|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3
|
səhifə | 12/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| belgi , alamet , nişane , damga , işaret ; yol göstermek için dikilen nişane ; ula ; canı barda calıngan – caman erdin belgisi ats. : henüz can çıkmamışken merhamet dilenmek- zayıf erkeğin nişanesidir- ; sırt belgi : dış , şekli alamet ; iç belgi : dahili , mantıki vasıf ; uruksat belgisi : ruhsat , müsaade işareti , vize ; bölünö turgan belgi mat. : bölünebilirlik vasfı.
belgile - , işaret etmek , işraet komak ; ifade etmek ; tayin etmek.
belgilen- , işraet edilmek ; ifade edilmek ; tayin edilmek.
belgilenil- , (mana itibarıyle) = belgilen.
belgileş- , 1. hep beraber işaretlemek ; birlikte tarif etmek ; hep birlikte tayin etmek ; 2. taayyün etmek ; işaret edilmek.
belgilet- et. belgile-den.
belgiöö , işaret etme ; tayin etme.
belgilüü , malumluk , muayyenlik.
belgisiz , alameti , işareti bulunmıyan ; meçhul , belirsiz ; belgisiz san mat. : meçhul adet , sayı.
belgisizdik , müphemlik , meçhullük , alda kanday belgisizdikke köngülüm tolkundanat : bir müphemlik kalbimi dalgalandırıyor.
belimçi , (ekseriya yaşlı kadınlar hakkında) 1. asabi hastalıklı kadındır ki bu hastalığa musabolan başkalarının hareketlerini mimiklerini ve sözlerini tekrarlar ; 2. isteriye tutulmuş kadın ; şuuru bozulmuş kadın.
belim = balkim.
belsen – 1. vücudu bele kadar açmak ; 2. mec. gayret , faaliet göstermek ; kapışmaya hazırlanmak.
belseniş – müş. belsen-den.
belsin- , dağ sırtı şeklinde olmak.
bende , f. s. kul (Allahın) ; mec. insan.
bendelik , insan zaaf ve kudretsizliği aczi.
benzin , r. benzin.
ber I = peri ; ber kızınday meltirep folk. : peri gibi güzel gözükere.
ber- II , 1. vermek ; bir defa vermek ; 2. üzerine vermek ; berip-berip kaldı : iki defa çarptı (şiddetlice vurdu) ; 3. baş fiilinin geçen zaman gerondifi ile birlikte yardımcı fiil sıfatıyle , işin başka bir şahsın tevkili ile yahut onun için yapıldığını v iş neticesinin asıl iş gören şahsa değil de , diğer bir şahsa yöneltildiğini gösterir ; tigi kitepti maa alıp ber : öteki kitabı bana al da ver ! ; uunluğa ton alıp ber : oğluna kürk satın al ! ; katın alıp ber- : evlendirmek , mına bu kattı okup ber : şu mektubu (başkası için okuyuver ! ; kılıp ber- : (başkası için) yapmak ; utup ber- : (başkası için) kumarda kazanmak , yutmak ; satıp ber- : başkasının tevkili üzerine satmak (ve parasını malın sahibine vermek) ; men aytkan cakka barıp ber : folk. benim söylediğim cihete git ; degen sözgü könüp ber folk. : onun dediğine muvaffak et ! ; 4. baş fiilin hal gerondifi ile beraber oldukta işin sanki ahval dışında yahut mükerren yapıldığını gösterir ; ala ber : hiçbir şeye dikkat etmeden alıver ! ; bere beret daysinğbi ? : durmadan vereceğini mi düşünüyorsun ? ; kündön küngö arıktay berdi : gün geçtikçe zayıfladı ; kire ber ! : gir gir! ; akçamdı cep kete berebi ? : demek , benim paramı benimseyecek , varsın benimsesin ; suroosuna tüşünö berbey : hala meseleyi anlamamakta devam ederek ; kala berse : hatta daha beter , bu daha bir şey değil , fakat… hatta daha fazla ; eğer bu az ise , o halde…(harfiyen : eğer kalacaksa) ; üy aylana bergençe : ev etrafını dolaşıncaya kadar.
bercak , (beri cak) : bu yan , bu taraf ; bercakta : bu yanda , bu tarafta ; bu yana doğrı ; bercaktan : bu yandan , bu taraftan.
berci , kon. = birja.
berç , katılaşmış dahili (deri altındaki) şiş , lahmi zaid.
berçten- , katılaşmak (deri altındaki şiş hakkında).
berçtüü , katılaşmış (deri altındaki şiş hakkında)
berdir- , vermeye icbar veya müsaade etmek , verdirmek ;coldoşu alam degenin berdirbey , başkaga bergen elem : ona , arkadaşının istediğini verdirmedim de başkasına verdim ; koyo berdir- : koyvermek , salıvermek.
berdirt- , et. berdir-den.
beregi = bereki.
berek = berirek (bk. beri I)
bereke , a. başarı , muvaffakiyet ; araketi köp , berekesi cok ats. bu koyun derisi serpilmeye değmez (harfiyen : çabalaması çok , hayrı yok) ; kızılga bereke ! bk. kızıl ; berekesi menen al- : bir nesneyi fazlasiyle , artığiyle almak ; berke tap 1) Allah razı olsun! ; 2) eve yarasın ! (alım satım esnasında muameleyi kapatan sözdür) ; bereke tappagır ! : ilik , hayır görmeyesin ; kolunun berekesi cok : elinin hayrı yok , eli talihsiz ; iştin berekesin kaçırdı : işi bozdu.
berekelüü , bereketli , feyizli ; berekelüü tamak : mugaddi yiyecek ; berekelüü mal : karlı , kazançlı (semere veren ve s.) hayvan.
berekesiz , bereketsiz ; bahtsız.
bereket = bereke.
bereki , beregi , bu ; işte bu ; bereki bala : işte bu çocuk ; tee bereki : işte öteki ; bereginde : işte burada , buraya doğru.
beren , f. 1. kuvvetli , kudretli ; bahadır , kahraman , yiğit ; tanınmış ; berenim : dul kadın ölen kocası için ağlarken , sık sık onu böyle tesmiye eder ; berenim enem Kanıkey folk. : aziz anneciğim Kanıkey ; berip beren bolguça , berbey saranğ bol ats. : hisset , hamakat değildir (harfiyen : vererek , yiğitlikle meşhur olmaktansa , en iyisi verme ve basislikle tanınmış ol ! ) ; cılkı – beren , cılkını bakkan eren ats. : atlar nimeti tanırlar (faydalıdırlar , hoşturlar) , onları yetiştiren de yiğittir. 2. hakim , akıllı ; 3. kadife ; 4. (rad.) en iyi çelik ; baldagı altın ak beren folk. : altı baldaklı en iyi çelikten kılıç ; 5. terkedilmiş , bakımsız bırakılmış ; beren kalsın ! :mahvolsun , kahrolsun!
berenci , f. (karş. barancı) 1. bir kumaş adıdır ; berenciden köynögün beline orop tanğdı emi folk. : berenciden giyimini beline sardı , kuşandı ; 2. giyim adıdır ; berenci kiygen etme beş tırmak tagın saldırba folk. : berenci giyimi tenimde beş tırnağının izlerini bırakma!
berendik , müc. beren-den ; berendigi belgilüü folk. : kahramanlığı bellidir.
berene , mus. çalgı düzeni , akort.
berenlüü , mus. düzenli , düzenlenmiş ; roguz berenlüü : dokuz düzenli.
berermen ; vermesi gereken kimse ; verici (bk.alarman)
berese , borç ; anın maa beresesi bar : bana borçludur ; sizge berese bolsom : size borçlanırsam.
bereseçi , bereslüü , borçlu ; al maa beresçi : o , bana borçludur.
bereşen , cömert ; bayga karaganda cardılar bereşen bolot : fakirler zenginlerden daha cömerttirler.
bergensi- , verir gibi görünmek , vericilik taslamak.
bergi , algı-bergi : hediye alışıp verişmek ; algı-bergige mıktı . almasını bilen fakat vermek hususunda kusur etmiyen.
bergile- , birkaç defa vermek ; bir çoklarına vermek.
beri I , bu yana doğru , buraya ; daha yakın ;beri kel : buraya , beriye gel ; beri tur : buraya yakın dur! ; arıktan beri : arkın bu tarafına berisine ; berirek : buraya daha yakın ; berirek kel : daha yakın , beriye gel ! ; beri bolgondo : en azı ; beri bolgondo elüü som : en azı elli ruble.
beri II = peri.
beril- , 1. verilmek ; 2. teslim olmak ; mağlubolmak ; 3. sadakatli olmak ; kenğeş ökümötünö berilgen : Sovyet hükümetne sadık.
berile- , beriye doğru hareket etmek.
berilet- , beriye doğru hareket ettirmek.
berilgendik , sadakat ; partiyaga berilgendik : partiye sadakat.
berim , alım-berim bk. alım 4
berimsek = berese.
berim- , srk. 1. çarpmak ; 2. yapışmak , sarılmak , tutunmak ; körüngön cerge urunup berine berbe . rast gelen her şeye sarılma , yapışma! ; urunup berinbey artınğdı baykay cür ! : her şeye sarılma , akibetini düşün!
beriş I , veriş , teslim ; alış-beriş bk. alış II
beriş- II , 1. hep beraber yemek ; 2. yenilmek , teslim olmak ; berişpeske tırış- : yenilmemeye çalışmak.
berişmen , alışman sözünün tekidir.
berişte , f. melek , ferişte ; altın körsö , berişte coldon çıgat ats. altın görürse melek de yoldan çıkar yolunu şaşırır.
berk I , f. (bitkinin) yaprağı.
berk II = bek II.
berki , bu tarafta bulunan , beriki ; arkı-berki sözdür aytıp : öteden beriden konuşarak ; berkinisi : onların içinden bu anda bulunanı ; işte şu.
berkon , f. yalancı tabip ; ruhları çağıran.
bermet , f. (karş. merbet) sedet ; inci ; boncuk ; casalma bermet : yapma inci.
bermette- , sedefle kaplamak veya işlemek.
bermettel- , sedefle kaplanmış veya işlenmiş olmak , sedefe benzer bir şekle girmek.
bermettet- , et. bermette-den.
bersent = merset.
bert = mert ; arıstan ayga minemin dep , ayagın bert kılıptır ats. : arslan aya çıkmak istiyerek bacağını sakatlamış.
bertin- = mertin- ; beli bertinip kalıptır : belini kırmış ; sıngandan bertingen caman ats. : kemiğini yerinden oynaması , çıkması kırılmaktan beterdir.
bertint- = mertint- ; kolumdu bertinttim : elimin kemiği yerinden oynadı , çıktı.
berüü , verme.
besir , r. es. “pisar” ; katip ; nahiye müdürlüğü katibi.
beskek = bezgek.
bespartiye , r. kon. “bezpartiyniy” : fırkasız , bitaraf.
beş , beş ; beşten belgilüü : (kendinin) beş (parmağından) daha vazılı ; beş cıldık : beş yıllık ; beş yıllık plan.
beşatar ; beş atımlı.
beşene , f. 1. alın ; 2. kader , kısmet ; beşenege sızgan yahut beşenege cazgan : mukadder ; beşeneden körömün folk. : kaderin iradesine güvniyorum.
beşi , r. “veşçi” : eşya , bagaj.
beşik , beşik ; beşik üyü . çocuk sığınağı , kıreş.
beşilik , 1. bk. ilik I ; 2. beşlik (iskambil kağıtlarında).
beşiltik , “beşlik” yerine hesap edilen (karş. biriltik , ekiltik).
beşim , f. 1. hemen öğle zamanını takip eden vakit ; kırgız beşim “beşim”den sonra gelen zaman(saat 15-16 suları) ; 2. öğle namazı.
beşmant , belli olarak dikilen üst giyim : beşmet.
beşöö , beş parça , beş tane ; ör. bk. alarman.
bet , 1. yanak ; onğ betinen öptü : sağ yanağını öptü ; bettin çükösü bk. cükö : 2. yüz ; bet may = betmay ; betme-bet : yüz yüze ; betke ayt- : yüze karşı söylemek ; betinğ küy-gür söv. : utanmaz , (harfiyen : yüzün yansız) ; betten al- : şerircesine saldırmak ; söz aytsa ele “ar!” dep , betten alat emü : kendisine bir tek söz söylenir söylenmez yaygarayı basıyor ; betten ala süylö- : saldırır gibi ve kabaca konuşmak ; bet bur- : yüz çevirmek ; bet aç 1) yüz açmak ; 2) utangaçlığını , sıkılganlığını gidermek ; 3) ,. yüzünü açmak , ifşa etmek ; beti açıldı : içyüzü meydana çıktı ; beti açılgan düşman : içyüzü açığa vurulan düşman ; betke kara yahut bet bak veya betbaş : utanmak , sıkılmak ; saygiyle muamele etmek ; (birisinin) mevkiini göz önünde tutmak ; senin betinğe karardım , bolboso- alat elem : yalnız senden sıkıldım , yoksa alacaktım ; bet bagıp , kişi karay albayt : yüzüne bakmak onu korkunç görünce insanı dehşet alıyor ; colborsko bet basıp kişi bara albayt : kaplan üzerine kimse yürüyemiyor ; betine basıp ayt- bk. bas IV I ; betbaktır- : yüz çevirmeye icbar veya müsaade eylemek , yöneltmek ; bet baktırbay turgan boroon : öyle bir tipi ki yüz çevirmenin imkanı yoktur ; bet aldı : aklına estiği cihete doğru , bir meçhul semte doğru ; bet aldı bastıra berişti : herkes canı istediği yana gitti , mühtelif istikametlere dağıldılar ; bet kel : karşılaşmak ; yüz yüze gelmek ; baatırlarga bet kelsenğ , sayışçu elen talıkpay folk. : alplarla karşılaştığında cesaretle savaştın ; bet kıl : yüz yüze koymak , yüzleştirmek ; alğtın baarın bet kılan folk. : bütün alpleri toplıyacağım ; bet aldınça : müstakillen , kendi başına , resen ; öz betinçe : kendi başına , müstakilen ; öz betibizçe : kendi başımıza , müstakillen : beti kara yahut kara bet 1) lekelenmiş , betbaht (adet olduğu üzere , dul kadın veya yavuklusunu kaybeden nişanlı kız hakkında söylenir) ; 2) hayasız , namuslu ; eldi körö albadım , kara bet boldum : elin yüzüne bakamadım , ben lekelenmişim (dul kadın yahut kocası tarafından şüpheye duçar olan kadın böyle söylerdi) ; eri turup erge tiygen-bettin karası ats. : kocası varken kocaya varmak-yüz karasıdır ; bet cırt : (ölüye ağlarken) yüz yırtmak , tırmalamak ; betin cırtıp , tulga kalgan folk. : yüzünü tırmalayıp , dul kalmış kadın ; bet manğday : karşı karşıya , yüz yüze ; bet manğday süylöşköndö : yüz yüze konuştuğumuz sırada ; koydu bet manğday cayıp , taştadık : koyunları bibirine karşı duran (dağ yamaçlarında) otlamak için bıraktık , koyuverdik : et-betinen : yüzü koyun ; et betinen cıgıldı : yüzüstü düştü ; et-betinen catıp : yüz üstü yatarak ; beti kalın : vurdum duymaz ; inatçı ; kök bet bk. kök III ; er cigit el çetinde , coo betinde ats. : cesur yiğit (daima) memleketin kenarında , düşmanın karşısındadır ; 3. satıh (yüzey) ; suu beti : suyun sathı ; beti kaldı “aptala çıkma” kağıt oyununun bir çeşididir (harfiyen : satıh , yani üstteki kağıt kaldı) ; tsilindir beti mat. : üstüvani satıh ; cumalak bet mat. : müdevver satıh ; cerdin betin berbey : yerin sathını baştan başa kaplayıp ; 4. hayvan çehresi , suratı ; erge çarık tabılat , cegen ittin betine kara ats. : yiğite çizme (daha doğrusu çarık : m.) bulunur sen onu yiyen köpeğin suratına bak (şu veya bu suretle haldeten , ancak kabaatini itiraf eden adam hakkında söylenir) ; 5. yönet (istikamet) ; kaysı bette ? : hangi istikamette (bulunuyor?) ; bet al- : yönelmek , muayyen bir temayül göstermek ; coonu bet alıp : düşman istikametine doğru , düşman üzerine ; bet alış : yönet alma , yönelme ; bet aldır- : yöneltmek ; saydı bet aldırıp , beş-aştı iret mıltık atıldı : dere istikametinden beş altı defa ateş edildi ; 6. sahife ; beş bet okup çıktım : beş sahife okuyup bitirdim ; 7. vicdan ; haya ; beti cok : vicdansız ; utanmaz ; kaysı betim menem baram ! : ne yüzle gideyim! ; benim gitmem ayıp olur ; kaysı betinğ menen uşunu kıldınğ ? : bu işi yapmaya nasıl utanmadın ? ; et degende bet barbı ! ats. : “et” deninde utanma olur mu ? (onu yemeden kim dayanır ? ).
betbak , f. al.çak , rezil.
betege , rişi (yeleğimsi) kılgan out ; bir nevi ayrık otu (latincesi : festuka , M.)
betegelüü , rişi kılgan (latincesi stipa , M.) , otu biten mahal.
beter , f. yahut beş beter : daha fazla , daha iyi ; staxanovçul metodtoru cılkı baguunu mından beter öydölötüünü kamsız kıldı : Staxanof usulleri at yetiştirmenin daha fazla genişlemesini temin etti ; ogo beter bk. ogo.
betkey , meyil , yamaç ; bir betkey : bir yana ; bir yanlı , bir taraflı olarak ; bir betkey süröttö- : bir yanlı , bir yalnız vecheden , tasvir etmek ; koy cılkı , töö bir betkey ketti : koyunlar , atlar ve develer hep bir tarafa gittiler.
betmay , yüze sürülen kosmetik krem.
beron , r. beton
betonşik , r. betoncu.
betpak = betbak.
bette- , istikamete , vecheye malik olmak ; cerge bettep cat- : yüzü koyun , yüzüstü yatmak.
bettel- , çevrilmek , yöneltilmek.
betteliş- = betteş.
betten- , yüzünün ifadesi yahut şekli ile birisine , bir nesneye benzemek ; yüzce benzemek (karş. baştan 2 , közden , oozdon) ; ayuu bettengen : ayı suratını andıran yüzlü.betteş- , yüz yüze gelmek , karşı karşıya gelmek , yüzleşmek.
betteştir- , 1. iki nesneyi karşı karşıya getirerek , yüz taraflarıyle yapıştırmak , bitiştirmek ; 2. yüzleştirmek , muvacehe.
betteştiril- , mut. betteşir-den.
betteştirüü , işs. betteş-ten ; iki nesne yüzleriyle karşı karşıya gelme ; yüzleşme.
bettet- , yüzünü çevirtmek ; yüzü ile döndürmek.
bettüü , alı bettüü yahut ali bettüü = alibettüü.
bey I , f. (kendi başına kullanılmaz , beraber kullanıldığı kelimeden ayrı da bitişik de yazılır) bi (nefi ve selp manasiyle isimlerin başına giren bir sözdür , M.) ; beytaanış : bilmdik , tanımadık (kimse) ; bey-daarat = daaratsız ; beyopa = oopasız ; bey esep = esepsiz.
bey II , f. bahtsız.
beybaş , f-k. yol bilmez , söz dinlemez , yaramaz , haşarız ; terbiyesiz , edepsiz ; beybaş süylö- : edepsizce söylemek , konuşmak.
beybaştık , yaramazlık ; terbiyesizlik ; söz dinlemezlik ; nezaketsizlik ; itaatsizlik.
beybay = beypay.
beybelçek , beybelek , ayak parmaklarının boğumları.
beycay , f. uygunsuz , intizamsız ; zor , güç (vaziyet hakkında).
beycaylık , uygunsuzluk ; intizamsızlık ; zorluk (vaziyet hakkında).
beydaarat , bk. bey I.
beydarman , f. = darmansız.
beygam , f-k. gamsızca , kaygusuzca ; gamsız , kaygusuz.
beyıyman , f-a. =imansız.
beyil , a. 1. hulk ,seciye ; kiçi beyil : hürmetkar ; nezaketli ; zarif ; mültefit , terbiyeli ; beyil çeç- : şen ve şatır olmak ; beyil bol- : tasvibetmek ; muvafakat etmek ; sözünğö beyil boldum : sözünü kabul ettim ; beyili kenğeydi yahut beili kenğidi : gereği gibi hatır saydık ; adamakıllı cömert oldu ; beyili tar. : hasis ; ar kim öz beyilinen tabat ats. : hırsızın fiiline göre cezası , ıstırabı (harfiyen : herkes tabiatına göre bulur) ; beyil küt- : kabarmak (kibir ve gurur göstermek) ; kurulmak ; 2. arzu , heves ; beyilim çappayt : canım istemiyor ; tamakka beyilim çappayt : iştahım yok.
beyildik , kiçi beyildik : nezaket ; zarafet ; hatırsayarlık.
beyim = belem (bk. ele II)
beyiş , f. cennet , uçmak , behişt ; segiz beyiştin kızı mit. : sekiz uçmağın kızı , hur , huri.
beyişi , f. cennete mensup , ennetlik ; mec. ölmüş , muteveffa ; beyişi bolgon apam : cennetlik annem.
beyit , a. mezar taşı kitabesi , epitaphe ; beyit başı dn. : ölünün vefatından kırk gün geçtikten sonra yapılan dua töreni.
beykam = beygam.
beykaruu , f-k kuvvetsiz , gevşek.
beykaruuluk , gevşeklik , dermansızlık.
beykasam , f. 1. bekasap (boyunca ufak çizgileri olan , yarı iprekli , yarı pamuklu parlak kumaş) ; 2. bu gibi kumaştan yapılan cüppe.
beykayrat , f-a gayretsiz , beceriksiz.
beykayrattık , gayretsizlik.
beykut , f. sakin , dağdağasız ; sükunetle ; dağdağasızca.
beykutçuluk , dağdağasızlık , sükun.
beykutsuz , rahat durmıyan (rahatsızlığı mucibolan)
beykuttuk = beykutçuluk.
beyl = beyil.
beyle- , beylep uk- : dikkatle dinlemek ; menden uksanğ , beylep uk folk. : eğer beni dinlemek istersen , dikkatle dinle.
beym = belem (bk. ele II)
beyman = meyman.
beymaza , f. bıktırıcı ; rahat durmıyan ; yol bilmez ; beymaza kıl- : rahatsız etmek , bıktırmak.
beymazalık , bıktırıcılık.
beymençek , 1. ayak bileği ; 2. bilek.
beynamaz , f. 1. namaz kılmıyan , binamaz ; 2. mec. müslüman olmıyan , gayri müslim.
beyopa , f-a = oopasız.
beypay , f. azap , ıstırap , elem , acı ; rahatsızlık ; beypay tart- : eziyet ve zahmete katlanmak ; azap çekmek , rahatsız olmak ; beypayga sal- : azaplanmıya sebebolmak ; rahatsız etmek ; betinğ kızıl tabılgı beypayga saldınğ canımdı folk. : yüzün kırmızı tabılgı ağacı gibidir , benim ruhuma ıstırap çektirdin ; beypayınğ tarttım bir neçe folk. : senin yüzünden kafi derece azap çektim.
beypayla , azaplamak , ıstırap çektirmek ; rahatsız etmek.
beypaylık = beypay.
beypil , 1. refah , sükun , huzur ; beypilde cat- : refah içinde yaşamak ; 2. sakin ; nezaketli ; zarafetli ; beypil bolgun : nazik , terbiyeli ol.
beypilçilik , 1. kaygusuzluk , refah ; 2. barışlık ve rahat zamanlar.
beypilde- , müdahane etmek ; hizmete hazır bulunmak , yaramıya çalışmak ; hizmet göstermek için çabalamak.
beyrömçö = böyrömçö.
beysaza , f. haysız , utanmaz.
beysazalık = hayasızlık , utanmazlık.
beyşembi , f. Perşembe.
beyt = beyit.
beytaalay , a-f talihsiz , bitalih.
beytaanış , bk. bey I
beytarap , f-a bi taraf , tarafgir olmıyan.
beytaraplık , bitaraflık , tarafgir olmamaklık.
bez I , gudde , bez , ur ; bez çocu- : teşekkül etmek , varlığa gelmek (ur hakkında) ; bez kişi 1) hissiz ; “kalın derili” adam ; 2) tabiatça kapalı kimse.
bez- II , inkar etmek , tanımamak ; bir adeti terkeylemek ; bizar olmak , bıkmak , usanmak ; candan bezdi : hayttan bıktı , bizar oldu ; at beze kaçtı : at kaçarak uzaklaştı ; ata bezer : öyle bir adam , ki (öz) babası ondan bezmeye hazırdır.
bezbeldek , toy kuşunun bir nevi (latincesi : otis tetrax , M.)
bezdir- , nefret telkin etmek , inkar ettirmek.
bezel , cer çeçegin bezep ırdadı : güzel ve gönül kaparcasına ırladı , teganni etti.
bezelen- , bağırıp ağırmak ; tolgoo kelip , bezelendi : kabile arasında kapışmalar başladı ve feryat koptu.
bezelent- , et. bezelen-den ; bezelentip ırda- : özenerek , candan ırlamak.
bezen- , süslenmek , tezyin edilmek.
bezent- , tezyin etmek , süslemek ; tezyin ettirmek.
bezentüü , işs. bezent-ten.
bezenüü , süslemek , bezenmek.
bezer , f. yahut azar-bezer ; rahatı kaçan ; güç duruma konulan ; ıylap bezer kıldı : ağlamasıyle bıktırdı.
bezermen , azarman sözünün tekidir ; azarman – bezermen.
bezgek , malarya , sıtma.
bezilde- , şiddetli rahatsızlık , telaş göstermek , rahatsızlanarak kıvranmak ; buuday kuurganday bezildeyt : başına marsık vurmuş gibi kıvranıyor (harfiyen : kavrulan buğday gibi)
bezir = besir.
bezmen , r. “bezmen” : kantar.
bezmende- , “bezmen” le tartmak.
bezmendeş- , müş. bezmende-den.
bezmendet- , et. bezmende-den.
bı , soru (istifham) ekidir ; eklendiği sözün sesçe düzülüşne göre bu ek şu aşağıdaki şekillerde bulunmaktadır : bi , bı , bu , bü , pi , pı , pu , pü ; barbı ? : var mı ? ; atpı . atpı ? ; at mıdır ? keldibi : geldi mi ? ; itpi ? : köpek mi ? ; kolubu : kolu mu ? ; cokpu ? : yok mudur ? ; tööbü ? : deve mi ? ; ötpü ? : öt mü ? ; ele sözile (bk. ele II) ve eken kelimesiyle (bk. eken9 birleştiğinde bu ekin seslisi (saiti) düşüyor : keldi beken ( bi eken) , cok peke ve s.
bıc , bıc-bıc tahammür etme , fısıldama , kaynama onomatoopee’si ; bıc bıc etken torgoylar : cıvıldayan tarla kuşları.
bıcı I , 1. (Alay’da) kıyılmış , kavrulmuş , pirinçle veya unla karıştırılmış etten yapılmış olan sucuk ; 2. (Talas vadisinde) : beyinden , kuyruk yağından , kandan yapılmış olan sucuk.
bıcı II , kuştar bıcı-bıcı sayşarat : kuşlar şen ötüyorlar.
bıcılda- , 1. ses çıkararak kabarkam ; bozo bıcıldap açıyt : boza ses vererek kabarıyor. 2. kaynaşmak , dolup boşalmak ; pek çok mikdarda bulunmak (diri mahluklar hakkında) ; buçuldagan kurt : kaynaşan böcekler.
Dostları ilə paylaş: |
|
|