusu notların Ali Yiğit’in görüşmedeki beyan ettiği hususlar olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Savcılık aşamasında dinletilen tanıkların hazır bulunması halinde soracağı suallere yönelik hukuksal çalışmalardır. Kaldı ki tanıklar dinlenirken hazır bulunma talebimize yönelik savcılıkça reddedilen dilekçede dosya ekleri arasındadır. Toplantının 20 Ekim’de notların 24 Ekim’de, tanıkların soruşturma aşamasında 9 Kasım ve 14 Kasım’da dinlendiği dikkate alındığında beyanların doğruluğu ortaya çıkacaktır. 1826. sayfada bilgisayarında, bilgisayarda dava çalışması olarak oluşturduğum, oluşturduğu Tekin şahit doc isimli dosyada operasyon kapsamında yakalanan Oktay Yıldırım ve Kuddusi Okkır isimli şahısların nasıl ifade verecekleri yönünde notlar olduğu iddia edilmiştir. Tanıklar ifade vermeden önce hangi konuda bilgi sahibi olduklarını kendilerine sorması üzerine anlattıklarına ilişkin aldığı notlardır. Bu notların içeriği okunduğunda sanıkların nasıl ifade vereceği noktasında bir anlatım içermedikleri tam aksine dinlenen tanıkları bu kişileri nasıl tanıdıkları ve bu kişilerle Muzaffer Tekin’in ilişkilerinin ne olduğunu içeren ve anlam ifade eden tanık ağzıyla yazılmış beyanlar olduğu anlaşılmaktadır. Bir avukatın soruşturma aşamasında tanıklarıyla ilgili yaptığı basit hukuksal çalışmalar bile maalesef suç kapsamında gösterilmeye çalışılmıştır. Tanıklarla ilgili notlar nasıl olurda müvekkilim aleyhine delil olarak kullanılabilir? Hukuk bu iddianamede katledilmiş olmuştur. Gene 1827. sayfada dernek konuşma metninde geçen yıllardır belki bir ideolojiye hizmet vermiş baronun kurtarılmış kurum olmaktan çıkarılması için baro seçimlerine iştirak ederek yönetimini ele geçirmek temel gayelerimizden birisidir cümlesi sözde örgüt suçunun unsuru olarak görülmüştür. Konuşmanın yapıldığı yemekli toplantı 2000 yılından önce Hukukçular Birliğinin kuruluş çalışmasında yapılmıştır. Bir hukuk derneğinin yada avukatlardan oluşan bir grubun baro seçimlerine iştirak ederek düşüncelerine uygun kişilerin seçilmesini istemek nasıl olurda sözde örgüt suçunun bir unsuru olarak gösterilebilir.? Bunun için hukuku inkar etmek gerekir. 1840 sayfada vekil müvekkil ilişkisi içerisinde bulunan Muammer Karabulut, Sevgi Erenerol, Muzaffer Tekin’le sözde örgütsel bir ilişki içerinde olduğu iddia edilmiştir. Oysa bu 3 kişinin de avukatı olup muhtelif davalarını takip etmektedir. Görülüyor ki iddianamede vekil müvekkil ilişkileri, mesleki ilişkileri ve hukuksal işlemler suçun unsuru yada delili olarak gösterilmiştir ki bunun kabulü mümkün değildir. Avukatlık ve müdafilik sıfatı soruşturma aşamasında sürekli göz ardı edilmiştir. Maalesef kovuşturma aşamasında da bu statüyü dikkate alınmamıştır. 1863. sayfada sözde örgütün amacı doğrultusunda hukuk alanında yapılması gereken faaliyetleri bizzat yürütmekle suçlanmış, suçsuzluğu ikrar içerisinde barındırmaktadır. Bir kişi sürekli hukuksal faaliyetlerde bulunarak nasıl suç işleyebilir? Hakkın yada görevin icrası çerçevesinde hukuksal faaliyet gösteren bir kişinin nasıl olurda suç işlediği ileri sürülebilir? Gene Hukukçular Birliği Derneğini kurmak, dernek kurmak evrensel bir insan hakkıdır. Bir kişi dernek kurmakla suç işlemiş olmaz. Burada suç hukukunu alakadar eden husus derneğin kuruluşu olamaz. Eğer derneğin faaliyetleri suç teşkil ediyorsa o takdirde bir ceza soruşturmasının konusu olabilir. Bu sebeple bir derneğin kuruluşu asla suç olarak kabul edilemez. Kaldı ki iddianamede suç olarak kabul edilen derneğin kuruluşu fikrinin garabetini ortaya koyan derneğin soruşturmanın başladığı tarihten itibaren hukuki tüzel kişiliğini devam ettirmesi ve dernek hakkında dernekler yasasına istianeden kapatılma davası açılmadığı gibi Türk Ceza Kanunu 60. maddesi uyarınca mahkemede hiçbir güvenlik tedbiri talep edilmemiş olmasıdır. Dernek kurulması suç ise derneğin kurulduğu hiçbir dava açılmaması, bir soruşturma başlatılmaması, Sayın savcılar nasıl açıklayacaklardır? Ermeni soykırımıyla ilgili konferansının iptalinin temini için dava açmak, dava açarak kazanıp konferansı iptal ettirmenin suç sayıldığı dünyanın üzerinde tek bir ülke gösterilmesi mümkün değildir. Ama savcılara göre sadece dava açmak terör örgütünün hukuksal faaliyetidir. İddia makamı Ermeni konferansını iptali için açılmış dava dosyasını celp etmeden, incelemeden kararını dahi eklere koymadan bu davanın açılımını suçun unsuru olarak kabul etmiştir. Türk Ceza Kanunu 301 ve Atatürk’e hakaret davalarının şikayetlerinin yapılması suç olarak kabul edilmiştir. Sözü edilen şikayetler şahsı tarafından asaleten ve vekaleten yapılmış şikayetlerdir. Şikayet hakkı yasal bir hak olup kullanımı asla suç olarak kabul edilemez. Vekaleten yapmış olduğu şikayetler avukatlık yasasının şahsına tanıdığı hakkın kullanımıdır. Tazminat davalarının açılması suç olarak kabul edilmiştir. Hukuk davası açmayı örgütsel faaliyet olarak gösteren bir zihniyet ortaçağ kalıntısından başka bir şey değildir. Tazminat davası açmak bir avukatlık görevi ve yetkisi içinde kalan hukuksal bir faaliyettir. Atilla Aksu’dan davalarla ilgili belgeler temin etmenin yönetmeliğin 45. maddesine aykırı olduğu, bu şahısların aldığı kesinleşmiş mahkeme kararı mesleki faaliyeti içerisinde alınmış ve yine avukat olarak yürüttüğü davada kullanılmıştır. 301. maddeyle ilgili davaları örgütün talimatlarıyla takip ettiği iddia edilmiştir. Müştekisi veya müşteki vekili olmadığı soruşturanın açılmasına asaleten yada vekaleten yapmış olduğu şikayet sonucu sebebiyet vermediği için hiçbir davayı takip etmemiştir. Soruşturma ve davaları olmayan sözde örgüt adına değil şahsı yada müvekkilleri adına takip etmiştir. Yasalar çerçevesinde haklarını kullandığı ve mahkemelerce kabul edilen yasal faaliyetleri bir suçun unsuru olarak kabul edilemez. Tamamen anayasal haklarını ve mesleğinin vermiş olduğu görev ve yetkileri kullanılmasından ibarettir. Bir vatandaş olarak Veli Küçük’ün bilgisi dışında vekil ve asil olarak takip ettiği bir davaya katılma dilekçesi vermesi sözü edilen davaları sözde örgüt adına takip edildiğinin delili sayılamaz. Veli Küçük bir vatandaştır ve yasal hakkını kullanmıştır. Bu yasal hakkını kullanırken şahsıyla hiçbir irtibatı ve ilgisi olmamıştır. Kendisine bu hakkını kullanırken görmüşlüğü dahi yoktur. Gene 1864. sayfada Muzaffer Tekin’in avukatı olması nedeniyle davalarında vekilliğini yürüttüğü ancak 3136 tape numaralı görüşmede ve bu bir müvekkilin değil ki değil ki seni bir milli mesele şeklinde beyanları bu şahsı savunma görevinin avukatla müvekkil ilişkisinden ziyade milli bir mesele olduğunu vurgulayarak örgütsel bir görev yürüttüğü yönünde gerçek amacını ortaya koyduğunu iddia edilmiştir. Söz konusu tapenin bütünü incelendiğinde bu davanın müvekkiliyle sınırlı olmadığını, ülkenin rejimine yönelik bir operasyon olduğunu bu sebeple orda da somut bir suç olmayıp siyasi bir dava olduğunu bu davada sadece bir sanığı savunmasının değil ülkenin bugünkü anayasal rejimini savunulacağını, bununda milli bir göreve dönüşeceğini kastedilmiştir. Yani olayın Muzaffer Tekin meselesi olmayıp asıl hedefin doğrudan ülkenin bütününü ilgilendiren bir millet meselesi haline geldiği iddia edilmiştir. Davanın bugün geldiği boyutlar bu beyanlarımızı ne kadar gerçekçi olduğunu ortaya koymuştur. Davanın hukukun dışında yürütülerek tüm ülkenin gündemine oturan toplumun enerjisini alan siyasi projeye milli mesele olarak asla sözde örgütsel bir görevle ilgili olarak görülemez. Gene 1864. sayfada Ali Yiğit’in daha önce beyan ettiği gerçekleri savcılık huzurunda ifade etmesi için Murat Özkan’a kendisini boş bırakmaması konusundaki konuşması savcılıkça adaletin tecellisine yardımcı olması yerine sözde örgüt üyelerinin yargılanmak ve ceza almaktan kurtarmak için farklı yol ve stratejilere tevessül ettiği iddia edilmiştir. Bir savunma avukatı olarak bir sanığın yeniden ifade verme noktasından vazgeçmesi durumunda bunun gerekçelerini öğrenmek ve gerçeğin ortaya çıkmasıyla yeniden ifade vermesini istemek en tabi hakkıdır. Bunu isterken hiçbir şekilde yasadışı yola müracaat etmemiştir. Murat Özkan’a sanığa baskı yap, tehdit et, kandır gibi bir beyanı yoktur. Sadece neden ifade vermeden gittiği noktasında bilgi sahibi olmasını eğer isterse yeniden ifade verebileceği konusunda kendisine iletişim kurmasını istemiştir. Bu durum asla suç değildir. Nitekim savcılık iddianamede farklı yol ve stratejilerden bahsetmiş ancak suç işlediğinden ve suç teşkil edebilecek bir eylem ve beyandan bahsetmemiştir. Gene 1866. sayfada Atabeyler davasında yargılanan bir sanığın savunmasını üstlenmesi, üstlenmesi için sanıklardan Ayşe Asuman Özdemir’in müvekkilimle görüşmesi ve bu davayı meccanen yapılan toplantı sonucu alacağını iddia edilerek sözde örgütsel bir eylem olarak değerlendirilmiştir. Ayşe Asuman Özdemir ve Atabeyler davasından yargılanan sanıkların hiç birisini tanımadığı gibi telefon dahi hiçbir iletişimi olmamıştır. İsmini basından duyarak bir sanığın davasının görüşülmesi için Sanık Asuman Özdemir tarafından aranması ve davanın alınması konusunun görüşülmesi üzerine ofisine gelmesi maalesef sözde örgütsel faaliyet olarak gösterilip bir hukuk cinayeti daha işlenmiştir. 1863. sayfada müvekkili Muzaffer Tekin’i savunması ile ilgili bir kararı Atilla Aksu’nun kardeşine iş bulma vadiyle normal prosedürü takip etmeksizin gizlice temin ettiği iddia edilmiştir. Atilla Aksu’nun kardeşine iş konusunda yardımcı olmasıyla Atilla Aksu’dan Muzaffer Tekin’in savunmasıyla ilgili kararı alması arasında nasıl sebep sonuç ilişkisi kurulmuş nedensellik bağlantısı oluşturulmuş gerçekten hukuk adına şaşırtıcıdır. Ortada hiçbir delil yok iken iş bulma konusunda ki yardımını bir başka sebebe bağlamak hukukçunun işi olamaz. Kesinleşmiş bir mahkeme kararını adliye görevlisinden almak ne meslek kurallarını neden suç hukukuna aykırı bir eylem değildir. Bir avukatın müvekkilinin savunma delili olarak bu kararı adliyede çalışan bir görevliden alması asla suç unsuru sayılamaz. 1866. sayfada davanın sanıklarından İhsan Göktaş’ın boşanmayla ilgili bir davası için bir başka avukatı önermesi ve bu kişinin çalıştığı avukatıyla şüpheye dayalı fikir yürütmeleri, yürütmelerine dayalı ifadeleri, legal faaliyetleri, legal faaliyetleri yanı sıra illegal faaliyetlerinin de bulunduğunu delili olarak gösterilmiştir. Bu kişiyle ofisinde tamamen boşanma konusunda yaptığı kısa bir görüşmenin dışında hiçbir ilişkisi olmadığı halde kendisinin teklifi üzerine ücretli bir avukat önermesi illegal faaliyet olarak öngörülmesi gerçekten şaşırıcı bir iddiadır.”

