Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə28/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   71

reketleri ve  onların  yanısıra  “yeni  toplumsal  hareketler”le  sü­
reklilikleri içinde  ele  almayı gerektirir.  Bu  yazıda  bundan  son­
ra  bunu  yapmaya  çalışacağım.  ’68’i bir yeni-başlangıcın  milâ­
dı olarak almak yerine; ’60’lardan 80’lere yayılan bir kesitte ‘sö­
nümlenen’  sol/sosyalist  hareketin  bu  gidişe  karşı  direnme,  za­
aflarını  farkedip  üstesinden  gelme yönünde  bir  “hayat  hamle­
si”  olarak alıyorum.  Bu  hamlenin  ’70’lerden  ’80’lere  ve  ’90’lara 
-b u g ü n e !- uzanan  süreçte  doğurduğu  bazı  sonuçların  muha­
sebesine  bakmayı,  nostaljik  bir  ’68  muhasebesinden  daha  an­
lamlı buluyorum.
Devrim ve öznesi
’68,  “devrim”  ve  “devrimci  özne”  nâmına  bir  ‘bolluk’  devriy­
di:  Devrim,  - 1 9 1 7   gib i-  bir  daha  yaşanması  müşkül  bir  geç­
miş  zaman  hâdisesi  olmaktan  çıkıp  güncelleşti;  devrimci  öz­
ne  adayları  çoğaldı  ve  çeşitlendi.  Bu  bolluğun  düşünsel  daya­
nakları,  bütünlüklü  teorik  programlardan  ziyade,  ilham lardı. 
Fanon’un  Cezayir bağımsızlık savaşı  etrafında söyledikleri, ya- 
nısıra  Latin Amerikalı  devrimci  hareketlerin  ve  tabiî  Mao’nun 
ve  Vietnam’ın  etkisi;  sömürgeleştirilmiş,  tebâ  statüsüne  kon­
muş  olanların,  dünya  düzeninin  proleterleri  sayılan  Üçüncü 
Dünyalıların devrimin öznesi olarak düşünülmesine ilham ver­
mişti.  Başkalarının yanısıra  özellikle  Sartre’ın düşüncelerinden 
yayılan  dalgalar,  ‘niyeti’  olan  herkese,  iradesiyle  kendi  kendi­
ni  devrimin  öznesi  kılmayı  ilham  etmişti.  Marcuse’nin  aslın­
da biraz arkadan gelen ilhamı,  refah devletinin  toplumsal hoş­
nutluk çemberinden dışlananlara ya  da  öğrenciler gibi,3 henüz 
toplumun  “tek  boyutlu  insan”  matrisine  yerleşmemiş  olanla­
ra,  devrim ruhsatı sağlamıştı.  “Genç  Marx”m ve  örneğin  Emst 
Bloch’un ilhamı, nesnel koşullann olumsuzluğundan değil, va-

Geç-kapitalizmin  ’68’de  ucun  ucun  görünen yeni  dünyasında  üniversite,  in­
sanlara bütünlüklü bir bilgi müktesebatı, toplumda garantili bir yüksek ve say­
gın mevki  temin  etmekten uzaklaşmaya başlamıştı.  ’68’deki öğrenci  hareketi, 
bu  bakımdan saikleri itibarıyla,  19. yüzyıldaki radikal zanaatkar hareketlerine 
(ve  1848 devrimlerine) benzetilebilmiştir. Analojiyi abartmamak kaydıyla an­
lamlı bir yorum olduğunu düşünüyorum.


nlacak hedefin,  özgürleşmenin  olumluluğundan  doğru  tanım­
lanan bir devrimci özne anlayışını güçlendirmişti.  Bütün bu  il­
hamların,  çoğunlukla  Marksizmin  o  zamana  dek  gayrıresmî 
kalmış  yorumlarının  kanavasına  işlenen  gevşek,  eklektik  ama 
yaratıcı bir örgüsü, ’68 devrimciliğinin düşünsel zeminini oluş­
turdu.  Devrimci ve tarihsel özne olmanın, üretim ilişkilerinden 
ve maddî hayatın analizinden türetilecek bir mezuniyet ve me­
muriyet selâhiyeti olmadığı,  temel kabuldü.  Batı’da daha sonra 
Yeni Sol’u oluşturan veya anarşist eğilimli hareketler bu kabulü 
açıkça dillendirdiler -  Doğu’da/Güney’de de, ortodoks sosyalist 
teoriyle iş gören hareketlerin de  fikri değilse bile zikri bu  mer­
kezdeydi;  ilmihâller,  âcil devrim stratejilerine ruhsat vermeleri 
için eğilip bükülmekteydi.
Bu  durum,  kapitalizmin  emek  gücü  ve  yeniden-üretim  öz­
nesi olarak insanın varoluşuna yüklediği çelişki katmanlarının 
birincisi  çoğullaştığı ve  ‘dağıldığı’,  İkincisi  maddî sefalet boyu­
tundan ‘manevî’ sefalet boyutuna kaydığı bir çağının -tabir ca- 
izse- ‘kendiliğinden eleştirel’ bilinciydi. ‘Maddî temeli’ belki sa­
dece Batı dünyasında billurlaşmaya başlamış bir kendiliğinden 
bilinçti bu,  fakat  o  maddî  temelin  kâmilen  mevcudiyetine  pek 
muhtaç olmadan da dünyaya yayıldı.  Bugün, söz konusu  mad­
dî  temel  de  dünyaya  çok  daha  fazla  yayılmış  durumda.4 Örne­
ğin  Türkiye’de yaklaşık  on  yıldır,  “yeni  toplumsal  hareketler” 
başlığına uysun uymasın,  toplumsal muhalefetin  taşıyıcısı ola­
rak bir yığın özgül mücadele alanının ortaya çıkmasıyla beliren 
ayrışma,  sanıldığı  gibi  bir örgütsel ve  ideolojik pusulasızlıktan 
değil -e n  azından,  sadece ondan değil-,  kapitalist modernliğin 
dinamiğinden kaynaklanıyor.
Tekrar “devrim” ve “özne” bolluğu konusuna geri dönersek... 
Devrimin  bir  saray  darbesinden  öte  bir  şey  olduğunu  -b a z ı- 
Marksistler hep söylemişlerdi.  Fakat epeydir unutulmuş bu ha­
kikate ’68’de yeni bir soluk üflendi.  ’68’e dünya  çapında hâkim 
olduğunu iddia edebileceğimiz şiar, meâlen şuydu:  “devrim be­

Üstelik  manevî’  sefalet iyice  kahredici  hale gelir ve dünya sathına yayılırken, 
‘maddî’ sefalet de, ’68 konjonktüründen farklı olarak, göreceli olarak hızla art­
ma eğiliminde.


lirli bir hedefe  dönük bir araç  değildir,  amacın kendisidir;  dev­
rimci hareketin bizzat kendisi devrimdir.” Bu devrimcilik tarzı­
nın bir  cephesi  de  şuydu:  ’68  hareketi,  bütüncül ve  ‘tek’  bir si­
yasal  hedefe  kilitlendiği  örneklerde  dahi,  kapitalist  egemenli­
ğin,  devletlû  ve  yerleşik  sosyalizmlerin  epeydir  ihmal  edegel- 
dikleri bir yığın veçhesini  mesele  etti:  sanatı,  cinselliği,  ruhsal/ 
psişik  ve  manevî  hayatı,  gündelik  hayat  rutinini...  Çin  Kültür 
Devrimi’nin, yazık ki içindeki püritanist ve totaliter etmenler de 
kâh görmezden gelinip kâh tam tersine yüceltilerek, bütün dün­
ya solunda yarattığı derin tesir, devrimci  faaliyeti bir hattan bü­
tün satha yayma ufkunu açmasından kaynaklanıyordu.
Toplumu  değiştirmenin,  siyasal  devrime  ertelenemeyecek 
bir kültürel devrimcilik kipi içermesi gerektiği bilincinin, gele­
neksel solun ’68  anlatısında vaz’edildiği  gibi  sadece  Batı’ya  öz­
gü  olmadığını  önemle  vurgulamak  gerekir.  Makro  siyasal  so­
runların  (başta  emperyalizm)  daha  dolaysız  ve  çok  yer  kap­
ladığı  Üçüncü  Dünya’da  (ki  kültürel  devrimciliğin  güçlü  il­
ham kaynağı olan Çin Üçüncü Dünya’da ve Üçüncü Dünyacıy­
dı!)  veya  Türkiye  gibi  ‘ara’  ülkelerde  de,  bu  etkiyi  görebiliriz. 
Türkiye’de  örneğin  “devrimci  sanat”  ve  “devrimci  ahlâk”  gibi 
konulara  ilginin  doğuşu  bir ’68  vakasıdır ve  alabildiğine  araç- 
sallaştırılmalarına  rağmen,  örfen  siyaset-dışı  sayılan  alanlarda 
küçümsenmeyecek bir arayış ve üretim ortaya çıkmıştır.
Velhâsıl yeni devrimcilik tarzının özü, siyasetin ayrı bir alan 
ve  bir  “iş”  olarak yalıtıldığı yerleşik  toplumda,  farklı  alanların 
özgüllükleri arasında bağ kuran ve her alana nüfuz eden bir si­
yasallık  kurmaya  çalışmasıydı.  Muhasebemiz  açısından  sorun 
şu:  ’68’de  taze  olan  bu  siyasal  keşif,  70’lerin  yenilgi  atmosferi 
ve  ‘olağan hayatın’  gücü  karşısında  heyecanından yitirerek ru­
tinleşti.  Hem  düzenin  ehlileştirici  etkisiyle  rutinleşti,  hem  de 
kendi kendisini rutinleştirdi.  Bunun da sonucu,  açıkçası  tedri­
cî apolitikleşmeydi. Eleştirel Teori’nin radikal izleyicileri Oskar 
Negt ve  Alexander  Kluge,  tam  da  siyasetin  hattan  satha  yayıl­
ması  meselesinden hareketle,  bu  rutinleşmeyi/ehlileşmeyi  “ya- 
rıyolda kalış”  olarak tanımlıyorlar.  Onlara göre ’68 hareketinin 
sınırlarını  zorladığı  özel-kamusal  ayrımını  dönüştürmekte  ya-


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə