T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə2/9
tarix14.06.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#48491
1   2   3   4   5   6   7   8   9
Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sabahki oturumda Av. Abdülkadir Ön’ün adının sehven Sanık vekillerinden Av. Hayati Özcan olarak zapta geçtiği, ancak gelen avukatın Av. Abdülkadir Ön olduğu anlaşıldı.

Ayrıca bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Nurperi Sancak ile tutuksuz sanıklardan Yusuf Görüm’ün gelmiş oldukları görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.



Mahkeme Başkanı:"Buyurun Veli Bey, buyurun.”

Sanık Veli Küçük söz istedi, verildi:”Sayın Başkan, Değerli üyeler, ben zaman zaman burada derdimi anlatmaya çalıştım, bir şeyler anlatmaya çalıştım ama daha önceki bir duruşmada da söylediğim gibi herhalde bir anlatma özürlüsüyüm pek bir şey anlattığımı sanmıyorum çünkü hep aynı hamam aynı tas devam edip gidiyor. Şu anda Sayın Başkanım ben tutukluluğunun 4. senesine gelmiş bir kişi olarak bir sanık olarak konuşuyorum. Bu araştırdım bir rekor. Yani bir rekor kırdım şu anda. Bu rekor gerçekten Guinness rekorlar kitabına girecek durumda. Türk ordusunda yalnızca Türkiye Cumhuriyetinin ordusu değil Mete Han’dan bu yana 2200 senelik asil Türk milletinin Yüce ordusunda 3 seneyi ne olduğunu bilmeden hapiste yatan tek general benim 2200 seneden bu yana. Bu bir rekor ve müracaat edeceğim Guinness rekorlar kitabına. Ancak bu rekorun sahibi de sizsiniz heyet olarak tarihe ben hapis yatan sizde hapis yatıran rekoru olarak gireceksiniz Sayın Başkanım. Yani bu artık kaçınılmaz bir durum aldı. Yalnız şu anda aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakarsanız bu pek yadırgamıyorum çünkü bu, bu konumlar tarihte görüldü. Geçmişte bu durumları bu Yüce Türk milleti gördü yaşadı bunları. Bütün limanları, bankaları, fabrikaları, sanayi kuruluşları yabancılara satılmış iletişim sistemi, ulaşım sistemi, borsası yabancıların eline geçmiş bir ülkede bu tür konumlarda tutukluluklarda davalarda olur. Şu anda hiç abartmadan söylüyorum işgal durumunda bu ülke. Az önce söyledim. Bütün limanları satılmış, fabrikaları satılmış, toprağı satılmış bir ülke borsası gitmiş, bankaları gitmiş bir ülke işgaldedir. 7776, 700.000 kilometre toprak olduğu için her kilometresine bir asker işgalciler yerleştiremediler ama içimizdeki yetiştirdikleri askerleri kendi askerleri ülkeyi maalesef işgal ettiler ve şu anda işgal altındayız. Böyle durumlarda işgal edilen veyahut da ileride tamamen yok edilecek ülkelerde işgalciler 2 şeye önem verir. Birisi, özellikle halkın direncini kırar pasifize eder. Öbürkü de ordunun ve subayların onuru kırılır, rencide edilir. Bu yapması gerekenlerdir. Şu anda benim tutuklulukta rekor kırmamın bir nedeni de bu. Ordunun 2200 senelik ordunun onurunu, gururunu, haysiyetini kırmak içindir Sayın Başkan. Türk ordusu Yüce bir ordu. Türk ordusu Dünyanın en güçlü ordusu. Niye? Ortada. Cehennem Ortadoğu’nun altında olduğunu tahmin ediyorum hep burası kaynıyor. Yüce Allah bile 32 tane peygamberin hepsini buradan göndermiş İsa’sını, Musa’sını. Burası çok kritik bir yer. BOP eşbaşkanı büyük Ortadoğu projesini hayata geçirebilmesi için bu bölgeye sahip olması gerekirdi. Ama bu bölgede de bir ordu var. Kim? Türk ordusu. 700.000 kişilik dağda gerilla muharebesi yapabilecek süngü süngü harp edebilecek bir ordu. Bu ordunun pasifize edilmesi gerekirdi. Bu jandarmadan başlandı niye, jandarma NATO’ya bağlı değil. Jandarma milli bir ordu, milli bir ordu. Jandarmaya kimse hükmedemez. Onun halkı yalnızca Yüce Türk milletinin emrindedir. Önce buradan başlayıp öbür tarafa gidelim dediler orduyu böyle pasifize etme durumuna gittiler. Ama olmayacak. Niye? Ortadoğu’da bu güçlü ordu olduğu sürece BOP eşbaşkanının ve BOP başkanının Amerika’dakinin gücü buradaki emperyalist emellerine nail olamayacaklarını biliyorlar. E bunun için ne yapılması lazımdı? Veli Küçük bir zaman Veli Küçük Susurluk klasiği yazıldı ben burada o Susurluk klasiğinin ne olduğunu anlattım. Hala Susurluk’taki kazada arabada çıkan silahların sahibine bu nedir diye soran olmadı olamaz. Ama Veli Küçük Susurluk dendi niye e Veli Küçük’ten orduya girilmesi gerekiyordu. Bir klasik yapıldı. Niye Veli Küçük? Onu da geçmiş savunmalarımda burada beyan ettim tekrar etmek istemiyorum. Ben Türk ordusunun en uzun rekor kıran bir tutuklu sanığı olarak şimdiye kadar benim üzerime yapılan suçlamaları çok kısa olarak başlık olarak vereceğim. Şimdi bu düzmece davaya Ergenekon belgeleri denilen bir belgelerle ulaşıldı sözde. Dediler ki bir Ergenekon örgütü var. Ha Ergenekon olmasaydı ne olurdu e başka Türk’ü tehcir edecek Türk’ü rencide edecek bir şey bulurlardı. Herhalde Ötügen derlerdi ona da. Ergenekon diye belgeler diye bir doküman buldular bunlar 2000 yılında bu belgelerin 2000 yılında strateji grubu tarafından yazıldığı belgelendi. Kitap haline getirilmesi için bunların bu yazılımların 880 sayfa olarak Ümit Oğuztan tarafından 2003 yılında 2003 yılında bir yayınevine verildiği kesinleşti. Sözde bu belgeler 2002 yılından bu yana sanal ortamda her tarafta istediğiniz gibi internet sitelerinden indirme imkanınız vardı ve halen devam ediyor. Bu belgelerden bu belgelerden yayınlandı Atin.org’da yayınlandı. Ve Taha Kıvanç mı Fehmi Kıvanç Taha Koru mu öyle birisi bunları kendi yazısında belirtti ve internet sitesinden indirilenlerde Taha Kıvanç, Fehmi Koru’nun yazılımlarıydı. Bunu arama yaptılar. Aramada Alparslan Arslan’ın yazıhanesinde buldular bürosunda meydana çıktı (1, 2 kelime anlaşılamadı) sayfa halinde. Bunların ne olduğunu ne biçim bir şey olduğunu araştırmak için bu belgelerin mahkemeniz yanılmıyorsam notumda var 26 Ocak 2010 tarihli yazı ile jandarma genel komutanlığına yazı yazıldı. Dendi ki, böyle bir örgüt dokümanı deniliyor ha buna kim örgüt dokümanı dedi o da belli değil tabi. Bunun neyin nesidir böyle bir örgüt dokümanı var mıdır diye oraya yazıldı. Bu jandarma genel komutanlığı kriminal bürosu bir rapor gönderdi mahkemenizde var. Dedi ki, bu dokümanlar bu yazılımlar tamamen dendi strateji grubundan yazılmış belgelerdir. Bu 2880 sayfa halinde kitap haline getirilmek için verilmiştir bir yayınevine. Ve bunlar bu belgeler internet ortamında her isteyenin indirebileceği belgelerdir dendi. Daha geçmişini söylemiyorum. Bunlar ilk yakalandığında da sözde yakalandıysa mahkemeye verildi mahkeme bunlarda suç unsuru bulmadığı için iade etmişti. Ama araştırma yapanlar benim evimde çalışma odamda geldiler girdiler polisler ki benim odamda kedi yavrusunu kaybetse bulamaz. Her taraf klasör kitap mitap doludur yani kimse de girmez çalışma odama evde. Hiç kullanmadığım rafların en üstünde klasörlerin içinde elleriyle koymuş gibi geldiler bunları aldılar. O kadar hassasmışlar. Ancak hiç açılmadığı belliydi. Ben bunlara bakmadım dahi, bakmadım. Baksaydım ne olurdu? Gene kaldırır atardım bir yere. Ancak bunu evde tutulan zabıtta tutanakta bunu yazdılar hiç açılmamış olduğunu yaprağın kırılmamış olduğunu dahi yazmadılar. Tabi öyle olması lazımdı. Ki ben her okuduğum kitaba her okuduğum broşürün kenarına not alırım çizerim bir şeyler yaparım. Öyle hiçbir şeyde yapmadılar. Hatta yapmadıkları gibi evde tuttukları bu tutanakta lobi belgesi evde bulunmadığı halde evdeki tutanakta yok sonradan onu da ilave ettiler. Meğersem lobi önemli bir belgeymiş. Öyle diyorlar bu Ergenekon safsatasında en önemli olan o lobi diyorlar. Onu da ilave ettiler sonradan niye? Veli Küçük değil Sayın Başkanım, ben Bilecik’in Türkmen köyünden garip bir çiftçinin oğluyum önemli olan Veli Küçük değil. Önemli olan Yüce Türk milleti ve Türk ordusu, BOP eşbaşkanının ve BOP başkanının isteği doğrultusunda pasifize edilmesi. Çalışma bu. Bütün çalışma bu. O Amerikan başkanı ne dedi Bush oğlu Bush bir konuşmasında. Dünya haritasında dedi parmağımı Türkiye’nin üzerine koyuyorum dedi içim titriyor dedi. Niye senin için titriyor? Götür İngiltere’nin üzerine koy. Hayır Türkiye’nin üzerine koyduğumda içim titriyor dedi. Burası öyle bir ortam. Burada 700.000 kişilik Atatürk’ün kurduğu Yüce ordunun pasifize edilmesi lazımdı içi titriyor ve devam ediyor. Veli Küçük’ün lobi belgesi de bilmem nesi de buna dayanıyor. Olay buradan başlıyor. Yalnız bu belgeler eğer gerçekten bir hukuki değer var ise bunların belgelerin kaynağı olan Tuncay Güney hakkında neden hala hiçbir işlem yapılmadı? Ha savcı bey demesin işlem yapıyorum. Ben çocuk değilim. Ben 68 yaşına geldim. Daha onların hiç görmediği yerlerden geçerek geldim. Hiçbir işlem yapılmıyor, yapamıyorlar. Üsteliğine işte bu raporda yazılı. Bu raporda kriminal raporda yazılı. Üstlerine bunların yazarı strateji grubundan Ümit Oğuztan. Hah Ümit Oğuztan’ın tahliye edilmesi gerekir miydi evet gerekirdi niye e bunlar safsata. Belge değil ki. Bunlar için adam tutulur mu içeride? Eğer bunlar gerçekten böyle kıymetli bir şeyse eğer hukuki değeri var ise bizi suçlayacak kuvvetli suç şüphesini oluşturan bir şey var ise Ümit Oğuztan niye tahliye edildi? Demek ki hiçbir değerleri yok. Ama Veli Küçük bundan kuvvetli suç şüphesinde Türk ordusu. Ayrıca Tuncay Güney sazlı sözlü şurasını sıkın burasını sıkın diye verilen talimatlar doğrultusunda yapılan sorgusunda verdiği isimler gene yok burada hiçbirisi. Onlar hep saklanıyor. Ama vatan için bu ülke için elini taşın altına koyacak kim varsa ulusalcılar, milliyetçiler, vatanperverler onlar içeride. Onlar olması lazım. Öyle istiyor çünkü. (1 kelime anlaşılamadı) öyle istedi. Ve Tuncay Güney’in beyanlarına bakıyoruz Sayın Başkanım. Tuncay Güney’in beyanlarının hangisine itibar edildiğini hangisine itibar edildi mi edilmediğini de anlayamadık. Tuncay Güney’in beyanlarına itibar etmesinin kıstası nedir o da belli değil. O da belli değil. Ve bir anlayamadığımız bir konu da bu davada örgüt üyeliği nasıl ayırt edildi nasıl seçildi? Örgüt üyeliği tamam Veli Küçük örgüt üyesi. Muzaffer Tekin örgüt üyesi, Doğu Perinçek örgüt üyesi.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.