Mahkeme Başkanı:"Avukat bey toparlar mısınız?”



Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Necip Yenişan:”Evet bitiyorum. Hukuki bir konuda ofisinde yaptığı görüşmeleri sözde örgüt ilişkisi olarak yorumlanması hiçbir hukuki tarafı yoktur. Gene 1867. Sayfada müvekkilinin askerlik yaptığı kışlada yapılan yıl başı kutlamalarında Kürtçe şarkıların okunması konusunda suç teşkil edip etmediği, etmiş ise bu konuda yapılacak hukuki müracaatlar konusunda yardım alma amacıyla gönderilen faks istihbari bilgi olarak değerlendirilmiştir. Bir avukatın bir eylemin suç olup olmadığı konusunda sorulması en tabi davranış biçimidir. Savcıların zihniyetiyle hareket ettiğimiz taktirde şahsıma telefon açarak hukuki danışmanlık isteyen herkesin örgüt üyesi olması gerekir. Gene 1878. Sayfada Muzaffer Tekin’in delili olan 16. nolu CD’de yer alan 5 adet belgenin yazılı çıktısının müvekkilimde bulunmasından ötürü devlete ait, niteliği bakımından gizli kalması geren bilgileri içeren belgeleri temin etmesiyle suçlanması büyük bir haksızlık olmuştur. Mesleki faaliyetinden ötürü suçlanmış, suçlamıştır. Söz konusu belgelerin bulunduğu CD’nin hukuki danışma nedeniyle Aydın Yüksek tarafından ofisine getirildiği bilgisayarı incelendikten sonra kendisine iade edildiği, inceleme sırasında kalan kayıtların bilgisayardan çıkarıldığı ve bu belgelerin gizli olup olmadığı hususunun Genelkurmay Başkanlığına yazılarak sorulduğu ve bu belgelerin bir suretinin eklendiği celp edilen delillerden anlaşıl bulunmaktadır. Aydın Yüksek’in sanığın şüpheli olmadığı dönemde sorulmayan soru ve alınmayan cevap bilahare mahkeme huzuruna çelişkili olarak getirilmiştir. Aydın Yüksel’e sorulmadığından CD’nin bilgisayarında okunduğunu belirtmemiştir. Ortada bir belge temini olmadığı gibi, söz konusu çıktılar müvekkilinin delili konumunda dosyasında bulunmuştur. Delilin gizli olması durumu şahsını asla suç haline getirmez. Kısıtlama ve yasaklama kararları ihlal edilmiştir. Gene 1878. sayfada avukatlık mesleki, mesleği banka hesabına müvekkilleri adına tahsil yada tevdi edilen tüm paraların kimler tarafından çekildiği ve yatırıldığının isimlerinin açıkça yazılı olmasına rağmen eksik inceleme sonucu şüphe yaratılmaya çalışılmış, çalışılmıştır. Dosyaya ibraz ettiğimiz banka şubesinden aldığımız belgelerden anlaşılacağı üzere müvekkilimin yatırdığı ve çektiği paralarının nakden şeklinde yazılmış olmasının savcılar bu işlemleri meçhul olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Oysa bu husus basit bir bankacılık kuralı olup bilinmemesi mümkün değildir. Soruşturmayı yürüten ve yardımcı olan ekibin zihniyeti müvekkilimin üzerinde şüphe yaratmak olduğundan bu kişiler için soruşturmanın kurallara uygun olması önemsenmemiştir. Gene 1874. sayfada sözde örgütün hukuk birimi sorumlusu olarak gösterilmiş olması, olmasına rağmen ne iddianamede nede yargılamada ortaya bir hukuk delili konulamamıştır. Kendisiyle burada yargılanan hiçbir davasına birlikte girmediği kişiler hiçbir sanığın davasına ortak bir çalışması olmamıştır. Mesleği avukatlık olmasına nedeniyle hayali olarak kurulan hukuk biriminin sorumlusu ilan edilmesi savcıların yarattıkları ayrı bir hukuk faciası olmuştur. Bu iddianamede Anayasanın tanıdığı hak arama özgürlüğünün kullanılması avukatlık yasasının tanıdığı yetkilerin ve görevlerin icrası suç olarak öngörülmüştür. Yukarıda belirtmiş olduğumuz sebepler müvekkilime isnat edilen suçlardır bunların hiç birisi Anayasaya ve yasasa uygun suçlamalar değildir.”

