60
metinlerinden de anlaşılmaktadır. Bu gizli ve anlaşılması güç bilgilerin ancak
sınanmış olan kimselere eriştirme törenleri ile verildiği bilinmektedir.
Upanishadlar’ın nakli kadar bu nakilde kritik rol üstlenen ve metinlerin
kendilerine vahyedildiğine inanılan Upanishad yazarları da önemlidir. Nitekim
Upanishadlar’ın en büyük özelliği, bu yazıtların ermişlere ve bilge kişilere ait
olmasıdır. Ermiş kişiler tefekkür yoluyla veya düşler vasıtasıyla eriştikleri bu
metinleri sadece sathî olarak ifade etmekle kalmamışlar, bunun yanında
derinlemesine de açıklamışlardır. Bu anlamda Upanishad yazarlarının bir yöntemin
kurucusu olmaktan ziyade, kendi hayat tecrübelerini nakleden kimseler olduğu kabul
edilir. Metinlerde birbirinden farklı anlayışların mevcut olması bu duruma bağlanır.
Ancak diğer taraftan gerçekte her Upanishad’ın belli bir fikri veya görüşü ifade ettiği
de belirtilir. İlk dönem Hint metinleri gibi, Upanishad yazarlarının da net olarak
bilinmediği bununla birlikte bu metinlerde Yâcnavalkya, Cabala, Uddalaka, Aruni,
Gargl, Şândilya, Aşka, Balaki, Şvataketu gibi Upanishad öğretilerinin kendilerine
atfedildiği bazı bilgelerin isimlerinin yer aldığı belirtilir. Upanishadlar’da zikredilen
bu tür şair azizler hakkında net bir tarihi bilgiye sahip olunmadığı da bir gerçektir.
Bunların sadece birer düşünür oldukları bilinmektedir.
141
Hint felsefesine dair en berrak düşüncelerin yer aldığı kutsal metinler olarak
nitelendirilen Upanishadlar, Hint kutsal literatürü içerisinde en son kompoze edilen
metinler olarak bilinir. Sayıları 235,170, 150 veya 108 olarak belirtilen Upanishad
metinlerinin MÖ. VIII. yy da başlayan ve MS. 1700 yıllarına kadar süren uzun bir
süre zarfında tamamlandıkları tahmin edilmektedir. Bununla birlikte temel ve klasik
olarak kabul edilen Upanishadlar’ın MÖ. 800 ile 400 yılları arasında meydana
141
Korhan Kaya, Upanishadlar ve Bhagavadgita’da Benzerlik Gösteren Anlatımlar, s. 481; Çağdaş,
Upanishad’lar, s. 145; Mehmet Ali Işım, Upanişadlar, “Tanrı’nın Soluğu”, s. 8.
61
getirildikleri kabul edilir.
142
Kaynaklarda en eski Upanishadlar’ın ortaya çıkış süreci
hakkında kesin bir tarih zikredilmez. M.Ö. 485 yılında öldüğü bilinen Budda’nın
Upanishadlar’dan haberdar olduğunun belirtilmesi, en eski Upanishadlar’ın MÖ. VI.
asırdan itibaren var olduklarına delil olarak gösterilir. Bununla birlikte sözü edilen
temel Upanishadlar’ın en eski el yazma nüshalarının M.S. 1000 yıllarından öncesine
gitmediği de ifade edilir.
143
Bu çerçevede Şruti kısmına dâhil edilen Hint kutsal
metinlerini kesin sınırlarla birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu anlamda
Upanishadlar’ın da önceki kutsal metinlerden olan Vedalar’ın içerisinde yer aldığı
hatta onların sonuç bölümlerini oluşturduğu ifade edilir. “Vedanta” tabiri ile
tanımlanan bu hususa kısaca işaret etmenin söz konusu eserlerin Hint kutsal metinleri
arasındaki yerinin ve onlarla ilişkisinin daha rahat anlaşılması adına faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Upanishadlar, Hindu kutsal kitabı Vedalar’ın son bölümü olan ve Tanrı
bilgisini oluşturan Sama Veda ile aynı metinlerdir. Zira Sama Veda, en büyük dini
gerçek olan Tanrı Bilgisi’ni işlediğinden Vedalar’ın bu son kitabına Upanishadlar adı
verilmiştir. Diğer yandan Upanishadlar, Vedalar’ın sonuç kısmını oluşturduklarından
“Vedanta” olarak da anılırlar.
144
Sanskritçe Anta, “hedef, gaye” demektir. Ved anta ise Vedalar’ın gayesi, diğer
bir ifadeyle Vedalar’ı gayesine göre tefsir etmek anlamına gelir.
145
Daha sonraki
dönemde Upanishadlar üzerine oturan felsefi bir akımın yaygın olarak kullanılan
ismi haline gelen Vedanta kavramının, birkaç nedenden dolayı Upanishadlar için de
kullanıldığı öne sürülür. İfade edilen gerekçelere göre, kronolojik olarak vedik
142
ER, XV/151.
143
Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi (I-III), TTk Basımevi, Ankara-1946, I/36; Kemal Çağdaş,
Upanishad’lar, s. 145.
144
S. Radhakrishnan, Indan Philosophy, I/137; Patrick Olivelle, Upanisads, s. 12.
145
P.T Raju The Philosopical Tranditions of India, s. 49.
62
dönemin sonunda ortaya çıkmış olan Upanishadlar, aynı zamanda Vedalar’ın son
kısmını oluşturduklarından bu isimle anılmışlardır. Felsefi problemlerle ilgili
anlaşılması güç tartışmaları içerdiği için Upanishadlar, talebelere eğitimlerinin son
dönemlerinde öğretilirdi. Upanishadlar, içerdiği hususlar itibariyle Veda öğretisinin
merkezi hedefini ve anlamını ifade etmekteydi. Bu özelliğinden ötürü
Upanishadlar’ın Vedanta olarak nitelendirildiği öne sürülür. Veda külliyatını
oluşturan her bir metnin icra ettiği fonksiyonun farklılık göstermesi, Upanishadlar’a
Vedanta denmesinin başka bir gerekçesi olarak gösterilir. Buna göre ilahiler ve
ibadetle ilgili kitaplardan oluşan ilk dört veda ve Brahmanalar, şrutinin “ayin
kısmını” (karma-kanda) oluştururlar. Upanishadlar ise bunlara mukabil “bilgi
kısmını” (jnanda-kanda) temsil ederler. Bu anlamda Veda ve Brahmana türü
eserlerde yer alan ayinlerin icrası, şrutinin son halkası olan Upanishadlar için hazırlık
niteliği taşır. Bu yüzden Upanishadlar’a atfedilen Vedanta tabirinin sadece
Vedalar’ın sonu anlamına gelmediği bununla birlikte Vedalar’ın zirvesi ve tacı
manalarını da içerdiği ifade edilir.
146
Bu doğrultuda Upanishadlar’ın, Hint hayat
şemasının son kısmına tekabül eden dünyevi hayatı bütünüyle terk etmiş insanların
kullanacakları kutsal metinleri oluşturdukları belirtilir.
147
Vedalar’la olan yakın ilişkisinden dolayı Upanishadlar’a vedanta denildiği
ifade edilmekle birlikte vedanta’nın daha sonraları Hint kültürel çevresi içerisinde
önemli felsefi sistemlerden birisine ad olarak verildiği de bir gerçektir. Bunda da
şüphesiz Upanishadlar’ın payı ve katkısı büyüktür. Bu durumu, söz konusu
metinlerin Hint felsefe ve kültürüne etkisi başlığı altında inceleyeceğimizden burada
bu kadar bilgi vermenin yeterli olacağı düşüncesindeyiz. Upanishadlar’la alakalı
146
Radhakrishnan, Introduction, the Prenciple Upanishads, s. 24; Patrick Olivelle, Samnyasa
Upanishads, s. 3.
147
Radhakrishnan, age, s. 48.
Dostları ilə paylaş: |