301
sanat ve sanat eğitimi alanlarına yönelik baskı, şiddet,
yasaklama ve sansür uygulamaları da yoğun biçimde
artmıştır. 16 Ocak 2015 Tarihli Cumhuriyet gazetesinde
yayınlanan haberde sadece 2014 yılında yaşanılan baskı,
şiddet, yasaklama ve sansür aşağıda ki gibi raporlandı-
rılmıştır:
135 Sansür, Yasaklama ve Baskı
Ercan Karakaş, genel merkezde düzenlediği basın
toplantısıyla “Kültür ve Sanata Uygulanan Baskı ve
Sansür/2014 Raporu”nu açıkladı.
CHP’nin kültür ve sanattan sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı Ercan Karakaş, genel merkezde düzenlediği
basın toplantısıyla “Kültür ve Sanata Uygulanan Baskı
ve Sansür/2014 Raporu”nu açıkladı. Raporda geçen yıl
Türkiye’de 135 olayda hükümet tarafından doğrudan
kültür ve sanata yönelik yasaklama, baskı ve sansür uy-
gulandığı ifade edildi. Rapordan dikkat çekici başlıklar
şöyle:
•
AKP hükümeti tarafından 32 kez belgesel, sinema
ve tiyatro oyununa sansür ve yasak uygulandı.
•
22 kez sanat kurumlarında usulsüz görevden alma,
atama ve zorla istifa olayı meydana geldi. 2007
yılında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’ne
getirilen ve TÜSAK yasa tasarısına karşı çıkışıyla
bilinen orkestra şefi Prof. Dr. Rengim Gökmen gö-
revden alındı. Mustafa Kurt’un “Sansür var” diyerek
istifa ettiği Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
görevine Devlet Tiyatroları (DT) ve Devlet Opera
ve Balesi (DOB) sanatçılarının karşı çıktığı Türkiye
Sanat Kurulu (TÜSAK) yasasını destekleyenler
arasında yer alan Nejat Birecik atandı.
•
18 kez Radyo, TV, gazete sansürü ve yasağı ko-
nuldu. Örneğin, “Piyano” gibi sayısız uluslararası
ödüller almış, 3 Oscarlı bir filmi gösteren GÜN TV
şiddet gerekçesiyle cezalandırıldı. TBMM Başkanı
Cemil Çiçek’in başvurusuyla, 4 eski bakanın rüşvet
aldığı iddiasıyla kurulan TBMM Soruşturma Komis-
yonu’yla ilgili haberlere komisyonun süresinin bitti-
ği 27 Aralık tarihine kadar “yayın yasağı” getirdi.
•
17 kez internet ve sosyal medya yasağı uygulandı.
•
16 kez diğer sanat dalları ve edebiyat alanında
sansür ve yasaklama olayı yaşandı. Fazıl Say’ın
eserleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın
(CSO) programından çıkartıldı. 2000 yılından bu
yana düzenlenen “Antalya Piyano Festivali”nin 15.’si
festivalin önceki yıllardaki sanat yönetmeni Fazıl
Say’sız başladı.
•
16 kez kültür varlıklarına ve sanat alanlarına saldırı
gerçekleşti. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlü-
ğü’nün 60 yıldır kullandığı ve tiyatronun içinde
atölyelerin de bulunduğu “İrfan Şahinbaş Atölye
Sahnesi”ne 3. kez baskın yapıldı.
•
Toplam 135 olayda hükümet tarafından doğrudan
kültür ve sanata yönelik yasaklama, baskı
ve san-
sür uygulandı.
Çağdaş kültürün üretilmesinde yeri tartışılmaz olan
sanat ve sanat eğitimi alanları, yaşanan bu olumsuz
koşullardan en çok etkilenen alanlar olmuştur. Neoli-
beralizmin etnisiteci, dinci-mezhepçi ve kadın bedeni
üzerinden aşırı cinsiyetçi-feminist pratikleri, bu pratik-
lere uyarlı postmodernist kavram pratikleri ile destek-
lenerek sanatın ve sanat eğitiminin özgürlük alanlarını
kuşatarak baskı altına almıştır.
Neoliberalizmin Etnisiteci Yaklaşımlarının Sa-
nat ve Sanat Eğitimi Alanlarına Müdahaleleri
Neoliberalist pratiklerin uygulayıcıları, Büyük Ortado-
ğu Projesi (BOP), Arap Baharı, Yeni Dünya Düzeni ve
benzeri projelerini -insanlık yararına iyi şeyler yapı-
yormuş gibi göstererek- hayata geçirmek için; Ayrışan
Toplumlar Sürecini Yaşıyoruz, Sosyal Devletler Dönemi
Bitmiştir ve Demokratik Devletler Sürecine Girilmiştir,
Medeniyetler İttifakı, Medeniyetler Çatışması, İslamo-
fobi, Kimlik, Altkimlik-Üstkimlik, Öteki-Aidiyetlik, Sınır-
lar-Alanlar, Merkez-Çevre gibi postmodernist kavram
pratiklerini etnisiteci, dinci-mezhepçi ve aşırı cinsiyetçi
ayrışmaları tetiklemesi için özellikle kullanmıştır ve
kullanmaktadır.
Ortadoğu ve Türkiye, yüzyılların mirası olarak taşıdık-
ları etnik, dinci-mezhepçi ve aşırı cinsiyetçi sorunları
kendi kısır perspektifleriyle ya da dayatılan perspek-
tifler dışına çıkmadan çözemedikleri için, uluslararası
finans kapitalin ve onun işbirlikçilerinin silahlı ya da
silahsız neoliberalist çözüm pratiklerine boyun eğmiş
görünmektedirler. Türkiye özelinden bakıldığında,
Irak’ın 2002’de işgal edilmesinden 2015’de Süleyman
Şah Türbesinin yerinden edilmesi aşamasına kadar
gelinen süreçte, Kürtler ile Araplar arasına sıkışmış
bir coğrafyada yaşamak zorunda kalan Türkmenle-
rin konumu ve yaşadıkları dram çok özel bir analizi
gerektirmektedir. Türk askerlerin kafasına çuval
geçirildiği, Irak yasasınca azınlık oldukları için silah-
lanmaları yasaklanan Türkmenlerin yoğun olarak
yaşadığı Kerkük’ün Kürt peşmergeler tarafından işgal
edilerek, Türkmenlere ait tapuların ve tapu dairelerinin
yağmalandığı ve yakıldığı, % 98 Türkmen’in yaşadığı
300.000 nüfuslu Tel Afer’in Amerikan bombardıman
uçakları tarafından bombalandığı 2006 yılı, Türkmenler
ve Türkiye açısından çok önemlidir. Türkiye’nin Mu-
sul-Kerkük sorunu, Türkmenlerin Mezopotamya’da
varlığı ve geleceği sorunu ile Süleyman Şah Türbesi’nin
taşınması sorununu, Türkmenlerin katledilmesinden ve
yerinden yurdundan edilerek sürgüne gönderilmesinden
bağımsız düşünmek olanaksız görünmektedir. Ulusal ve
uluslararası medyada İŞİD saldırıları, Yezidi ve Kürtlere
yönelik yapılmış Türkmenlere yapılmamış gibi gösteril-
mek istenmiştir. Kürtlerin Kobani’de ki direnişi dünya