Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   135

diye yazıyordu Albrecht van Haller.
49
 Aynı şekilde Popper de her insan
yüzünün ardında küçük ve kafası bir parça karışık bir Pop- perci görüyor
ve   insanları   kafa   karışıklığına   teslim   oldukları   için   sertçe   azarlıyor.
Dahası bu zaten yeteri kadar dar alanda bile gö- reciliğin ne dediğini
anlayamıyor:  Protagoras  farklı, uyuşmaz görüşlerin “eşit ölçüde doğru”
olduğunu söylemez.
50
Son olarak, “aynı durum hakkında” birbirini tutmayan şeyler söyleyip
yine   de   doğru   olmak   niye   mümkün   olmasın?   Farklı   iki   tarzda
görülebilecek   bir   resim  (Wittgenstein’in  ördek-tavşanı   gibi)   iki   farklı
şekilde   tanımlanabilir   -bu   durumda   her   iki   taraf   da   doğru   olacaktır.
Yaşadığımız dünyanın bir ördek-tavşan resmine benzeyip benzemediği
felsefi   bir   kararnameyle   değil   araştırmayla   karara   bağlanacak   bir
konudur.
Diğer bir görecilik eleştirmeni de  Hilary  Putnam’dır.  Reason,  Truth
and   History’de  (Cambridge   1981,   s.   114)  şöyle   yazıyor  Putnam:
“Yirminci yüzyılın en etki uyandırmış iki bilim felsefesinin her ikisinin
de  -ki bunların genel olarak bilimadamları ve felsefe dışından insanlar
arasında tartışmasız bir ilgi uyandırmış iki felsefe olduğu ve de tahsilli
genel okur kitlesinin haklarında muh-
49.
Über den Ursprung des Übels (1750 basımı), Cilt 2, s.184: "Ve kahverengi derisinin altındaki
Hotanto da bile evrensel ödev duygusu ve doğanın emirleri yazılıydı.” Krş. A. Lovejoy, 
Essays
in the History of Ideas, Baltimore 1948, s.78 ve devamı, özellikle 86 ve devamı.
50. Popper’in başarıları gibi bu hatası da yeni değildir. Aynı hataya Platon ve Aristoteles’de
rastlarız. Platon, Protagoras’a karşı getirdiği argümanlardan birine Protagoras'ın öğretisinin
şöyle   bir   biçimiyle   başlar   {
Theaetus,  170a3   vd.):   “Herkesin   düşündüğü,   der  Protagoras,
kendisine göre öyledir”. Sonra bu öğretiyi kabul edebilecek ancak birkaç kişi bulunabileceğine
işaret eder. İnsanların büyük bir kısmı uzmanlara güvenirler. Onlara göre, doğruluk, uzmanlar
tarafından gösterilen bir şeydir. Dolayısıyla, kanıyı doğruluğun ve varoluşun ölçütü yapan
Protagoras, bu öğretisinin 
yanlış olduğunu kabul etmelidir. Argüman burada biter. Argüman,
"göre... dir” ya da “göre doğru”dan "... dir” ve “doğru”ya geçilmesini gerektirir, o yüzden de
kendisinden, mantıksal olarak bahsedilen sonuç çıkmaz.
Çelişkisizlik ilkesini tartışırken Aristoteles, bu ilkeyi çiğneyen filozofları sıralar. “Protogoras’ın
öğretisi”, der (
Metafizik,  1062b13 vd.), “bahsettiğimiz görüşe benzer;  Protagoras  basitçe, bir
şey   bir   insana   nasıl   görünüyorsa   öyledir   anlamında   insanın   her   şeyin   ölçüsü   olduğunu
söylemiştir. Eğer bu doğruysa aynı şey hem öyledir hem öyle değildir, hem iyidir hem kötüdür
ve diğer tüm zıt anlamlı cümlelerin ifade ettikleri şeyler doğrudur.” Fakat, Platon’un açıkça
belirttiği gibi, Protagoras bir kişi tarafından düşünülen şeyle o 
kişiye göre olan şeyi özdeşleştirir
ama mutlak olarak değil.


temelen   az   çok   bir   şeyler   işittiği   yegâne   iki   felsefe   olduğu   be-
lirtilmelidir-,   kendi   kendini   çürüten   felsefeler   olduklarını   söylemek
istiyorum.”   Sözünü   ettiği   felsefeler   Kari   Popper’in   temsil   ettiği
pozitivizm ile başkaları yanında Kuhn, Foucault ve benim temsil ettiğim
tarihsel   yaklaşımdır.
 Putnam
 iddiasını   kanıtlamak   üzere
kıyaslanamazlık ve görecilik konularını tartışıyor. Kı- yaslanamazlığı
X.   Bölüm’de   inceleyeceğiz,   şimdi   Putnam’m   görecilik
değerlendirmesini ele almak istiyorum.
Putnam,   ‘'hiçbir   bakış   açısı   bir   diğerinden   daha   doğru   ya   da
doğrulanabilir değildir”, diyen bir görecilik türüyle işe başlar (s. 119);
ve   şu   ya   da   bu   görüş   açısını   savunmak   için   hiçbir   neden   olmadığı
iddiasının   kendisini   nasıl  
savunabileceğimizi
  sorarak   bu   göreciliği
eleştirir.   Oysa   cevap   basit:   herharfgi   bir   neden   görmek   ya   da
vermeksizin bir fikri savunabilirim. Ayrıca bahsettiği görecilik benimki
de değil.
51
Daha sonra bağlantısal görecilik denebilecek bir yaklaşımı tartışma
konusu   yapar:   “doğru”,   “akla   yatkın”   ya   da   “kabul   edilebilir”   gibi
ifadeler,   “için   doğru”,   “şu   şu   ölçütlere   göre   akla   yatkın”   ve   “bir   A
kültürü   üyesi   için   kabul   edilebilir”   vb.   gibi   ifadelerle   değiştirilebilir
olmalıdır. “Soy bir göreci” (bu anlamda), der Putnam (s. 121), “X’in
P’ye  
göre
  doğru   olup   olmadığının  
kendisinin
  de   göreli   olduğunu
söylemek zorunda kalacaktır. Bu noktada yaklaşımın ne demek istediği
konusunda   bile   tereddüde   düşmeye   başlarız.   .   .   ”   Evet   öyle   -ama
“yaklaşım”m   nesnel   bir   bilgi   değerlendirilmesi   olarak   okunması
şartıyla.   Zaten   kafalarını   karıştırmak   kastıyla   getirilmiş   retorik   bir
açıklama   eğer   nesnelcilerde   bir   muhatap   buluyorsa   hedefi   tutturmuş
demektir; ve tam da bu yüzden şu “için”i es geçebilir.
Putnam   ayrıca   görünüşü   gerçekten   ayırmayan  bir   kültürün,   iddia
etmeyi (düşünmeyi) gürültü çıkarmaktan ayıramayacağım ve o yüzden
bir   kültür   dahi   olamayacağını   iddia   eder   (s.   122).   Felsefecilerin
hayatın sorunlarıyla nasıl soyut bir tarzda ilgilendiklerini gösteren iyi
bir örnek. Kesim F’nin başında işaret ettiğim gibi, görünüş-gerçeklik
türünden ikili dev ayrımlara yer vermeyen birçok hayat tarzı vardır;
örneğin Homerosçu sağduyu
51.  
Science  in
  a   Free  
Society,
  Londra   1978,   s.83’te   o  tür   bir   göreciliği   açıkça
reddediyorum.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə