95
Fazıl İskender Sovyet rejimiyle birlikte Abhaz kimliğinin Ruslaştırılmaya
çalışıldığını ifade eder. Bunu gerçekleştirmek için yeni yönetim öncelikle ülkedeki
ırmak, dağ ve vadi gibi coğrafik yerlerin isimlerini değiştirmiştir. Sandro Dayı ya-
pılanın yanlış olduğunu, isimlerin orjinal haliyle kalmasını tamadalık yaptığı şölen
masalarında tanıştığı üst düzey yetkililere ifade etse bu isteği hemen gerçekleşmez.
Ancak uzun bir zaman sonra Çernev Tepesi, Narzan Kaynağı, Sabit Deresi, Abada
ve Mingrel Irmakları gibi coğrafi mekanların Abhazca isimleri iade edilir.
Abhazların halk kahramanı olan Şçaşçiko da romandaki yerini alır. Sandro
Dayı, düzene karşı geldiği için jandarmayı öldürüp ormana kaçan, on beş yıl boyunca
arandığı halde bir türlü yakalanamayan, peşine düşmeye kimsenin cesareti olmayan
büyük halk kahramanı Şçaşçiko’nun hikayesini anlatır. Gerçek yaşamda, bağışlana-
cağı konusunda kandırılarak kodese tıkılan ve orada ölen bu ünlü adama Fazıl İs-
kender eserinde yer vererek Abhazların milli kahramanlarını göstermeyi amaçlar.
Fazıl İskender için Çegem’in somut ve coğrafik bir yer olduğu kadar, soyut,
manevi bir kavram olduğunu da belirtmek gerekir. Sanatçıya göre, Çegem görevin,
şerefin ve vicdanın unutulduğu bir dünyada ruhun yüceliğini savunan; iyiye, doğ-
ruya, namusluya ve adalete inancı barındıran, bu erdemleri hala içinde saklayan ve
koruyan antik bir toplumdaki maneviyatın kaynağı olan yerdir. Dağlık bir köy olan
Çegem, sanatçının da özellikle belirttiği gibi, tüm kahramanların barındığı büyük bir
ev (İskander, 1989a:6) demektir.
Romanda Abhaz halkının daima açık bir alanda, ya evlerinin önünde ya da
boş bir yerde bayramlarını ve şölenlerini kutladıklarını görürüz. Bu da onların kapalı
ve kilitli bir yerde yaşayamayacaklarının, bunun kendi özgürlüklerini sınırlayacağını
düşündüklerini gösterir. Tali, Çegem Mucizesi (Tali- Çuda Çegema) bölümünde
gramofon kazanmak için yapılan yarışmanın hep dış mekanlarda geçmesi bu düşün-
cemizi kanıtlamaktadır. Dağların ve denizlerin arasında yer alan Çegem köyünün
sakinleri için dağ, orman, göl ve nehir, yani doğanın kendisi yaşam, özgürlük ve
bağımsızlık demektir.
Bu eserde Çegem köyünde yaşayan ve adına daha önce hiç rastlamadığımız
iki farklı topluluk göze çarpar: Endurlular ve Kengurlular. Bu topluluklar tamamen
yazarın hayal dünyasının bir ürünüdür. Zira, Sandro Dayı’nın Çegem köyüne Endur-
luların paraşütle indiğini her fırsatta dile getirmesi yazarın çocukluk günlerindeki
hayal gücünü ortaya koyar. Romanın Almanca çevirisinde yayıncısı Fazıl İskender’e
“Endurluların Yahudileri mi temsil ettiklerini” sorduğunda, sanatçı bu iki topluluğu
daha çocukken hayal ettiğini, okuldayken onları anlatan resimler çizdiğini belirtir ve
şöyle devam eder: “Endurlular herhangi bir toplumun temsilcisi sayılabilirler. En-
durlular bizim önyargımızdır ve bizi bize yabancı yapan kötü bir medeniyetin im-
gesidir” (İskander, 1989a:4). Sanatçının düşman olarak gördüğü Endurlular Çegem-
lilere karşıt bir topluluktur, ancak onlar olmadan da Çegem köyünün var olamaya-
cağı bir gerçektir.
Romanda, milli kimliği oluşturan ve onu diğer toplumlara aktaran en önemli
etkenlerden birisi olan gelenek ve göreneklere özel bir yer verilir. Eserin her bir
bölümünde farklı bir gelenek okuyucuya aktarılır. Kız Kaçırma ya da Endurlular
Bilmecesi (Umıkaniye, ili zagadka endurtsev) adlı bölümde sanatçı, Abhaz halkının,
96
insanı en yalın haliyle gördüğünü, soylu-köylü ayırımı yapmadığını ve bunu bir gele-
nek haline getirdiklerini şöyle aktarır:
“Ekim devriminden sonra, Sovyet yönetimi
soylu sınıf temsilcilerini yüksek makamlardan uzaklaştırmıştı (…). Ulusal gelenekle-
rinin özelliği dolayısıyla Abhazlar başka uluslarla karşılaştırıldığında sınıf ayrımı
nedir pek bilmezlerdi. Atalık, yani soylu çocuklarının köylü ailelerinin yanında yetis-
tirilmesi onlarda kökleşmiş bir gelenekti. (…) Köylüler soylulara saygı gösterirlerdi,
ama onlarla konuşurken kendi saygınlıklarından da bir şey kaybetmezlerdi” (İskan-
der, 1989b:110). Aynı bölümde Abhazların kız kaçırma geleneklerine de yer verilir.
Sandro Dayı, soylu bir aileden gelen arkadaşı Aslan için köylü bir kızı kaçırmaya
yardım eder. Bunun için eşkıyalık yapan başka bir tanıdığı Teymir’in desteğini ister.
Ancak Teymir, Aslan’a yanlış kızı getirir ve Aslan bir yandan, kaçırılan kızın onu-
runun kırılmaması diğer yandan, kendi ailesini küçük düşürmek istemediği için,
Sandro Dayı’nın da etkisiyle sevdiği kızdan vazgeçerek hiç tanımadığı bu kızla
evlenmeye ikna olur. Kız kaçırma geleneği sadece bununla son bulmaz. Fazıl İs-
kender “Abhaz gelenekleri uyarınca kız kaçıran bir delikanlı karısını hemen evine
götüremez” diyerek Aslan’ın akrabalarından bu konuda yardım istediğini belirtir ve
kızı götürdüğü evde “konuklar ev sahipleriyle birlikte o gece sabaha dek şölen sof-
rasının başından kalkmazlar” (İskander, 1989b:114). Görüldüğü üzere, kız kaçırma
merasimi Abhazlar için son derece önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
Abhaz kimliğinin en önemli milli özelliklerinden birisi de misafirperver ol-
malarıdır. Kız kaçıran Aslan’ın Sandro Dayı’ya misafir olup evine dönmek istediği
sırada Sandro Dayı’nın ona yaptıkları da Abhazların konuklarına verdiği değeri
açıkça ortaya koyar: “Adet olduğu üzere Sandro Dayı hatırlı konuğunu uğurlarken
atının üzengisini tuttu, gene konuksever Abhazlarda adet olduğu üzere birkaç gün
daha kalması için ısrar etti” (İskander, 1989b:116). Abhazya’nın ataerkil gelenekle-
rine ve konukseverliğe olan düşkünlüklerini Gürcü yazar Otar Miminoşvili kısaca
şöyle belirtir:
“Abhaz halkı güzel ahlaka sahiptir: Bir Abhaz ne kadar fakir olursa olsun iki
tane küçük evi mutlaka olmalıdır. Birinde kendisi ve ailesi yaşar, diğeri ise konuk
içindir. Abhaz tüm özeni konuk için olan eve gösterir. (…) Bir konuğu karşılaya-
mamak ve yatıya alamamak bir Abhaz için çok büyük bir ayıptır!” (Miminoşvili,
1999: 143).
Eserin ‘Sandro Dayı Evinde’ (Dyadya Sandro u sebya doma) adlı bölümünde
ise atalardan gelen maddi temizliğe ve saflığa bağlılık söz konusudur: “Temizliğe
oldukça düşkün olan Sandro Dayı bir köylüsüyle birlikte yola çıkarlar. Adam ayağını
su içilen yere sokar. Sandro Dayı: “-Hey!, der. Bu yaptığın geleneklerimize aykırı!
Buradan su içiyoruz, ayağını yıkayacaksan biraz aşağı in!’ ‘-Aman canım!, der
adam. Suyumuzu içtik, bizden başka da kimse de yok. Boşver!’ ‘-Öyle şey olur mu?
Töremiz bu bizim. Kendimiz uydurmadık ki, canımız istediğinde bozalım…’ ‘-
Geleneği koyanlar yaşamıyorlar nasıl olsa, biz de kimseye söylemeyiz!” (İskander,
1989a:40) şeklinde cevap veren adama Sandro Dayı oldukça sinirlenir ve adamın
bunu yapmasına izin vermez. Atalarına ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan Sandro
Dayı daha sonraları ise sırf bu düşüncelerinden dolayı adamla arkadaşlık bağlarını
tamamen keser.