26
27
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
|
Temmuz 2016
|
Sayı 19
BURSA
’
DA ZAMAN
araştırma / Aynı Duaya Amin Dediler /
Adnan BAŞTOPÇU
AYNI DUAYA ‘AMİN’ DEDİLER
Kimisi amin dedi, kimisi amen.. Sözcüğün kökeni zaten duanın sonu.. İnşallah olur manasında
söyleniyor. İbranilerden Hıristiyanlara, onlardan da Müslümanlara geçmiş. Her dinde aynı yani
duanın sonu. Fotoğraf böyle bir dua ortamının ürünü. Burası Bursa Büyükşehir Belediye eski binası.
Bursalıların ifadesiyle ‘tarihi bina’.
Adnan BAŞTOPÇU
Fotoğraflar : Dr. Seyhun BİNZET Koleksiyonu
(Bursa Kent Müzesi)
Şu elinizde tuttuğunuz Bursa’da
Zaman’a geçen sene bir yazı yazmıştım.
Çanakkale’de Bursa Büyükşehir Belediyesi
tarafından restore edilen ‘Bursa Şehitliği’
ile ilgili. O yazıda Çanakkale’de şehit olmuş
300 bin civarında civanmert delikanlı içinde
toplam 105 de gayrimüslim vatan evladı
bulunduğundan söz etmiştim.
Artin, Agop, Konstantin, Simon, Kasapyan,
Yorgi, Dimitri, Esteban, Kirkor ve diğerleri..
Bursa Kent Müzesi’nde sergilenirken
bu yayın organının paşası Saffet Yılmaz
beyefendinin görüp dikkatini çeken bu
fotoğraf, tam da o eski yazıda anlattığımız
ruhun yansıması.
‘Fotoğrafın yalanı olmaz’ denir bizim
meslekte. Öyleyse dikkatle bakalım, bu
vesika niteliğindeki fotoğrafa:
Bir tören yapılıyor. Bu bir ‘uğurlama’
töreni. Şehrin ileri gelenleri, dönemin zatı
muhteremleri, ya da protokolü diyelim,
şimdi tarihi, o zaman güncel belediye
binasının önüne toplanmış.
Fotoğrafın yakın planındaki asker sırt
çantaları, bu uğurlamanın savaşa, yani
şahadete yapıldığının en mühim kanıtı.
Tek tip üniformalı ve fesli çocuklar büyük
ihtimal dönemin askeri okulu ışıklar askeri
lisesinin ‘talebeler’i. (Mektep-i Fünun-u
İdadi)
Ve geçelim balkona.
Asker ve sivil
bürokrasi neredeyse tam
kadro.
Subay olduğu belli zevatın şapkaları
uğurlamanın Çanakkale’ye doğru
olduğunun tipik kanıtı. (Çanakkale birçok
özelliğinin yanısıra ‘üniforma’nın da ilk kez
kullanıldığı savaş)
Yakarış için semaya açılmış ellere bakılırsa,
sefere giden askerlerin savaş alanında
muzaffer olmaları, geriye sağ salim
dönmeleri, olmazsa şahadet şerbetini
içmeleri dileniyor Yaradan’dan.
Gelelim bu fotoğrafı çok daha enteresan,
çok daha tarihi kılan o büyük detaya. Daha
doğrusu detaylara.
Dikkat buyurun balkondaki din adamlarının
kılık kıyafetlerine. Birden fazla imam
efendi var mı, var. Papaz var o da birden
fazla. Haham var. Kim kimdir bilemiyorum
haklarını yememek için genel söylüyorum,
Ortodoksu, Katoliği, Protestanı, Süryanisi,
Ermenisi, Müslümanı, kimi camiden, kimi
kiliseden, kimi sinagogdan çıkmış gelmiş,
‘toprak’ savunması için ortak tanrıya dua
etmeye, aynı duaya ‘amin’ veya ‘amen’
demeye.
Daha çok şey yazılabilir, çok yorum
yapılabilir bu fotoğrafla ilgili.
Şu kadarını söyleyeyim; bugünün
Ortadoğusunu, hatta Avrupasını, ne yazık ki
ülkemizi ve tabii yakın komşularımızı sarıp
sarmalayan, içine alan çoğu din temelli
terör ve savaş ortamına bakın bir. Bir de bu
fotoğraftaki çok dinli, çok dilli, çok kültürlü
ama ortak amaçlı dua birlikteliğine bakın.
Bugünün medeniyetler çatışması sebepli
ortaya atılan ve dillendirilen medeniyetler
yakınlaşması, o günlerde kendiliğinden,
yani refleks olarak zaten yaşanıyor,
yaşatılıyormuş meğer.
Sormak lazım haliyle.
Ne oldu bize? Neden bu hale geldik diye.
Ortak kaygılarla veya ideallerle aynı dualara
amin demekten ne zamandır vaz geçtik?
TABİP YÜZBAŞI DİMİTROYATİ VE TRİLYELİ PAPAZLAR…
Bu kadim coğrafyada, ortak toprağın
savunmasına ilişkin hikaye bol.
57. Alay Tabip Yüzbaşı Dimitroyati
harika bir örnek. Yakın zamana kadar
Çanakkale Şehitliğinde mezar taşı
bulunan Osmanlı subayı Dimitroyati
savaş alanında yara alır. Öleceğini
düşünen Dimitroyati bir çavuşu yanına
çağırıp şöyle der: ‘Aman ha çavuş,
sünnetsiz-münnetsiz diye beni başka bir
mezarlığa gömmeyin. Beni Müslüman
kardeşlerimin yanına gömün, onlardan
ayırmayın.’
Bu arada, Dimitroyati’nin Çanakkale’de
değil Erzurum Aziziye’de öldüğü
iddiasıyla Çanakkale’deki mezar taşının
kaldırıldığını da üzülerek belirtelim.
Türkiye’deki Rum vatandaşların tepkisini
çeken bu işlemin kime ne fayda
sağladığı tartışılır elbette. Genelkurmay
arşivleri ne kadar gayrimüslim
vatandaşımızın Çanakkale’de şehit
olduğunu kanıtlıyor çünkü.
***
İkinci hikayemiz bizim buralardan;
Mudanya’dan. Kurtuluş Savaşı sırasında
işgal altındaki Mudanya’da öğretmen
Halil Parmaksızoğlu ‘tarihi günler
yaşandığını’ bilerek yaşadıklarını not
almaya başlamış. Bir tür günlük olan
bu notlar Neriman (İlyas) Coşkunkan
tarafından muhafaza edilmiş ve son
olarak gazeteci arkadaşımız Dr. Murat
Kuter’e ulaştırılmış. Kuter bu notları
‘Neriman Coşkunkan’ın anı defterinden,
Mudanya’nın 26 Ay 1 Haftası’ ismiyle
kitaplaştırıldı. Bu kitabın 27. sayfasında
rastladığım şu satırlardaki ‘Trilyeli iki
papazın haleti ruhiyesine lütfen dikkat:
“… Bizim bataryalar Filadar tepelerinden
bombardımana başlamıştı. Hemen
caddeye çıktım. Oradaki iki papaz şöyle
konuşuyorlardı: ‘Biz Trilye’den geldik.
Yunan çeteleri evleri basıyor, soygun
yapıyorlar. Buraya anlı şanlı askerimizin
geldiğini haber aldık. Hemen gelip bizi
kurtarsınlar’.
Tam bu sırada karşı tepelerden müthiş
bir ateş başladı. Biz hemen silahlarımızla
yukarı tarafa koşmaya başladık. Son
anda papazların şu sözlerini işitebildim.
‘Amanın burası daha…’ Devamı
gelmedi. Papazlar arkada kalmışlardı,
sonları ne oldu bilmiyordum…’’
Nasıl hikaye ama? Yunan çeteciler de
Ortodoks, papazlar da.
Ama papazlar kimden yardım istiyorlar
malları, namusları ve canları tehdit
altında olduğunda?
Kendi deyimleri ile ‘şanlı ordumuz’dan,
yani Mustafa Kemal’in askerlerinden…