Sanık Veli Küçük:”O kadar değil ben liderim sen dur. Şimdi bunlar nasıl seçildi? Bunlar ne hale geldi bunları nasıl seçen kim? Niye bu hale geldi? Bu da belli değil ama bir dokümandır bir Ergenekon’dur bir olaydır gidiyor. Sayın Başkanım, ben 68 yaşındayım bakın ben evimden çıktığımda eşim arkamdan dua ederdi. Geri sağ gelecek mi diye. Ben bu vatan için 35 senemi evimi kendimi hiç düşünmeden yaptım. Hep elim taşın altındaydı. Ve şu anda 68 yaşındayım Azrail amcam olsa benim daha önce söyledim Azrail amcam olsa bana 10 sene daha ziyaretime ya gelir ya gelmez. Ya ben Veli Küçük ölümden korkan bir insan değil ki. 15 sene yaşayacağım 10 sene yaşayacağım diye ben vatanım doğrultusunda bildiğim doğrudan kesinlikle adım atmam yaşamam. Ne olacak ki, Yüce Peygambere bile Yüce Allah 63 sene ömür verdi ben ne şikayet edeyim? Hele ben vatanım için çalıştığım için hiç şikayetçi olmam. Ben gerçekleri konuşan insanım ve bildiğim doğru da kesinlikle taviz vermem hiç kimseye ben vatan derken ibadet vecdiyle söylerim. Beni kimse korkutamaz bu işten ama beni alan savcı sorgulama yapan savcı şimdi başka şeylere çeviriyor. Ben dedim ki savcıya sorguda Zekeriya denen o Mutki’deki öyleymiş o şeydeki Bitlis Mutki’deki cesetleri gömen savcıya öyle diyorlar, şimdi yazıyorlar. Dedim ki böyle bir örgütlenme olmaz olsa ben duyardım, olsa ben duyardım ben Jandarmadan emekliyim, istihbaratçıyım. Eğer varsa böyle bir şey üst kademenin bilmesi mümkün değil, bunu alt kademede olabilir. Ben bu işi çözerim dedim. Ne diyor şimdi basında efendim Veli Küçük örgütü Ergenekon’u olduğu gibi teslim edeceğim dedi savcıya diyor dengesiz bir yazar. Veli Küçük’ü tanıyamazsınız siz. Yok öyle bir şey. Ama olmadığını o da biliyordu. Savcı da böyle bir şey olmadığını güzel Amerika’nın güzel bir oyunu olduğunu Ortadoğu’nun parçalanması olduğunu, BOP eşbaşkanının görev aldım dediği o görevin yerine getirilmesi olduğunu o da biliyordu. Şimdi öyle yazıyorlar. Sayın Başkan bu iddianame dediğimiz olayda Ergenekon örgütü var olay bu. Ergenekon örgütü nedir? Diyor ki Ergenekon örgütü için hazırlayan polis diyor ki, bu Ergenekon örgüt listesi okuyorum Tuncay Güney İpek’in kaçak olarak İpek soyadıyla geliyor ya buraya savcılarla görüşmek için. Tuncay Güney İpek’in, İpek’ten ve mezkur CD’lerden CD’lerde yer alan bilgilerden şematize edilmiştir diyor altında yazıyor. Bunu, bunu polis yazıyor. Oradan şematize ettik diyor. Tuncay Güney bize bilgiler verdi CD verdi el yazısıyla onlardan biz şematize ettik diyor. Ve bu 69 kişi var. Bu 69 kişilik listede üstte mahkemeniz kapattı bu liste şemayı kapattı. Israr etmemize rağmen bize vermedi. Ben bu konuda talepte bulundum dedim ki bu şemanın açın bana bir söyleyin deyin ki ben bileyim. Ha günah keçisi olarak Veli Küçük açıkta. Niye? Veli Küçük köprü elemanı ne yapar köprü iddianamenin iki 929. sayfası diyor ki, yukarıdan aldıklarını aşağı verir diyor. Aşağıdakilerden diyor nasıl yapıyorlar bu örgütü nasıl götürüyorlar talimatlara uyuyorlar mı bunları denetler diyor. iddianame polisin yazdığı iddianamede. Bende diyorum ki madem öyle şu benim üstümdekilerle altımdakiler kimlerdi bunu çağırın da siz Veli Küçük’ten telefonlarımı inceleyin, görüşmüş mü? Ha bunu hayır diyor mahkemeniz. İşte mahkeme hayır diyor bunu açamayız diyor niye? Niye açamazsınız? E ben kendimi savunacağım. Sen savunmana gerek yok biz seni zaten biliyoruz suçlusun sen diyor yat içeride diyor. İyi hoşta ben nasıl savunma yapacağım gerek yok diyor senin savunmana ne gerek var yat işte içeride. Ama bunun niye açılmadığı ortada. Bu açık şekli Tuncay Güney’in el yazısıyla diyor altında işte Tuncay Güney’in hazırladığı şemadan şematize edilmiştir diyor verdiği bilgilerden diyor. Bu açık şekli de burada. Kim var orgeneraller var üstünde. Genelkurmay başkanlığı yapan. Niye e Türk ordusu rencide edilmesi lazım ya parmağımı koyduğumda içim titriyor dedi ya BOP eşbaşkanı bana görev verildi ben 24 tane ülkenin sınırlarını değiştireceğim dağıtıyorum burayı dedi ya. E onun için karşısında güç olmaması lazım. Bu şema açık ortada. Kimler var üstte 4 tane orgeneral var. Genelkurmay başkanlığı yapmış Türk ordusunda. Kim vermiş bunu? Tuncay Güney vermiş. Bu isimler nasıl olmuş Tuncay Güney yazmış. Bunlar demiş Ergenekon örgütünün adamları. Altında kim var? Kimler yok ki. Kimler yok ki. Sedat Bucak, Cumhur Ersümer, Tansu Çiller’den tut da Hasan Fehmi Güneş, Deniz Baykal, Ali Müfit Gürtuna, Tunca Toskay, Koray Aydın hepsi var Mehmet Ağar, Meral Akşener hepsi var. Niye? E olması lazım. Kim yapmış? Tuncay Güney yazmış. Biz yargılanıyoruz. Ayıptır Sayın Başkan yapmayın ya böyle bir şey yani ben Türk adaleti adına utanır oldum yani. Tuncay Güney’in el yazısıyla yaptığı şemayla Türk adaleti bu hale getirilemez. Vatanperverler bu hale sokulamaz yapmayın. Ayıptır yani. Tarih bak ne dedim ben rekor kırdım. Rekor kırdım Guinness rekorlar kitabına müracaat edeceğim Mete Han’dan bu yana. Ama tarih sizi yazacak. Mete Han’dan bu yana ilk defa böyle bir dava görüldü böyle yatırıldı diye. Günahtır yani. Ben verdiğim dilekçenin karşılığını bekliyorum. Bu kişilerin kim olduğunu dilekçeme göre çağırılıp burada dinlenmelerini benle irtibatlarının araştırılmasını tekrar talep ediyorum. Ve bir baktık ki, Ergenekon denilen olaya bir, bir eylem lazım, bir eyleme ihtiyaç var. Süratle Alparslan Arslan, Veli Küçük fotoğrafı servis edildi. Şimdi ben Alparslan Arslan’la fotoğrafım var ise Alparslan Arslan’da Danıştay’ı bastıysa orda eylem koyduysa e demek ki Veli Küçük koydu. Günlerce yayınlandı. Bu yapılan araştırmada Alparslan Arslan’ın olmadığı, Azerbaycan kökenli Mehmet Ahmedov diye bir Azeri gencin olduğu İsveç’te Stockholm’deki DAK’ın toplantısında yaptığımız toplantıda çekilmiş bir fotoğraf olduğu kesinlik kazandı. Çünkü benim yurtdışı toplantılarında DAK toplantılarında Dünya Azerbaycanlılar kongresinin toplantılarında binlerce kişiyle fotoğrafım olur. Baktılar ki bu olmadı tutmadı bu Ergenekon’da e ne yapalım dediler önce dediler ki, Alparslan Arslan’a sordular Alparslan Arslan dedi ki, ben Veli Küçük’ü tanımıyorum. Babasına sordular babası dedi ki, Veli Küçük değil o Alparslan Arslan değil o Veli Küçük’ün yanındaki fotoğraftaki dedi. Annesine sordular o da dedi ki yok bizim oğlumuz değil dedi. Onlara dediler ki siz bilmiyorsunuz o sizin oğlunuz. Alparslan’a dediler ki Alparslan sende bir şeyden anladığın yok o sensin dediler ve bunla bir şey tuttururuz dediler uğraştılar olmadı. Bu tutmadı. Bu tutmayınca, bu sefer dediler ki Veli Küçük’ün 500 milyon dolar parası var. Bakın bakın rakam. 500 milyon dolar. Bunu dediler yurtdışından getirdi. Adana Kozan’da bir bankanın antreposunda bu para bekliyor dediler. Evet yayınlandı bu günlerce. Şimdi ben hesapladım. Bir yüzlük doları yarım gram olarak hesapladım yarım gram. 2 buçuk ton yapıyor. 500 milyon dolar 2 buçuk ton yapıyor. Ve bir tır zor alıyor havaleli olduğu için. Şimdi 2 buçuk ton bir tır dolusu dolarım var. Yurtdışından getirmişim Kozan’da bir bankanın antreposuna koymuşum. Eee, bu para için bu para nedeniyle Alparslan Arslan gitmiş Danıştay’ı basmış. Bu yayın yapılırken dediler ki ya Veli Küçük’ün serveti bir bu mu ya dediler ki, Aytaç Yalman paşayla eee 3 tır dolusu külçe altın getirdi dediler Suriye’den soktu dediler yurda. Allah Allah, bir hesapladık 90 ton yapıyor. Bu dediler Ergenekon’un işi. Bak nasıl örgüt. Mahkemeniz bu konuda yazı yazdı maliye bakanlığına dedi ki şu Veli Küçük’ün servetini bir ortaya dökün bakalım araştırın. Adamlar maliye bakanlığı işi gücü bıraktı MASAK mali suçlar araştırma kurulu işi gücü bıraktı Veli Küçük’ün hangi bakkaldan ne zaman ekmek almış onu dahi incelediler. Ve MASAK 20 sayfalık bir rapor hazırladı mahkemenize gönderdi 20 sayfalık. Ne mi çıktı araştırdı? 2004 model Renault Senic marka bir arabam. Bankada 2986 lira 35 kuruş o da maaşımın gelen. 2986 lira 35 kuruş param ve halen maaşımdan geri ödemesini yaptığım taksitlerini ödediğim Beşiktaş’ta bir dairem ki onu da satmak zorunda kaldım şu anda onu da satacağım ondan da kurtulacağız. Şimdi diyecekler ki olur evi de yok diyecekler istemiyorum lanet olsun. Çünkü ödeyemiyorum artık bittim. Baktılar ki, sonuna da yazdılar. Bu 20 sayfanın sonunda yapılacak herhangi bir işlem evet burada burada burada işte en sonuna Şahin Kaya mali suçlar araştırma uzmanı yapılacak bir işlem olmadığı diye yazıyor. Ama Veli Küçük kuvvetli suç şüphesi. Devam edecek bu. Söyleyecek söz bulamıyorum. Bu da tutmadı Sayın Başkan, baktılar ki Veli Küçük tutturamıyorlar lan bu çıkar şimdi dışarı bunu çıkarmamak lazım ne yapmak lazım malum bir kısım basın neüdüğü belli olan. Baktılar ki bu altın meselesi tutmadı bu altını da bulamadılar 90 ton altını da. Parada bulamadılar 2900 lira para bulmuşlar ellemediler onu da. Bu sefer dediler ki hehe bilmiyorsunuz siz eee JİTEM var dediler Ergenekon’un. JİTEM dediler. Yav ne JİTEM’i. Haa bir zaman birilerini korumak için Veli Küçük Susurluk klasiği vardı. Şimdi burada Veli Küçük JİTEM klasiği yarattılar. Hergün bir yerde yazdılar. Veli Küçük JİTEM’ciymiş Veli Küçük JİTEM yapmış neyse JİTEM bilmiyorum. Ben bu konuda açıklama yaptım ama bir kez daha yapayım bakın. Ben Sayın Başkan, jandarma genel komutanlığı bünyesinde istihbarat gruplar komutanlığı görevi yaptım. İstihbarat gruplar komutanıydım. Benim görevim tüm Türkiye’yi görev saham tüm Türkiye idi. Bu yaptığım görev istihbarat elde etmek. Bakın istihbarat elde etmek. Onun dışında herhangi bir operasyonel faaliyetimiz yoktu. Yaptırma yapamazdık. Olmaz. Ben jandarma istihbarat gruplar komutanı idim. Ama yayınları öyle yapılmadı. Asmışlar kesmişler ben Mutki’deki gibi alın şu 15 tane cesedi çöplüğe gömün demedim kimseye. Diyemezdim de. İstihbarat gruplar komutanlığı süremde aldığım istihbaratları derlediğim istihbaratı üst kurullara ihtiyacı olanlara ve şunu da ayırmadım MİT’e lazım olur değerlendirebilir ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı değerlendirebilir oraya verirdim. Gerekir emniyete onu değerlendirebilir onun ihtiyacı vardır o bilgiye oraya verirdim. Benim jandarmamın bir birimine alayına tugayına ihtiyaç vardır oraya verirdim. Ve bütün Türkiye’de bu istihbarat işlemini yürüttüm yasayla kanunla kadromla. Bu JİTEM Veli Küçük meselesi JİTEM Ergenekon meselesi olmadı. Bana bu konuda zaten soru da sorulmadı. Baktılar ki olmuyor. Bu da tutmadı Ergenekon için bir başka bir şey bulalım dediler. Dediler ki, Cumhuriyet gazetesine bomba atıldı ya haa o atılan bombalar var ya dediler evet onu Osman Yıldırım’a Veli Küçük vermiş, Muzaffer Tekin vermiş falan durmadan bir bomba muhabbeti çıktı ortaya. Yok Ataşehir’de verilmiş yok Yenişehir’de verilmiş ve dediler ki Osman Yıldırım, Osman Yıldırım Cumhuriyet gazetesine atan bombaları Ergenekon örgütü üyelerinden almış Ergenekon örgütü de bu işin içinde. Alıp Cumhuriyet gazetesine attıktan sonra Cumhuriyet gazetesine atanlar da efendime söyleyim atanların içerisinden birkaç kişi de Danıştay’a saldırdığına göre öyleyse bu tamam dediler bitti bu iş bu kadar falan. Ancak Osman Yıldırım dedi ki, Ataşehir’de dedi Recep Özkan’ın evinde yaptığımız toplantılarda toplantıda bomba toplantısında bu bombaları bir Muzaffer Tekin verdi dedi bir Veli Küçük verdi dedi bir bilmem kim verdi dedi söyledi de söyledi. E, dediler ki inanmıyorlar mahkemeniz inanmıyor. Ama inanmak zorunda çünkü elde bir şey yok. Bu yokluk gözü kör olsun bilirim çok zordur. Yok elde bir şey yok inanmak zorunda dediler ki, hadi dediler Osman Yıldırım dedi ki elimle koymuş gibi bulurum dedi aynı sözü söylüyorum. Ben dedi oraları karış karış bilirim dedi. Aldılar Ataşehir’e götürdüler Osman Yıldırım’ı. Hatta Recep Özkan’ın evine sabahtan malum basının da kameralarını yerleştirdiler geçerken Osman görsün de ha burasıymış desin diye. Osman da bulamadı görmedi. Yok ki böyle bir şey. 2 saat dolaştı bulamadılar. Zaten öyle bir toplantının olmadığını savcılar biliyordu. Siz de biliyordunuz heyet ha bilmiyoruz demeyin sakın savcılar bilmiyoruz demesinler o vakit evinde bomba toplantısı yapılan Recep Özkan’ın ifadesine niye başvurulmadı diye sorarım? İlk baştan bırakın ifadesine başvurmayı sanık olarak içeri alınması tutuklanması gerekirdi. Niye hiç sorulmadı Recep Özkan’a? E bunun dümen olduğunu herkes biliyor. Bunun safsata olduğunu herkes biliyor. İfadesine dahi başvurmadılar. Ama kuvvetli suç şüphesi bu vatanperverler içeri girecekler. Niye e BOP eşbaşkanına tersler bunlar hıh.”

Mahkeme Başkanı:"Veli Bey sürenizi 10 dakika aştınız 5 dakika daha süre veriyorum ona göre tamamlayın.”



Sanık Veli Küçük:”Tamam, tamam (2, 3 kelime anlaşılamadı). Baktılar ki bu ev toplantısı bomba işi de tutmadı. Olmadı bu da. Bu sefer dediler ki Veli Küçük’ün dediler yurtdışıyla ilgisi var. Eee toplantılara gidiyor yazdılar. Evet Sayın Başkan, ben Dünya Azerbaycanlılar kongresinin üyesi idim. Yani DAK’ın üyesiydim 2005 yılında Almanya’da Köln’de yapılan toplantıda genel toplantıda ben DAK başkanı seçildim dünya Azerilerinin başkanı seçildim. Ve benim üzerime başkan seçildikten sonra kim geldi? BOP başkanının adamları geldi. Niye? 35 milyon Azeri var İran’da. Onları ayaklandırmam lazımmış. Ha öyle bir gücüm var mı? Yok öyle bir gücüm. Ben öyle hadi yürüyün deyip de ayağa kalkacak gücüm yok. Ama ben bunlara kesinlikle kabul etmediğim için. Ortadoğu’nun istikrarını bozacak Amerika’nın hegemonyasına sokacak bir faaliyete karşı olduğum için bunları kabul etmediğim için üzerime gelindi. Ben Dünya Azerbaycanlılar kongresi başkanıyım idim 3 senedir buradayım başkasına devredildi. Dünyanın bu kuruluş gayri yasal bir kuruluş değildir. Dünyanın her ülkesinde hemen hemen 70 ülkede teşkilatı olan Birleşmiş Milletler onaylı yasal bir kuruluştur. Bu dahi bu dahi benim örgütsel toplantım olarak gösterildi. Birde bu bakınız şeyin içerisinde Ergenekon içinde Azeri kökenli bir ben varım herhalde başka da yok. Ama bu yaptığımın ben doğru olduğuna inanıyorum. Çünkü tutuklandığımın maalesef ertesi sabahında Ermenistan televizyonları şenlik yaptılar. Erivan’da korna basarak gezdi arabalar. Veli Küçük’ü tutuklattık diye henüz daha tutuklanmam belli değildi gözaltındaydım ama tutuklayacakları belliydi. Adamlar önceden yaptılar. Yanlış yapmamışım ben doğruyu yapmışım. Baktılar ki bu da tutmadı bu da olmadı bu sefer dediler ki he he bilmiyorsunuz eee Veli Küçük’ü Hrant Dink’i Veli Küçük’ün adamları öldürdü dediler. Allah Allah o nereden çıktı? Sayın Başkanım, ben Hrant Dink’i hiç tanımadım. Hiç görüşmedim. Hiç tehdit de etmedim. Sevmiyordum ama sevmek mecburiyetinde değilim ki. Yani sevmemekle bunun ne alakası var? Haa sevmiyordum ancak başına bu geleni de kesinlikle kabul etmiyorum. Varsa suçu mahkemeye verilmişti cezasını çeker. Böyle gidip de beynine kurşun sıkmanın da hiçbir manası mantalitesi yok. Şimdi ne dediler Veli Küçük Hrant Dink’in davasına müdahil oldu dediler evet oldum. Gittim Şişli adliyesinin en üst katında salona girmedim dış salonda müdahillik dilekçemi imzaladım 3 veya 4 dakika kaldım döndüm. Başka bir şey kalmadım. Ve dediler ki, Hrant Dink, Veli Küçük ekibi tarafından öldürüldü. Veli Küçük top o şeyde sıktı avukat da öldürüldükten 2 saat sonra benim ismimi söyledi nereden duyduysa. Bir kısım basında mal bulmuş (1 kelime anlaşılamadı) gibi bunun üzerine atladı. Sayın Başkan, Hrant Dink’in cinayeti örtbas ediliyor. Asıl araştırılması gereken konular hiçbirisi araştırılması cihetine gidilmedi. Dediler ki, Veli Küçük, Ali Öz ile fotoğrafı var dediler. Niye, e Ali Öz dediler +Trabzon alay komutanı jandarma il jandarma komutanı Veli Küçük oraya gitti Ali Yıldız’a talimat verdi git şu Hrant’ı öldüttürün dedi. Bak işte fotoğrafı dediler. Günlerce yayınlandı bu. Ben 1998’de ayrıldım 98’de Giresun bölge komutanından Karadeniz bölge komutanlığından ayrıldım. Ve 2000’de Bilecik tugay komutanı olarak emekli oldum. Ben Bilecikliyim. Bilecik’e her gelen askeri yetkili, mülki yetkili, adli yetkili memleketim olduğu için hayırlı olsuna giderim. Şeye de gittim Ali Öz’e de hayırlı olsuna gittim. Ali Öz’e de gittim hayırlı olsun dedim.”

Mahkeme Başkanı:"Veli Bey sözlerinizi bağlayın. Buyurun.”

Sanık Veli Küçük:”Tamam toparladım bitti. Ben korumalı personel olduğum için, korumalı personel olduğum için benim il dışına çıkmam İstanbul’un hudutları dışına çıkmam 1. ordunun müsaadesine ve kaydına tabidir. Avukatım yazıyla istedi. 1. ordu komutanlığından gelen 11 Eylül 2008 tarihli dokümanda hangi tarihte nereye gitmişim hepsi bellidir. Kiminle korumalarımın ismi dahi hangi korumalarım varmış o dahi 8 Ocak 2001 tarihinde 1 kere Trabzon’a gitmişim. O da çalıştığım şirketin mağaza açılışı için gittim. Onun dışında gitmedim. Ancak Bilecik’te çekilen fotoğrafta dediler ki, tamam dediler Veli Küçük’ün Ali Öz ile fotoğrafı var öldürdü dediler Hrant Dink’i. Bu, bu da tutmadı bu sefer dediler ki, o Hrant Dink’i öldürenler var ya Trabzonlu eee Veli Küçük’ün dediler güvenlik şirketi var. Evet. O güvenlik şirketinin Trabzon’da okulu var. Eğitim okulu var. Evet var. Dediler orda uzun namlulu silahla atış eğitimi keskin nişancı eğitimi almış dediler. Evet onu dediler. Şimdi bunlar kuvvetli suç şüphesi. Avukatım inceledi resmi kayıtlardan geldi. O kişiler de bende benim şirketimde bir eğitim almamıştım. Yok böyle bir eğitim yok. E ne oldu şimdi o da yok oldu. O da olmadı. Geldik zurnanın zırt dediği yere. Şimdi Veli Küçük’ü mutlaka Veli Küçük ve Veli Küçük üzerinden orduyu yıpratmak için bir suç bulalım kuvvetli suç şüphesi desin savcı çıksın. Kuvvetli suç şüphesi desin. Şimdi bir şeyler arıyorlar tekrar. Olmadı İsa’ya kadar gidecekler İsa nasıl gerilmişti çarmıha diye. Artık bu Sayın Başkanım, bakın son günlerde görüyoruz BOP eşbaşkanını halktan korkar oldu. Korkuyor artık. Halktan korkmayın bu toplumdan korkmayın. Bu asil Türk milleti bu Yüce ulus bu asil ordu Yüce Türk ordusu her zaman töresine budununa sahip oldu. Korkarak bir şeye varamazsınız. Bir yere varılamaz. Bakıyorum şurada 2 kişi bravo diyence hemen kızıyorsunuz. Korkmayın. Bu insanlar hepsi buraya gelenler de gelmeyenlerde bu vatan için çalışan insanlar. Ben tahliyemi talep ediyorum demeyeceğim çünkü BOP eşbaşkanı buna müsaade etmeyeceğini biliyorum saygılar sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Lütfen. Veli Bey kimseden korkmuyoruz biz zaten burada Türk milleti adına yargılama yapıyoruz, burası duruşma salonu olduğu için bu tür şeylere izin vermiyoruz. Buyurun Oktay Bey.”

Sanık Oktay Yıldırım söz istedi, verildi:”Sayın mahkeme heyeti bugün 173. celseyi de tamamladık. 173 celse rekor gibi değil mi? 173 celse gördüğünüz bir dava oldu mu sizin daha önce? Veya şöyle söyleyim Türkiye’de 173 celse görülüp de sanıkları hak vaki olmadan devam eden zaman aşımından düşmeyen bir dava biliyor musunuz? Ben bekleyim isterseniz. Hayır beni heyet dinlemiyor ki Sayın üyem çalışıyor, Sayın başkanım çalışıyor, Sayın üyem çalışıyor. Evet.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun buyurun devam edin.”



Sanık Oktay Yıldırım:”Böyle bir dava biliyor musunuz Türkiye’de? Yok. Bu davada biz 173 celse boyunca iddianamedeki en saçma sapan iddialara cevaplar verdik. Saçma, saçma kelimesi az gelir anlatmaya o iddialara bile biz cevap verdik. İnsan sabrının sınırlarını zorlayan akıl sağlığı şaibeli kişilerin hatta şaibeli de değil akıl sağlığının bozuk olduğu doktor raporuyla ispatlanmış kişilerin tanık olarak konuşmalarını dinledik. Bu adamların veya bu kadınların bu ülkede oy kullanacaklarını düşünerek ben oturduğum yerde dehşete kapıldım. Bu kürsü bazen bir akıl hastanesine dönüştü Sayın Başkan. Bir akıl hastanesinin muayene odasının konuşma kürsüsüne dönüştü. O kadar ki oturduğum yerde kendi akıl sağlığımdan korktum bende kaybedeceğim diye. Bu ara en başından itibaren duruşma tutanaklarını okuyorum. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bütün bunlara rağmen buradaki sanıklar konuşurken bu kürsü adeta hepsi değil ama sanıkların bu kürsü adeta bir üniversitenin tarih siyaset bilimi hukuk kürsüsüne dönüşmüş. O tutanaklarda gördüğüm bu. Buradaki birçok sanık mevcut anayasal düzeni Cumhuriyetin devletiyle bölünmez bütünlüğünü milleti bir arada tutan değerleri savunmuş. Ancak bunlar diğer akıl dışı iddialar kadar aksiseda bulamadığı için ne yazık ki, tarihe bir kanıt olarak bir belge olarak tutanaklara geçmekten öteye gidememiş. Çünkü bu salonda onların aksiseda bulmasını sağlayacak adaletin zerresi kalmamış. Dava dosyasındaki sözde deliller ve asılsız iddialar hakkında o kadar çok şey söylendi ki, onları söylemek defalarca olduğu gibi hem tekrara düşmek olur hem de konuşma süremiz buna yetmez. Niye çünkü siz bizim konuşmamıza süre koydunuz artık. Artık savunma yapmanıza gerek yok diyorsunuz. Savunma yapmayın artık siz anlatacağınız her şeyi anlattınız. Çıkın burada yarım saat süreniz neye yetiyorsa konuşun ondan sonra inin aşağıya. Niye çünkü savunmanız zaten bir noktadan sonra çok bir şey ifade etmiyor. Bizde bu nedenle Sayın Başkan, savunmalarımızı tarihin önünde Vatansever Türk aydınlarının önünde milletimizin önünde yaptık. Yazdık bunları kitaplaştırdık. Onlar okusunlar diye tarihe not düşsün diye. Onun için hepsini tekrar etmeyeceğim burada. Burada savcılığın dört elle sarıldığı ve en sağlam kabul ettiği kanıtlar bile üzerinde kocaman ve karanlık şüphe bulutlarıyla duruyor. Savcılığın o şüphe bulutlarını dağıtmak için sergilediği hukuk dışı çabaları da aralıksız sürüyor. Çünkü bu dava Türk hukuk tarihinde ilk defa dava görülürken soruşturması da bir yandan devam eden bir dava. Başka bir örneği var mı bilmiyorum. Ama onlar çabaladıkça kendi üzerlerindeki şüphe bulutları daha da kararmaya ve büyümeye devam ediyor. O karanlıkla o kadar hemhal olmuşlar ki onları o şüphe bulutlarından ayırmak neredeyse imkansızlaşmış. O kadar ki, bu mahkemede şüpheden adeta savcılar yararlanmaktadır. Sözde kanıtları ve iddiaları üzerindeki her şüphe bu mahkemenin ve işkenceye dönüşmüş tutsaklığın sürdürülmesi için karine olarak kullanılmaktadır. Normal hukuk devletlerinde üzerine şüphenin gölgesi düşen kanıt, kanıt değildir. Ama burası ileri demokrasi devleti. Bu dava öyle bir davadır işte. Savcılık mahkemeye yalan söyler mi? Söyler mi savcılık mahkemeye yalan? Mahkeme bu yalana alet olur mu? Olmayan dosyaları varmış gibi göstererek bu dosyalara dayanarak mahkeme karar verebilir mi? Mahkeme yapabilir mi böyle bir şey? Bu skandala savcılık yanlışlık olmuş matbuu hata olmuş pardon elimizden kaymış der de böyle yanıt verirde bunu hangi vicdan kabul eder Sayın Başkanım, hangi vicdan kabul eder bunu? Daha 2 gün önce savcılık tanık Fikri Cora burada konuşurken dinlenirken aynen şöyle diyor savcı Nihat Taşkın şöyle diyor bakın: Bazı tanıklar darbe olacak zaten 2, 3 yıl yatar çıkarım dedi diye beyanda bulunuyor savcı. Hangi tanık dedi bunu? Kim dedi? Yok bunu söyleyen bir tanık yok kim dedi bunu ne zaman dedi ben hatırlamıyorum. Veya şey diyor şöyle diyor savcı davamız sanığı Levent Temiz. Ben okuma yazma biliyorum bu davanın bütün sanıklarına baktım Levent Temiz diye birisi yok. Biz sanıkları da bitirdik tanıklara geçtik Levent Temiz diye birisini dinlemedik. Nereden davamızın sanığı oluyormuş Levent Temiz? Savcı duruşma salonunda bile kaşla göz arasında yalan söyler mi? Bunun adı pardon olur mu? Polis düzmece tutanak düzenler mi Sayın Başkan? Burada verdiği bir ifadeyi reddeden sanığa bile diyorsunuz ki, avukat adamsın ifadeyi imzalarken okumadın mı? Bunu diyen mahkemeniz sesli görüntülü kayıt altında alınmış bir tutanak düzenleme tertibine nasıl sessiz kalabilir? Nasıl sessiz kalabilir? Bu tutanakları düzenleyenlerden biri o gün izinli biliyor musunuz aslında? Altında imzası var ama o gün izinli. İzinli olması gerekiyor yani. Hiç mi şüphe uyandırmıyor bunlar sizde? Polisler konuşuyor aralarında yav diyor mahkemede derlerse çatıya bilgisayar mı çıkarttın ne diyeceğiz? Ya deriz ki diyor orda tuttuk burada yaptık burada yazdık deriz diyor olur biter diyor. Hiç mi rahatsız etmiyor sizi bu? Polis soruşturmanın Ergenekon olacağını 8 ay önce nereden biliyor? Nereden biliyor 8 ay önce soruşturmanın Ergenekon olacağını? Ben bu davanın bir numaralı sanığıyım daha ben bile gözaltına alınmamışım. Ben bile gözaltında değilim. Polis soruşturmanın Ergenekon olacağını nereden biliyor? Hiçbir belge yok ellerinde. Hiç mi rahatsız etmiyor bu durum sizi? Hiç mi şüphe uyandırmıyor Sayın Başkanım? Yav burada bir yanlışlık var diye hiç düşündürmüyor mu sizi? Polis diyor ki, soruşturma diye Ergenekon olduğu zaman var ya diyor sinkaf ederim ben diyor hakimi de savcıyı da diyor. Hiç yaralamıyor mu sizi bu Sayın Başkanım? Hiç rahatsız etmiyor mu? Savcı bu galiz küfür için önce şöyle diyor, biz duymadık diyor. 600 kişi bu salonda duyuyor. Yüz binlerce insan televizyon başında duyuyor. Herkes duyuyor TÜBİTAK’ı bilmem kimi duyuyor. Ondan sonra savcı şöyle diyor. Bunları diyor Oktay Yıldırım eklemiş olabilir diyor. Bu sizde hiç mi rahatsızlık uyandırmıyor Sayın Başkanım? Hani siz maddi gerçeği arıyordunuz? Sinkaf ediyor işte polis. Sinkaf ederim lan diyor hakimini de savcısını da. Savcılık makamı mahkemeden, sanıklardan delil saklar mı Sayın Başkan? Saklar mı? Hangi hukukta var bu? Özdemir İnce’nin bir yazısında vardı hatırlıyorum mahkemenizde de beyan ettim kitabıma da aldım Nickholas Eymer için engizisyon hukuku isimli kitabına atfen anlatıyor. Sanık kanıtlardan ve iddianameden kesinlikle haberdar olmayacak diye bir paragraf naklediyor Özdemir İnce. Anca engizisyon hukukunda var bu. Cumhuriyet hukukunda var mı böyle bir şey? 2011 yılının hukukunda var mı böyle bir şey? Biz bunu da yaşamadık mı bu mahkemede? Başka bir şey, hakim canının çektiği kararı verebilir mi Sayın Başkan? Yani Ceza Muhakemeleri Kanunu Lafonten masalları mıdır? Lafonten masallarında bile bir kaide var. Edebiyat kaidesi var. Kahraman var anti kahraman var. olay var konuşan bir kuş var falan. Hakim, ama gerçekten hakim olan örneğin bir tecavüz davasını görürken o dava hakkında evrakta sahtecilik suçunu düzenleyen mesela bir madde üzerinden karar verebilir mi? Değirmen mi burası? Hakim şöyle yapıyor, iletişim tespit tutanakları yani sizin telefonlarınızın dinlenip kayda geçirildiği kağıtlar eğer sizin hakkınızda bir soruşturma yapılmayacaksa imha edilir diyen bir madde var. Bu madde 137. madde. 2 önemli şey var bakın. 1, madde kağıtları kapsıyor. 2, sizin hakkınızda soruşturma yapılmayacaksa bunları yakarsınız diyor. Savcı geliyor hakime şöyle diyor ey hakim biz bomba bulduk. Hakim getirin bir bakıyım demiyor görmüyor hakim. Ama biz diyor bunları imha etmek istiyoruz savcı. Tamam diyor hemen imha edin. Hangi maddeye göre imha edeceğiz? 137. maddeye göre. 137. madde kağıt yakıyor. Hakim bomba imha ediyor. 137. madde diyor ki soruşturma yoksa yakarsın. Hakim soruşturmayı derinleştireceği için imha ediyor. Niye çünkü soruşturmanın devam ettiği aşamalarda rahatsızlık verebilir belki. Hiç mi rahatsız etmiyor bu? Yani burada hiç demiyor musunuz ki yav bu işte bir yanlışlık var arkadaş. Kanun diyor ki, kanıtları imha edemezsin. Kanıt bu ya. Mahkemede çıkaracağız bu adamlara diyeceğiz. Aha bu fırtınanın bütün bu sebebi bu bombalardır diyeceğiz. Askeri heyet geliyor biz bunları bir ayrıntılı inceleyelim diyor. Ertesi gün bir apar topar o bombalar yok oluyor niye? Kim görmüş? Jandarmaya bir satır yazı mı yazılmış ey jandarma ben geleceğim senin bölgende 27 tane bomba patlatacağım haberin olsun. Var mı böyle bir şey, yok. nerede patlatıyor holdingin bahçesinde patlattım diyor bize, polis. Kamera yaptın mı kardeşim diyoruz bulurken bir tane kaydın yok. Nereden bulduğunu gösteren bir kare fotoğrafın yok. Kanıtlar üzerinde inceleme yapmamışsın hepsi yok olmuş. İmha ederken kayıt yaptın mı? Yok. Yanında sağlık ekibi var mıydı? Yok. Kaç kişiydiniz? 2 kişiydik. Kim o 2 kişi? Biz bulduk diyenler. Ne güzel memleket Sayın Başkan. Sır olmuş şimdi bombalar erenlere karışmış, kırklara, yedilere karışmış, varsa. Hakim böyle bir karar verebilir mi? Yasa diyor ki saklayacaksın onu ey hakim. Onu davanın sonuna kadar saklayacaksın. Hakimin bağlı olduğu yazılı kaideler yok mudur? Yavuz Sultan Selim’in kadıları bile yazılı kanunlara dayanarak karar veriyorlardı biliyor musunuz? Asi oldular Yavuz Sultan Selim’e kellelerini almakla tehdit etti onları. Safeviler üzerine sefere giderken Kızılbaşlar hakkında fetva istediğinde şeyhülislam ne dedi ona biliyor musunuz Yavuz Sultan Selim’e? Bizim kanunumuz kavanimiz nedir ey sultan dedi kadı bile, kadı bile yazılı kanunlara bakıyor. Ben şimdi size bu zamana kadar ortaya koyduğum kanıtların veya hukuk katliamlarının hangi birini anlatayım ki? Bin kere anlattım bunları ben diğerlerine girmiyorum bile zaten süremiz yarım saat. Biz bunları yazdık kitabımıza artık savunmamızı halka ve tarihe, Türk milletine, Türk milletinin vatansever aydınlarına ve tarihe yapıyoruz. Burada yaşananları anlatacak cümleleri Uğur Mumcu benim çok sevdiğim bir kelimeyle bir cümleyle şöyle ifade etmişti Sayın Başkanım. Vicdan sustu, hukuk sustu, insanlık sustu, bu salonda olan budur işte bu davada olan budur hepsini bir tarafa koyalım siz burada bir örgüt bulabildiniz mi? MİT bilmiyor, Jandarma İstihbarat bilmiyor, Genelkurmay bilmiyor, CIA bilmiyor, Emniyette 15 metrekare odada oturan 15 tane polis biliyor. Siz biliyor musunuz, gördünüz mü burada bir örgüt izlenimi bulabildiniz mi, nerede bu örgütün geri kalan üyeleri, 10 kişi mi bu örgüt, bunlar mı yapacak darbeyi? Veya darbeyi yapacak Hizbullah’ı kurmuş, PKK’yı kurmuş, herkesi kurmuş, öbürünü parmağında oynatmış berikine bilmem ne yapmış örgütün tutuklu kalmayı hak eden sanıkları sadece bu 10 kişi midir, nerede geri kalanları? Onlar hep çaycı, çorbacı mı? Bu davaya bir tertiple birleştirilen ve daha büyük bir tertibi örtmekten başka amacı olmayan altını çiziyorum. Daha büyük bir tertibi örtmekten başka hiçbir amacı olmayan Danıştay davasının buradaki sanıklarla bir irtibatını bulabildiniz mi Sayın Başkan? Dinlemediğiniz tanık, toplamadığınız delil, şu mahkemenin huzuruna gelip burada gösteri yapmayan 1 tane meczup, 1 tane deli kaldı mı? Kalmadı. En akıldışı iddiaları dinledik burada. Adam geldi size burada Allah’tan nasıl vahiy aldığını anlattı dinledik. Adam Allah’ın kendisine döngel namazını nasıl anlattığını anlattı öğrettiğini anlattı dinledik hep beraber. Ayakta duruyormuş da iyi olursa sağ dönüyormuş da falan filan dinledik burada. 1988 yılında yapılan bir törene Atatürk’ün katıldığını yemin billah anlattı size burada yemin billah fotoğrafını da gösterdi biz dinledik burada hep beraber, hep beraber dinledik. Cin adama nereden girer, cin nasıl çıkar, zamanın kutbu kimdir, kutup ayısı ne yapar? Hepsini dinledik biz burada. Danıştay davasında cinayeti işleyen belli Sayın Başkanım, onun bu cinayeti dini inançları doğrultusunda işlediği, savcılık makamının aksini ispat etmek için bütün çabalarına rağmen defalarca ortaya çıktığı belli defalarca. Bu dava sanıklarıyla adamların hiçbir irtibatı olmadığı belli market sırasında tesadüfen yan yana bile gelmemişler. Süper market kuyruğunda kasa kuyruğunda beklerken telefonları aynı istasyonlarda baz vermemiş tesadüfen Migros’ta bile karşılaşmamışlar. Bunu burada 1 yıldır defalarca kanıtladık. Peki, toplanmamış delil de kalmadı en son Sayın Aysel Sağlam’ı da dün dinledik sizin bu davanın en önemli tanığı dediğiniz bu davanın en büyük delisini de zavallı kadın çok üzülüyorum haline dinledik burada. Peki, Sayın Başkan bu dava niye hala ayrılmıyor, biz niye hala tutukluyuz benim üzerimdeki kuvvetli şüphe nedir, ben Alparslan Arslan’a silah mı verdim, Osman Yıldırım’a bomba mı verdim, hangi kanıtı değiştirebilirim, hangi tanık var dinlenmemiş de ben onu değiştireceğim? Hepsi dinlendi. Ha şu dinlenmedi bakın şu dinlenmedi. Danıştay binasının çatısındaki kargalar dinlenmedi, karga deyip geçmeyin ha karga var ya 150 yıl yaşar. O karga çok zekidir hiçbir şeyi unutmaz tamam mı? Akıl hastalarını bile biz burada tanık olarak dinledik ya o karganın dilinden anlayan bir tercüman buluruz 1 gak evet 2 gak hayır onu dinleriz burada.”

Mahkeme Başkanı:"Oktay bey buranın yargılama salonu olduğunu unutmayın ona göre, ona göre beyanda bulunun.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Nasıl Başkanım nasıl, nasıl anlamadım?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim duruşmanın, duruşmanın ciddiyetiyle bağdaşır şeyler söyleyin.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Bu duruşmanın ciddiyetini dün gördüm ben Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Dün gördüm ben, dün burada gördüm ben.”

Mahkeme Başkanı:"Farkındaysanız kargalardan bahsediyorsunuz.”



Sanık Oktay Yıldırım:”Tamam işte söylüyorum ihtimal diyorum bir ihtimal o kargalar dinlenebilir belki belki görmüştür birimizi gelir omzumuza konar. Çünkü başka bir şey kalmadı artık o kadar uğraştı ki savcılar geceleri gittiler hapishanelere yanlarında polislerle beraber sanıklarla konuştular gece. Burada sanıkları tehdit ettiler, tanıkları tehdit ettiler, o kadar uğraştılar ki olmadı geriye bir tek kargalar kaldı bende onu söylüyorum zaten. Davaya gelince dava dava olmaktan çıkalı o kadar çok zaman oldu ki Sayın Başkanım dava dava olmaktan çıktı. En baştan beri bu dava ne adaletin tecellisine ne de maddi gerçeğin veya hukukun gerçekleşmesine hizmet ediyor. Öyle bir noktaya geldik ki buradaki hukuk katliamlarını açıklamak için çok affedersiniz ceza davası iyi niyet üzerine mi yapılır? Ya sen beni idamla yargılayacaksın müebbetle yargılayacaksın itham edeceksin benim senin iyi niyetinden emin olmamı bekleyeceksin böyle bir kaide mi var hukukta, böyle bir şey olur mu? Bu hukuk katliamlarını açıklamak için artık yanlışlık oldu, sehven yapıldı gibi bahaneler yeterli olmaya başladı bu davanın ciddiyeti işte buradadır. Savcı sehven yapıldı dedi mi yeterli olmaya başlıyorsa bu davanın ciddiyet sınırı budur. Bu davada tertibin adı sehvendir, tertip sehven diye açıklanır. En son mesela örnek Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna yapılan tertipte sehven yapıldı diye açıklanınca televizyon kanallarında sıkça yer buldu. Oysa bu davada sehvenin tarihçesi bir hayli eski ve zengin Sayın Başkanım bakın her sanığın bir çok örneği var ama ben size sadece bu sehvenlerden birkaç örnek verip geçeyim. 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye Savcılığı nöbetçi sulh ceza mahkemesine başvurarak Mehmet Demirtaş hakkında ve malum gecekondu hakkında arama kararı talep eder, talepte şöyle yazmaktadır; bu Mehmet Demirtaş var ya bunun hakkında müessir fiil ve tehdit suçlarından zaten bir dosya var bir de patlayıcı madde bulundurmak var evinin adresi de o gecekondudur arama talep ediyoruz der savcı. O sırada savcının elinde Mehmet Demirtaş’ın gerçek evinin adresini gösteren ikametgah senedi vardır ama olsun o gecekonduyu yazar her neyse aynıyla kararı alır gizli olduğu için biz 16 ay sonra bu kararı görürüz hemen mahkemeye sorarız yahu şu müessir fiil ve tehdit dosyasını bir gönderin de bizde bir öğrenelim Sayın mahkeme deriz. İlk cevap buradaki savcılardan gelir Ümraniye’den önce, savcı şöyle der; yanlışlık olmuş Ümraniye’den gelen cevap savcıyı teyit eder yanlışlık olmuş yani sehven buradaki savcının Ümraniye’deki yanlışlığı bilme ihtimali yoktur aslında ama cevabını verir. Sonuç; hakimde kararına şöyle yazar; hakim ekte bir dosya yoktur ama şöyle yazar kararında; talep ekindeki evrak incelendiğinde hangi evrak, ne inceledin? Sonuç organize sehven. Savcı Zekeriya Öz 15 Haziran 2007’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine başvurur şöyle der bakın mahkemeye; şöyle der buradan orijinalinden okuyayım veya göstereyim benim elimde örgütün silahlarının saklandığı yerlerin adresleri var bak. Örgüt üyelerinin telefon dinlemeleri var kim oldukları var, çözmüş adam 15’inde her şey belli gömüler belli, kim var, kiminle konuşmuş hepsini biliyor, derhal kısıtlama kararı verin der kime? 10. Ağır Ceza Mahkemesine, 10. Ağır Ceza Mahkemesi aynı gerekçeyi aynıyla yazarak derhal kararı verir. Biz 16 ay boyunca bir tek evraka ulaşamayız ama yandaş basın günü gününe yazar an be an yazar. 17 ay sonra biz bunu görürüz aa her şeyi biliyormuş meğerse savcı hemen başvururuz nedir bu dosyalar ve dinleme kayıtları bir gönderinde bizde öğrenelim şu silahların saklandığı yerleri deriz. 3 kez bize kararın fotokopisini gönderir savcılık direnir ısrar ederiz tekrar tekrar tekrar ısrarlar sonucunda cevap gelir bak cevap şöyledir; elimizde öyle belgeler yoktur o yazı matbu olarak bilgisayarda kalmıştır yani sehven. Ama özür kabahatten büyüktür niye ey savcı kaldıysa senin bilgisayarında kaldı bu hakimin bilgisayarında ne arıyor? Sen kararı da çıkartıp hakimin önüne mi koyuyorsun, aynı bilgisayarı mı kullanıyorsunuz, tek yumurta ikizi misiniz? Sonuç; Sayın Başkan, savcı sehven yazmış hakim sehven getirin şu dosyaları da bir göreyim dememiş aynı gerekçeyi sehven yazarak karar vermiş. Bu karar yüzünden biz belgeleri görememişiz. Sonuç; organize sehven. İddianamede bakın şöyle bir beyan var; Sanık Ali Yiğit’in beyanında bunlar Danıştay’dan kalan bombalar derin devletin bombaları dediği yazmaktadır iddianamede var. bu yüzlerce defa tekrar edilen bir beyandır oysa sanığın hiçbir ifadesinde böyle bir beyanı yoktur Sayın Başkanım sanık burada da böyle bir beyanı olmadığını söylemiştir. Sonuç; sanık aslında böyle bir şey söylememiştir ama savcılık bunu sehven yazmıştır savcılık bunu sehven yüzlerce defa tekrar etmiştir organize sehven, sehven bir sehven daha size. İddianamenin bazı sayfalarında şöyle yazar şubemizce yürütülen çalışma neticesinde falan filan falan filan yani iddianameyi polis yazmış savcılığa burada defalarca soruldu nedir bu savcılık cevap verdi sehven. Yani polis yazmaması gereken bir iddianameyi sehven yazmış, savcı yazması gereken iddianameyi sehven yazmamış, tamam mı yazarken polisin sehven diye çıkartmadığı şubemizce ifadesini savcıda sehven çıkarmamış yüzlerce defada tekrar etmiş. Sonuç; organize sehven tekrar etmeyeceğim Doğu Perinçek’e atfedilen 4 tane CD vardı ya az önce ayrıntılarıyla anlattı o tutanak nereden çıktı diye burada aylarca soruldu değil mi? Sehven girmiş o çuvala savcılık sehven susmuş sonra sehven yazdığı belgeyi burada 1 buçuk ay sonra açıklamış. Sonuç; zaten o CD’lerde sehven girmiş o çuvala organize sehven. Size bir sehven daha anlatayım ama bu müstakbel sehven bak kehanet yapıyorum bu müstakbel sehven. Polisin bomba bulduk diye düzenlediği tutanaklardaki bomba numaralarının birçoğu birbirinden farklı bu numaraları alt alta koydunuz zaman 36 tane bomba çıkıyor piyasaya. Oysa her tutanakta aynı bombalardan bahsedilmesi gerekir. Sorduk polise başka bir sürü uyumsuzluk da var mesela tutanaklara göre bombalar 8 buçukta bulunmuş ama video kaydına göre 6 buçukta karakolda. Özür dilerim. Mesela tutanaklara göre imza atan polislerden biri aslında izinde, mesela tutanaklara ve Ali Yiğit’in beyanlarına göre 1 tane kutu var videoya göre 11 tane kutu var mesela. Sorduk bu tutanaklardaki uyumsuzluklar bu farklılıklar bu saat saçmalıkları nedir diye cevabını biz biliyoruz çünkü sesli görüntülü video kaydını izledik ama gelecek cevabı da söyleyeyim size. Sehven diyecekler hem de her tutanakta sehven mükerrer sehven, organize sehven. Sayın Başkanım sadece şunu merak ediyorum soruşturmanın Ergenekon olacağını 8 buçuk ay önceden bilen ve soruşturma Ergenekon olduğu zaman ben o hakimleri de savcıları da sinkaf ederim diyen adamda sehven mi söyledi? Yaparım dediği şeyi sehven mi söyledi bunu merak ediyorum? Şimdi ben sizlere soruyorum bütün bunları sineye çeken vicdan nasıl bir vicdandır Sayın Başkanım? Nasıl bir hukuktur, nasıl bir insanlık anlayışıdır, ben niye 3 buçuk yıldır tutukluyum? Savcı sözde toplantı yapacağı evi toplantı yaptığı bomba dağıtıldığını söylediği evi göstereceğini taahhüt eden sanığa evi bulamayınca kılavuzluk yapmaya yeltenir mi Sayın Başkan? Üyenizin yanında hakime savcı sanık bulamamış evi biz evin oraya gidiverelim der mi? Olur mu bu Sayın Başkanım hangi hukukta var bu? Kılavuzu savcı olan sanık olur mu? Adam 35 yılla tehdit edilerek gizli tanık olur mu? Görmedik mi burada Ümit Sayın’ı bu dava artık herhangi bir cezaevinde yatmakta olan herhangi bir umutsuz müebbet mahkumunun umut kapısıdır. Bir mektup yazar saçma sapan iddialarla ama savcıların hoşuna gidecek şeyler yazar küt diye dahil edilir o aylarca onu bekleriz. Daha dün biz burada Danıştay davasının en önemli tanığı dediğiniz zavallı kadını dinledik. İlk cümlesi ben tanıklık edecek bir şey görmedim oldu hem de siz ona siz bu davanın en önemli tanığı dedikten 3 saniye sonra. Derhal size cevap verdi, hep beraber gördük burada akıl hastası olduğu bir mahkeme huzurunda doktorlarca saptanmış zavallı kadın. Kocasıyla arasını Ergenekon’la JİTEM'in bozduğuna inanıyor, annesinin mezarının JİTEM tarafından tahrip edildiğine inanıyor, arka arkaya eklediği çeşitli numaralara ve çeşitli rakamları annesinin doğum gününe denk getiriyor ve diyor ki; ona binaen bana diyor ölümle tehdit edildi diyor ölüm tehdidi yaptınız diyor. Çetin Doğan’a çok kızgın çünkü onu görevden almış intikam peşinde burada söyledi burada hep beraber tanık olduk. Savcılığın o zavallı kadının ağzından çıkacak birkaç kelime için nasıl çırpındığını, nasıl çırpındığını gördük burada. Savcı Nihat Taşkın o kadıncağıza burada ne dedi biliyor musunuz? Belki burada herkesin dikkatinden kaçtı aynen şöyle dedi bakın; gördüğünüz bir şeyi hatırlamadığınızı söylemeniz yalan sayılır ba ba ba ba ba bakar mısınız, tehdide bakar mısınız?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim kimse kimseyi tehdit edemez burada, burada kimse kimseyi tehdit edemez.”