Sanık Muzaffer Şenocak müdafi Av. Kenan Aşık söz istedi verildi:”Müvekkil Muzaffer Şenocak devletin güvenliğine ilişkin belgeleri bulundurmak suçundan tutuklu bulunmaktadır. Bunun bu bilgilerin bulunduğu materyalde 16 nolu CD’dir bunu kısaca hatırlatmak istiyorum. Zaten hep kısa konuşuyorum. 16 CD’nin nasıl oluşturulduğu Sayın mahkemenizin malumudur. Daha önce tahliye edilen Aydın Yüksek tarafından 28.12.2006 tarihinde ki bu tarihte müvekkil yurtdışındadır oluşturulmuş bir CD’dir. Bu CD ile ilgili Genelkurmay ilgili ve yetkili birimlerinden alına 2 tane rapor vardır. 14.10.2007 tarihli 09.02.2009 tarihli rapor vardır. Bu raporlarda özetle bu CD içerisinde bulunan bilgi ve belgelerin devletin güvenliği iç ve dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgiler kapsamında olmayan iç mevzuata göre gizli gizlilik derecesinde sınıflandırılmış belgeler olduğu tespit edilmişti. Bu dosyanın mutlak yadsınamaz kati bir gerçeğidir. Şimdi bu raporları dikkate aldığımızda müvekkile isnat edilen iddianamede sevk maddesi olarak gösterilen TCK 326 ve 327 uygulama imkanı hukuken bulunmamaktadır. Bu da imkansızdır. Bu da dosyanın mutlak tartışmasız gerçeğidir müvekkil açısından. Bunun dışında, bu CD’lerin dışında Sayın mahkemenizin müvekkil ile ili…müvekkil Muzaffer Şenocak’la ilgili yaptığı bir araştırma beklediği bir bilgi, belge olmadığı gibi yaptığı bir yargılama faaliyeti de bulunmadığını biz görmekteyiz. Bu dosyanın mutlak gerçeklere, kati delillere ve müvekkille ilgili başka yapılan hiçbir yargılama faaliyetinin bulunmaması karşısında eğer Sayın mahkemeniz, Sayın heyetiniz mevcut meri hukuk kurallarını uygulasa müvekkille, müvekkili hemen tahliye edilmesi gerekir. Neden gerekir? 326 ve 327 uygulanmayacağına göre diğer 334 uygulanacaktır verilecek ceza bellidir ki ben bu CD’yi müvekkilin, bu CD’deki bilgilerin müvekkil tarafından oluşturulduğunu zaten kabul etmiyorum ama bunu burada tartışma konusu yapmıyorum çünkü konuşmamı çok kısa tutacağım, Sayın heyetinizin adil bir yargılama yapıp yapmadığı ve tarafsızlığıyla ilgili somut net, kati beyanda bulunup bırakacağım. CD’lerle ilgili Genelkurmay tespitleri ve başkaca yapılan bir araştırma olmaması gerçeği, hukuki gerçeği karşısında 21 Haziran 2007 tarihinde gözaltına alınan 25. 06.2007 tarihinde tutuklanan Muzaffer Şenocak bugüne kadar 44 ayını tutuklulukta geçirdi. Şimdi yine kabul etmemekle birlikte Muzaffer Şenocak’la ilgili hangi ceza kararı infaz edilmekte? Yada müvekkile hangi ceza verilecek? Benim müvekkilim niye tahliye edilmiyor, niye tutuklu? Bunun hukuksal açıklamasını hiçbir hukukçu, hiçbir heyet, hiçbir yargı merciinin yapacağına ben inanmıyorum. Eğer gerçekten burada adil yargılama yapılsa ve Sayın heyetiniz tarafsız bir yargılama yapsa hukukun gereğini yapar hakimlik mesleğinin gereğini yapar, hukuka uygun karar verirdi. Ben mesleğin ve hukukun gereğinin yapılamasını talep ediyorum.”



Talep ve beyanlarla ilgili görüşü sorulan iddia makamı.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. 1.Sanık Oktay Yıldırım’ın 27 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesindeki talebi gereğince dava dosyası içerisinden istediği belgelerin dijital ortama aktarılarak kendisine verilmesine. 2.Sanık Muzaffer Tekin’in, 27 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesi gereğince, önceki müzekkereler ve sanık dilekçesinin de eklenmesi yolu ile Genelkurmay Başkanlığı’na yeniden müzekkere yazılarak, önceki müzekkerede sorulan hususların cevaplandırılmasının istenilmesine.3.Sanık Veli Küçük’ün; a)Savunma mahiyetli açıklamalar içeren 28 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesinin dosyaya konulmasına, b)3 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesindeki talebi konusunda, dilekçe üzerine derkenar olarak yazılan mütalaamızın esas alınmasına, 4.Sanıklar Vedat Yenerer ve Sevgi Erenerol müdafi Sayın Avukat Vural Ergül’ün; a)24.1.2011 havale tarihli dilekçesindeki talepleri konusunda önceki mütalaalarımızın esas alınmasına, b) 25 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kısmen kabul edilip, dilekçenin de eklenmesi sureti ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının CMK 250. Maddesiyle Yetkili Bölümüne müzekkere yazılarak, dilekçede ismi geçen kişilerin tanık sıfatı ile alınmış ifadeleri var ise Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, c) 28 Ocak 2011 havale tarihli bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunma talebinin, söz konusu bilirkişi raporunun Turkcell Şirketince gönderilen veriler baz alınarak hazırlandığının anlaşılması karşısında reddine, d) Sanık Alparslan Arslan’dan el konulan Motorola V 300 marka cep telefonundaki elektronik posta kayıtları konusunda yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması talebinin kabulü ile dilekçe gereğince telefondaki elektronik posta kayıtları konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına. 5.Sanık Kemal Kerinçsiz’in; a)Savunma mahiyetli açıklamalar içeren 28 Ocak 2011 havale tarihli 106 ve 107 numaralı dilekçelerinin dosyaya konulmasına, b)Sözlü beyanındaki suç duyurusunda bulunulması talebinin konu hakkındaki önceki mütalaamız gereğince reddine. 6.Sanık Hikmet Çiçek’in; a) 28 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesi ekindeki, birinci basım tarihi Şubat 2000, yazarı Hikmet Çiçek olan Hangi Hizbullah adlı kitap ile Aydınlık Dergisinin 16 Ocak 2011 tarih ve 1222 sayılı nüshasının dosyaya konulmasına, b) 28 Ocak 2011 havale tarihli diğer dilekçesindeki talebi gereğince İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, ifadesinin görüntü ve ses kaydının Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine. 7.Sanık Erol Ölmez’in, eşya iadesi konusundaki talebi hakkında önceki mütalaamızın esas alınmasına. 8.Sanık Nusret Senem’in 28 Ocak 2011 havale tarihli talebi gereğince, a)İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak 1997/180 Esas sayılı dosyanın tüm ekleri ile birlikte incelenip iade edilmek üzere Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, b)Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak 1997/205 Esas sayılı dosyanın tüm ekleri ile birlikte incelenip iade edilmek üzere Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, c)Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılarak 1995/627 ve 1995/183 sayılı hazırlık soruşturma evraklarının tüm ekleri ile birlikte incelenip iade edilmek üzere Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, d)Mahkemeye geldiği belirtilen Bakırköy 4.Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/351 Esas sayılı dosyasının dijital ortama aktarılarak kendisine verilmesine, e)Sözlü beyanındaki suç duyurusu talebinin konu hakkındaki önceki açıklamamız gereğince reddine. 9.Sanık Osman Yıldırım’ın 24 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesi ekindeki, Kayseri 5.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/583 talimat numaralı duruşma tutanağı ile Zübeyde Güzelce isimli kişinin dilekçe fotokopisinin dosyaya konulmasına. 10.Sanık Erkut Ersoy’un; 24 Ocak 2011 ve 28 Ocak 2011 havale tarihli; a) A ve C harfli dilekçelerindeki talepleri gereğinin yerine getirildiği dilekçe üzerindeki derkenar notlardan anlaşılmakla, yeniden karar verilmesine yer olmadığına, b)E ve H harfli dilekçelerindeki taleplerini yerine getirmenin yargılamaya katkı sağlamayacağının anlaşılması karşısında reddine, c)D harfli dilekçesindeki talebi konusunda önceki mütalaamızın esas alınmasına, d)F harfli dilekçesindeki Cumhuriyet Gazetesine Molotof Kokteyl atılması olayı ile ilgili dava dosyasının verilmesi talebinin, söz konusu dava dosyası hakkında birleştirme kararı olmadığından reddine, e)G ve İ harfli, cezaevi yönetiminden olan taleplerine dair dilekçelerinin, ilgisi nedeni ile Silivri Kapalı Cezaevi Müdürlüğü’ne gönderilmesine, f)I harfli dilekçesindeki talebi uyarınca Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’na yazı yazılarak “İslami Yumruk” isimli bir örgüt konusunda arşiv bilgisi olup olmadığının bildirilmesine, var ise Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, g)J harfli dilekçesindeki talebi gereğince istediği dosya evraklarının dijital ortamda kendisine verilmesine, h)K harfli dilekçesindeki talebi gereğince Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na müzekkere yazılarak Kuvayı Milliye 1919 Derneği veya benzer adla tescil edilmiş bulunan internet siteleri olup olmadığının bildirilmesi ile var ise sahiplik bilgileri ile birlikte çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, ı)Silivri 5 nolu Cezaevinden gönderdiği 31.12.2010 havale tarihli dileksindeki talepleri gereğinin yerine getirildiği dilekçe üzerindeki derkenar notlardan anlaşıldığından, talepler konusunda yeniden karar verilmesine yer olmadığına. Yargılamaya katkı sağlamayacağı anlaşılan diğer taleplerinin ise reddine.11.Sanık Mehmet Fikri Karadağ’ın; a) 28 Ocak 2011 havale tarihli dilekçesindeki el konulan bilgisayar hard diski ve telefon iadesi talebi konusunda önceki mütalaamızın esas alınmasına. b) CMK 205. Maddesine göre duruşma sırasında işlenen bir suç söz konusu olmadığından suç duyurusunda bulunma talebinin reddi ile bu konuda serbestliği bulunduğunun ihtarına. 12. Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün 28.1.2011 havale tarihli, a) 1 rakamlı dilekçe ekindeki Hukuk Mahkemesi kararlarının dosyaya konulmasına, b)2 rakamlı dilekçesindeki talebi uyarınca gerekli düzeltme yapıldığının kendisine tefhim edilmesine, c)Kanuni dayanaktan yoksun olan 3 rakamlı dilekçesindeki talebinin reddine, 13.Mahkemenize birleştirme kararı ile ve muvafakat talebiyle gönderilen dava dosyaları hakkında birleştirme kararı vermenin mahkemenizin takdirinde olduğuna, 14.Firari Sanık Saipir Debzlelvidze
Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə