VII. ULUSLARARASI TÜRK SANATI, TARİHİ ve FOLKLORU KONGRESİ/SANAT ETKİNLİKLERİ
7
“ilahî” adı kullanılmakla birlikte, Mevleviler “âyin”, Alevî-Bektaşiler “nefes” ve
“deme/deyiş”, Gülşeniler “tapuğ”, Halvetiler “durak”, yine Mevlevî ve Bektaşîler
“cumhur” gibi terimler kullanmışlardır. Bu şiirler, genel olarak kaynağını başta Kur’ân-ı
Kerim olmak üzere hadislerden, Hz. Peygamber’in, dört halifenin, din büyüklerinin
hayatları ve davranışlarından alan ve İslâmiyet’in esaslarını, şeriat hükümlerini,
tasavvufî hayatın inceliklerini anlatmak üzere söylenen veya yazılan şiirlerdir.
Ahmed Yesevî ve takipçileri de Türklere İslâmiyet’i tanıtmak, onların bu dini
benimsemelerini sağlamak amacıyla hikmet adını verdikleri şiirleri söylüyorlardı. Kur’ân-
ı Kerim’i okumayı bilmeyen, okusa da anlamayan geniş Türk topluluklarına İslâmiyet’in
özünü, özelliklerini, Allah’ın emir ve yasaklarını, toplumsal hayatta uyulması gereken
ahlâkî ilkeleri, onların anlayacağı sadelik ve açıklıkta, onların âşina oldukları şekilde
hikmetlerle sunuyorlardı:
Hakk’a yanıp mü’min bolsang tâ‘at kılgıl/Hakk’a dönüp mümin olarak, ibadet et
2
Tâ‘at kılgan Hak dîdârın körer dostlar/İbadet eden Hak didârını görür dostlar
Yüz ming belâ başga tüşse ingrenmegil/Yüz bin belâ başına gelse, şikayet etme,
Andın songra ‘ışk sırrını biler dostlar/Olanların aşk sırrından olduğunu bilir dostlar
Eyâ gafil Hak zikrini tildin koyma/Ey gafil, Allah’ı zikretmeyi dilinden düşürme
Dünyâlıkdın bir zerreni kolga alma/Dünyalık olanlardan zerre dahi eline alma
İrenlerni arkadın hergiz kalma/Erenlerin arkasından gitmeyi sakın bırakma
Yolga kirgen âhir murâd tapar dostlar/Bu yolda yürüyen sonunda muradına erer
dostlar
(Ahmed Yesevî).
Sayıları bir rivayete göre 99 bin, bir rivayete göre de 12 bin olan (Köprülü
1991:34) Ahmet Yesevî müridlerinin görevi İslâmiyet’i anlatmaktı. Bunu yaparlarken
mürşidleri Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini kullanıyorlar, benzer hikmetler de söylemeye
gayret ediyorlardı. İçlerinde öyleleri vardı ki mürşidinin hikmetleriyle ayırt edilemeyecek
denli aynı üslûpta hikmetler söyleyebiliyordu. Böylece hikmet söyleme, mürşidin izinden
gitme, onu devam ettirme gayretiyle bir gelenek haline geliyordu. İşte bu gelenek içinde
kendine özgü özellikleriyle yer almış ve hikmetleri günümüze kadar gelmiş Yesevî
dervişlerinden biri ve belki de en önemlisi Hakîm Süleymân idi.
“… Bir gün Hızır Aleyhi’sselâm, Ahmed Yesevî’ye misafir olur. Hoca yemek
pişirmek için bir miktar odun getirmeleri için çocukları ormana yollar. Çocuklar odunları
getirirken müthiş bir yağmur başlar, bütün odunlar ıslanır ve yanmaz. Yesevî’nin
öğrencilerinden Süleymân düşünür, eğer odunları elbisesi ile sararsa odunlar
ıslanmayacaktır. Üstündeki giysileriyle odunları sarar ve tekkeye odunları kuru olarak
getirir. Dolayısıyla da yalnız Süleymân’ın getirdiği odunlar yanar. Hızır, Süleymân’ın bu
anlayışından, üstlendiği görevi gerektiği gibi ve sağlamca yapma düşüncesinden, yani
hakîmâne hareketinden dolayı kendisine “
Hakîm” adını verir. Sonra mübarek
tükürüğünden Süleyman’ın ağzına bırakır. Süleyman’ın içi nur dolar. Hızır, “Haydi
durma feyz izhâr et” der ve Hakîm Süleymân o andan itibaren birtakım
hikmetler
söylemeye başlar” (Sever 2006: 8).
Hızır, odunları kuru halde dergâha getirme becerisini gösteren Süleymân’a
“Hakîm” sıfatını uygun görür. Çünkü yaptığı iş, düşünce ürünü bir iştir. O günden sonra
Süleymân, Hakîm Süleymân olur. Hakîmâne davranabilen kişi, hakîmâne sözler, yani
hikmetler söyler; dolayısıyla Hakîm Süleymân da Hızır’ın tavsiyesi uyarınca hikmetler
aytmaya başlar.
Hakîm Süleymân, İslâmiyet’in Türkistan’da yaygınlaşması yönünde kendisini
görevli sayan bir derviş olarak, hedef kitlesini oluşturan Türk boylarının anlama,
algılama özelliklerini, yaşanılan coğrafî şartlardaki mücadelelerini, ahlâkî ilkelerini, vb.
2
Şiirlerin Türkiye Türkçesine aktarılması/anlamlandırılması tarafımızdan yapılmıştır
VII. ULUSLARARASI TÜRK SANATI, TARİHİ ve FOLKLORU KONGRESİ/SANAT ETKİNLİKLERİ
8
dikkate alarak İslâmiyet’i daha görünür, daha somut, yaşanabilir özellikte anlatma,
onlara uhrevî mutluluğun kapılarını korkutmadan aralama yolunu hikmetlerle
gösteriyordu. İnsanın kendisini bilmesi, yaratılışındaki sırrı anlaması ve insana yakışan
şekilde yaşamasının gerekliliğini temel alan bir anlayışla hikmetlerini yapılandıran
Hakîm Süleymân, hakikati arayan bir insanı idealize eder. Bu hakikat, Kur’ân’dadır ve
Hakîm Süleymân’ın hikmetlerinin kaynağı da Kur’ân’dır; ki “doğruluğu şüphe
götürmeyen ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara Allah’ın yol göstermesi ve
öğütleridir.” (Bakara/2; Âl-i İmrân/138). Hakîm Süleymân Kur’ân’ı şöyle tavsif eder:
Kur’ân Tangrı kelâmı tün kün oku tamâmı/Kur’ân Tanrı sözü, gece gündüz oku tamamını
Uçmak içre selâmı şefâ‘atçı bu Kur’ân/Cennet içinde selamdır, kurtarıcıdır bu Kur’ân
(53/2)
Tanrı kelâmı olan Kur’ân, Hakîm Süleymân’a göre hikmet hazinesidir ve mutasavvıf bir şair
olarak Hakîm Süleymân, bu hazineden dilediğince alır, halka dağıtır.
Kur’ân râhat genc-i hikmet dürr-i yemm/Kur’ân huzur, hikmet hazinesi, deniz incisi
Kur’ân birlen bağışladı İslâm-ı dîn/Kur’ân ile bağışladı İslâm dinini
(54/2)
Dağıtılan hazine, Kur’ân yoluyla İslâmiyet’tir. Bu hazinenin dağıtılması Hz.
Peygamber’le başlamış ve İslâmî bir gelenek şeklinde yüzyıllarca devam etmiştir.
Hakim Süleymân da bu gelenek zincirinde bir halka olmuş, kendinden sonrakilere yol
göstermiştir. Öyle ki, sanatçının/şairin bir alıcı-verici/aracı olduğuna inanan ve kendisini
de bu anlamda görevli sayan her şair, sözlerini ilahî kaynağa dayandırma veya şiirinin
kaynağının ilahî olduğunu gösterme çabasıyla hikmetli söylemeye çalışmıştır.
SONUÇ
Hikmet söylemenin arka planında, her var oluşun takdir edicisi Allah’ı bilme,
insanı bilme, insanın ödev ve sorumluluklarını bilme, insan hayatındaki tecrübeler ve bu
tecrübelerle oluşan bilgi birikimi vardır. Bu bilgi birikimi ise, toplumun değerler
bütünüdür. Bu değerleri insanlara hatırlatma, onları uyarma, düşündürme ve toplum
değerlerince biçimlendirilmiş davranış biçimlerime yöneltme, hikmetlerde temel amaç
olarak işlenir. İlk yazılı ürünlerimizden, İslâmiyet’in kabulü ve sonrasında üretilen
ürünlere kadar hemen hepsinde bu amaç dâhilinde söylenmiş sözlere rastlanır. İnsanı,
yaşanan olayları İslâmî düşünce, geleneksel değerler çerçevesinde değerlendiren
hikmetler bir felsefî düşünüş ve yansıtış biçimi olarak her çağda Türk şairlerinin ana
temalarını oluşturmuş ve günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir.
Sözlerimizi Hakîm Süleymân’ın bir dörtlüğü ile bitirelim:
Tevbe kapugı açılmas
Zâhir bâtın seçilmes
Şevk şarâbı içilmes
Arada ‛ışk bolmasa
(14/7)
KAYNAKLAR
ALTUNTAŞ, H.-ŞAHİN, M..
2007, Kur’an-ı Kerim Meâli, (14.b) Diyanet Yay.,
Ank.
ERASLAN, Kemal
1982, Divân-ı Hikmet-Seçmeler, Kültür Bak. Yay. Ank.
KUTLUER, İlhan
1998, “Hikmet”, TDV İslâm Ans., c.17, s. 503-511.
TOPALOĞLU, Bekir
1997, “Hakîm”, TDV İslâm Ans., c.15, s. 181-182.
KÖPRÜLÜ, Fuad
1984, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Yay.,
(5.b ), Ank.
SEVER, Mustafa
2006, Hakîm Süleymân Ata-Hikmetler ve Kıssalar, Oba
Yay., Ank.