Türk akademyasının en büyük çıkmazlarından biri yöntem bilim yani metodoloji sorunudur



Yüklə 52 Kb.
tarix16.08.2018
ölçüsü52 Kb.
#63511

KİTAP TANITIMI

EDEBİYAT BİLİMİ

NECDET ŞENGÜN*

İlhan Genç, Edebiyat Bilimi (Kuramlar-Akımlar-Yöntemler), Şûle Yayınları, Merdiven Kitapları, İstanbul, 2006.

İlmin kaynağını merak ve şüphe olarak değerlendiren görüş kanaatimizce doğru bir görüştür. Özellikle pozitivizmin etkisiyle bu durum daha aktif bir hale gelmiştir. Bununla birlikte yapılan eylemin niçin, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı da bir o kadar önem arz etmektedir. Bu sorulara objektif cevaplar üretmek adına farklı bir disiplin daha ortaya çıkmıştır. Bu da yöntem bilimidir. Yöntem bilimi, özelde bir araştırmanın genelde de bir fiilin gerçekleştirilme sebebini 5 n 1 k kuralına göre sorgulayan bir bilimdir. Kendi içerisinde çok farklı alt başlıklara ayrılabilecek olan bu kural bilimsel çalışmaların da nirengi noktasını oluşturmaktadır. Nazarlarımızı bilimsel araştırmalar üzerine yoğunlaştırdığımızda yöntem bilimi, bir araştırmanın gerçekleştirilme yollarını, en sade en doğru biçimde sonuca ulaşma taktiklerini ortaya koymak gayesindedir denilebilir. Bir çalışmanın bilimsel addedilebilmesi için kendi içerisinde takip etmesi gereken usûller vardır. Çalışmanın alanı ve türü bu usûllerin çeşitlenmesinde ve farklılıklar arz etmesinde en büyük âmildir. Her çalışma aynı yöntemle gerçekleştirildiğinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle her bilim dalı kendi yöntem bilimini ortaya koymaya çalışmaktadır.

Türk bilim dünyasının karşılaştığı en önemli sorunlardan biri de yöntem bilim yani metodoloji sorunudur. Neyi, nasıl, neden ve niçin yaptığının farkında olmamak, başarısızlıkların arkasında yatan yegane sebeptir. Eskilerin ifadesiyle “vusûlsüzlük usûlsüzlükten” ileri gelmektedir. Mamafih özelde Türk bilim dünyası için durumu etkileyen başka faktörler de söz konusudur. Bilimsel çalışmalara ayrılan kaynakların sınırlılığı da yeni yöntemlerin üretilmesinde olumsuz bir etki meydana getirmektedir. Bu alana ayrılan kaynakların çoğaltılması ile birlikte hem yeni bilim dallarının ortaya çıkması hem de bu bilim dallarını kuracak olan metodolojilerin ortaya konulması daha kolay olacaktır diye düşünüyoruz. Bu ise meselenin farklı bir boyutudur.

Bu genel hava içerisinde edebiyat, sanat ve estetik gibi daha soyut ve daha subjektif özellikler taşıyan alanların bilimsel ölçütler içerisinde incelenmesi, ayrı bir problem teşkil etmektedir. Uzun yıllar bir bilim dalı olarak bile kabul edilmeyen edebiyat, çoğu zaman bir bilim dalı olmak yerine, insan zevkine hitap eden bir haz unsuru veya düşüncelerin aktarımında kuvvetli bir araç olarak değerlendirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde edebiyatın da bir bilim olduğu tartışmaları başlamış, edebiyat bir bilim dalı olarak kabul edilmiş ve kendisine ait inceleme yöntemleri oluşmaya başlamıştır.

Bugüne kadar edebiyat bilimine müteallik olarak kaleme alınmış pek çok çalışmanın varlığı söz konusudur. M. Fuat Köprülü, Ali Nihad Tarlan, Agâh Sırrı Levend, Mehmet Kaplan vb. edebiyat tarihçisi ve araştırmacılarının usûl hususunda ortaya koydukları çalışmalar bir kenara bırakılırsa genellikle bu çalışmalar, mekanik bir karakter arz etmekte, sözgelimi edebî sanatlar verilmekte, edebiyat akımları üzerinde durulmakta, ancak bunların sanki edebiyat eserindeki işlevi, ne işe yaradığı bilinmemektedir. Yine yöntem fikri bir “alet” işleviyle verilmekte, ancak yöntemin esasen bir nazariye ürünü olduğu anlaşılamamaktadır. Burada tanıtımını uygun gördüğümüz Doç. Dr. İlhan Genç’in Edebiyat Bilimi Kuramlar-Akımlar-Yöntemler (İstanbul 2006) adlı kitabı bu alanda yazılmış, kendisinden önceki kitaplardan da faydalanarak meseleyi etraflıca ele almıştır. Genç, bu kitabında yukarıda ifade ettiğimiz problemlere edebiyat alanı özelinde ışık tutmuş ve çözüm yolları ortaya koymuştur. Kitapta edebiyat metodolojisinin hemen hemen her yönünde önemli yöntemler ileri sürülmüştür.

Yazar birbirine yakın zamanlarda üç kitabını birden yayımlamıştır. Bu kitaplar, 16. yüzyıla kadar edebiyat tarihini anlatan Örneklerle Eski Türk Edebiyatı Tarihi, (İzmir, 2005); Şûle yayınlarından çıkan Leyla ve Mecnunun İki Şairi: Fuzûli ve Sezai Karaşkoç, (İstanbul, 2005) ve tanıtımını yaptığımız Edebiyat Bilimi Kuramlar-Akımlar-Yöntemler kitabıdır. Yazarın Leyla ve Mecnunun İki Şairi: Fuzûli ve Sezai Karakoç adlı kitabı, Türkiye Yazarlar Birliği 2005 yılı edebî tenkit ödülünü almıştır. Böyle bir tanıtım yapmamızın başka bir sebebi de, yazarın edebiyat metodolojisi açısından son derece önemli bu kitabının, ödül alan kitabının gölgesinde kalmaması gerektiğini düşünmemizdir.

Yazar eserini bir giriş ve altı bölümden oluşturmuştur. Her biri edebiyat biliminin ayrı bir yönünü ele alan bu bölümler, alt başlıklarla zenginleştirilmiş ve ele alınan konular derinlemesine incelenmiştir. Bunlardan kitabın girişinde yukarıda değindiğimiz metodoloji sorununa temas edilmiş, bilim, araştırma ve bilimsel yöntemin neliği ile edebiyat-bilim ilişkisi ortaya konulmuştur. Edebiyat biliminin bir bilim haline dönüşüm süreci tartışılmış, edebiyat bilimi içerisinde ele alınan dil bilimine de yer verilmiştir. Yazara göre bilim: evreni anlama çabasıdır ve her bilimin ayrı bir yöntemi / metodolojisi vardır. Metodoloji ise; öznenin nesneyi anlaması, incelemesi ve açıklamasıdır. Bu bağlamda bir edebiyat metodolojisi oluşturmanın sıkıntıları ortadadır. Çünkü sanat, estetik ve güzellik gibi olgulara bilimsel yöntemleri uygulamanın zorluğu açıktır. Kitapta nesnellikten kurtulmanın yolları olarak edebiyat araştırmacının nasıl davranması gerektiği, konunun araştırılması ve yazımı sırasında ne gibi hususlara dikkat etmesi gerektiği ortaya konulmuştur. Bu bölüm genç edebiyat araştırmacıları için son derece dikkatle takip edilmesi gereken bir bölümdür.

İlk bölümde edebiyat ve edebiyat bilimi ilişkisi geniş bir şekilde ele alınmış, edebiyatın değişik yazarlarca yapılmış farklı tanımlarına yer verilerek bu husustaki bakış açıları dile getirilmiştir. Yine aynı şekilde edebiyatın, bilimin kurallarına tatbik edilmesindeki zorluklar ve bu hususta yapılan tartışmalar tarihi seyir içerisinde ifade edilmiştir. İşin içerisine giren dil meselesi de üzerinde durulan konulardandır. Dilin edebiyata dönüşüm süreci ve dile bağlı olarak meydana getirilen edebî sanatlar ile form ve muhtevaya bağlı olarak oluşan edebî türler bu bölümde ele alınmıştır. Edebî eser nedir? Hangi eseri edebî eser olarak nitelemek mümkündür? Edebî eserin öğretici / kullanımlık bir metinden farkı nedir? gibi sorulara yanıt aranmış; bir metnin edebî eser vasfını kazanabilmesi için haiz olması gereken şartlar, farklı edebiyat anlayışlarına göre ortaya konulmuştur. Bu bağlamda tek bir edebî eser tanımının olmadığı, meseleye farklı açılardan bakanların farklı edebî eser tanımları yaptıkları görülmektedir.

İkinci bölümde, edebî eserleri yaratan edebiyat ortamları, kuramları ve akımlarının neler olduğu geniş bir şekilde tartışılmıştır. Hem batı hem doğu edebiyatlarını anlayabilmek adına bir edebî eserin hangi akım ve anlayışa bağlı olarak ortaya konulduğunun bilinmesinin önemi tebarüz ettirilmiştir. Özellikle batı edebî ürünleri ve bunların Türkiye’deki yansımaları açısından bu akımların bilinmesi son derece önemlidir. Bu bağlamda batıda ortaya çıkan edebiyat akımlarının felsefî akımlarla alakasına değinilmiş; adeta bu eserlerin felsefe okunmadan ve felsefî akımlar bilinmeden anlaşılmasının güçlükleri ortaya konulmuştur. Ele alınan her akım oluşumu, temel ilkeleri ve temsilcileri ifade edildikten sonra bir örnek metinle desteklenerek mesele daha açık bir hale getirilmiştir. Batı edebiyat akımlarının Türk edebiyatındaki iz düşümleri zaman zaman ortaya konmuşsa da Türk edebiyatının birtakım kendine özgü akımlarına da yer verilmiştir. Tasavvuf, Maniheizm ve Budizm, sebk-i hindî, hikemî tarz ve mahallîleşme cereyanı gibi farklı zamanlarda ortaya çıkan akımların Türk edebiyatının şekillenmesine yaptığı katkılar ortaya konulmuştur. Yazar her bölümün sonunda ifade ettiği hususların bir özeti sadedinde bazen şemalar kullanmış, bazen de konuyu kısa cümlelerden oluşan özetleyici maddelerle ifade etmiştir. Böylece aynı bölümde ele alınan farklı konular bir mukayeseye tabi tutularak aralarındaki farklar ve benzerlikler dile getirilmiştir.

Edebiyat bilimi, pozitivizm akımının güçlü etkisiyle birlikte her alanda ortaya çıkan bilimsel yöntemlerden doğmuş bir bilimdir ve mazisi çok da eskilere dayanmaz. Peki daha önceki dönemde edebiyat alanında hiçbir eleştiri yapılmamış mıdır? Bu soruya evet cevabını verebilmek mümkün değildir. Hem temelleri Yunan felsefesine dayan batı edebiyatında, hem de Türk edebiyatında edebiyat biliminde olduğu kadar olmasa da, bir eleştirinin var olduğu söylenebilir. Bu bağlamda sadece Türk şuara tezkirelerinin incelenmesi bile yeterli olacaktır. Zira burada şiir ve şâirler üzerine yapılan değerlendirmeler, çok iyi birer eleştiri özelliği arz ederler. Fakat mesele edebiyat biliminde olduğu kadar sistematik değildir. Tanıtımını yaptığımız kitabın üçüncü bölümünde edebiyat alanındaki eleştiri süreci ele alınmış ve eleştirinin edebiyat bilimine dönüşümü tahlil edilmiştir.

Kitabın omurgasını oluşturduğunu söyleyebileceğimiz dördüncü bölümde, eleştiriden bir bilimin sistematik kurallarına dönüşmüş edebiyat biliminin, bir edebî metni incelemede kullandığı yöntemler, kendi içerisinde dört temel başlık altında tasnif edilerek incelenmiştir. Bu başlıklar a) Eserle Dış Dünya (Toplum) Arasındaki İlişkilerden Doğan yöntemler b) Eserle Yazar / Şâir Arasındaki İlişkilerden Doğan Yöntemler c) Eseri Merkeze Alan Yöntemler d) Okur Merkezli Yöntemler şeklindedir. İkinci bölümde ele alınan felsefî-edebî akımlar, bu bölümde yukarıdaki başlıklardan dahil oldukları kısımlara konularak, adeta bir örneklendirme cihetine gidilmiştir. Ele alınan her yöntemin geniş tanımları yanında, bu tanımlara yapılan eleştiriler ifade edilmiş ve bir örnek metinle mesele aydınlatılmıştır. Bu yöntemlerin diğer hangi yöntem veya yöntemlerin etkisi dolayısıyla ortaya çıktığı ortaya konularak, yöntemler arasındaki sıkı ilişkilere de yer verilmiştir.

Edebiyat Bilimi söz konusu olduğunda diğer pek çok bilim dalıyla olan münasebeti de son derece önemlidir. Kitapta bu mesele de göz ardı edilmeyerek, edebiyat biliminin ilişkili olduğu diğer bilim dalları ile arasındaki irtibata yer verilmiştir. Bu nedenle kitabın beşinci bölümünde Edebiyat Biliminin diğer bilim dallarından başta Dilbilim olmak üzere Belagat, Tarih, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Biyografi vb. bilim dalları ile olan münasebeti ayrıntılı bir şekilde dile getirilmiştir. Ayrıca bu bölümde Edebiyat bilimi ile edebiyat öğretimi arasındaki ilişkiye geniş yer verilmiş ve iyi bir edebiyat öğretimi hususunda edebiyat biliminin yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Yazarın hem edebiyat bilimi hem de edebiyat öğretiminin sıkıntıları hakkındaki fikirleri, akademisyen kişiliği ve çeşitli fakültelerde edebiyat öğretimi yapıyor olması hasebiyle, yaşanmış problemleri içermektedir.

Türk edebiyat tarihi konusunda fikir beyan etmiş kişilerin, iyi bir edebiyat tarihi yazabilmek için gereken şartları ortaya koydukları düşüncelerinde ifade ettikleri hususlardan bir tanesi de, edebiyat tarihi yazılmadan önce, bütün edebî malzemenin Edebiyat bilimi ölçeğinde tek tek incelenmiş ve ortaya konulmuş olmasıdır. Ancak o zaman yazılan edebiyat tarihi hem daha kapsamlı hem daha doğru olacaktır. Bu nedenle iyi bir edebiyat tarihinin yazılabilmesi için Edebiyat bilimine olan ihtiyaç son derece açıktır. İşte bu yüzden kitabın altıncı ve son bölümünde söz konusu mesele ele alınmış, edebiyat tarihi yazımı hakkında görüşleri bulunan yazarların görüşleri özetlenmiş ve bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar dile getirilmiştir. Edebiyat tarihi yazımında takip edilen birçok yöntem yanında, yazar ve yazarın eserlerini tarihî ve sosyolojik açılardan inceleyen Tarihî-Sosyolojik yöntem ile yazarın ruh halini dikkate alan Psikolojik-Fenomenolojik yöntemin ön plana çıktığı görülmektedir. Yazar bu bölümde son olarak yazılan edebiyat tarihleri ve bu alanda çalışmaları bulunan belli başlı şahıslar hakkında bilgi vermiştir.

Yazar bu eseriyle daha çok sanat, estetik ve güzellik gibi göreceli bir muhtevayı ele alan edebiyatın belli bir disiplin haline getirilmesi, yani Edebiyat bilimi haline dönüştürülmesi sürecinde ortaya çıkan problem, olgu ve farklılıkları tartışmıştır. Meydana getirilen eser, geniş ve faydalı kaynakçası yanında edebiyat araştırmalarına yaptığı önemli katlı nedeniyle de son derece faydalı ve her edebiyat araştırmacısının göz önünde bulundurması gereken bir eser hüviyetindedir. Şûle yayınları Merdiven kitapları arasıdan çıkan kitap, her edebiyat araştırmacısının bir başucu kitabı olmaya layıktır. Kitabın çok kısa bir özeti mahiyetinde olan bu tanıtım yazısı, birçok eksikliği içermekte olup kitabın baştan sona okunması, ifade ettiğimiz bu eksikliği giderecek, özellikle genç edebiyat araştırmacılarına büyük katkılar sağlayacaktır.



* Araş. Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

NÜSHA, YIL: VI, SAYI: 21, BAHAR 2006



Yüklə 52 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə