Türk edebiyati-10 ÜNİTE: tariH İÇİnde türk edebiyati edebiyat-tariH İLİŞKİSİ



Yüklə 1,27 Mb.
səhifə11/21
tarix26.05.2018
ölçüsü1,27 Mb.
#46281
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   21

Şairin dili çoğu zaman savruktur. Aşırı hayalleri anlatmak için dile dikkat edememiştir. Fakat güzel mısraları da eşsizdir. Mehmet Akif, “Hamit’in şiiri harabeye benzer, bazen eşsiz inciler bulabilirsiniz!”der.

Hamit, tezatlar şairidir. Görünende görünmeyen güzellikleri aramıştır. Coşkulu, kabına sığmaz bir üslubu vardır. O, şiir ve tiyatro örnekleriyle bir salon edebiyatı anlayışını benimsemiş görünmektedir. Konuları, aşk, ölüm, metafizik, tabiat, vatan, millettir. Şiirleri epik-lirik türdedir.

DUHTER-İ HİNDU: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazar bu oyununda uzak bir ülkede geçen bir olayı anlatmıştır…

EŞBER: Abdülhak Hamit Tarhan; aruzla yazılan ilk manzum oyun, 1880 …

FİNTEN: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazarın en başarılı oyundur; 19. yüzyıl İngiltere’nde geçen bu oyunda Macbeth’in etkisi vardır…

İÇLİ KIZ: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun…

 

İLHAN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…



LİBERTE: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…

MECERA-YI AŞK: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun; yazarın ilk tiyatro eserdir; yazarın Tarhan’daki hayatını anlattığı bir eserdir…

NESTEREN: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun; yazar bu eserinde zalim bir hükümdara başkaldırmayı anlatır; bu eserden sonra yazarın Paris Büyükelçiliği'nde İkinci Kâtipliği görevinden alınır...

SABR U SEBAT: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun…

SARDANAPAL: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…

TARIK YAHUT ENDÜLÜS FETHİ: Abdülhak Hamit Tarhan; mensur oyun…

TEZER: Abdülhak Hamit Tarhan; manzum oyun…

ZEYNEP: Abdülhak Hamit Tarhan; yarısı manzum, yarısı mensur oyun…
ŞİİRLERİ

BUNLAR O’DUR: Abdülhak Hamit Tarhan; şair bu şiirinde ölüm teması üzerinde durmuştur

DİVANELİKLERİM YAHUT BELDE: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; yazar bu şiirini Batı nazım biçimleriyle yazmıştır; şiirde yazarın Paris izlenimlerini anlatılır…

GARAM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu şiirinde hüzünlü bir aşk hikâyesini anlatmıştır…

HACLE: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele alınmıştır…

İLHAM-I VATAN: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şair bu şiirinde yurt sevgisini konu edinmiştir…

MAKBER: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; yazar bu şiirini, ilk eşi Fatma Hanım’ın Beyrut’ta ölümü üzerine yazmıştır, şiirde derin bir ölüm teması işlenmiştir; yazarın en meşhur şiiridir…

ÖLÜ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; şiirde ölüm teması ele alınmıştır…

SAHRA: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki ilk pastoral şiirdir; yazarın ilk şiiridir; yazarın bu eserinde pastoral nitelikli şiirleri vardır; bunlar gözleme dayanmayan, kır ve köy hayatının övgüsü olan şiirleridir…

TAYFLAR GEÇİDİ: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir kitabı…

VALİDEM: Abdülhak Hamit Tarhan; şiir; edebiyatımızdaki kafiyesiz ilk şiirdir; şair bu şiirinde annesini anlatmıştır…
3.SAMİPAŞAZADE SEZAİ
Devlet adamıdır, sarayda büyümüş, Batı kültürünü elçilikleri sırasında edinmiştir. “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlıdır. Roman ve öykülerinde realizmin etkisi görülür. Batı edebiyatını savunur, divan şiirine karşıdır. Hamit ve Ekrem’in yakın dostudur.

Alphonse Daudet’den etkilenmiş, böylece Küçük Şeyler adlı Batılı anlamda olgun ilk öyküleri yazmıştır. Daudet’den Jack, Arlezyalı adlı iki eser çevirmiştir.

Sergüzeşt romanı, realist özellikler taşıyan bir romandır. Roman, Dilber adlı bir esirin başından geçenleri anlatır. Böylece yazar kölelik kurumunu şiddetle eleştirir. Romanın başarısı, yazarın Batı gerçekçiliğini tanıdığı içindir.

Yazarın üç perdelik Şîr adlı bir oyunu vardır. Gezi ve sohbet yazılarını Rumuzü’l-Edep adlı eserinde toplamıştır. İclal’de ise mektupları, yeğenine yazdığı mersiyesi, anıları vardır.


4.MUALLİM NACİ
Ahmet Mithat Efendi’nin eniştesidir. Onun çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesindeki yazılarıyla tanındı. Öğretmenlik, hafızlık, hattatlık yaptı.

Naci, eski-yeni tartışmalarında Ekrem’in rakibi olmuştur. Aruzlu gazelleriyle tanınmıştır. O eski edebiyatı savunur, fakat yeniye karşı olmak anlamında eskici değildir. O, eskinin birdenbire ortadan kaldırılmasından, her şeye kıymetsizmiş gibi davranılmasından şikâyetçidir. Gazetecilikle uğraşmış, tiyatrolar yazmış, şiirler çevirmiştir.

Naci’nin Ekrem’le girdiği polemikleri Ekrem bahsinde anlattığımız için geçelim.

Naci’nin şiirleri Nedim ve Nabi etkisi taşır. Aruzu ustalıkla kullanmıştır ve dili devrine göre sadedir. Tabiat tasvirleri ve divan şiirinin biçemini değiştirme gibi özellikler az da olsa onda da görülür.

Naci de Ekrem gibi kendisini takip eden gençlere yol gösteren bir şairdir. Türkçeyi bozmadan aruza uydurma ustalığı bakımından Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’i etkilemiştir. Hügo, Sully Proudhom, Musset, Emile Zola’dan çeviriler yapmıştır.

ESERLERİ:

ŞİİRLERİ: Ateşpare, Füruzan, Şerare, Sümbüle, Yadigâr-ı Naci, Terkib-i Bend-i Muallim Naci.

ELEŞTİRİ: Demdeme, Muallim, Yazmış Bulundum.

Anı: Ömer’in Çocukluğu, Medrese Hatıraları.

Tiyatro: Heder, Musa bin Ebil-Gazan

Mektup: Muhaberat ve Muhaverat, Şöyle Böyle, Mektuplarım.

Edebiyat Tarihi: Osmanlı Şairleri, Esami

Edebiyat Bilgileri: Islahat-ı Edebiye

Sözlük: Lügat-ı Naci
5.NABİZADE NAZIM
Gerçekçi ve natüralist özellikleriyle bilinen bir İkinci Tanzimat yazarıdır. Şiirleri bu döneme özgü olarak romantiktir. Edebiyata şiirler başlamış, fakat asıl başarısını hikâye ve romanda vermiştir. İki romanı önemlidir. Karabibik ilk köy romanı özelliği taşır. Zehra ise ilk psikolojik roman denemesidir.

KARABİBİK

          Karabibik, babadan kalma on iki dönümlük tarlasının dört dönümünü satarak askerlik görevi yerine verilen parayı ödeyen, kalan sekiz dönümlük tarlasıyla yaşamını sürdürmek zorunda olan bir köylüdür. Sekiz dönümlük tarlasından başka bir varlığı olmayan ve çok fakir olan Karabibik bu tarlayı ekerek geçimini sağlamaktadır. Tarlasını sürmesi için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınçosu Sarı İsmail’le evlendirebilse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır, ancak Sarı İsmail başka bir kadın ile evlenince bu umudu da suya düşer. Çaresiz kalan Karabibik en sonunda Rum bir tefeci olan bakkal Yani'den yüksek faizli borç para almak durumda kalır ve bununla bir çift öküz alır. Artık tarlası da vardır, öküzleri de. Bu durumda muhakkak kızını alacak birisi bulunacaktır. Ve sonunda kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin kızı Huri’yi sever. Bir süre sonra Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin Huri ile evlenir. Karabibik artık mutludur. Bir süre sonra hastalanır, ancak kızının mürüvvetini gördüğü için huzurludur.

ZEHRA

Zehra zengin bir aile kızıdır. Küçük yaşta annesini yitirir. Sevgi ve şefkatten yoksun kalır. Bu yüzden sinirli, kıskanç ve geçimsizdir. Her şeye öfkelenir. Büyüyünce, babası onu iş yerinde katip olarak çalıştırdığı Suphi ile evlendirir. Zehra bir süre kocasıyla iyi geçinir. Sonra eski huyları depreşir. Eşini herkesten kıskanır, durmadan onu rahatsız eder.

Suphi’nin annesi, ev işlerine yardımcı olmak üzere, Hüsnücemal adında güzel bir cariye alır. Bu durum Zehra’yı iyice çileden çıkarır. Karısından bıkan ve bunalan Suphi bu kez Hüsnücemal’e bağlanır. Sonra da onunla evlenir. Ayrı bir eve taşınırlar. Zehra’nın babası ölünce Suphi onu boşar.

Zehra öç almak için bir Rum kadınını Suphi’ye musallat eder. Yosma Ürani kısa zamanda amacına ulaşır. Suphi’yi kandırır, kendisine bağlar. Suphi’nin gözü artık Hüsnücemal’ı görmez. Şimdi aklı Ürani’dedir. Bu yüzden, varını yoğunu ona yedirir. Sonunda iflas eder. Bunun üzerine Ürani ona sırt çevirir. Hüsnücemal üzüntüsünden intihar eder. Suphi tulumbacılığa kadar düşer, öyleyken Ürani’yi unutamaz. Sevgilisinin başka bir erkekle yaşadığını duyunca tepesi atar. Gizlice onları izler ve ikisini de yakalayıp öldürür. Fakat delil yetersizliğinden kurtulur. Trablusgarp’a sürgün edilir.

Bu arada Zehra Suphi’nin kâtibi Muhsin ile evlenmiştir ama mutlu değildir. Yeni kocası bir süre sonra ölür. Zehra yalnız kalır. Ayrıca, Suphi’nin başına gelenleri de öğrenince sinirleri büsbütün bozulur. Çünkü, için için, hala onu sevmektedir. Bir gün sokakta giderken, bir dilenci kadının ansızın düşerek öldüğünü görür. Dikkatle bakınca Suphi’nin annesi olduğunu anlar. Kendini tutamaz, kadının üstüne kapanarak ağlar. Ardından, hastalanıp yatağa düşer. Bir ay kadar ateşler içinde yatar, sonra da ölür.

İKİNCİ TANZİMAT’TA GÖRÜLEN EDEBİ AKIMLAR

Şiirde romantizm devam etmiştir. Recaizade, Abdülhak Hamit, Nabizade ve Samipaşazade Sezai şiirlerde romantik olurken roman ve öyküde Realist ve Natüralist olmuşlardır.



REALİZM(GERÇEKÇİLİK) AKIMI(19.YÜZYIL)

19.Yüzyıl’ın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Temelde Romantizm’e karşı çıkmıştır. Realistler tanınmış meşhur romancı ve öykücülerdir.

Tanzimat’ın getirdiği yenileşme döneminde etkili olan Pozitivizm akımı Realizm’in de felsefi temelini oluşturur. Bu felsefe olay ve olguların metafiziksel/dinsel açıklamalara göre değil, bilim-deney-gözlem gibi ölçülere göre değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Pozitivizmin kurucusu Auguste Comte’dur. Pozitivizm, edebiyata realizm olarak yansımıştır.

Realizm, duyguları, hayalleri dikkate almaz. Gözleme, belgeye önem verir. Bilimsel verileri dikkate alır. Bu doğrultuda realizm:

-konuları gerçek yaşamdan almıştır.

-olağan dışı olaylara, kişilere yer vermemiş.

-duygu ve imge yerine toplumsal gerçekleri dayanak almıştır.

İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisini dikkate almış, çevre bir süs unsuru olarak değil, kişiliği oluşturan ortam olarak betimlenmiştir.

Klasikler insanı olması gerektiği gibi(ideal), romantikler canlarının istediği gibi, realistlerse olduğu gibi anlatmışlardır.

Realistler eserlerinde kişiliklerini saklayarak nesnel görünmüşler, iyi-kötü her şeyi anlatmışlardır. Onlara göre roman, bir aynadır; ayna neyi gösteriyorsa onu anlatmalıdır. Sanat; din, ahlak, ideoloji gibi şeylere hizmet etmek zorunda değildir.

Realizm’de açık, yapmacıksız anlatım sanatlı bir dille verilmiştir. Realistler, “Sanat sanat içindir.” anlayışına bağlıdırlar. Eserlerde biçim güzelliğini öne almışlardır. Kılı kırk yararcasına yapılan gözlemleri aktarmak için en kusursuz dili dikkate almışlardır.

Realizmin kurucusu Fransız Balzac’tır.

REALİST SANATÇILAR

1.HONORE DE BALZAC: Fransız romancıdır. Mutsuz kadınlar, içine kapanık kişileri anlatmıştır. Eserlerinde kendi yaşamından izler görülür. Eserleri: Şuanlar(tarihi roman), Köy Hekimi, Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet vb.

VADİDEKİ ZAMBAK

17.Yüzyıl’da yaşanmış çileli bir aşk öyküsüdür. Kocasıyla mutlu olamayan Henriette ile dışlanmış bir genç olan Felix’in aşkıdır bu. Bu, imkânsız ve yasak bir aşktır.



GORİOT BABA

Realizmin baş romanı kabul edilir. Goriot Baba, bir karakter romanıdır. İyilik dolu, sevgi dolu saf bir adamdır. Çocukları tarafından istismar edilerek bir otelde yalnız başına ölür. Romanda Goriot Baba’nın kızları Delphine ve Anastasie kötülük ve nankörlüğün, Goriot Baba ise iyiliğin temsilcisidir.


2.STENDHAL

İki romanıyla ünlüdür. Psikolojik romanlar yazmıştır. Bu romanın öncüsüdür.



KIZIL İLE KARA(KIRMIZI VE SİYAH)

Kızıllar, askerler(üniformalar), siyahlar ise ruhbanlar(elbiseler)dir. Napolyon’un sürgüne gönderilmesi ile başlayan restorasyon dönemini anlatır. Yükselme arzusu içindeki genç Jülien’in içten pazarlıklı ve Napolyon hayranlığını saklamaya çalışan bunalımı psikolojik tahliller halinde anlatılır.



PARMA MANASTIRI

Rönesans döneminde bir prenslikte yaşanan entrikalar anlatılır. Roman kahramanı Fabrice Del Dongo, romantik, aşka bağımlı bir soyludur. Onun tutkuları betimlenirken 19.Yüzyıl İtalya ve Fransası da eleştiri süzgecinden geçirilir.


3.GUSTAVE FLAUBERT

Dünyaca tanınmış realist romancı. Realizmin kurucularından sayılır. Kusursuz bir gözlem yeteneği ve dili vardır. Onun Madam Bovary adlı yapıtı realizmin ilk romanı kabul edilir. Salambo adlı romanı için 10 yıl çalışmış, Afrika’da araştırmalar yapmıştır.



MADAM BOVARY

Madame Bovary, Gustave Flaubert tarafından 19. yüzyılda yazılmış bir romandır.

Birçok yetke tarafından ilk çağdaş realist roman sayılan Madame Bovary ilk kez 1857 yılında basılmıştır. Yapıt, döneminde büyük yankılar uyandırmış, kitabın tümünün yayımlanması için Flaubert'in mahkemeye gitmesi gerekmiştir. Romantizmin idealist yaklaşımına bir tepki olarak ortaya çıkan roman, realizm akımının ilk ve en önemli örneklerindendir. Bu kitaptan sonra bovarizm akımı oluşmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik anlamına gelen bir rahatsızlık olarak yer almıştır.

Time tarafından 2007 yılında açıklanan dünyanın en ünlü yazarlarına göre "Tüm Zamanların En İyi On Kitabı" listesinde, Lev Tolstoy'un Anna Karenina adlı yapıtının ardından ikinci seçilmiştir.

Kitap, iyi kalpli olmasına karşın sıradan bir doktor olan Charles Bovary'nin yüksek idealleri ve aşırı bir lüks tutkusu olan romantik karısı Emma Bovary'nin, yaşamının tekdüzeliğinden sıyrılmak için girdiği durumları ve yaşadığı çeşitli gayrimeşru aşk ilişkilerini konu alır. Yazar Flaubert karakterlerin iç dünyalarını açıklarken realizmin gözlemci yönünü kullanmıştır. Başkarakter Emma Bovary'nin sergilediği davranışlar ve zinaları, o dönemde büyük yankı uyandırmış ve bu yüzden yazar Flaubert uzun yıllar boyu çeşitli eleştiri ve suçlamalara maruz kalmıştır.(Vikipedi)

Madam Bovary, tatminsiz bir tiptir. Umutsuzluk içinde intihar etmiştir. Servet-i Fünun’daki veremli tiplerin esin kaynağı Bovary tipidir.

4.CHARLES DİCKENS

İngiliz realizminin öncülerindendir. 19.Yüzyıl katı burjuvazisi içinde saf halkın dramını ele almıştır. Eserlerinde çalıştırılan çocukların korkunç hayatlarını ele almış, kişileri toplumsal çevre içinde gerçekçi olarak anlatabilmiştir.



İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ

İki Şehrin Hikayesi, Charles Dickens'ın 1859 yılında gazetelerde tefrika edilmek üzere yazdığı, konusu Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra'da geçen romandır. 200 milyonun üzerindeki satışı ile tüm zamanların en meşhur edebiyat eserleri arasındadır.[1]

Roman devrime öncülük eden yıllar boyunca soylular tarafından ezilen fransız köylüsünün durumunu, buna karşılık devrimin ilk yıllarında soylulara yönelik vahşeti ve Londra'daki hayat üzerinden aynı dönemdeki toplumlar arasındaki benzerlikleri betimler. Bu olaylarla birlikte birkaç karakterin hayatı da anlatılır. Charles Darnay ve Sydney Carton en önemli karakterlerdir. Darnay erdemli kişiliğine rağmen devrimin gazabına rastgele kurban seçilen eski bir Fransız aristokrattır, Carton ise Darnay'in eşine duyduğu karşılıksız aşk dışında boşa geçirdiği hayatını kurtarmak için çabalayan harcanmış bir avukattır. 45 bölümlük roman Dickens'ın All the Year Round' isimli edebiyat dergisinde 31 haftada yayınlandı.(vikipedi)



OLİVER TWİST

Oliver Twist bir yetimhanede dünyaya gelir. Yetimhane müdürü Bay Bumble, ona adını koyar. Çocukluğunu Bayan Mann’ ın yanında geçirir. 11 yaşındayken Bay Sowerbery’nin yanına evlatlık verilir. Bay Sowerbery cenaze işleriyle uğraşan biridir. Oliver burada kendini mutlu hissetmez ve evden kaçar. Yedi günlük yorucu bir yolculuktan sonra Londra’ya gelir. Aç ve yorgun olan Olİver Londra’da Jack Dawkıns ile tanışır. Jack Oliver’e yardım eder, kalması için onu kendi kaldığı yere getirir. Burada Fagın ve arkadaşlarıyla tanışır. Bu Oliver’in hayatındaki dönüm noktasıdır. Farkında olmadan hırsız çetesinin içinde kendisini bulmuştur. Bir gün Dawkıns hırsızlık yaparken Oliver paniğe kapılır, kaçmaya başlar. Mendilinin çalındığını anlayan Brownlow, Olıver’dan şüphelenir ve onu yakalar. Oliver bütün hayatını Brownlow’a anlatır. Brownlow ona acıyıp ailesini bulabilmesi için yardım edeceğine söz verir. Oliver’ın dürüst biri olup olmadığını anlamak için Brownlow onu bir kitapçıya yüklü bir parayla kitap almak için göndererir. Yolda Fagın’ın arkadaşı olan William Sikes onu kaçırır ve Fagın’e getirir. Fagın, Oliver’ı tamamen ele geçirebilmek için suç işlemesi gerektiğini bilmektedir. Bunun için William’ın yapacağı bir soyguna Oliver’ın da katılmasını ister. Hırsızlığın yapıldığı gece Oliver pencereden içeri girerken evin hizmetçisi tarafından vurulur. William ve arkadaşları kaçmaya başlar. Oliver’ı evin yakınlarındaki bir hendeğe bırakıp oradan uzaklaşırlar. Oliver iki gün sonra kendine geldiğinde, yarı baygın şekilde en yakındaki eve gider. Burası iki gün önce soyulan evdir. Ev halkı dr Losborn’u çağırır. Dr. Losborn Oliver’ın hayat hikayesini dinler ve ona yardım etmek için elinden geleni yapar. Yaptığı araştırmalar sonucu Oliver’ın asil birinin oğlu olduğunu ve kendisine büyük bir mirasın kaldığını öğrenir. Oliver için bütün kötü günler geride kalmıştır. Artık her şey yoluna girmiştir. Mutlu bir hayat onu beklemektedir.



DAVİD COPPERFİELD

David doğmadan altı ay önce, babası ölmüştür. Onu, ince yapılı annesiyle dadısı Pegotty, şefkatli elleriyle büyütmüşlerdir. O, henüz çocukken genç ve güzel annesi, Murdstone adlı sert yaratılışlı biriyle evlenir. Evdeki hava, hele üvey halanın da gelmesi üzerine büsbütün değişir. Sıkı bir baskı altına giren David, gözden düşmüş, sanki kenara itilmiştir. Derslerinde bile başarı gösteremez. Azarlanır, dövülür, nihayet yatılı bir okula verilir. Bir süre sonra, annesi doğum sonucunda çocuğuyla birlikte ölür. Kimsesiz kalan David’le, dadısı Peggottuy’den başka ilgilenen yoktur. O da evlenince, üvey baba ve hala tarafından şaraphanede isçilik yapmak üzere Londra’ya gönderilir. Orada, yoksul Miscowber’lerin evinde kalır. Şaraphaneyi bir türlü sevemez bir gün kaçar, annesinin bazen söz açtığı, büyük teyzesi Tortwood’u (Betsey) bulur; ona sığınır. Büyük teyze, David Copperfield için karar almak üzere, Murdtson’a bir mektup yazar; onlar da gelirler. Murdstone’lar giderler. David yeni hayatına, okula gönderilerek başlar. Artık iyi bir öğrencidir. Arkadaşları vardır. Meslek seçimi zamanı gelince, teyzesinin de isteğiyle avukat olmak üzere bir büroya devama başlar. Bu arada, teyzesini ölür. Dora adlı güzel bir kızla evlenir. Çok geçmeden roman yazmaya ve yayınlamaya başlar; kısa zamanda tanınır. Ama Dora hastalanır ve ölür. David dostlarıyla avunur; en sonunda okuldan arkadaşlık kurduğu ve anlaştığı, kendini öteden beri seven, Agnes ile evlenir; artık mutludur… Romanda, David Copperfield’den başka, birçok kişi ve ailelerin hayatları ve kişilikleri de yer alır. Bunlardan Steerforth, David’in okul arkadaşıdır; Emily adlı güzel bir kızla kaçar. İki ailenin çöküntüsüne yol açar. Yoksul Micowber’ler kendilerine güvenen, fakat bir türlü başarıya ulaşamayan bir ailedir. Sonunda Avusturalya’ya göç ederler. Yarmuth’taki Peggoty ailesi, temiz, dürüst bir balıkçı ailesidir. Steerforh’un Emily’i kaçırması üzerine birçok kötü durumlarla, felaketlerle karşılaşır; onlar da Avusturalya’ya giderler. Nihayet, Uriah Hep ise, bencilliği, Agnes’in babasını sömüren iyi yüzlüğü dolayısıyla adaletin pençesine düşer.



BÜYÜK UMUTLAR

Hikayenin kahramanı Philip adında bir gençtir. Fakir bir köyde ablasının yanında yaşamaktadır. En büyük arkadaşı ablasının eşi köyün demircisi Joe Gargery dir. Pip in hayatı anne ve babasının mezarını ziyaret ettiği bir gece değişmeye başlar. Ormanda karşısına bir adam çıkar ve kendisine yiyecek getirmesini ister. Charles Dickens bu adamı korkunç heybetli ve çirkin bir adam olarak tasvir etmiştir. Bu adam bir süre sonra romanda tekrar meydana çıkacak ve bu kez Pip'in hayatını değiştirecektir. Bu adamın hapishaneden kaçan biri olduğu anlaşılmaktadır. Adam Pip'ten yiyecek bir şeyler ister; Pip adamdan öylesine korkar ki onun bu isteğini reddedemez. Fakat geri döndüğü sırada orada başka bir yabancı adam daha görür. İlk adam ile kavga etmektedirler. Diğer adam kavgadan sonra kaybolur. Abel Magwitch; yani hapishaneden kaçan mahkûm çok geçmeden yakalanır. Pip, bu hadiseyi çabucak unutur.

Bayan Havisham, evlatlığı Estella ile yaşayan yalnız bir kadındır. Pip’in ablasından Pip’i evine göndermesini ister. Bayan Havisham, nikah esnasında kocası olacak adam tarafından reddedilmiştir. Düğün gecesinin sabahında yenecek kahvaltı masadaki pasta ile birlikte yıllarca durur. Pip, Bayan Havisham’ı ziyaret ettiğinde, onun garip davranışlarına bir anlam veremez. Bayan Havisham Pip’ten, sık sık gelerek üvey kızı ile vakit geçirmesini ister. Estella'nın soğuk ve kibirli tavırları Pip'i rahatsız etmektedir; fakat Estella’ya kızmasına rağmen, Pip, ona âşık olmuştur. Pip çok hırslı bir insan olduğundan bir gün bu fakir hayatından kurtulacağını düşünür. Tam bu sırada Pip'e esrarengiz biri tarafından bir miras bırakılır. Pip bu mirasın Bayan Havisham tarafından ona verildiğini düşünür. Pip Londra’da, Herber Pocket adında biriyle aynı odada yaşar. Avukatı Bay Jaggers kendisine yardım edenin kim olduğunu söylemez. Pip artık Londra da yaşayan bir centilmen olmuştur. Bu hayata öylesine kapılmıştır ki onu ziyarete gelen ablasının iyi yürekli kocasını aşağılar. Fakat Joe gittikten sonra pişmanlık duyar. Hâlbuki Joe fakir hayatında onun en büyük destekçisidir. Pip Londra da mirasçısının bir zamanlar yardım ettiği kaçak mahkûm olduğunu öğrenir. Hayatının düğümü çözülmeye başlar. Çocukluk aşkı Estella da evlenmiş hatta kocasını kaybetmiştir. Fakat bu olaylar silsilesinden kurtulup köyü ziyarete geldiği esnada Estella ile karşılaşır. Artık ayrılmaları için bir neden yoktur.

5.DANİEL DEFOE

Robenson Crusoe adlı romanıyla tanınır. Bu eser, gerçekçi etkilerin görüldüğü ilk roman denemesi olarak bilinir.



ROBENSON CRUSOE

Güney Afrika sahillerinde batan bir gemiden kurtulan Robenson’un hayatta kalma mücadelesini anlatan romandır.



6.HERMAN MELVİLLE

ABD’li roman yazarı… Moby Dick adlı meşhur romanın yazarıdır.



MOBY DİCK

Bana İsmail deyin” cümlesi ile başlayan roman, anlatıcı İsmail'in ağzından Kaptan Ahab adlı roman kişisinin Moby Dick adlı balinanın peşinde yaşadığı macerayı anlatır.

İlk kez Ekim 1851'de Londra'da Richard Bentley tarafından ve Kasım 1851'de New York Harper&Brothers Yayınevi tarafından basılmıştır. Sonradan klasikleşen roman ilk yayımlandığı dönemde ilgi görmemiş, sadece 3000adet satılmıştı. Yirminci yüzyılda ün kazandı, üzerine incelemeler yazıldı ve defalarca sinemaya uyarlandı.

Simgesel okumalara açık bir kitap olan Moby Dick ile ilgili olarak Ahab ve Moby Dick arasındaki çatışmanın birey ile doğa, Ahab ve gemi mürettebatı arasındaki çatışmanın birey ile toplum arasındaki gerilimi yansıttığı söylenir. Ahab karakterinin 20. yüzyılın diktatörlerinin habercisi olduğu; geminin Amerikan toplumunu, acımasız Ahab’ın ise acımasız kapitalizmi ifade ettiği şeklinde okumalar yapılmıştır.



7.ERNEST HEMİNGWAY

ABD’li romancı ve öykücü. Savaşa katıldığı için ölüm ve savaş korkusunu iyi gözlemlemiştir. Önemli romanları:



ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR

Özgürlük evrenseldir temasını işleyen roman İspanyol iç savaşına katılan patlayıcı uzmanı Robert Jordan’ın gözünden savaşın anlamsızlığını sorgular.



SİLAHLARA VEDA

Teğmen Frederic Henry , İtalyan sınırında ,bir İtalyan ambulans birliğinde çalışan genç bir Amerikalıydı. Yeni bir saldırı başlamak üzeredir. Henry izinden karargaha döndüğünde arkadaşı teğmen Rinaldi, İngilizlerin orada yeni bir hastahane kurmak için birkaç İngiliz hemşire gönderdiklerini söyler. Sonra da Henry’ i Catherina Barkley adındaki hemşireyle tanıştırır.


    Henry , işten vakit bulabildikçe, Catherine’i görmeye gitmektedir. Bu içtenlikli tavırlı İngiliz  kızından hoşlanmakta ise de ona aşık değildir. Henry, cepheye gitmeden önce genç hemşire, kendisine bir madalyon verir.
     Milano’da doktorun Henry’yi muayene etmesine fırsat kalmadan hemşireler, genç adamın içki içmesini yasak etmişlerdir ama genç adam bir kapıcıyı kandırarak gizlice içki aldırtıp yatağının altına saklar. Catherine Barkley de Milano’daki hastaneye gelmiştir.Henry ona aşık olduğunu hatırlar.Doktorlar, Henry’yi dizinden ameliyat etmeden önce, altı ay sırtüstü yatakta yatması gerektiğini söylerler. Henry, ameliyatı ertesi günü yapabileceğini söyleyen bir başka doktora muayene olmak ister, bu arada Catherine de işlerini bol bol Henry’nin yanında kalabilecek şekilde ayarlamaktadır.
     Ameliyat’tan sonra Henry ,Milano’da bir zaman daha kalır. Catherine de onun yanındadır.Lokantalara gidip yemek yerler , araba gezintileri yaparlar. Henry geceleri yalnızlıktan sıkılmakta ,huzuru kaçmaktadır.Catherine sık sık odasına gelip geceyi onunla birlikte geçirmeye başlamıştır.
     Yaz yerini sonbahara bırakmış, Henry’ nin yaraları iyileşmiştir.Ekim’ de Henry hastahaneden çıkıp iyileşme devrini izinli olarak dışarıda geçirecektir.Catherine’ le Henry , izni birlikte geçirmeyi tasarlamaktadırlar. Ama genç adam, hastahaneden çıkmadan yeniden yaraları açılır. Başhemşire Henry’ nin hastahaneden taburcu edilmemek için bile bile içki içip yaraların azmasına neden olduğunu ileri sürer. Henry cepheye gitmeden önce Catherine’ le birlikte geceyi bir otel odasında geçirirler.Genç kız ona hamile olduğunu söyler .
      Henry cepheye döner, üç ambulansı hastane malzemesiyle doldurup güneye, Po vadisine gitme emrini almıştır.Askerlerin morali çok bozuktur. Rinaldi , Henry ‘ nin dizinde yapılan ameliyatın başarılı olduğunu sürer. Henry’in daha nikahlanmadan evli bir erkek gibi davranmaya başladığını söyler. Cephede , İtalyanlar Alman birliklerinin Avusturya birliklerini takviye ettiğini öğrenince Caporetto’ dan geri çekilmeye başlarlar. Bu, tarihin en korkunç geri çekilmelerinden biridir. Henry hastahane malzemesiyle yüklü ambulanslardan birini kullanmaktadır. Güneye doğru geri çekilirlerken ambulans yoldaki tıkanıklık yüzünden uzun zaman beklemek zorunda kalır. Henry,  yolda iki İtalyan çavuşunu arabaya alır. Gece şiddetli yağan yağmur altında geri çekilme harekâtı saatlerce devam eder.
     Şafak sökerken Henry  Udine’e daha çabuk varabilmek amacıyla kestirme yollardn birine sapar . Ambulans yolun çamurlarına saplanır. Çavuşlar arbadan inip yalnızca yollarına devam etmek isteseler de Henry onlara arabanın çamurdan çıkarılmasına yardım etmelerini söyler.Çavuşlar buna yanaşmazlar ve kaçarlar. Henry ateş edip bir tanesini yaralar. Öbürü tarlalara doğru kaçarak kurtulur. Henry’nin yanında yürüyen bir İtalyan ambulans şoförü, yaralı bir İtalyanı başının arkasından vurarak öldürür. Henry ve üç arkadaşı yürüyerek Udine’nin yolunu tutarlar. Udine karşıdan göründüğü sırada Henry’nin grubundaki askerlerden biri bir, İtalyaan , kurşunuyla ölür. Öbürleri bir ahırda saklanıp ortalıktan el ayak çekildikten sonra tekrar yola koyulurlar. Udine’ nin içinden geçip Taglimento nehrine doğru uzanmakta olan askerlere yetişeceklerdir.
     Artık İtayan ordusu tam bir keşmekeş içinde bulunmaktadırlar, Askerler silahlarını yere fırlatmakta,  subaylar hırsla apoletlerini söküp atmaktadırlar. Taglimento nehrinin üzerinden geçen tahta köprünün öbür yanında bir askeri mahkeme kurulmuştur.Orduya ve rütbeye hakaret eden subaylar hemen muhakeme edilip kurşuna dizilmektedirler. Henry’ de bunların arasındadır, ama bir kolayını bulup nehre atlayarak kurtulur. Venedik ovasına yürüyerek geçer, sonra bir yük trenine atlayıp Milano’ya gelir.Yattığı hastahaneye uğrar , İngiliz hemşirelerin Stresa’ ya gönderildiklerini öğrenir.
       Caporetto ‘ dan geri çekildikleri sırada Henry, silahlara veda etmiştir. Milano’ da bir Amerikan arkadaşından sivil elbiseler satın alır. Trenle Stresa’ ya gider, orada izine çıkmış olan Catherine’ i bulur. Henry’ i kaldığı otelin barmeni , resmi makamların onu orduyu terk suçundan ertesi sabah tevkife hazırladıklarını haber verir. Onlara sandalını kiralamayı önerir. Bununla Catherine ve Henry  İsviçre’ ye geçebilirdi. Henry , bütün gece kürek çeker. Sabahlayin elleri yara bere içindedir , öyleki ,kürek çekmek şöyle dursun , küreklere dokunmasına bile imkan yoktur. Henry’ nin karşı koymasına aldırmadan Catherine küreğe geçer. Sağsalim İsviçre’ varırlar, hemen tutuklanırlar. Henry , kürek çekmesini seven bir sporcu olduğunu ve kış sporları yapmak için İsviçre’ ye geldiklerini söyler. Henry’ le Catherina’ nin tamam oluşu, başlarının derde girmesini önler.
       Sonbaharın geri kalan günlerinde ve kışın Montreux dolaylarında bir otelde kalırlar. Evlenme işini de konuşurlar, ama Catherine çocuğunu dünyaya getirmedikçe nikah memurunun karşısına çıkmak istemez.Kayak yaparlar , gezerler, gelecek için güzel şeyler düşlerler.
       Catherine’ nin doğum yapacağı zaman yaklaşınca bir hastahaneye yakın yerde bulunmak amacıyla Lusanne’ ye giderler. İlkbaharda Montreux’ ye dönmeyi düşünürler. Hastahanede Catherine’ in sancıları çok fazla olduğu için doktor, onu bayıltmak zorunda kalmıştır. Saatlerce süren sancılardan sonra Catherine ölü bir çocuk dünyaya getirir. Hemşire, Henry’ i karnını doyurması için dışarıya göndermiştir. Tekrar hastahaneye döndüğü zaman Catherine’ in bir kanama geçirdiğini öğrenir. Odasına gidip Catherine’ ölünceye kadar onun yanında kalır.Henry’ nin yapacağı bir şey yoktur, konuşacak bir kimsesi, gidecek bir yeri de yoktur. Catherine ölmüştür artık. Hastahaneden çıkar ağır ağır oteline doğru yürür. Yağmur yağmaktadır.

Yüklə 1,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə