20
unvanından başka bir isim almamışlardı. Hz. Peygamber‘in sohbetinden daha faziletli
bir şey bulunmadığından bu sohbette bulunanlara ―Sahabe‖ adı verilmişti. Sahabenin
yaşadığı çağdan sonraki asırlarda yaşayanlardan sahabe ile sohbet edenlere ―Tâbiûn‖
ismi verilmişti. Tâbiûndan olan zevat bu ismi en şerefli bir unvan olarak görmüşlerdi.
Tâbiûndan sonra gelenlere ise ―Etbâu‘t-tâbiîn‖ adı verilmişti.
33
Bunlardan sonra halk ihtilafa düştü, derecelerini birbirinden farklı ve
yekdiğerine zıt tipler ortaya çıktı. Bunun sonucu olarak dinin hükümlerine büyük bir
dikkat ve hassasiyetle riayet eden insanlara ―zühhâd ve ubbâd‖ (zâhid ve âbidler) adı
verildi. Daha sonra bid‘at mezhepleri ortaya çıktı. Her mezhep öbürü ile çekişmeye ve
halkı kendisine davet etmeye başladı. Böylece her mezhep zahitler zümresinin kendi
içinde bulunduğunu iddia etti durdu. Bunun neticesi olarak, ―Her nefeste Allah Teâlâ
ile olma‖ halini koruyan ve kendilerine arız olan gaflet musibetlerinden sakınmaya
çalışan ehl-i sünnetin ileri gelenleri mutasavvıf (ve meslekleri için de tasavvuf ) adını
alarak diğerlerinden ayrılmışlardır. Bu zümrenin büyükleri hicri iki yüz senesinden
evvel bu isimle meşhur olmuşlardır.
34
Tasavvuf tarihçileri, ―tasavvuf‖ kelimesinin hicri ikinci asırda kullanıldığı
konusunda ittifak halindedirler. İbn Teymiyye (728/1328)‘ de, bu kelimenin hicri
ikinci asırda ortaya çıktığı fakat üçüncü asırdan sonra meşhur olduğunu söylemiştir.
35
Massignon ise, şahıs nisbesi olarak sufî kelimesinin tarihte ilk defa miladî
VIII. asrın ikinci yarısında, kendine has bir riyazet akidesi bulunan Kûfeli Şii
33
Kuşeyrî, a.g.e., s.95.
34
Kuşeyrî, a.g.e., s.95.
35
İbn Teymiyye, Mecmau’l-Fetâvâ, XI, s.29.
21
kimyager Cabir bin Hayyam ve tanınmış mutasavvıf Kûfeli Ebu Haşim ile
göründüğünü söylemiştir.
36
Bu kelimeye fevkalade bir ikbal mukadder idi; elli yıldan az bir zaman sonra,
bu kelime Irak sufîlerinin bütününe delalet ve iki asır daha sonra, bugün hâlâ şark
tetkiklerinde ―sufî‖ ve tasavvuf tabirlerimizin ifade ettikleri gibi, İslâm sufîlerinin
bütününü ifade ediyordu. Bir ara (100/719) senesine doğru yabancı bir moda ve
Hıristiyan menşeli olduğu için ayıplanan suf veya ―beyaz hırka‖ taşıma o tarihten
itibaren kalacak olan şeklini alıyordu: birçok hadisle (Cavbiyari tarafından yayılmış ve
muhtemelen uydurulmuş), Peygamberin tercih ettiği dini bir hırka haline getirilmek
suretiyle suf Sünnî İslâmiyet‘in başlıca bir kisvesi oldu.
37
Ebu Zerr el-Gıfarî, Huzeyl ve Huzeyfe gibi sahabelerle başlayan ve hicrî
ikinci miladî sekizinci yüzyıl sonlarına, Hasan el-Basrî‘ye kadar devam eden tasavvuf
hareketinin ilk devri, zühd ve takva devridir. Bu devirde tasavvuf hareketinin amacı,
sırf felsefi ve metafizik düşünceden daha çok, salih amele ve ahlâken iyi insan olmaya
yönelik pratik bir harekettir.
38
36
Massingnon, a.g.e., s.26.
37
Massingnon, a.y.
38
Mehmet Bayrakdar, İslâm Düşünce Tarihi, Eskişehir 1999, s.36.
22
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
A-YENĠ FELSEFĠ HAREKETĠN BAġLANGICI
Ammonios, Yeni-Eflatunculuğun kurucusu kabul edilir. Bu kişinin lakabı
Sakkas yani hamaldır, İskenderiyelidir. (175-242 yıllarında yaşamıştır) Ailesi onu
Hıristiyan dininde yetiştirmişti fakat ― felsefe ve akıldan tadınca‖, Yunan inançlarına
döndü. Görüşü konusunda güvenilir ve açık haberler bütünüyle yok olmuştur, özellikle
felsefî eserleri yoktur. Yeni-Eflatuncu Origenes‘le Hıristiyan Origenes, filolog ve
eleştirmen Longinos (213-273), Ammonios‘un öğrencileri arasındadır.
Ammonios‘un en önemli öğrencisi, Yeni-Eflatuncu görüşü bir sistem haline
koyan Plotinus‘dur.
39
Erken Hıristiyan Evre sırasında iki büyük düşünce dizgesi başattı; Hıristiyanlık
ve Yeni-Eflatunculuk. İskenderiye Yeni-Eflatuncu felsefenin coğrafi merkeziydi; kimi
Yeni-Eflatuncular felsefeyi Hıristiyan tanrıbilim için bir temel olarak uyarlamaya
çalışan Hıristiyanlardı. Dünya o sıralar duyuları sarhoş edici tensel hazzın geçici
dünyası ile daha uygun ve daha yüksek bir haz biçimini öneren tanrısal bir doğanın
duyulur üstü dünyası arasındaki ikinci bir çatışma ile yüz yüzeydi. İnsanın inançlarını
ve esenliğini ilgilendiren derin, saygılı öğretilere ivedi bir gereksinim vardı.
40
Seneca, Epiktetus, Marcus Aurelius Stoacı felsefeyi bir kefaret felsefesine, bir
esenlik felsefesine dönüştürmüşlerdi ve Demonaks Kinizm için aynı hizmeti yerine
39
Karl Vorlander, Felsefe Tarihi, (Çev: Mehmet İzzet- Orhan Saadeddin), 2000, İz
yayıncılık, s.215.
40
S. Wıllıam Sahakian, Felsefe Tarihi, (Çev: A.Yardımlı), 1990, İdea, s.80.
23
getirmişti. Kimi Yeni-Eflatuncuların dinsel devimleri ve Patristiklerin felsefeleri
zamanın törel ve dinsel esenlik istemelerine yanıt verme durumuna gelmişti. Her iki
kümede birincil olarak dinsel esenlik sorunu ile ilgileniyordu; dahası her ikisi de
insanın ruhunun kefaret gereksinimi içinde olduğu yolundaki kanıları için bilimsel ve
felsefî temeller kurmaya çalışıyordu. Zamanın iki büyük karşıt kuramı Hıristiyan
olmayan filozof Plotinus‘un ve Hıristiyan tanrıbilimci Origen‘in kuramlarıydı. Her iki
düşünürde Ammonius Sakkas‘ın (Yeni-Eflatunculuğun ünlü kurucusu) öğrencisiydiler
ve ikisi de şu düşünceleri savunuyorlardı: özdek
41
tinin
42
ürünüdür, ve fenomenler
özsel olarak tinseldirler. Tinsel bircilik kuramları; tin ve özdek arasında ahlâksal bir
sorun yaratan bir ikilik vardır; duyu dünyası kötüdür ve Tanrı‘ya yabancıdır; ruhun
esenliği kendini özdekten çıkarmasını ve başlangıçta kendisinden doğmuş olduğu arı
41
Özdek, mekânda yer kaplayan, bilinçten bağımsız olarak var olan her şey. Bilincin
dışında ve ondan bağımsız olarak var olan ve insan tarafından beş duyu ile idrâk
edilen şeyler; Objektif realite olarak tanımlanır. İnsan özdeği duyumlarıyla algılar.
Bu dış gerçek olan özdeğin var olması için insan bilinci gerekli değildir, dış gerçek
insanın ve böylelikle bilincin yeryüzünde varlaşmasından önce de vardı. Özdeğin özü
devim (hareket)tir. Devim özdekte bir öz güç (Otodinamizm) olarak belirir. Özdek
devimselliği ve değişkenliği gereği, sayısız biçimleri kapsar: taş, insan, yıldız, ısı,
yerçekimi, elektromanyetik dalga, radyasyon, kozmik nebüloz... Bkz. Süleyman
Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara 1987, ss.148-156.
42
Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü,
temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık. Bkz. T.D.K, Türkçe
Sözlük Ankara 1988, c.2, s.1476
Dostları ilə paylaş: |