|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3tükün = tükön; balan-tükün: filanfıstık.
tükünçö
|
səhifə | 86/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| tükün = tükön; balan-tükün: filanfıstık.
tükünçö: balança-tükünçö: filanfeşmekan gibi; balança çıslada, tükünçö oyun koyulat: filanca günde filan temsil oynanıyor.
tükündöy: baladay-tükündöy: filanca, filan gibi.
tükür-, 1. tükürmek; 2. es. yılan ve zehirli böcekler sokmasından tedavi etmek (sahte tabip hakkında).
tükürçü, es. yılan ve zehirli böcekler sokmasından sonra tedavi eden sahte tabip (üfürükçü).
tükürgöndük, “bana nelik”, “adamsendelik” muamelesi; köpçülüktün suroosuna tükürgöndükkö col koyulbasın: halk kutlesinin suallerine karşı iltifatsızlık, kayıtsızlık göstermeye müsaade edilmesin.
tükürgüç, tükürük kabı.
tükürt-, et. tükür-‘den.
tükürtüü, işs. tükürt-‘ten.
tükürtük, tükürük.
tükürün-, şuraya buraya, sık sık tükürmek.
tükürüş- müş. tükür-‘den.
tükürüü, işs. tükür-‘den.
tülkü, 1. tilki; tülküsü tüştö uluyt: onun işleri muvaffakyetli gidiyor; tükü süyrötmöy: oyunda bir nevi ceza; 2. mec. kurnaz, hilekar.
tülküçü tilki avlayan, tilki avcısı.
tülkülük, tilki evsafı. kurnazlık, sokulganlık; tülkülük sal-: kurnazlık etmeye hileye başvurmak.
tülö-, tüyünü dökmek ve değiştirmek (kuşlar, hayvanlar hakkında); tülögön taylaktay mec.: yırtık pırtık giyim giymiş; perişan kıyafette.
tülök, (kuşlar hakkında) artık tülemiş olan; bir yaşını atlatmış olan; tülökkö oturğan bürküttöy şanğşıyıt: bağlanmış karakuş gibi iniyor; bozum tülök yahut bosum tülök yahut bosun tülök: ilk tülemeden sonra karakuş (yani ikinci yaşına girdiği çağda); taş tülök: ikinci tülemeden sonraki karakuş; kum tülök: üçüncü tülemeden sonraki karakuş; ım tülök: dördüncü tülemeden sonraki karakuş.
tülön- = tülö-.
tülöndü, tüleme neticesinde dökülen tüyler.
tülöö, es. hasta için, yahut yaylaya göçme münasebetiyle, yahut kaybolan hayvanın bulunması dolayısıyla kurban kesme; tülöönğ katır!; iyiliği görmeyesen!; tülöö-pülöö dn. herhangi bir kurban.
tülöt-, et. tülö-‘den.
tülük, azık-tülük: erzak; azık tülük magazini: evcil hayvanlar (yani onların bütün çeşitleri: atlar, sığır hayvanları, develer, koyunlar ve keçiler); tört tülügü şay: rahat ihtiyaçsız yaşıyor; tört tülüktün başın kuradı: mühim miktarda hayvanlar elde etti.
tülüktüü, tört tülüktüü: zengin, hali vakti yerinde.
tümön, hesapsız, gayet çok, on bin; birdiki minğge, köptükü tümöngö ats.: kulaktan kulağa söylenen söz bin kişiye duyulur, çok adama söylenen söz ise, hesapsız adama duyulur; tümönü türülgön bay: hesapsız servete malik olan zengin.
tün ı. gece; künü tünü yahut kündür tündür: gece gündüz, geceli-gündüzlü, yirmi dört saat; buurul tün, beyaz geceler, kutup dairesine en yakın yerlerde aydın geceler; tündögü: dünkü; tün kat-: bütün gece gitmek yolculuk yapmak; tün katır-: bütün gece yolculuk yaptırmak; bugün tünü: bugünün gecesi; tünü menen yahut tün boyu: bütün gece; ceti tündö: geceleri gece ortasında; ceti tündö mında emne kılıp cürösünğ?: gece ortasında burada ne arıyorsun?; altündö (al tündö): 1. o gece; 2. önümüzdeki gecede.
tün ıı, ün sözünün tekidir.
tündögü, bk. tün ı.
tündösü, geceleyin.
tündötön, yahut tündötön beri: geceden beri.
tündük, 1. gecelik, bir gece müddet; bir tündük col: bir gecelik yol; 2. şimali 3. obanın, uuk’ların (bk. uuk) üst uçlarıyla tutulan, yukarıdaki ahşap dairesi; tündüktün közü: tündükteki deliklerdir, ki bunlara uuk’aların üst uçalrı sokulur; tündük cabuu: tündük’ü kapatmaya mahsus keçe parçası; tündük tüşür- mec.: bikrini izale etmek; bir tündüktön kün kör: beraber yaşamak, bir çatı altında yaşamak tündüktön kuyulup turğanday: gökten yağar gibi; 4. dizilmiş boncuklarıyla birlikte sicim uzunluğu ölçüsü; bir (eki, üç) tündük şuru aldım: (iki, üç ve s.) tündük boncuk aldım; 5. tekerlek ispiti.
tündükçü, tündük yapan usta (bk. tündük 3)
tünğküy-, (şafak, fecir hakkında) = kılay; tanğ tünğküyüp atkan sonğ: şafak söktükten sonra.
tüngül-, vazgeçmek, yüz çevirmek, ebedi olarak vedalaşmak; umudu kesmek; üydön tünğüldüm: evden büsbütün ayrıldım. evi aklımdan çıkardım; senden tünğülö elekmin: henüz senden umudu kesmedim, ben hala sana güveniyorum; canınan tünğüldü: hayatından bıktı; tünğülbösönğ, eneke, tübündö caraym kerekke folk.: benden vazgeçmezsen, anneciğim, ben sonra sana bir işe yararım.
tünğüldür-, et. tünğül-‘den.
tünğüldürmö, tüğüldürmö coop; hayal kırıklığına uğratan cevap.
tünğült-, et. ünğül-‘den; kaçkan coonu kubalap, kara candan tünğültüp folk.. kaçan düşmanı kovalayarak, onun hayatını cehenneme döndürdü.
tüngüsün = tünküsün.
tünkü: tünkü saat ondo: akşam saat onda.
tünküsün, tününküsün, geceleyin, geceleri; tününküsün uyku cok, kündüzündö tınçı cok folk.: geceleri rahat yok.
tünö-, gecelemek, gece geçirmek.
tünök, geceleme yeri, tünek (kuşların, koyunların geceyi geçirdikleri mahal).
tünöö, geceleme.
tünör-, azacık gözükmek, uzakta kararıp görünmek; tünörgön tokoy: karanlık orman.
tünört-, et. tünör-‘den; kabak tünötr-: kaşları çatmak, somurtmak.
tünörün- (manaca) = tünör-.
tünörünğkü, bulanmış, kararmış (mes. gözler hakkında); tük eçteme körünböyt tünörünğkü közünö folk.: kararmış gözüne hiçbir şey gözükmüyor.
tünöş-, hep birlikte gecelemek.
tünöt-, gecelemeye bırakmak yahut zorlamak, gecelemeye alıkoymak.
tünötüü, işs. tünöt-‘ten.
tünt, sükuti, konuşmaz; tünt kişi: abus. sukuti adam; tünt tokoy: karanlık, sık orman.
tüntöy-, sık ve karanlık olmak (orman hakkında); gölgeli olmak (bahçe hakkında).
tünüçündö (tün + içinde), geceleyin.
tününküsün = tünküsün.
tüp, 1. alt, dip, kök; temel; tüpkö cet-: köküne kükürt suyu dökmek, helak etmek; öz tübünö özü cetti: kendi kökünü kendi kazdı (kendi kendini helak etti): tübümö cetti: benim kökümü kazdı (canıma okudu) tüp kötörö: büsbütün. tamamıyle, hepsi, dibine kadar; 2. soy, menşe, ecdat; tüp tut-: babanın dedelerin işini devam ettirmek; caman körgön uulu tüp tutat ats.: babanın istemediği oğlu (dedelerin davasını) idame ediyor; 3. eleçek (bk.) üzerinde kep çaç’tan (bk. kep ıı) bir parça yukarı sarılan örtü.
tüpkü, alttaki dipteki derindeki, esasi, ipidai; tüpkü sır: kutsal sır; tüpkü köböytüüçü bk. köböytüüçü.
tüpküç, kazan koymak için ağaç destek.
tüpkülük, alt. temel; kız alambı, albaymbı. tüpkülüğün uğarsınğ folk.: kızla evlenecek miyim, evlenmeyecek miyim, - hakikati sonradan öğrenirsin.
tüpkülüktüü, daimi, ebedi; tüpkülüktüü tura turğan cay: daimi surette yaşanan yer.
tüpkür, 1. en alt. en dip; 2. mec. etekaltı, gizlilik; tüpkürdö iştegen boşevikter: gizlice çalışan bolşevikler.
tüpök, 1. bir tutam at kılı; 2. tuğ (mızrağın ucuna bağlanan bir deste at yahut çin mandası (kaytaz) kuyruğu kılı); kızıl tüpök, sır nayza folk.: kızıl tuğlu sırlı mızrak.
tüpöktüü, tuğlu; tüpöktüü nayza: tuğlu mızrak.
tüpöyül, a.: cürgünö töpöyül bolup cüröt: (bu) onu her zaman rahatsız ediyor; tüpöyül ooru: ağır hastalık.
tüptö-, 1. dip komak, temel kurmak, dikmek (rekzetmek); 2. tetkik etmek.
tüptöl-, pas. tüptö-‘den.
tüptöö, 1. dip takma; temel kurma: 2. tedkik eyleme.
tüptööçü, kurucu, temel atıcı.
tüptöt, et. tüptö-‘den; çaka tüptöt-: kovaya dip koydurmak.
tüptüü, köklü, esaslı.
tür ı, 1. biçim şekil; kenğ türdö: geniş ölçüde; tüşüngöndöy türü bar: anlamış gibi gözüküyor; türgö kel-: bir şekil almak; cumğan közüm açılbay türgö kelip karıpmın folk.: öyle kocamışım ki yumulmuş gözlerim açılmıyor; türgö keltir-: bir şekil vermek; türü caman yahut türü buzuk: tür körsöt: göz dağı vermek; 2. tezyinat. bezek.
tür- ıı, dürmek, kaldırmak (eteği); eşik tür-: (keçe) kapıyı kaldırmak, dürmek, açmak; kulak tür-: bk. kulak ı 1.
türdö-, 1. biçim vermek; 2. nakış yapmak (keçe döverken).
türdön-, muhtelif şekillere girmek.
türdönt-, türlü şekillere sokmak; çeşiti yapmak; türdönüp ırda-: muhtelif ahenk ve edalarla ırlamak (şarkı söylemek).
türdönüş-, müş. türdön-‘den.
türdöö, işs. türdö-‘den.
türdöş, ı. aynı çeşitten olan.
türdöş- ıı, müş. türdö-‘den.
türdöt-, et. türdö-‘den.
türdüü, biçimli, türlü; at türdüü yahut alban türdüü: her türlü yahut envai türlü; bir türdüü: 1) yeknesak; 2) ayrıca bir şekilde olan, tuhaf, garip; türdüü caktuu: mat. muhtelif yanlı (dılıarı muhteif olan).
türgök = türmök.
türköy, türköyu, okumaz yazmaz; cahil.
türkük destek, obanın içinde orta destek.
türküm, zümre; türküm – türdüü: muhteif, türlü türlü.
türkümdöş-, zümrelenmek, gruplar teşkil etmek.
türkümdöştür-, zümrelendirmek tasnif etmek.
türkümdöştürüü, tasnif, classification.
türkün, muhtelif, türlü türlü.
türkündön-, türlü türlü olmak.
türlön- = türdön-.
türlöndür- = türdönt-.
türlüü = türdüü.
türmö, r. hapishane, cezaevi; türmögö cat- (bazan otur-): hapiste oturmak, hapse girmek.
türmök, makara (ipliğiyle beraber), yumak yapmak.
türmöktö-, yumaklamak, yumak yapmak.
türmöktöl-, yumaklanmak, kangallanmak.
türmöktüü, 1. yumak şekline konmuş olan; 2. türmötüü bulbul: muhtelif nağmelerle öten bülbül.
türök, direk; destek.
türp, iş türpün baamdadı: işin ne yola girdiğinin farkına vardı; türpü bozuldu: hırslandı, kızdı.
türpü, 1. törpü (saraç aygıtı); 2. çapak balığı; 3. balık pulu.
türpülö-, törpülemek (ağacı, deriyi, fakat madeni değil).
türpülöö işs. türpülö-‘den.
türpülöt-, et. türpölö-‘den.
türs-, ses taklidi; türs dey tüştü: pat diye düştü; türs kaçır-: şiddetli saldırmak.
türsül, ayak patırtısı; attın türsülü: atın ayak patırtısı; türsül kak = türsüldö-; cürögü türsül kaktı: kalbi şiddetlice çarptı.
türsüldö- ayak patırtısı çıkarmak. çarpmak (kalp hakkında); attınğ türsüldögö tabışı bilinet: atın ayak patırtısı duyuluyor.
türsüldök, 1. ayak patırtısı çıkaran: 2. ayak patırtısı; 3. mec. çırpınan (korkudan); koyon cürök türsüldök, korkoğunğ mında kalınğar folk.: hop eden tavşan kalpli korkaklar burada kalsınlar.
türsüldöt-, et. türsüldö-‘den.
türt-, dürtmek, itmek, közgö türtüp körsöt-: göze dürterek göstermek (birisinin dikkatini çekmek).
türtkönsü-, dürter gibi gözükmek.
türtkü, dörtme; türtkü ber-: harekete getirmek.
türtkülö-, mütemadiyen dürtmek, teşvk ederek birkaç defa itmek.
türtkünçü, dürtücü. muharrik; türtkünçü bolup oturğan sebep: teşvik edici sebep.
türtkünçük, 1. hor görülen, herkes tarafından hakaret gören, itilen, kakılan; 2. mec. öksüz, yetim.
türtüü, işs. türt-‘ten; bir türtüü menen: bir dörtmekle, bir darbeyle.
türügöy, tazı ve adi köpeğin melezi.
türül-, dürülmek, sarsılmak, bükülmek, sığanmak; tümönü türülgön, bk. tümön.
türülöy = tirüülöy.
türült-, dürmek, sığamak. (kolları, paçaları vs.)
türün- sığanmak (yenler, etekler hakkında); cenğin türünüp. kollarını sığayıp.
türüş-, müş. tür ıı’den.
türüü ı = tirüü.
türüü ıı , dürme, sığama, kaldırma (etekleri).
türüülük = tirüülük.
tüs, görünüş, renk, don (at donu); önğündö çoçuğan tüs cok: benzinde korku alameti yok.
tüspöl, görünüş, manzara, çehre, sima, kılık (başlıca insan hakkında; bazan da hayvan hakkında); tüspölün karabayğa okşottum: onu karabaya benzettim, o bana karabayı andırdı.
tüspöldüü, görünüşü, siması, kılığı olan; atası tüspöldüü: babasına benziyor.
tüş ı, öğle zamanı; çak tüş yahut çanğkay tüş: tam öğle zamanı; calğan tüş: öğle zamanından bir iki saat önceki vakit; çın tüş: öğle zamanı; tüş ooy: öğleden sonra: tüş kayşayıp kele catat: güneş zaval vaktına iniyor; tüştön kiyin 1) öğle zamanından sonra, 2) vakti zamanından sonra, ihtiyaç geçtikten sonra (ör. bk. kösöö ıı); tüştö: 1) öğle zamanında; 2) tam zamanında, münasip çağında, tam vaktında, (ör. bk. tülkü ve tölgö).
tüş ıı, ruya, düş; tüşkö kir-: ruyaya girmek; tüşümö kirdi: rüyama girdi; tüşümdö kördüm: rüyamda gördüm; üç uktasa, tüşünö kirgen emes: üç defa uyursa bile rüyasına girmez, (rüyasında bile görmemiş).
tüş ııı, 1. düşmek, inmek; sarkmak; attan tüş-: attan inmek; kolğo tüş-: ele geçmek, yakayı ele vermek; kış tüştü: kış geldi; monçoğo tüş-: hamama gitmek, hamamda yıkanmak; sarayğa tüş-: hana inmek; arağa tüş- bk. ara 1; eske tüş-: hatıra gelmek, hatırlamak; köpkö tüş-: ammenin, cemiyetin fikrine başvurmak; akılğa tüş-: bk. akıl; beş somğo tüştü: beş rubleye mal oldu; satkan maldan tüşkön akça: satılan hayvandan alınan para; alma sabağınan artık tüşpöyt ats.: elma sapından daha fazla olmaz; 2. işin aniliğini yahut kuvvetini ehemmiyetle kaydetmek için yarar; kulağı çur dey tüştü: birdenbire kulakları çınladı; mıltık tars dey töştü: tüfek sesi duyuldu; çanğ-topolonğ tüşüp ketti: itiş-kakış gürültü-patırtı başladı; baarı birdey çuu dey tüştü: hepsi birden çığlık kopardı; közü çakçaya düştü: gözleri faltaşı gibi açıldı; 3. aşmak (dişiye).
tüşçülük: tüşçülük cer: sabahtan öğleye kadar yürümekle katedilebilecek mesafe.
tüşkün, kamçının ucu; tüşkününö zım oroğon kamçı: ucu telle sarılmış kamçı.
tüştön-, öğle zamanında mola vermek; konor bolsonğ, anınğdı ayt, tüştönör bolsonğ caınığdı ayt folk.: geceleyeceksen onu söyle, yalnız öğle zamanını geçirmek için kalacaksan, kim olduğunu söyle!
tüştük, 1. öğle zamanına mensup, öğle zamanına ait; tüştük cer = tüşçülük cer (bk. tüşçülük); 2. cenup (buna onğ tüştük dahi denir); sol tüştük: tüştük-batış: cenubugarbi; tüştük-çığış: cenubuşarki; 3. öğle yemeği.
tüşüm, hasılat, mahsulat, kazanç; nalogdunğ tüşümü: vergilerin tahsili; buudaydınğ tüşümü: buday mahsülü.
tüşümdüü, karlı, iyi mahsüllü.
tüşün-, anlamak, kavramak.
tüşünbööçülük anlamama, anlamazlık.
tüşünböstük, anlamayış, anlaşamamazlık, sui tefehhüm.
tüşündür-, anlatmak, izah etmek, izahat vermek.
tüşündürgüç, anlatıcı, müfessir.
tüşündürmö, izahat; tefsirat.
tüşündürül-, pas. tüşündür-‘den.
tüşündürüü, anlatma, kafasına sokma.
tüşünğkü, düşük, inik; könğülü tüşünğkü, bk. könğül.
tüşünt-, anlatmak; izah etmek.
tüşünük, 1. izah; tüşünük ber-: izahat vermek; tüşünük işteri: izahat verme işleri. 2. kavram.
tüşünüksüz, anlaşılamayan
tüşünüktüü, anlaşılan.
tüşünül-, anlaşılmak.
tüşünülbögöndük, anlaşılmazlık, anlaşmamazlık, sui tefehhüm.
tüşünümsüzdük, anlaşılmazlık, içinden çıkılmazlık.
tüşünüş-, müş. tüşün-‘den.
tüşünüü, anlama, kavrama.
tüşür-, indirmek, düşürmek; cük tüşür-: yükü almak (sırtından indirmek); köşögö tüşür-: perdeyi indirmek; süröt tüşür-: resim çıkarmak; oozdon tüşürböyt: ağzından düşürmüyor (boyuna anıyor); işten tüşür- yahut orundan düşür-: vazifeden çıkarmak; eske tüşür-: hatırlatmak.
tüşürkö- (manaca) = tüşürkön-.
tüşürkön- düş azmak, ihtilam olmak.
tüşürt-, indirtmek; cük tüşürt-: yük indirtmek.
tüşürül-, indirilmek; işten tüşürül-: vazifeden çıkarılmak.
tüşürüş- ı. işs. tüşür-‘den.
tüşürüş- ıı, müş. tüşür-‘den.
tüşürüü, indirme, düşürme; eske tüşürüü: hatırlatma; eske tüşürüü keçesi: hatırlar gecesi.
tüşüş-, müş. tüş- ııı’den.
tüşüü, işs. tüş- ııı’den; buyumdun özünö tüşüü: istihsalin maliyet fiyatı; eske tüşüü: hatırlatma.
tüt- (mutat olduğu üzere menfi şekilde) 1. kaldırmak (dayanmak), tahammül etmek sabretmek: men ağa bugün oruşsam, ertenğ tütpöym: ben onu bugün azarlarsam, ertesi günü dayanamıyorum (barışıyorum); 2. yetmek (kafi gelmek); kança akça bolso, sağa tütpöyt: ne kadar para olsa da sana yetişmiyor; ağa kiyim tütpöyt: ona giyim dayanmıyor.
tütö- tütmek, hafif duman çıkarmak, tutuşmaya başlamak.
tütök, nefes darlığı, boğazdaki ispazmos (başlıca, yüksek dağlarda havanın kesafetinin azalmasından).
tütöt- yakmak, tutuşturmak.
tütük, 1. pipo, lüle, boru; hortum (itfaiye hortumu); 2. düdük, flavta; tütük kuuray, bk. kuuray.
tütün, 1. duman; ozonun kök tütün çığat yahut oozunan kök tütün burk dey tüşöt mec.: ağzından gök duman çıkıyor yahut ağzından buram buram gök duman çıkıyor (aşırı derecede tasalanıyor, kederleniyor); 2. hane: eki cüz tütün kalık: iki yüz hanenin halkı; 3. oba; keçe ev; ak tütün: 1) zengin ev; 2) fakir adam; tütün kıdır: “duman aramak”: köyden köye dolaşmak.
tütündö-, duman çıkarmak.
tütündöt-, duman çıkartmak, dumanla kapamak.
tüü! tü-ü (esef, nefret nidası).
tüüşün = tüşürkön-.
tüy-, örmek, düğümlemek; tor tüy-: ağ örmek; kabak tüy-: kaşlarını çatmak; könğülgö aramdık tüy-: kalpte bir fenalık saklamak: akılınğa tüyüp al folk.: hatırında iyi tut.
tüydök, yumak; buram burama (toz, duman); tüdök tüydök çanğ çığat: buram buram toz çıkıyor.
tüydöktö-, yumak yapmak.
tüydöktöl-, yumak şekli almak, küme haline gelmek, yığışmak, kakışmak.
tüymö, düğme.
tüynök, kuzularda mide hastalığının adıdır.
tüyö-, yüklemek.
tüyöl-, yüklenmek.
tüyrönğdö-, kalın dudaklarını kımıldatmak.
tüyrük, 1. sıyrılmış; 2. üst dudağı yukarıya doğru kıvrılmış olan (insan hakkında), kalın dudaklı kimse.
tüyşöl-, 1. bir yandan yana dönmek; tüyşölüp oyğonğon: bir yandan bir yana dönerek uyandı; 2. rahatsız edilmek; zahmet etmek.
tüyşük, uğraşma, meşgale, kaygı; zahmetli iş, müşkülat, güçlük, azap: üy tüyşügü: ev işleri; başıma tüyşük tüşüptür: başıma dert oldu; tüyşük tart-: ihtimam göstermek, meşgul olmak; tüyşüğün tartıp bekakhan, dostçuluğun aktadı folk.: onun için uğraşarak, bekakhan dostluğunu isbat etti.
tüyşüksüz, kaygısız, gamsızca.
tüytöy-, küçük sıska ve perişan olmak; perişan bir kıyafette bulunmak; tüytögön kempir: miskin kocakarı.
tüyül-, top şeklinde toparlanmak, kısılmak, büzülmek; külüp atıp, içegisi tüyüdü: gülmekten katıldı: tüyülüp barıp kel!: çabucak varıp gel!; kabaktarı tüyügön folk.: kaşlarını çatmış.
tüyült-, et. tüyül-‘den.
tüyüm = düyüm; tüyüm cemiş cegizgen folk.: türlü türlü yemşiler yedirmiş.
tüyün ı, 1. düğüm; 2. mec. mahrem mana, sır.
tüyün ıı, düğümlenmek.
tüyünçök, çıkın, bohça.
tüyündü, cenin.
tüyündüü, 1. düğümlü; düğümlenerek bağlanmış olan; 2. mec. güç halledilen, müşkül.
tüyüş-, müş. tüy-‘den.
tüyüştür-, bağlamak; uçun birbirine tüyüştürüp alğamın: bir ucunu öteki ucuna bağladım.
tüz ı, 1. düz, pürüzsüz; 2. doğru, düzenli, düzen; tüz kıl-: doğrultmak; tüzdön tüz ayt-: doğrudan doğru söylemek. yüzüne söylemek; çektüü tüz mat.: mahdut düz çizgi; çeksiz tüz mat.: namahdut düz çizgi; 3. tüz bürküt: büyümüş karakuş.
tüz- ıı, düzmek, yoluna koymak; şart tüz-: şart tanzim etmek.
tüzdö-, düzeltmek, bir şeyi doğruca icra etmek, geçirmek; tüzdöp: gereği gibi, doğruca; dürüstçe, matlup vecihle; tüzdöp köönünğ ağarsa, tünğölüşpös coldoşunğ folk.: eğer kalbin temiz olursa, arkadaşların senden yüz çevirmezler.
tüzdöl-, pas. tüzdö-‘den.
tüzö-, düzeltmek; katarınğardı tüsügülö!: sıraya dizilin!; bet tüzö: 1) yönelmek, bir istikamet almak; 2) niyet etmek.
tüzöl-, düzelmek, yoluna girmek.
tüzönğ, ova, düz yer, düz saha.
tüsönğçö. küçül. tüzönğ-‘den.
tüzöö, 1. düzeltme; 2. iyice tanzim etme, tamir etme.
tüzöş-, müş. tüzö-‘den.
tüzöt-, düzeltmek, tamir etmek.
tüzötmö, 1. düzeltme; 2. = korrektura.
tüzötül-, düzeltilmek, tamir edilmek.
tüzötüü, düzeltme; tüzötüü üyü: islah evi (mahpusların ahlak ve terbiyelerini düzeltmeyi hedef edinen ceza evleri).
tüzük, düzgün, doğru.
tüzüktük, düzgünlük, doğruluk.
tüzül-, yoluna konulmak. tanzim edilmek, düzülmek.
tüzülüş, tertip. kurma. yapılış. bünye. düzülüş.
tüzüü, tanzim, tertip etme, yoluna koma; kayta tüzüü: yeniden tanzim. yeniden inşa, yeniden cihazlandırma.
U
uba-: ubap çubap yahut ubay çubay, 1. katar halinde, birbiri ardınca. ardı sıra; 2. güçbela adım atarak.
ubaalı = ooluya.
ubada, a. vaid; ubadağa cet-: vadi, sözü, şartı yerine getirmek; ubadasına cetiptir: vadini yerine getirmiştir: ubada ber-: söz vermek, vadetmek: ubada eki bolbosun! folk.: söz iki olmasın (vait tam olarak yerine getirilsin)!
ubadalaş-, sözleşmek, birbirine vadetmek.
ubadalaşuu, işs. ubadalaş-‘tan.
ubadaluu. sözleşilmiş, vadedilmiş; ubadaluu künündö: vadedilen günde; ubadaluu şertim bar. cığılsam. kızım beremin folk.: vadim var, yenilsem. kızımı vereceğim.
ubadasız, vadini tutmayan; ubadasız kişiden cürüp ketken cel artık ats.: vadini tutmayan adamdan geçip giden yel yeğdir.
Dostları ilə paylaş: |
|
|