Yazi tura fiLMİ Örneğİnde türk sinemasinda ‘saydam niHİLİZM’ ve anlam lale kabadayi



Yüklə 232,19 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/5
tarix02.12.2017
ölçüsü232,19 Kb.
#13506
növüYazi
1   2   3   4   5

İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Yazı Tura Filmi Örneğinde Türk Sinemasında  

‘Saydam Nihilizm ve Anlam’  

 

 

75 



Filmdeki 

nihilist 

ve 

saydam 


nihilist 

yapılanmayı,  üç  temel  alanda  toplamak 

olanaklıdır. Bunlardan ilki, yönetmenin, aynı 

zamanda  senarist  olarak,  nasıl  bir  nihilist 

anlatım  kurduğuna  ilişkindir.  İkinci  alan, 

filmin  içindeki  dünyada  (diegetic  materyal 

anlamında) 

karakterlerin 

nihilist 

yapılanmasının incelenmesidir. Üçüncü alan 

ise,  kitle  iletişim  aracı  ürünü  olarak  filmi 

seyreden izleyicinin, algısına göndermelerde 

bulunan anlamlara yöneliktir.  Bu üç alan, iç 

içe geçmiş şekilde filmin bütününe  yayılmış 

durumdadır.    

 

Şeytan 



Rıdvan’ın 

askerlikten 

sonraki 

yaşamının 

anlatıldığı 

filmin 


birinci 

bölümünde, 

Göreme’ye 

geri 


dönen 

Rıdvan’ın,  inandığı  tüm  kişi  ve  değerlerin 

yerle  bir  olduğu  görülmektedir.  Rıdvan,  ilk 

bakışta,  sakatlanması  nedeniyle  psikolojisi 

bozulmuş,  herkesten  nefret  eden,  kaba  ve 

kırıcı  bir  karakter  olarak  çizilmektedir. 

Şeytan  Rıdvan’ın  içinden  çıkamadığı  sorun, 

askerliği  sırasında  teröristlerle  çatışmaya 

girilen bir gecede, çocukluk aşkını öldürmüş 

olmaktan 

kaynaklanmaktadır. 

Bunalım 


sonucu  mayına  basan  Rıdvan,  bacağını  da 

kaybedince,  yaşama  dair  inancı  tamamen 

sarsılmıştır.  Kabuslarında  çocukluk  aşkını 

gören,  kalabalık  içinde  de  yalnız  kaldığında 

da  huzur  bulamayan  Rıdvan  için,  yaşadığı 

dünya 


bir 

cehenneme 

dönüşmüştür. 

Schopenhauer’ın  ‚İnsan  insanın  kurdudur‛ 

sözündekine  benzer  şekilde,  hem  Rıdvan’ın 

kendisi,  hem  de  çevresindeki  insanlar, 

Rıdvan’ın  mutsuzluğunun  kaynağıdır.  Aynı 

şekilde  Şeytan  Rıdvan  da,  cehennem  olan 

dünyasında,  hem  ızdırap  çeken,  hem  de 

çevresindekilere  sıkıntı  çektiren  bir  şeytan 

konumundadır.   

 

Yaşadığı  cehennemden  eskiye  dair  her  şeyi 



yeniden  elde  etmekle  kurtulacağına  inanan 

Rıdvan, sakat kaldığı için sözlüsü tarafından 

istenmez.  Sözlüsünün,  en  yakın  arkadaşı 

Sencer  (Engin  Günaydın)  ile  kaçması  ise, 

kötümser  yaklaşımda  ele  alındığı  gibi, 

başkalarının  mutlu  olmasının  Rıdvan’ın 

mutsuzluğuna dayandığının kanıtıdır.   

  

Anlatı  ilerledikçe,  çevresine  karşı  yıkıcılık 



içinde olan Rıdvan’ın  aslında, diğer kişilerle 

karşılaştırıldığında,  dürüst  ve  iyi  bir  insan 

olduğu  anlaşılmaktadır.  Onun  yıkıcılığı, 

fiziksel  hareketlere  dayanan  ve  aslında 

sadece kendisine zarar veren bir yıkıcılıkken, 

en  yakın  arkadaşı  Sencer  ya  da  toplumda 

saygın  bir  kişi  gibi  görünerek  bilgeliğine 

güvenilen  Firuz  (Erkan  Can)  gibi  insanlar, 

esas  ikiyüzlü  ve  güvenilmez  olanlar,  düşük 

karakterdekilerdir. 

Burada 

‘iyi 


örnek’ 

Rıdvan’ın,  çoğunluktaki  ortalama  değerli, 

düşük  seviyedeki  insanlar  arasında  zayıf 

duruma düşürüldüğü görülmektedir.   

 

Şeytan 


Rıdvan’ın, 

çevresindeki 

diğer 

insanlar  gibi,  basit  ve  çıkarcı  ilişkiler  içinde 



olmaması, 

askerlik 

sırasında 

onlardan 

farklılaşmasından  kaynaklanmaktadır  ve  bu 

farklılaşma,  yalnız  kalma  zorunluluğunu 

beraberinde  getirmektedir.  Dostluk,  mertlik, 

saygınlık 

gibi 

değerlerin 



anlamlarını 

yitirdiği  Rıdvan’ın  dünyasında,  sadece  tek 

şey  anlamını  korumaktadır.  O  da  annesinin 

yüklendiği ‘iyi’lik kavramıdır. Ancak annesi, 

Rıdvan’a  tek  başına  çıkış  yolu  sağlayacak 

güçten yoksundur.   

  

Rıdvan’ın,  çocukluk  aşkını  öldürüşünün 



hikayesini bir içki masasında anlatışı, filmde 

tiyatral 

anlatıma 

en 


çok 

yaklaşan 

sahnelerden 

 

birini 



oluşturmaktadır. 

Rıdvan’ın, 

yaşadıklarını, 

sanki 


dışsal 

herhangi  bir  olaymış  gibi,  anlatıcı  rolü 

üstlenir  şekilde  öykülemesi,  arkadaşlarının 

ona inanmayışının verilmesi ile izleyiciyi de 

güvensiz  bir  alanda  bırakır;  ‘filmin  içindeki 

gerçeğin 

simülasyonu 

olup 


olmadığı’ 


İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Yazı Tura Filmi Örneğinde Türk Sinemasında  

‘Saydam Nihilizm ve Anlam’ 

 

 

76 



sorusunu akla getirir. Yönetmen bu noktada, 

‘gerçek’in  verilmesi  için  inandırıcılığın 

olmasının  gerekmediğine  dair  farklı  bir 

mizansen  yaratarak,  izleyiciyi  daha  sonra 

olacak 

olaylarda 



şaşırtmanın 

yolunu 


hazırlamaktadır.  Çünkü  filmde  ‘görünen’ 

hiçbir şey, aslında ilk bakışta algılandığı gibi 

değildir.  Rıdvan’ın  şiddetinin  kendisine 

yönelmesi,  en  iyi  arkadaş  Sencer’in  içten 

pazarlıklı biri oluşu, ‘baba’ imgesi oluşturan 

Firuz’un  ise,  içeriği  olmayan  yüzeysel 

‘entelektüelliği’ buna örnektir.  

  

Trajedi  türü  içindeki  anlatı,  futbolcu  olma 



hayalleri,  bacağının  kopmasıyla  sona  eren 

Rıdvan’ın,  sözlüsünün  kaçışına  tanık  olması 

ardından  intihar  edişiyle  son  bulur.  Rıdvan, 

aslında yaşama dair isteğinden vazgeçmemiş 

ama 

yaşamdan 



vazgeçmiştir. 

Trajedi 


türünde  yer  alan,  kahramanın  fiziksel  ya  da 

ruhsal  ölümü,  burada  fiziksel  ölümle 

gerçekleşmektedir. 

 

Filmin  ikinci  bölümü,  Rıdvan’ın  mayına 



basması  olayında  sağ  kulağındaki  işitme 

duyusunu  kaybeden  Hayalet  Cevher’in 

öyküsüne  dayanmaktadır.  Cevher,  başkaları 

adına  haraççılık  yapan,  hayat  kadınları  ile 

birlikte  olan,  geleceğe  dair  güçlü  ümitler 

taşımayan,  sert,  içine  kapalı  bir  karakterdir. 

Olumlu  olarak  algılanabilecek  tek  özelliği, 

yasal  yoldan  para  kazanabilmek  için 

kendisine bir büfe açmaya çalışmasıdır.  

 

Hayalet  Cevher’in,  içedönük  yapısı,  zarar 



gördüğüne  inandığı  toplumda  melankoli 

altında  boşvermişliğe  başvurmasından  ve 

kendini 

toplumdan 

soyutlamasından 

kaynaklanmaktadır. 

Schopenhauer’ın 

felsefesinde  savunulduğu  gibi,  Cevher,  iç 

dünyasındaki 

cevherle 

yaşamını 

sürdürmekte,  dışarıdan  çok  az  şeye  ihtiyaç 

duymaktadır.  

 

Cevher  kendisini  sadece,  kader  karşısında 



yetersiz  hissetmektedir.  Trajedi  anlatımına 

uygun  şekilde  yazgı,  Cevher’in  yaşamının 

üzerinde  büyük  bir  yere  sahiptir.  Cevher’in 

yazgıya  bağlanması  da,  Schopenhauer’ın 

tanımlamasına  uygundur.  Hayalet  Cevher’e 

göre,  varoluşun  bir  anlamı  yoktur.  Kader, 

insan  yaşamına,  bağımsız  şekilde  yön 

vermektedir.  Askerlikten  sonra  bir  işte 

tutunmak isteyen Cevher’in açmak için uzun 

süre  uğraştığı  büfesi,  birçok  zorluğun 

ardından,  1999  Marmara  Depremi’nde  yerle 

bir olur. Depremde amcası ölen, babasını ise 

enkazdan  çıkaran  Cevher,  Rum  annesi  ve 

onunla  birlikte  Yunanistan’a  yerleşmiş  olan 

homoseksüel 

ağabeyiyle 

karşılaşınca, 

inandığı  son  birkaç  şey  de  değerini 

kaybeder.  Cevher’in  yaşamının  kontrolü 

kendi  elinde  değil,  kaderin  elindedir.  Bu 

anlamda  Cevher,  kötümser  bir  edilgin 

nihilizm içinde yaşar. 

  

Cevher,  önce  tamamıyla  reddettiği,  ancak 



daha  sonra  kendisiyle  arasında  yakınlık 

kurduğu  ağabeyini  kurtarmak  için  birini 

bıçaklayarak,  trajedide  kendi  düşüşünü 

hazırlar;  bir  anlamda  kötü  olan  dünyaya 

yenilir.  İzleyici  için  iyi  niyetine  inandığı 

Cevher’in 

tutuklanması, 

haklı/haksız, 

iyi/kötü kavramlarının birbirine karıştırıldığı 

bir  noktaya  gelinmesine  neden  olmaktadır. 

Yönetmen, 

burada, 


açıkça 

bir 


kaos 

durumunu resmetmektedir. İzleyici, kendini 

Cevher’in  yanında  hissederken,  gerçek 

yaşamda  haklı  olduğunu  bildiği  emniyet 

güçlerinin onu tutuklaması ile sarsılır, çünkü 

her iki tarafa da inanmaktadır. Yönetmen, bu 

noktada  izleyicinin  tercihini  kendisinin 

yapmasını ister ve herhangi bir taraf tutmaz.  

 

Yazı 

Tura 

filminin, 

Schopenhauer’cı 

kötümser  tavra  daha  yakın  durduğunu, 

filmde,  Nietzsche’nin  trajedi  karşısında  acı 

çekmeye alışan ve savaşmayı başaran kişinin 




İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Yazı Tura Filmi Örneğinde Türk Sinemasında  

‘Saydam Nihilizm ve Anlam’  

 

 

77 



varlığını  ön  plana  çıkaramadığını  söylemek 

mümkündür. 

Ancak 

trajedideki 



karar 

özgürlüğü ve alınyazısı arasındaki ince çizgi, 

burada 

da 


bulunmaktadır. 

Film, 


Nietzsche’nin  söylediği  trajedinin  içine 

düşebileceği 

yanılgı 

anlamında, 

karakterlerin 

acı 


çekmeye 

dayanan 


öykülerini,  tekil  bireylerin  başına  gelen 

olaylar  olarak  göstermeyi  tercih  etmekte, 

varoluşa  ve  değerlere  yönelik  tartışmayı 

izleyiciye bırakmaktadır. 

  

Nietzsche’nin, 



nihilizmi 

ifade 


ettiği 

‘hastalıklı  ara  durum’  şeklindeki  ruh  hali, 

filmin  karakterlerinin  içinde  bulunduğu 

psikolojinin  özetlenmesini  sağlamaktadır. 

Her iki karakter de, mücadele güçlerini boşa 

harcadıklarını  fark  etmekte,  yaptıkları  her 

şeyin 

boşuna 


olduğunu 

görmektedir. 

Kalabalık  içinde  de,  tek  başlarınayken  de 

huzur  bulamamaktadırlar.  Aynı  zamanda, 

kendilerine  yönelik  güvensizlik  içindedirler. 

Şeytan  Rıdvan,  fiziksel  kaybı  nedeniyle 

erkek 

olarak 


görülmeme 

psikolojisini 

yaşarken,  maço  erkekliği  ile  ortaya  çıkan 

Hayalet  Cevher  ise,  duyma  yetisinin 

olmamasıyla 

birlikte, 

homoseksüel 

ağabeyinin  varlığıyla,  tutunduğu  tek  şey 

olan  geleneksel  değerlerini  de  kaybederek 

boşlukta  kalmaktadır.  Yaşadıkları  fiziksel 

kayıplar  nedeniyle  her  iki  erkeğin  de  bir 

anlamda 


hadım 

edilmiş 


olduklarını 

söylemek  olanaklıdır.  Kendilerine  olan 

güvensizlikleri,  sıkıntılı  anlarında  vatanları 

için  çarpıştıklarını  söylemeleriyle  doruğa 

çıkar. 

Şeytan 


Rıdvan, 

askerlikte 

yaşadıklarına 

inanmayan 

arkadaşlarına, 

Hayalet Cevher ise çevresini saran polislere, 

gazi  olduğunu,  saygı  görmek  istediğini 

söyler.  Burada,  kendilerini  hala,  çoktan 

dışında 

kaldıkları 

toplumun 

içinde 


tanımlamaya 

çalışarak, 

güvenlikte 

hissetmeye gayret ettikleri görülmektedir.  

 

Filmin 


karakterleri, 

yaşamları 

üzerine 

düşünmekten  yorgun  düşmüş,  yaşadıkları 

toplumda  çoğu  insandan  ‘ileri’  olsalar  da, 

insanla  üstinsan  arasındaki  köprüde  asılı 

kalmış bireyler konumdadır. Onların nihilist 

tavrı,  değerlere  yönelik  yıkıcılıktan  çok, 

askere  gitmeden  önce  geride  bıraktıkları 

değerlere  tekrar  uyum  sağlayamamaktan 

kaynaklanır  görünmektedir.  Karakterlerin 

yaşadığı, 

isim 

koyamadıkları 



bir 

huzursuzluk  ve  mutsuzluk  durumudur; 

toplum  içinde  yer  alışları,  kendilerini 

gerçekleştiremedikleri  bir  çıkışsızlık  halidir. 

Askerlik ve yaşanan olay, karakterlerin daha 

önce  toplumsal  yapıyla  uyumlu  olan 

değerlerini  değiştirmiştir.  Bu  nedenle  artık 

onlar  için,  (ulusa  bağlılık  dışında)  hiçbir 

değer  geçerli  değildir.  Her  iki  karakterin  de 

yaşadığı,  hayata  dair  hayal  kırıklığı  ve  can 

sıkıntısıdır.  Ancak  her  ikisi  de,  nihilist 

anlama  ulaşamadan  ‘gerçek’  dünyadaki 

yaşamlarında,  biri  fiziksel,  diğeri  ruhsal 

şekilde olmak üzere, öldürülür. 

 

Burada  film,  bizi  şu  sorularla  karşı  karşıya 



bırakmaktadır:  Karakterlerin  Nietzsche’ci 

anlamda  ‘batış’ının,  onları  değil  ama 

izleyicileri  yeni  bir  noktaya  taşıyabileceği 

düşünülebilir mi? Kendi başlarına gelmeyen 

–ya  da  farklı  biçimlerde  gelse  de,  sadece 

mutsuzluk 

düzeyinde 

kalan- 


nihilist 

duyguyu,  ‘başkalarının  acılarını  izleyerek’ 

yeni  değerlere,  yani  esas  olana  çevirmek 

olanaklı mıdır?  

 

Soruların  yanıtlarını  Baudrillard’ın  ‘saydam 



nihilizm’  yaklaşımıyla  vermek  olanaklıdır. 

Günümüzde 

yaşanan 

herşey, 


görünümlerden 

oluşan 


yanılsamalardan 

ibarettir.  Yazı Tura’nın karakterlerini izleyen 

seyirci,  görünümleri  tüketmekte  ve  aynı 

hızda 


anlamı 

yitirmektedir. 

Ardından 

beklenecek  tek  şey  ise,  izleyicinin,  yeni 

tüketilecek  ürünlere  doğru  yol  almaya 



İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Yazı Tura Filmi Örneğinde Türk Sinemasında  

‘Saydam Nihilizm ve Anlam’ 

 

 

78 



başlamasıdır.  Görünümler,  asıl  anlamların 

yerini  almaktadır.  Geride kalan  sadece,  hala 

varsa, 

tüketilen 



görüntülerin 

ardına 


gizlenmiş  ‘anlam’lardır.  Baudrillard’ın,  artık 

hiçbir  anlamın  kalmadığını  söylemesinin  bu 

noktada gerçekleştiği görülmektedir. Sinema 

perdesindekiler, 

saydam 

gerçeğin 



bir 

yansıması, 

gerçeğin 

simülasyonudur. 

İzleyici,  çoktan  tüketilmiş  olan  gerçeğin, 

simülasyonunu  da  izleyerek  tüketmektedir. 

Filmin  evrenindeki  nihilist  gerçeklik  de, 

saydam 


bir 

simülasyon 

gerçeği 

olabilmektedir.  

 

Karakterler açısından da film, Baudrillard’ın 



saydamlaşmış 

nihilizm 

tanımlamasına 

uygunluk  göstermektedir.  ‘Boşlukta  yüzer 

gibi  olma  hali’  filmin  karakterlerinin,  içinde 

bulunduğu durumun özetler. Filmin isminin 



Yazı  Tura  olmasının  da  işaret  ettiği  gibi,  her 

iki  yaşamda  da,  her  iki  koşulda  da, 

çıkışsızlık kaçınılmazdır.  

 

Baudrillard’ın 



dile 

getirdiği, 

yazgının 

tepkisizliğe  dönüşmesi  durumu,  filmin 

içindeki  evrenin  açıklanmasına  yardımcı 

olmaktadır.  Filmin  ‘dünya’sı,  Göreme, 

İstanbul,  Türkiye  ve  daha  geniş  anlamıyla 

Dünya  tanımlaması  adı  altında,  dünyanın 

boşluğu 

üzerine 


yapılanmaktadır. 

Yaşananların geçtiği yerin neresi olduğunun 

artık önemi yoktur.  

  

Melankoli  ise,  hem  filmdeki  karakterlerin, 



hem  de  izleyicilerin  içine  düştüğü  bir 

duygudur. Baudrillard, melankolinin, ani bir 

duyarsızlaşma  ve  sessizlik  biçimi  olduğunu 

vurgulamıştı. 

Hayalet 

Cevher’in 

sağ 

kulağının  duymayışının  da  bu  anlamda  bir 



metafor  olarak  kullanıldığını  söylemek 

mümkündür.  

  

Filmde, tıpkı melankolide olduğu gibi, iyi ve 



kötü,  doğru  ve  yanlış  arasındaki  dengenin 

kurulamadığı 

da 

görülmektedir. 



Tepkisizleşmeyi 

beraberinde 

getiren 

melankoli,  izleyicileri,  görünümleri  tüketme 

aşamasında  yenilen  ama  hazmedilemeyen 

anlamlar 

noktasında 

tek 


başına 

bırakmaktadır. 

Bu 

anlamda 


filmin, 

Baudrillard’ın,  günümüzdeki  kitle  iletişim 

araçları  ürünlerinde  yaşandığını  söylediği, 

yok olup giden görüntüleri sunarak,  anların 

tüketilmesine  ve  insanların  her  şeye  ve 

herkese  karşı  umursamaz  tavır  içine 

girmesine 

aracılık 

edişine 

örnek 


oluşturduğunu 

söylemek 

mümkündür. 

Filmde  melankoli  içinde  kaybolan  anlamın, 

izleyiciler  tarafından  elde  edilebilir  olması 

da  mümkün  olmama  tehlikesiyle  karşı 

karşıyadır. 

Geriye 


kalanlar 

sadece 


görünümlerdir.  Ve  görünümler,  nihilizmin 

her  biçimine  karşı  bağışıklık  kazanmış 

şekilde, ortalama olana işaret ederek, hayatta 

kalmaktadır.  

 

TARTIŞMA VE SONUÇ 

Uğur  Yücel’in  Yazı  Tura  filmi,  nihilist 

anlamların  yer  aldığı  bir  film  olmakla 

birlikte,  günümüzün  saydam  sunumlarına 

benzer  şekilde,  tavrını  güçlü  şekilde  ortaya 

koymaktan  çekinen  bir  tutum  içindedir. 

Filmin,  çağına  yönelik  yaklaşımı,  varolan 

düzene  kötümser  ve  hayal  kırıklığı  dolu  bir 

bakış  yöneltmesiyle  sınırlı  kalmaktadır. 

İzleyicinin  zihninde,  dünyanın  boşluğu, 

insan 

varlığının 



durumu, 

geleneksel 

değerler,  aile  ve  arkadaşlık  gibi  konularda 

sorular oluşturmakla birlikte, kendisi net bir 

tavır  belirlememekte,  belki  de  izleyiciye 

bilinçli  olarak  bir  yol  çizmemektedir.  Uğur 

Yücel’in  senarist  ve  yönetmen  olarak  bu 

tavrı,  yaşamın  değerlendirilmesi  sorununu 

bireylere  bırakmak  ve  sadece  çağa  tanıklık 

etmek  şeklinde  algılanabilir.  Uğur  Yücel’in 

çalışması,  değerleri  sarsmak  yerine  sarsılan 

değerleri  sadece  göstererek,  sorumluluğu 

izleyiciye yüklemek şeklindedir. Ancak film, 



İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Yazı Tura Filmi Örneğinde Türk Sinemasında  

‘Saydam Nihilizm ve Anlam’  

 

 

79 



‘gerçek’lik  sınırına  taşıdığı  öyküde,  anlamı, 

değerlerin 

yitimine 

dayanan 


nihilist 

noktada, 

yaşanılan 

olayların 

marjinalleşmesiyle 

saydamlığa 

sürüklemektedir. Film, Baudrillard’ın dediği 

gibi,  görünümlerin  dünyasından  oluşan 

günümüzde  sıkça  yaşandığı  şekilde,  anlamı 

ikinci  plana  atarak,  görüntüleri  ön  plana 

çıkarmasıyla, 

sorgulama 

noktasında 

izleyicinin  düşüncesini  saydam  nihilist 

olguyla karşı karşıya bırakmaktadır.  

  

Yazı  Tura’nın  söz  konusu  özelliği  ile  tam  da 

bu 

noktada, 



çağımızın 

toplumsal 

yansımasının  bir  ürünü  olduğunu  ve  çağa 

yönelik  belge  niteliği  taşıdığını  kabul  etmek 

mümkündür. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR 

Akarsu, B. (1994). Çağdaş Felsefe- Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları. İstanbul: İnkılap Kitabevi  

Akarsu, B. (1998). Felsefe Terimleri Sözlüğü. İstanbul: İnkılap Kitabevi 

Baudrillard,  J.  (2003).  Simülakrlar  ve  Simülasyon.  Oğuz  Adanır  (Çeviren).  Ankara:  Doğu  Batı 

Yayınları (Orjinal kitabın basım yılı 1982).    

Copleston,  F.  (1998).  Felsefe  Tarihi  Cilt  VII-Nihilizm  ve  Materyalizm.  Deniz  Canefe  (Çeviren). 

İstanbul: İdea Yayınevi (Orjinal kitabın basım yılı 1963).   

Magee, B. (1997). The Philosophy of Schopenhauer. Oxford New York: Oxford University Press 

Nietzsche,  F.W.(1999).  Tragedyanın  Doğuşu.  İsmet  Zeki  Eyuboğlu  (Çeviren).  İstanbul:  Say 

Yayınları. (Orjinal kitabın basım yılı 1872).  

Nietzsche, F. W. (2002a).   Putların Alacakaranlığı.İsmet Zeki Eyuboğlu (Çeviren). İstanbul: Say 

Yayınları. (Orjinal kitabın basım yılı 1888). 

Nietzsche, F. W. (2002b).   Güç  İstenci.  Sedat  Umran  (Çeviren).  İstanbul:  Birey  Yayıncılık. 

(Orjinal kitabın basım yılı 1887).  

Nietzsche, F. W. (2004). Ecce Homo, Emre Yıldız (Çeviren). İzmir: İlya Yayınevi. (Orjinal kitabın 

basım yılı  1888). 

Nietzsche,  F.  W.  (2005).  Böyle  Söyledi  Zerdüşt.  Mustafa  Tüzel  (Çeviren).  İstanbul:  Türkiye  İş 

Bankası Kültür Yayınları. (Orjinal kitabın basım yılı 1883).  

Schopenhauer, A. (1958).   The  World  as  Will  and  Representation,    E.F.J.Payne  (Almancadan 

Çeviren). New York: Dover Publications. (Orjinal kitabın basım yılı 1819).  



Sevim, A. (1992). Nihilizme Eleştirel Bir Bakış. İstanbul: İşaret Yayınları.

 

Yüklə 232,19 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə