|
![](/i/favi32.png) A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3camırat- , et. camıra- dan.
camoo, 1
|
səhifə | 18/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| camırat- , et. camıra- dan.
camoo, 1. yama koyma; 2. yama.
campa, inek tezeğinden yakmak için yapılan yufka.
campay- , 1. yan gelip yatmak, uzanıp yatmak; 2. yassılamak; basık, ezik olmak.
campoz, karakuş nevilerinden biridir.
camşıy- , bir yana sapmak, eğrilmek; caagı camşıydı: çenesi çarpıldı.
camşıyt- et. camşıy- dan.
can I, yan, cihet; biyik toonu canınan kör, başına çıpka, cakşı kişini alıstan uk, canına barba- ats. : yüksek dağa yanından bak, tepesine çıkma; iyi adam hakkındaki sözleri uzaktan dinle, yanına varma! (yakından onlar ehemmiyetlerini kaybediyorlar) ; canımda: nezdimde, katımda; canımda cok: üzerimde yoktur; canına bar! : yanına yaklaş! canınan tölödü: kendisi, kendi hesabına, kendi cebinden ödedi; cancagın karanıp: etrafına bakarak; canın karardı yahut can- cagın karardı: etrafın abakındı; coktun canında: yokun yanında, hemen hemen yok gibi; can tart- ,: birisinin tarafını tutmak; birisinin tarafına geçmek; canga bas- 1) saklamak; 2) cebe koymak, kabullenmek, benimsemek.
can II f. ruh, can; canlı varlık; insan; canı barbı? : diri midir? , daha soluk alıyormu? ; can coldoş: canciğer dost; canı kolunun uçunda: canlı cenaze (harfiyen: canı elinin ucunda) ; can cok anda: o korkaktır; başın kötörör canı çok: başını kaldıracak gücü yok, o büsbütün kuvetten düştü; can kişige aytpa! : kimseye söyleme! ; canga körünböy: kimseye görünmeden; candan murun: herkesten önce; candın mittaamı: dolandırıcıların elebaşısı; üyün körgön can emespin: ben hiçbir zaman onun evinde bulunmadım (harfiyen: ben onun evini gören can değilim) ; canım töbömö çıktı: canım tepemem sıçradı : gayet korktum; canım ökçeye gitti (harfiyan: canım tepeme sıçradı) ; canım kulagımdan uçuna çıktı: pek korktum (harfiyen: canım tepemem sıçradı) ; canım kulağından ucuna fırladı) ;can açır tuugan: (yakınları için) canı acıyan hısım ; akrabalarını düşünen akraba; can baguu yahut canbaguu: maişet kaygıları, geçinme meşgaleleri; can baktı bk. bak IV; can kolgo al- : herşeyi göze almak (harfiyen: canı ele almak) ;kılıç menen çabışp, canın kolgo alşıp folk. : birbirine kılıç çalarak, sonona kadar dövüşmeye karar vererek; canınğdı oozunğa tiştep bar! : cesaretle yürü! ; can talaş- 1) ölümle güreşmek, can çekişmek; 2) mec. büyük gayret sarfetmek, bütün kuvvetiyle çalışmak; can talaştır- : büyük gayret sarfettirmek, aşırı derecede kaygılandırmak; can ber- 1) can vermek, hayatını bağışlamak; 2) andiçmek; can sal- es. : andiçmek için kendi yerine başkasını kovmak; canım tört çarçı boldu: parçalarınıyorum, büsbütün bittim; canına battı: bizar oldu; canı çıktı1) canı çıktı, öldü; 2) kendini kaybetti; carım can: canlı cenaze; kılça can: kıl kadar can: siyah can; çımın can: sinek can; altın can: altın ruh (bunlar folklorda sık sık kullanılan vasıflardır) ; kara canın zorgo bgıp cüröt: zor geçiniyor(harfiyen: kara canını zor geçindiriyor) ; kara canın cesin! : kahrolsun! (harfiyen: siyah ruhunu yesin! ) : can – canıbar : bütün canlı varlıklar; can bütkön yahut canbütkön :bütün yaşayanlar; amalın candan aşırdı: sanatiyle herkesi geçti (harfiyen: her diriyi..) ; can cer: çocuk doğurma azaları; can dilibiz menen: can ve gönülden; başımla beraber; can candan bk. candan; can algıç: Azrail; can kıygıç: katil, canı keçke cetpesin! : akşama kadar yaşamasın! ; canın sabap: bütün kuvvetiyle; canımdı cebeymin! : (yalan söyledimse) canım çıksın; kendimin düşmanı değilim ya!
can- III, dönmek; sözdön can- : sözden caymak, sözünden dönmek; ciptin uçu candı: ipliğin ucu dağıldı, çözüldü; şişik candı: şiş indi; cüz canbagan cigit: cesur pervasız yiğit, delikanlı.
can- IV, yanmak, tutuşmak.
can-V = canı- .
cana, yine, daha; mükerreren.
canadil, kon. cenaddel.
canakı= canğkı.
canaş- , 1. yan yana bulunmak; yan yana bulunmak veya hareket etmek; canaşa: yan yana; böğür böğüre; canaşa cat- : böğür böğüre yatmak; canaşa bastır- : yan yana gitmek; 2. yaklaşmak, yanaşmak.
canaştır- , yaklaştırmak, yan yana koymak, böğür böğüre koymak.
canatan, gene, yeniden, yeni baştan.
canayak, kulplu çanak (daha fazla nasıbay bk. tütünü övütmek için kullanılır) .
canaza, a. dn. cenaze namazı kılmak.
canbaguu, bk. can II.
canbaktı= can baktı ( bk. bak IV) .
canbaş= cambaş.
canbütkön, bk. can II.
cancak, (can- cak) bk. canI.
cancökör, tarafdarlık, yardakçılık.
canç- , dövmek; parçalamak, ezmek.
cançıl- , ezilmiş, dövülmüş olmak.
cançıra- , kırılmak, parçalanmak, ezilmek.
cançmal, darı yarması, süt ve yap ile yapılan bir nevi yiyecek.
cançuu, işs. canç- tan.
cançuur, havan (havaneli ile birlikte) .
canda- , 1. yanında bulunmak; yan yana durmak; 2. yakın gelmek, yanaşmak; 3. hizmet etmeye çabalamak; yaltaklanmak; yaranmak.
candama, 1. yanda bulunan nesne; yandaki; teğit( temas eden) ; süylömdün candama müçölörü gram. : cümlenin tali ( ikinci derecedeki) üyeleri; 2. (kuşakta) üzerinde bıçak taşınan kayış; 3. yol arkadaşı.
candan- , 1. canlanmak; 2. candan yahut can candan- : aile sahibi olmak; tentirep cürgönçü mal mal maldanayın, can candanayın: işsiz dolaşmaktansa, mal ve aile sahibi olayım.
candandır- , canlandırmak.
candandırıl- , canlanmak, canlılık kesbetmek.
candandıruu, işs. candandır- dan.
candant- , canlandırmak, ruh vermek.
candanuu, işs. candan- dan.
candar, f. canlı, diri varlık.
candarm, candarman= jandarm.
candaş- , es. işi ant vermek suretiyle halletmek.
candat- , yahut candatıp ayt- : kapalı, kinayeli söylemek.
candık, 1. diri varlık; 2. (koyun, keçi gibi) ufak evcil hayvanlar.
candır- I, tutuşturmak( yakmak) ;kundaklamak.
candır- II, geri vermek, iade etmek; cip candır: bükülmüş ipliği çözmek, açmak; candırıp sura- : tekrar sormak veya dilemek(rica etmek).
candıral, kon = general.
candırmak, çözmek, halletmek; tabışmakka candırmak: bilmeceyi çözmek.
candırmaktuu, candırmaktuu kep: ima, telmih; ima ile söylenen söz; daha ör. bk. canıktat.
candıruuçu, yakıcı; kundakçı; soguş otun candıruuçular: harp kundakçıları.
candimi, bk. dimi.
candooçu, kız kuuduru. (bk. kız) oyununda delikanlıya yahut kıza refakat eden erkek.
canduu, canlı, diri.
canğ, jest, hareket.
canğak, ceviz.
canğakı, (rad. , V) = canğkı.
canğcal, f. şamata, kavga.
canğcalçıl, kavgacı, şamatacı, nifakçı.
canğcaldaş- , kavga etmek, patırtı çıkarmak.
canğcaldaştır- , işi kavgaya, patırtıya çıkarmak.
canğcalduu, nizanlı, münazaalı.
canğcunğ, çin. (destanda9 : vilayet amiri, umumi vali.
canğda- , ellerle jest yapmk; canğdap süylöş- : jestlerle anlaşmak.
canğdoo jestler yapma.
canğgak= canğak.
canğgızdık= calgızdık.
canğı, 1. yeni; ay canğısı: ayın ilk yarısı; aydın beş canğısı: ayın beşinci günü; 2. ahiren, az bir müddet önce; canğıdan: ahiren: ahiren bir müddet önce; henüz; canğıdan kötörülgön ay: henüz doğan ay.
canğıçıl, müceddit, yenileyici.
canğıl- , yanılmak.
canğıla- , yenilemek; et canğılap cesin dep, elüüdön aşık cılkı aldım folk. : taze et yiyebilsin diyerek, elliden fazla et aldım.
canğıldır- , yanıltmak, şaşırtmak.
canğıldıruu, yanıltma, şaşırtma.
canğılık, yenilik, yeni şey; yeni haber; kündün canğılıktarı: günün yeni haberleri.
canğılış I, yanlış,hata; yanlış olarak.
canğlış- II, yanılmak, şaşırmak.
canğılıştık, yanlışlık.
canğlıştır- , et. canğılış- II den.
canğılıştıruu= canğıldıruu.
canğılt- = canğıldır- .
canğıltuu= canğıldıruu.
canğır- I, çınlamak,yankılamak (yankı hakkında) .
canğır- II, yenilemek; köönüm canğırat: gönlüm ferahlıyor.
canğırıkta- , yankılandırmak; gürletmek (havayı sesle doldurmak) ; oy- toonu canğırtıp ırdap kele atat: dereleri, dağları yankılandırarak rlayıp (şarkı söyleyip) geliyor.
canğırtıl, yenilenmiş olmak.
canğırtış- , müş. canğırt- tan.
canğırtuu, işs. canğırt- I den.
canğıruu işs. canğır- II den.
canğkı, deminki; anılan.
canğsa, 1 .(bir yönetiyi göstererek yahut darbeyi defederek) el sallamak; elin ters yanıyla vurmak; 2. jestler yapmak.
canğsak- = çala; canğsak uktum: kulağıma çalındı; işittim amma, tam olarak işittiğimden emin değilim; soyul canğsak tiydi: sopa hafifçe dokundu.
canğsıl, işibiz bir canğsıl boldu: işimiz açıklandı, karalaştırdı, bitti.
cağonsoo, 1. ( yönetiyi gösterirken yahut bir darbeyi defederken) el sallama; 2. jestler yapma; el kol hareketleri yapma.
canı, , 1. ilişmek, dokunmak; yandan yanaşmak; yanından geçemek; 2. kah bir yanını, kah öteki yanını sürterek (bıçak, ustura ve s.) bilemek; caak canı- : çene çalmak, dırlanmak; caagın canıgan: geveze; azuusun avga canıgan bk. azuu.
canıbar I, f. hayvan.
canıbar II, kon. = yanvar.
canıktat- , ima etmek, kinaye ile anlatmak; candırmaktuu kep aytam, canıkatatıp dagı aytam folk. : kinaye ile söylüyorum, bir daha ima ile anlatıyorum.
canıma, 1 . sürtünen; 2. kad. bileği taşı.
canış- , müş. canı- dan.
canıt- , et. canı- dan; caak canıt- : çene çaldırmak, dırlandırmak.
canıtma, 1. es. tefrika (gazetede) : 2. rastgele ileri sürülen küçük bir fikir.
cannat, a. 1. cennet, uçamak; 2. (folklorda) kıymetli bir kumaşın adıdır.
cansar, f. çala cansar: yarı diri, canlı cenaze.
canselek = canserek ( bk. serek) .
cansıra- , yarı diri, ölüme yakın olamk, takatten düşmek.
cansız I, cansız;hissiz.
cansız II, çasıt, casuz.
cantalaş- , yahut can talaş bk. can II.
cantalaştır- , yahut can talştır bk. can II.
cantay- , yan yatarak, dirsekle dayanmak; cantayıp cerge catpayın folk. : yanımla yere yatmayım!
cantayma, dağ yamacı.
cantayuu, işs. cantay- dan.
cantık, yamık, eğilmiş, mail,eğrilmiş; cantık kurt zol. : bir nevi karides; cantık sızık bk. sızık I.
cantıy- , eğilmek, eğrilmek; apkıtı cantıygan caman kepiç: ökçesi eğrilmiş berbat lastikler.
cap I, ( rad. ) kazılmış hendek.
cap II, ca sesiyle başlıyan kelimelerin önüne takviye için katılır: capcaman: çok fena;cap- cakşı: pek iyi; cap- canğı: yepyeni;cap- calgız:yapa yalnız, büsbütün yalnız; cap – caşıl: yemyeşil; cap- caş: çok yakın, yan yana.
cap III, caagı cap boldu: çenesi durdu, sustu.
cap- IV, örtmek, kapatmak; kapatmak; üy cap- : keçe evi örtmek; eşik cap- : kapı kapamak; cara acpkan: yaralarla kapanmış, yaralar içinde; tokoç cap- : ekmek pişirmek ( karş. : bışır- ) ; caba: baştan başa; cala cap- : iftira etmek; zemmetmek; yalandan itham eylemek; sarpay cap- : hil ‘at giydirmek.
capa, capa tırmak bk. tırmak.
capaa, 1. a. cefa; tazip; cebir; capaa kör : cefa görmek; capaa kıl- yahut capaa sal- : rahatını kaçırmak; eziyet vermek; 2. hiyanet, ahdi bozma; ahit bozan.
capalak, puhu (kuş) .
capalakta- , kuşbaşı kar yağmak; capalaktap kar caap turat : kuşbaşı kar yağıyor.
capaldaş, alçak ( kısa) ; calpadaş boyluu, kenğ dalı folk. : kısa boylu, geniş omuzlu.
capan, 1. vahşi, yabani, ele alışmayan, evcil olmıyan; capan bolup kal: vahşilemek; 2. işlenip bakılmamış; capan bede: yaban yoncası ; 3. barbar; 4. çöl.
capandık, vahşilk, barbarlık.
capanğ, capanğ- cupanğ : kuşbaşı şeklinde (kar) .
capanğda- , hareket etmek; harekete getirmek gayet geniş, çuvalımsı giyim giymiş yahut ezik kalpak giymiş kanburu çıkmış insan hakkında) .
capar, a. dn. her şeye kadir, cebbar (Allahın sıfatıdır) .
capayı, sahravi, vahşi, yabani.
capayıçılı, vahşet, yırtıcılık.
capılda- , 1. çok söylemek ; 2. yaltaklanarak konuşmak.
capır- , devirmek, bükmek; yere doğru eğmek ; (diyelim, yelin otu eğmesi gibi) : congoş konu şamal capırdı: yoncayı rüzgar yaktı; izdep cüröm capırıp folk. : özenle araştırıyorum; at ku’ agın capırdı: at kulağını kıstı.
capırak = calbırak.
capıray- , alçak, basık olmak: capı raygan caman üy: kötü, basık oba.
capırıl- , mut. capır- dan; mizi capırıldı 1) diş diş oldu; 2) mec. burnunu kırdılar ( kibrini giderdiler) .
capırt, yahut cabıla capırt : toptan, kütle hallinde; baştan başa; hepsi, tamamiyle; capırt birdey: baştan başa aynıdır; capırt atka minisip folk. : hepsi birden ata binerek.
capıs = capız.
capız, alçak, kısa boylu; ezik; capız üy: basık ev; capız töbö: alçak, yassı tepe.
capkak, kubbe ( çatı) .
capkıç, kapak ; al capkıç: önlük.
capma, örtülmüş, kapanmış; capma alaçık: kerege (bk.) siz oba; capma çelek: az mikdarda boza, insanın kendisi için yahut en yakın dostları için saklanmış olur.
capsar, örtü ( örtecek nesne ) taştın capsarına koydu: taşın arkasına koydu.
capşır= cabıştır; cerge capşıra çap! : öyle çarp ki yere yapıssın.
capşırıl- = cabıştırıl- .
catı, kazanga captı: kazanda pişirilen ince yufkalar.
captık= capdık.
crtır, kapatmak, örttürmek; ürttük captır- : örtü, çul ile örttürmek.
captıruu, işs. captır- dan.
car I, f. dost, yar, sevgili kadın, metres; car körüşüü: bir oyunun adı ( bk. oyun) esnasında erkek ve kadın gençlik bununla eğlenir; car körüş, car körüşüü oynamak; car- car: düğün şarkısının nakaratıdır; tört car = çaryar.
car II, f. moyunum car berbeyt: arzum yok, tembelliğim tuttu; moyun car berbegendikten: arzusuzluk yüzünden, tenbellik dolayısıyle.
car III, yar, uçurum, dik sahil; car taş: deniz kıyısındaki sırt kaya.
car IV, feryat; ilam; ilan;car sal-: feryat, yardıma çağırma; (münadi vasıtasıyla) umuma bildirme.
car V. yarnak, parça parça etmek; otun car- : odun yarmak, kırmak; cara çap- : yararcasına kesmek, çalmak; artık döölöt baş carbayt ats. : fazla servet kafa yarmaz, kırmaz, fazla mal göz çıkarmak.
cara I, yara; cerha; karha.
cara- II, 1. hoşa gitmek, yaramak; carayt: olur; iyi; işe yarar; işke carabayt 1) işe yaramıyor; 2) hükümsüz; biz dagı sizdinğ bir işinğizge carap kalarbz: bir vakit bizde sizin bir işinize yararız: bir ooz. << kel >> digenge carabayt: << buyu runuz inşallah >> demesini bile bilmiyor; 2. antrenöman görmek; koşuya, sefere hazır bulunmak (at hakkında )
caraat. a. = cara I.
caradar, k.f. = caraluu.
carak, silâh; teçhizat; coo carak: savaş silâhları; carak-cabdık: teçhizat; tedarikât; kerek-carak 1) gerekli teçhizat vetedarikât; 2) silâh ve mühimmat; kerek-carak koomu: yoğaltım (istihlâk) şirketi.
caraksız, 1. işe yaramıyan, berbat; 2. müsellâh olmıyan, silâhsız.
caraktan-, silâhlanmak.
caraktandır-, silâhlandırmak.
caraktandıruu, işs. caraktandır-dan.
caraktant-, silâhlandırmak.
caraktanuu, işs. caraktan-dan.
caraktuu, 1. işe yarayan; cumuşka caraktuu: çalışabilen; 2. silâhlanmış; caraktuu künü coo kelbeyt ats.: insanın silâhlandığı gün düşman galmez.
caral-, yaratılmak, halkedilmek.
carala-, yaralanmak, cerhetmek.
caralan-, yaralanmak, cerhedilmek.
caraloo, yaralama.
caraluu, yaralı, mecruh; caraluu kiyik cata albas ats ats.: yaralı geyik (bk.) yatamaz; coo aaygan - caraluu ats.: düşmana acıyan kendisi yaralanır.
caram, yarama; işe yarama.
caramazan, a. dn. ramazan ayında söylenen âyinlik şarkı (bk. ramazan) .
caramdık, istidat, işe yararlık.
caramduu, 1. yarayan; işe yarayan; caramduu cer: (ekim için) yarayan toprak; 2. sevimli; caramduu at: endamlı, güzel at.
caramduuluk, 1. yararlık, işe yararlık; istidat; ar kimden – anın caramduuluguna caraşa, ar kimge –anın emgegine caraşa: herkesten istidadına göre, herkese emeğine göre; 2. sevimlilik.
caramsıktan-, yaranmak; iş görür gibi gözükmek.
caramsız, yaramaz, işe yaramıyan; caramsız cer: (ekim için) yaramıyan toprak.
caramsızdık, yaramazlık, fena hareket; tayip edilir hareket ve iş; intizamsızlık; hovardalık.
caranğka, 1. ufak kırılmış odun, yonga; 2.<>: kopuntu.
carardık, yararlık, yarayan; işke carardık: kullanılabilen.
carasız, yarasız, mecruh olmıyan.
caraş-, 1. barışmak; 2. yakışmak; münasip ve yaraşık olmak; bizge içkilik caraşpayt: bize ayaşlık yakışmaz; bakkan eesi caraşsa, kara küçük sak bolot ats.: sahibi uygun olursa, kara (yani bayağı, soysuz) enik dahi uyanık olur
caraşa, göre (tevfikan); tatbikan; cergeliktüü şarttarga caraşa: mahallî şartlara göre uygun olarak; daha ör. bk. caramduuluk.
caraşalık, uygunluk, mutabakat.
caraşık, yararlık, işe yararlık; caraşıgı cok kiyim: yakışmayan giyim, özenle dikilmemiş elbise; çaraşık kün: açık, iyi gün.
caraşıktuu, yarayan; hoş; yakışan; caraşıktuu kiyim: tam gelen, yakışan elbise.
caraşımduu, yakışık, yaraşık.
caraşpastık, barışmazlık.
caraştır-, barıştırmak.
caraştıruu, işs. caraştır-dan.
caraşuu, işs. caraş- 1 den; caraşuusu.cok küröş: barışılmaz mücadele.
caraşuusuz, barışmaz.
carat-, 1. tasvibetmek, beğenmek; 2.işe yarayanı seçmek, iyisini ayırtlamak; cılkından caratıp at mingen folk.: sürüden seçerek en iyi ata binmiş; 3. antrenöman yapmak: at carat-: atı koşuya veya sefere hazırlamak için antrenöman yapmak; at suutup caratıp folk.: atı antrenöman yaparak; 4. yaratmak, halketmek.
caratıl-, yaratlmak, halkolunmak.
caratılış, tabiat, fıtrat; caratılış baylıktarı: tabiat zenginlikleri.
caratkan, dn. yaradan, hâlik.
caratuu ı, tasvibetme.
caratuu ıı, yaratma, halketme; icad etme, varlığa getirme.
carbanğda-, lâübalilik etmek, lâübalice şaka etmek, lâübalice kucaklamak.
carbay-, zayıf olmak (başlıca, gülümseyen yüz hakkında).
carçı, münadi, çığırtkan.
carda, 1. su aşındırmak; eşmek; kazımak; alışğndı bek bayla, cardap ketse suu berbeyt folk.: arkını iyi pekit, kazılırsa su vermez; 2. sıraya dizilmek; beleske çıgıp cardagan folk.: dağ geçidine çıktılar ve sıraya dizildiler.
cardam. f. yardım, müzaharet.
cardamçı, yardımcı, muavin; cardamçı etiş gram.: yardımcı fiil.
cardamdaş ı, birine yardım edenler.
caramdaş ıı, karşılıklıca yardım etmek.
cardamdaşuu, yardımlaşma; cardamdaşuu komissiyası:müzaharet komisyonu; cardamdaşuu kassası: karşılıklı yardım sandığı.
cardamsız, yardımsız, âciz, yardım
görmiyen.
cardan-, merakla, hayretle bakmak,
gözlerini geniş açmak (çok şahıs-
lar hakkında); adamdın baarı çuuldap, katar turup cardanıp folk. :bütün halk sıraya dizilerek ve hayret ederek gürültü yapıyor; emine cardanasınğar?: neden gözlerinizi faltaşı gibi açıyorsunuz?
cardanğ, (rad.) canlı; canlılık.
cardaş-, müş. carda 2 den.
cardı, fakir, züğürt; cardı-cabırgay
yahut cardı-cakır: fakir halk.
cardıçılık = cardılık.
cardık = carlık.
cardılan-, fakir düşmek, züğürtle-
mek.
cardılık, fakirlik; cardılığın caşırgan bayıbayt ats.: fakirliğini gizliyen zenginleşmez.
cardır-, yardırmak, kırdırmak (diyelim odunu ); tabıt cardır-: tabut yaptırmak.
cargak, 1. zar (bir iç havuzu kaplıyan yahut iki uzvu birbirinden ayıran ince deri, m.); 2. tüyünden ayrılmış ve arıtılmış hayvan derisi; cargak şım: deri şalvar; cargaktay:arık, zayıf.
carganat, yarasa.
cargı, taş cargı: taş yarıklarında biten bir otun adıdır.
cargıç, yırtıcı; cargıç kuştun mıktısı alp kara kuş bar eken folk.: orada yırtıcı kuşların en güçlüsü olan kartal varmış.
cargılçak, el değirmeni
cargız-, patlatmak.
cargızıl-, patlatılmak; dinamit menen cargızılgan: dinamitle patlatılmış.
carı ı, töş carı bk. töş.
carı- ıı, haliden memnun olmak; gereği gibi tatmin edilmek (daha fazla menfi şekilde kullanılmaktadır); al tamakka carıbagan: (eskiden) adamakıllı yiyecek görmemişti; er carıbagan nerse: değersiz nesne; boş; ufak tefek.
carık ı, ışık, aydın; carıkka çık- : aydınlığa çıkmak (dünyaya çıkmak: neşrolunmak, tabedilmek); carık kıl-: aydınlatmak; lâmba yakmak.
carık ıı , çatlak yarık, çatlamış olan.
carıkçılık, ışık; aydın dirim; mesut yaşayış.
carıktık, göz nuru; sevgili.
carıl- ı, aydınlatılmak, aydınlanmak; manğdayı carıldı: alnı aydınlandı, sevinçten nur saçıyor.
carıl- ıı, yarılmak, çatlamak, patlamak, infilak etmek.
carılda-, çene çalmak, çok ve durmadan söylemek.
carıldak, yarasa, vespertilio.
carılgıç, 1. yarılmaya müstait, çabukyarılan; 2. patlamaya müstait; carılgıç nerseler yahut carılgıç buyumdar: patlayıcı maddeler.
Dostları ilə paylaş: |
|
|