Sanık Oktay Yıldırım:”E ben söylüyorum işte, ben kanaatimi söy… Sayın Başkan ben kanaatimi söylüyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Bunları zaten kanaatiniz olarak, kanaatiniz olarak değerlendiriyoruz zaten, buyurun.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Ben BOP eşbaşkanı hakkında da söylerim siz onu savunmayınız bırakınız ben konuşmamı yapayım. Savcılığı savunmak sizin vazifeniz midir efendim?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim tehditten bahsediyorsunuz burası, burası burası.”

Sanık Oktay Yıldırım.” Tehdit, ben kanaatimi söylüyorum, sanık olarak.”

Mahkeme Başkanı.”Burası mahkeme, burası mahkeme açık yargılama yapılıyor kimse kimseyi tehdit edemez onu söylüyorum kimseyi de savunmuyorum, kimseyi de savunmuyorum.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Sanık olarak benim kanaatim yok mu, sanık olarak benim kanaatim yok mu? Var kanaatimi söylüyorum ben.”

Mahkeme Başkanı:”Burada tehditten bahsediyorsunuz, burada tehditten bahsediyorsunuz.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Söylüyorum işte benim kanaatimce savcı o tanığı tehdit etti.”

Mahkeme Başkanı:"Bende burada kimse tehdit edilemez diyorum buyurun.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Bende söylüyorum. Burada Şeyh Salih Sayın Başkan, Süleyman Esen veya Küçük Salih Hoca adlı kişiler sorgulanırken savcı onlara defalarca hatırlamadıklarını söyledikleri halde. Bakın ha hatırlamıyorum demeniz yalan sayılır dedi mi demedi. Niye? Mesela Alparslan Arslan Cumhuriyet gazetesine bomba atmış koşarken, kaçarken 3 dakika geçtikten sonra hemen sonra Şeyh Küçük Salih’i aramış koşuyor daha o sırada o Salih Kurter’i aramış düzeltiyorum o Küçük Salih’i aramış o Süleyman Esen’i aramış aralarında birer dakika aralıklarla 10 kere 15 kere telefon konuşmaları yapılmış o sırada Alparslan Arslan hala koşmakla meşgul. Soruyoruz burada ya bu 2 arada 1 derede ne sordun bu adama ne konuştunuz böyle 10 kere 30’er saniye birer dakika aralarla. Cevap veriyorlar bize Küçük Salih de Süleyman Esen de hal hatır sorduk diyorlar. Kardeşim birer dakika arayla 10 kere mi hal hatır sordun diyoruz hatırlamıyorum diyor konuyu kapatıyor. Savcı ona söyledi mi hatırlamıyorum demek yalan sayılır diye işte bunun için tehdittir diyorum.”

Mahkeme Başkanı:”Sürenizi aştınız toparlayın.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Efendim herkes 50 dakika konuştu bende saatime bakıyorum ve devam ediyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Tamam o saatte, o saatte sonlandırın, o saatte sonlandırın. Buyurun.”



Sanık Oktay Yıldırım:”Çok az kaldı çok az, çok az kaldı, çok az kaldı. Ben bu kürsüde 45, 51, 79, 91, 97 ve 131. celselerde ve daha devam eden birçok celsede soruşturma makamlarının tertibin eksik kalan veya ifşa edilen yerlerini yeni soruşturmalarla ikame ettiklerini anlattım. Ne eksikse onun bulunduğunu anlattım bakın geldiğimiz noktaya bu tertip kapsamında yürütülen tüm dosyalarda bunu göreceksiniz. Çünkü Türk hukuk tarihinde ilk kez bu dava devam ederken bir yandan da soruşturma sürüyor. Bazen bir CD bulunuyor CD eksik, bazen aramalarda kayıt yapılmamış canlı yayında Türk Ordusunun cephane kamyonlarının peşine düşülüyor. Bazen mühimmatlar kaybolmuş yok, üzerine kamyon lastiği konmuş yerlerden mühimmat bulunuyor belge mi eksik hemen belge bulunuyor. Televizyon kanallarında mahkum ediliyoruz gazete köşelerinde mahkum ediliyoruz. Samanyolu diye bir kanal var Samanyolu televizyonu diye bir kanal var orada akşam haberlerini sunan bir adam var Fethullah Gülen'in akrabası olduğunu söylüyorlar. Bu dava ve buradaki kişilerle ilgili asılsız haberleri her akşam şehvetle, en az 30 dakika veriyor bu cümlenin altını çiziyorum şehvetle o yüz ifadesinin ve o ses tonunun benim açımdan başka bir tasviri yoktur şehvetle veriyor. Ve Sayın Başkanım biz bu iftiraları defedecek yasa gücüne bile sahip değiliz bizi savunacak kimse yok biz böyle yargılanıyoruz işte ya da alçağın biri çıkıyor bir kitap yazıyor birçok yalanla biz o yalanların altında gazete köşelerinde televizyon ekranlarında mahkum ediliyoruz niye, niye biliyor musunuz bizim o davaları açacak harçlara yetecek paramız bile yok. Niye çünkü ben parti başkanı değilim tenzih ediyorum kimseyi kastetmiyorum benim arkamda bir örgüt yok parti yok ben ünlü gazeteci değilim ünlü bir cerrah değilim ben onun için benim hakkımı kimse savunmaz hatta kendim bile savunamam. Ünlü bir şiirin son mısrası şöyle der; bir kemiğin ardında saatlerce yol giden itler bile gülecek kimsesizliğimize der. Şimdi belki de bizimde kimsesizliğimize itler bile gülüyor. Benim 80 yaşında bir babam var ben ona bugüne kadar diyordum ki babam beni çok bekledi görevdeyken 8 ay, 9 ay telefon edemediğim oldu alışkındır o beni görevde beklemeye bugüne kadar diyordum ki baba varsayalım görevdeyim, baba farz etki görevdeyim diyordum yatağa düşmüş geçen gün telefon etti. Oğul Hizbullahçıları bile çıkarttılar hala bir gelişme yok mu dedi artık varsayalım görevdeyim pek işlemiyor demek ki dedim ki artık bende; baba ben Hizbullahçı değilim ki, katil değilim ki, tecavüzcü değilim ki, PKK’lı değilim ki, beni niye serbest bıraksınlar ki, niye bıraksınlar haklısın oğlum dedi. Şimdi bu davanın neye hizmet ettiğini söyleyeyim size Sayın Başkanım; bu dava bu halkın ve bu milletin gözünde bir perde olmaya ve bu milleti dönüştürmeye hizmet etmektedir ve sizin bunda payınız vardır. Stalin, Homo Sovyeticus diye bir insan tasarladı, başaramadı. Adam Smith kapitalizmin peygamberi Homo Economicus insanını tasarladı olmadı. Eşbaşkanın ileri demokrasisi Türkiye’de Homo Fobicus’u tasarlıyor Sayın Başkan korku insanını varsa burada antropolog onlardan ricamdır eğilsinler bu konuya. İstiyorlar ki Türk milleti korkak olsun söven cüretkar olsun sövülen korkak olsun. Bakın adam ne diyor; örneğin Sevan Nişanyan ve aydınlarımız susuyor herkes susuyor şöyle diyor Sevan Nişanyan; peki İstanbul'un her yerinde 2, 3 seneden beri herkesten özür dileyerek bunu tekrar ediyorum 2, 3 seneden beri eşek çükü gibi diktikleri o bayraklar beni neden rahatsız ediyor öyleyse. Şundan rahatsız ediyor, o bayraklar ulusun bayrağı değildir bir hizbin, bir siyasi görüşün bayrağıdır siyasi bir meydan okumadır işte bu cüreti sınırsızlaştırmaya yarıyor bu dava. Onlar hakaret ediyor bu ülkenin aydınları Silivri’ye atılırız korkusuyla ağzını açamıyorlar geçen gün AKP’li milletvekili CHP’li İsa Gök’ü meclis komisyonunda ne diye tehdit ediyor biliyor musunuz? Senin yetkin Silivri’ye kadar diyor tıkarım seni içeriye diyor. İşte yaratılmak istenen bu ve bu mahkemenin hizmet ettiği bu davanın hizmet ettiği budur. Bir avuç istisna Türk aydını hariç bu adamlara cevap veren çıkmış mıdır? Çıkamamıştır. Sizin belki sizin de ama iktidarın en çok sevdiği hukukçu ne diyor biliyor musunuz? En çok sevdiği hukukçu bakın şöyle diyor; bu ülkenin aydınları kuru yaş edebiyatı yaparlar korkusundan buradaki hukuksuzlukları bile savunurken bırakın Sevan Nişanyan’a cevap vermeyi. Ama iktidarın en çok sevdiği hukukçu bakın ne diyor; şöyle diyor şöyle diyor bu başkentin Ankara olacağını kim sordu, kime sordular dilimizin Türkçe olacağını, benim dedelerime sormadılar, kime sordular? Sayın Başkanım, aydın ben buradan sesleniyorum herkese aydın karşı karşıya olduğu tehdidin veya kendisine dayatılan korkunun aydın namusuna galebe çalmasına izin verirse o aydın değildir. Ve o adama kaç kişi bugüne kadar o cürete şu cevabı verebilmiştir; benim dedelerim Ankara’nın başkent, dilinin Türkçe olmasına karşı olanları Sakarya Ovası’nda öldürerek yani silah ve kurşunla karar verdi. Müzakere ederek değil kanla imzalandı o karar onların ardınlarını Şeyh Saitleri, Derviş Mehmetleri darağaçlarında sallandırarak karar verdi ve sen bunları değiştireceksen eğen en başta beni sallandıracaksın o ağaçta o dar ağacında diyen kaç aydın gördük bugüne kadar? İşte ben yoksa bile buradan bu ilanı yapıyorum Sayın Başkan. Herkes bir korku toplumunun parçası oldu bu dava herkesi bir Homo Fobicusa dönüştürdü Silivri’ye atılmaktan korkar hale geldi. Bir avuç vatansever aydın kaldı gerçekten aydın Hasan Tahsin namzedi aydın onların da birazı sanık birazı da duruşma salonunda izleyici başka da kalan.”

Mahkeme Başkanı:"Ek süreniz, ek süreniz doluyor toparlayın.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Son cümleyi tamamlıyorum, başka da kalan kalmadı. Size gelince siz de bundan istisna değilsiniz Sayın Başkan yargıçlarda bundan istisna değil. Eğer iktidarın sevmediği kararları verirseniz iktidarın hoşuna gitmeyen kararları verirseniz sizlerde aynı tehditlerle karşı karşıyasınız. Onların hoşuna gitmeyen kararları veren hakimlerin Atatürk resimleriyle Beşiktaş Adliyesinden nasıl ayrıldığını gördük hepimiz. Şimdi onların yerine yepyeni bir yargı kadrosu oluşturuluyor biz bundan sonra bağımsız yargıdan çok daha sık bahsedeceğiz Sayın Başkan. Bağımsız yargı, hukuktan bağımsız, vicdandan bağımsız, hatta insanlık değerlerinden bile bağımsız bir yargıdan bahsedeceğiz bundan sonra. Zaten yargı dediğin böyle olmamalı mı Sayın Başkanım? Yani Hizbullahçıyı serbest bırakırken beni burada yıllarca tutmalı ve onu rahatsız eden bir vicdanı olamamalı, onu sıkıştıran bir yasa yazılı bir kanun olmamalı onlardan bağımsız olmalı yargı değil mi? ileri demokrasiyle uyum böyle olur. Darbe yapacak koca bir örgüt değil mi? Ama bak burada 10 kişi kalmış sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Böyle olmalı yeni yargının vicdanı bunu kabul etmeli. İşte bu 10 kişi o koca örgütün bütün şeylerinden dolayı faaliyetlerinden dolayı burada 3 buçuk yıl hapis yatabilir hiç rahatsız etmemeli bu sizi böyle olmalı vicdandan ve insanlıktan.”

Mahkeme Başkanı:"Son cümlenizi alalım.”

Sanık Oktay Yıldırım:”Son cümle ve bağımsız. Şimdi Sayın Başkanım, gazeteciyle aydın arasında şey düzeltiyorum gazeteciyle ankesörlü telefon arasında bir fark vardır. Ankesörlü telefona jeton atarsınız sesinizi taşır jetonu atanın kim olduğuna bakmaz ne taşıdığına da bakmaz. Gazeteci, gazeteci kalemini namusuyla doldurur açar okur ne doğruysa onu yazar kimsenin karşısında eğilmez, kimsenin karşısında bükülmez, cesurdur, buradan bu ülkenin cesur aydınlarından ve cesur gazetecilerinden bir talebim var. Sizden tahliye talep etmiyorum ama onlardan bir talebim var lütfen Hizbullahçılar kadar, banka hortumcuları kadar, katiller kadar, lütfen cesur olunuz ve sizden de bir talebim var Sayın Başkanım sizden de bir talebim var. Sizden de vicdan, hukuk ve insanlık değerlerine riayet talep ediyorum Sayın Başkanım saygı talep ediyorum Sayın Başkanım çok teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı:"Buyuru. Buyurun Nusret Bey.”



Sanık Nusret Senem söz istedi, verildi:”Sayın Başkan bazı taleplerim var bunları dile getireceğim ama öncelikle Sayın Genel Başkanım Doğu Perinçek’in sabahki oturumda yaptığı konuşmaya bir ilave yapmak istiyorum. Dediler ki; 15 Temmuz 2008’de Tayyip Erdoğan ben bu davanın savcısıyım dedi, bu tarih çok önemli zira 14 Temmuz yani 1 gün önce 2008 tarihinde bu davanın iddianamesi mahkemenize verilmişti. Yani bu davanın savcısıyım deme lafının ne kadar gerçeğe denk düştüğünü ne kadar tarihi bir ifade olduğunu gösteren bu olguyu hatırlatmak istedim 14 Temmuz 2008 iddianame mahkemeye veriliyor bir gün sonra Tayyip Erdoğan ben bu davanın savcısıyım diyor. Bu davanın gerçek savcısının kim olduğunu bu olgu bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Geliyorum taleplerime, yazılı bir kısmı yazılı onları takdim edeceğim 24, 29 Mart günü 2008 29 Mart 2008 günü tutuklandım. 25 Mart’ta da gözaltına alınmıştım 4 gün sonra hakkımızda tutuklama kararı verildi. Tutuklama müzekkeresinde ceza kanununun 326. maddesinden tutuklandığım yazıyor yani devlete ait gizli belgeleri hile ile elde etmek suçunu işlediğim iddiası bu tutuklamanın dayanağı oluyor. Peki, bu iddia hangi belgelere dayanmış, benim avukatlık büromda 25 Mart 2008 akşamı yapılan aramada bir dava dosyamın içerisinden bu meşhur Susurluk olayıyla ilgili MİT’in Susurluk raporu ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın Susurluk raporu bulunmuş bu raporların bulunması dolayısıyla tutuklandım. Bu belgeler benim takip ettiğim Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/103 numaralı dosyasının içinde olan belgeler davayı Büyük Birlik Partisi Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu açmıştı. Aydınlık Dergisinin aleyhine açılmış bir dava bende o davada Aydınlık Dergisinin vekili olarak görev yaptım. Davanın gerekçesi şu; MİT’in Susurluk raporunda bir en sonunda bir 6 sayfalık bölüm var orada Fethullah Gülen'le ilgili MİT’in arşivindeki fiş bulunuyor 6 sayfa onun bir yerinde şu ifade edilmiş. Büyük Birlik Partisini 1992 yılında Fethullah Gülen kurdurdu. Bu partiye maddi ve manevi yardımda bulundu ve bulunmaya devam ediyor bu yazıyor orada. Bunu partinin ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirdi Muhsin Yazıcıoğlu ve dava açtı. Bu dava şimdi talebim üzerine geldi mahkemenizin dosyasının içinde kararı da orada o davada Muhsin Yazıcıoğlu’nun açtığı dava reddedildi Muhsin Yazıcıoğlu yönünden reddedildi dava bu. Bu belgelerde MİT’in Kutlu Savaş raporu işte bu iddianın içinde yer alan rapor ile Kutlu Savaş’ın raporu da bu davaya Başbakanlıkça gönderilen mahkemenin isteği üzerine Başbakanlıkça gönderilen deliller. Bunun da birebir aynısı bende bulunanın aynısı dava dosyası içerisinde var ve ben bu nedenle tutuklanmış oldum. Şimdi Sayın Başkanım, bu ne anlama geliyor ben 33 yıllık avukatım bu bir avukatın avukatlık görevini yaptığı için tutuklandığı anlamına geliyor. Biz bunu Sayın Mahkemenize 20 Ekim 2008 tarihinden beri anlatıyoruz taleplerde bulunduk dosyalar geldi girdi bunların hepsini gördünüz ama hala tutukluluğumuz sürüyor. Bu belgeler iddianameye de konmuş iddianamede de var benim örgüt üyeliğimin delili olarak iddianameye konmuş biri 61 sayfa biri 101 sayfa diye benimle ilgili bölümden yaklaşık 1 buçuk sayfa kadar sadece bu 2 belge anlatılıyor ve bu belgelerle ilgili iddialar anlatılıyor içindeki iddialar. Hatta savcılar iddianameye şöyle yazmışlar; bizim üyesi olmakla suçlandığımız Ergenekon örgütü Susurluk olayının devamıdır diyorlar, iddianame sayfa 47. şimdi Sayın Başkan bugüne kadar gelenler anladığım kadarıyla yeterli olmamış mahkemenizin başkanı şuanda bu gün burada bulunmayan mahkemenizin başkanı Susurlukla ilgili davalarda görev yapmış. O bilir bunu İstanbul 6. Devlet Güvenlik Mahkemesi 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin üye hakimi olarak görev yapmış o bilir bu dosyaları. Demek ki bizim anlattıklarımız yetmemiş şimdi benim talebim şu; bu olayla ilgili dosyaları dava dosyalarını celp edelim buraya gelsin. Şimdi numaralarını vereceğim nerelerde olduklarını hangi olayla ilgili olduklarını da söyleyeceğim bunlar buraya gelsin. Bunu bu mahkemenin 4 üyesi var dördü de iyice bir okusunlar baksınlar. Oradaki sanıklarla buradaki insanların bir ilişkisi var mı bu açığa çıksın oradaki eylemlerle buradaki iddia edilen eylemlerin bir ilişkisi var mı bir açığa çıksın. O örgütün başında kimin olduğunu hala o örgütle irtibatlı olanların kimler olduğu bir açığa çıksın bunların hepsini tek tek bir görelim artık bu zorunlu oldu zorunlu oldu. Eğer burada bir adalet tecelli edecekse Amerika’nın kurdurduğu ve Türkiye’de binlerce faili meçhul cinayetin meydana gelmesine yol açan o örgütü hep birlikte tanıyalım, hep birlikte tanıyalım. Bizim bundan hiçbir çekincemiz ve korkumuz yoktur ama bundan göreceksiniz bugün Türkiye’yi yönetenlerin tir tir titrediğini göreceksiniz, gelsin o dosyalar hep beraber burada göreceğiz, kim o dosyalarla irtibatlıdır kimler var hepsini tek tek görelim, şimdi geliyorum dosyalara. İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 12.02.2001 gün 1997/180 esas 2001/36 karar sayılı dosyası bu dosyada 14 sanık yargılandı haklarında hüküm kesinleşti infazları da tamamlandı bu dosyanın bütün belgelerini ve emanet makbuzlarını o makbuzlara konu olan suç eşyalarıyla birlikte celbini talep ediyorum. 2, karara çıktı infazı tamamlandı her şeyi bitti o klasörün şu anda 6 nolu devlet güvenlik mahkemesine bakan ağır ceza mahkemesi hangisiyse onda olması lazım savcılık bunu bilir ezbere bilirler ben şimdi bilmiyorum. 2, Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/205 esas sayılı dosyası.

Mahkeme Başkanı:”Aydın, doktor beyi, doktor beyi çağırın. Doktor beyi çağırın. Doktor beyi çağırın. Oraya bir oturturun, oraya bir oturtturun, oturtturun.”

Sanık Nusret Senem:”Oturtun bir yere. Kalp krizi (bir kelime anlaşılmadı) kalp krizi geçiriyor herhalde.”


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə