|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3
|
səhifə | 75/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| şıbıraş-, 1. fısıldamak; 2. hışıldamak.
şıbırat-, et. şıbıra-‘dan.
şırçı 1. fis-kosu seven; 2. es. suflör (tiyatroda).
şıbırğa-, fısıldamak, kısık sesle konuşmak.
şıbırğak, 1. hışıldayan,: 2.sepeleyen (yağışlar, başlıca yağmur ve bulgur hakkında) ; şıbırğak öşörgö aylandı: sepeleyen yağmur sağanağa çevirdi.
şıbırğakta-, 1. hışıldamak; 2. sepelemek; kün şıbırğaktap caap turat: yağmur sepeliyor.
şıbırğaktat-, et. şıbırğakta-‘dan.
şıbırla- =şıbıra-.
şıbırlat = şıbırat-.
şıbırsız, gürültüsüz, hışırtısız, sessizce.
şıbırtta-, hışırdatmak. hışıldamak.
şıbış, fısıltı; şıbış ber-: fısildeyivermek; şırp etken şıbış cok: çıt yok, hiçbir ses-seda yok.
şıboo, ayaktan gelen ter kokusu.
şıdır, şıdıra-, doğruca; sağa-sola sapmadan; engelsz ve duraklamadan; şıdır ele ötüp kettim: engelsiz geçip gittim; şıdır oku-: duraklamak_ sızın okuma; şıdır col: doğru ve düz yol; kele sala şıdır kirip ketüügö batalbadı: gelince hemen hemen girmiye cesaret edemedi; burulbay şıdıra keldim: hiçbir yere sapmadan ve duraklamadan geldim.
şırğay: kara şırğay, sarı şığay: turp kömürü nevileri.
şığır, a. 1. şiir; 2.harp seferi şarkısı.
şık I, 1. talih, saadet, muvaffakiyet; 2.teyamül; 3.istidat. kabiliyet; eldin satı aluuçuluk şığı: halkın satınalma kabiliyeti.
şık II: şık-şık: öküzü. ineği, buzağıyı keskin için kullanılan nida.
şıka-, sıkıştırmak, sım-sıkı tıkmak; tamakka şıka: tıka-basa yemek; köp şıkabasanğçı, cegençe ceyt: fazla zorlama, yiyebildiği kadar yesin; şıkay toldu: ağzına kadar doldu; tepeleme doldu; aşuuğa şıkay (yahut şıkap) barıp konduk: tam geçidin üzerine varıp geceledik.
şıkaala-, gizlice bakmak, kenardan bakmak, göz koymak, hedef edinmek.
şıkaalat-, et. şıkaala-‘dan.
şıkaaloo, gizlice bakmak, göz ucile bakmak.
şıkal-, şıkışmak. sım-sıkı doldurulmak; el üygö şıkalıp kaldı: halk eve tepeleme doldu.
şıkıbal, 1. itibar. hürmet; 2.saadet, talih.
şıkıbalduu, 1.nüfuzlu. muteber, muhterem; 2.mes’ut.
şıkılduu, gibi.
şıkılıkta-, kıs-kıs gülmek ( kızlar hakkında).
şıkıra-, tepeleme dolu olmak, pek çok olmak.
şıkıray-, argın- yorgun, cansız ve meraksız bir bakışla bakmak.
şıkıt, sol elle tutulan aşık; şıkıtım köönümçö: oymarken söylenilen bir cümle (bk. tör); şıkıt bolo albayt: (başkasınınkinden) hayır çıkmaz.
şıkoo: anı bay manaptadın şıkoo boyunça kılğan: bunu bayların ve manapların baskısı altında yapmıştır.
şıkşıloor, şakak kemiğinin kualğa yakın kısmı.
şıktan-, heyecana gelmek, canlanmak.
şıktandır-, heyecana getirmek. canlandırmak.
şıktandırıl-, heyecana getirilmek; canlandırılmak.
şıktandıruu, işs. şıktandır-‘dan.
şıktandıruuçu, ilham verici, canlandırıcı.
şıktanuu, heyecana gelme, canlanma.
şıktuu, 1.yatgın hevesli; 2.kabiliyetli.
şıktuuluk, 1. yatkınlık, teyamül; 2.istidat, kabiliyet.
şıldınğ: şaka, alay; şıldınğ bol-: alaya duçar olamak, maskara olamak; şıldınğ kıl = şıldınğda.
şıldınğçıl, şakacı ,alaycı.
şıldınğda-, alaya almak.
şıldınğdaş-, müş. şıldınğda’-dan.
şıldınğdoo, alay etme, eğlenme.
şıldınğkor, k-f. alaycı, şakacı güldürücü şeyler söyliyen
şıldınğkorok = şıldınğkor.
şıldır, 1. şarıldama, hışıldama şarıldayan, hışıldayan; şıldır-şıldır: şarıl-şarıl; şıldır içeği: midenin hazmetmeyişi; şıldır sorpo: al. yavan çorba; 2. kad. demirci.
şıldıra-, şarıldamak, hışıldamak, hışırdamak;: arıktağı suu şıldırayt: arktaki su şarıldıyor.
şıldırak, çıngırak.
şıldırama, 1. şarıldayan, hışıldayan; 2.komuz’la çalınan bir melodinin adıdır (bk. komuz).
şıldırat-, et. şıldıra-‘dan.
şıldırkan, tütün kutusunun alt kısmındaki bir küçük halkadır, ki aly tıpayı açmaya yarar.
şılğan-, çeşitlere ayrılmış, seçilmiş; tefrik, tetkik edilmiş olmak.
şılı- 1. yüzmek, soymak, kemiklerden eti ayırmak,: 2. çaprazlamasına kesmek.
şılın-, müş. şılı_’dan; eki iyni şılınğanday salınğkı emes, ança da dığdayıp kötürülüp turbay: omuzları iğıi değil. ancak o kadar kalkık da değildir.
şılk, oynayan, sallanan.: sılk etip tüştü: beklenilmeksizin ve hızlıca düştü; şılk etme tar. bir silahın adı.
şılkılda-, 1. aynamak, sallanmak (diyelnm, iyi çakılmamış olan at na’lı hakkında); uzun şıkıldagan kerebet: uzun, gevşemiş karyola; 2.gevşemek, sölpümek.: şılkıldap uykusu kelip olturat: fena halde uykusu gelmiş oturuyor.
şılkıldak, boşamış, gevşemiş; sabı şılkıldak mokok kerki: sapı oynanayan kör keser.
şılkıldat-, et. şılkılda_’dan.
şılkıy-, gayet gevşemiş bir durumda bulunmak: cesaretini kaybetmek; şılkayıp cat-: serilerek yatmak.
şılp:şılp et_: bütün ağırlığile düşmek; ıslak bir yere, su birikintisine basmak.
şılpılda-, “şıl-şılp” gibi bir ses çıkarmak (diyelim, çizme içine geçen su hakkında).
şılpıldak, şılp_şılp gibi bir ses çıkaran.
şılta-, bahane bulmak, baştan savmaya çalışmak,: başınğa şıltaba!: başağrısını bahane etme!
şıltaş-, müş. şılta-‘dan.
şıltoo, bahane, sebep,vesile, taallül (yalandan bahanelerle bir işten kaçınma); şıltoosu menen: bahanesiyle.
şıltoolo-, bahaneler bulmak ve taallül etmek; birbirine şıltoolop catışat: (kabahatı, işi) birbirine yükletiyorlar.
şıltoosuz, taallül etmeden, savsalamadan.
şıluun. 1. çevik atik (başlıca, hayvan gövdesini çabucak parçalayan kimse hakkında; 2. başkalarının sırtından geçinen.
şım, pantolon, şalvar.
şimal, a. srk. şimal, kuzey.
şımalan-, 1. kolları sıvamak; 2. mec. ciddiyetle, azimle girişmek; şımalana katış: faal bir surette iştirak etmek.
şamalant-, et. şamalan-, dan.
şımalanuu, işs. şamalan-‘dan.
şıman_ = şımalan-.
şımant- = şımalant-.
şımdakçan-, gömleğinin eteği pantalona sokulmuş olduğu halde.
şımdan-, gömleği pantalona sokmak.
şınaa, kama (takoz).
şınaala-, kama çakmak.
şınaalat_, et.sınaala-‘dan.
şınaalo, işs. şınaala-‘dan.
şınaarda- = şınaarla-.
şınaarla-, 1. yanaşmak, peşini bırakmadan takip etmek; 2.sokulmak.
şınğır: şınğğır et-: çınlamak; madenî ses çıkarmak, tınlamak.
şınğk: şınğk-şınk kül-: kahkaha ile gülmek.
şınğkıldaş-, müş. şınğkılda-‘dan.
şınğkıy-, ince, endamlı, yiğit tavırlı olmak; şınökıyğan ciğit: yiğit tavırlı delikanlı (ince ve zayıf olmak şartiyle).
şıp, çeviklikle,: hızlıca; kolun şıp etip tartıp aldı: elini çabucak çekip aldı; şıp koyup çığıp ketti: derhal çıktı-gitti; kelgender attarınan şıp-şıp tüşö kalıştı: gelenler çabıçak atlarından indiler.
şıpa 1 = şıp; ordunanşıp turdu: yerindren sıçrayıp kalktı.
şıpa II, a. şifa; şıpa tap-: şifa bulmak; hastalıktan iyi olmak.
şıpılda-, 1. ıslık sesi çıkarmak (diyelim, siddetli havada oynatılan çubuk hakkında); 2. hızlıca ve çevik hareket etmek, sür’atle hareket etmek iş görmek; şıpıldap uç-: hızlı uçmak; şıpıldap bas-: ayaklarını sürükliyerek basmak; sıpıldap süylö-: homurdanarak söylemek.
şıpıldak, hamarat, titiz.
şıpıldat-, et. şıpılda-‘dan; şıpıldatıp saba-: şiddetle dövmek (diyelim, yaş çubuklarla).
şıpınış-, müş. şıpışın-‘dan.
şıpır I, yalancı.
şıpır- II, 1. süpürmek, küremek, temizlemek, oğmak; 2.kabuğunu soymak; eyer şıpırıp taşta- (at üzerinden) eğerini almak.
şıpırğı, yapraklı dallardan yapılan süpürge.
şıpırğıç, süpürücü.
şıpırğıla-, süpürüp çıkarmak.
şıpırıl-, 1. süpürülmek, temizlenmek; 2.kabuğu soyulmak, yüzülmek,: 3.şıpırılğan: çaresâz, kurnaz; sokulgan, girgin.
şıpırındı, süprüntü, çörçöp.
şıpırt-, et. şıpır-‘dan; atımdın başınan cügönün şpırtıp ciberdim: atımın başından oyanını çaldırdım; kalıptı şıpırt-: yalan söylemek, masal anlatmak, olmadık şeyler söylemek.
şıpıruu, süpürme.
şıpka-, 1. dibine kadar içmek; 2. şıpkayı: dibine kadar, tas-tamam; şıpkay baarın kıramın folk.: hiç birini bırakmadan yok edeceğim.
şıpşın - , dudaklarını şapırdatmak ( sık-sık hayret,memnuniyetsizlik beğenmeme teessüf alâmetli olmak üzere
şıptay, sıkışmış (dar giyim içinde).
şır: şır ayda-: çabuk ve doğruca sürmek.
şıraalçın, aremisiadracunculus denilen pelin.
şıralğa, avcının avladığı şeylerden veıdiği hediye; şıralğa, baatır!: av ola, babayiğit! (avdan dönmekte olana verilen selâmdır ve aynı zamanda hediyeye de telmih vardır.)
şıranğkana. f. bir şey satanın tarafından verilen hediye, bahşiş.
şırbık, cılız, sıska.
şırbınğda-, hareketlerile kuru, zayıf adamı andırmak.
şırbıy-, kuru ve arık bir görünüşte bulunmak.
şırda-, bir kenarı diğer bir kenarla birleştirerek nakış yapmak.
şırdak, “tekimat” denilen ve nakışlarla bezenmiş olan keçe.
şıdamal = şırdak.
şırğalanğ, buzla karıştırılan mayi (bu mayiin kendisi de donmaya başladığı zaman); şırğalanğ suu: buzlu su.
şırğıy, budaksız, ince ve taze çam; ince, uzun ve kuru küknar.
şırı-, teyellemek, katlayıp dikmek.
şırık = şırğıy.
şırıkta- I, şakırdamak.
şırıkta- II 1.tütsülemek (sahte tabib tedavi usüllerinden),: 2. mec. burnunu kırmak, kibirini gidermek.
şırıl-, pas.şırı-‘dan.
şırılda, çatırdamak, hışırdamak, şarıldamak.
şırıldanğ at çobanlarının şarkısı.
şırp: şırp etken can cok cok: hiçbir hayat eseri yok; şırp etken tobuş cok: tam bir sükûn, çıt yok.
şırpıda-, 1. “şırp-şırp” gibi bir ses çıkarmak (su hakkında) .:2.hışırdamak (sık ot hakkında).
şırt. hışırdamayı taklittir; şırt etken şıbış cok: çıt yok.
şırtılda-, hışırdamak; şırtıldap ötüp ketti: hızla geçip gitti.
şırtıldat-, et. şırtılda-‘dan.
şıruu, işs. şırı-‘dan.
şıtır, kıtırtı, hışıltı.
şıtıra_, kıtırdamak, hışıldamak.
şıtırat-, et. şıtıra-‘dan.
şıybılçak, 1. çift tırnaklı hayvanlar ayağının bakay (bk.) ile arasındaki kısmı; 2.çift hayvan tırnağının teki.
şıyğar-, kendisine tevdi edilen bir işi başkasına tevdi eylemek: bu işti sağa şıyğardık: (bize tevdi edilmiş olan) işi biz sana devrettik.
şıyk, şekil kıyafet, görünüş (yalnız menfi anlamda) ; şıykı ketip kalıptır: insan kılığı kalmamış; 16-ncı cılı zamandın şıykı caman bolğon: 1916 senesinde zamanlar çok ağır olmuştu; şıykı buzuk: 1) kurnaz, kalleş 2) bir fenalık düşünüyor.
şıykı = şıykı; şıykısı kaçıp kalıptır,: çehresi fenadır.
şıykır = sıykır.
şıykurduu = sıykırduu.
şıykırlık, menftuniyet; sihre çarpma; şıykırlıktın kayırmağına ilingendey : “sihir oltasına takılmış gibi”: sihirlenmiş, büyülenmiş gibi.
şıymılçak = şıbılçak.
şıypalakta-, kuyruk sallamak.
şıypalanğtat _, et. şıypalakta –‘ dan; kuyruk sallamak.
şıypalanğda- = şıypalakta-.
şıypalanğdat- = şıpalaktat-.
şıypan-, kuyruğunu sallamak (sinekleri kovan at hakkında); kuyruğun şıypanıp: kuyruğunu sallayıp.
şıypançaak, sık-sık kuyruğunu sallayan.
şıypanğ, böcekleri kovmak için at kuyruğundan yapılan yelpaze.
şıypant_, et. şıypan-‘dan; kuyruğun şıypantıp: kuyruğunu sallayarak.
şıypır = sıypır.
şıypırla, = sıypırla-.
şıyrak, 1. baldır, baldırın çift kemiklerinin büyüğü (tibia) ; mıltıktın şıyrağı: tüfek desteği, sehpası; 2. es. gûya koyunları kurtlardan koruyan ve duman deliğine takılan muska.
şıyraktuu (tüfek hakkında): sehpalı, desteğe konmuş olan.
şibege, bız (kunduracı aleti); buka şibege: bir çeşit bız.
şibenğde-, 1. çevik ve canlı olmak (hayvanlar hakkında; 2. sokulgan olmak (insan hakkında).
şiber, 1. herhangi bir yüksek, sık ot; 2.delice buğday.
şibiş= şvits.
şiktir, sokak kadını, hafif meşrep kadın.
şilbi, hanımeli (loniceral).
şile-, yerinde oynatmak, küremek; tebeteydi çekeğe şilep koyup: kalpağı alnına indirerek; arcakka şilep taştaçı: (bütün bunları) bir parça ileriye at!; akçanı şilep ele alıp atat: parayı adeta kürekle alıyor çok kazanıyor); karağa-şilep: sövüp sayarak
şileen, arifane uısuliyle yapılan ziya-feterden bir çeşididir, şölen; şile. en ce-: bu gibi bir ziyafette ikram edilmek yahut ona iştirak etmek.
şilekey, salya; şilekey çuurult: salya akıtmak; şilekey alış-: ebedî dostluk hakkında anlaşmak (harfiyen.: salya mübadele etmek); uy şilekey: deniz üzümü ağacı, ephedra vulgaris.
şilekeyle -, tükürüklemek, tükürük sürmek.
şilekeylet-, et. şikeyle-, den.
şilemey = şilekey.
şilmeyle. = şilekeyle-.
şilen-, şile-'den; şilenip berildi: büyük miktarda verildi.
silendi, rüzgârın tesiriyle peyda olan toprak yığını, suların getirdiği top. rak yığını, sulann getirdiği toprak birikintisi.
şili, boyun damarı; ayıldnığ silisinde: köyün ötesinde; şilinde arı koy-: enselemek suretiyle koğmak.
silige, r. paldım (koşuma ait).
şilte-, 1. sallamak, baş sallamak; ka-lam şilte-: kalem sallamak çabuk yazmak); but şilte-: ağır yürümek, ayaklarını sürüklemek; kılıç şilte: kılıç sallamak, kılıçla vurmak, kılıç çamak; 2. hafiyelik, iftira ve müzevirlik etmek, jurnal etmek.
şiltel-, mut. şilte-'den.
şilteme: şilteme çak gram.: işaret zamiri.
şilti: kök şilti bk. kök II 2, şiltisin tügöt- yahut şiltisin kurut-: canına okumak; şiltimdi kuruttu yahut şiltimdi tügöttü: canıma okudu.
şiltöö, işs. şilte-'den.
şimek, 1. sübek (beşikte yatan çocuğun bacakları arasına konulan ve idrar akmasına yarayan küçük boru) ; 2. üst değirmen taşını çeviren zıvanaya değirmen çarkını bağlayan mil; eldeğirmenin üst taşını döndüren zıvana.
şimenğden- = şibenğde.'den.
Şimin-, emmek; kan şimingen: kan içen (hunhar).
şimir I: şimir kuuray bk. şimüür.
şimir- II. nefes almadan içmek,, bir ayak kıraızdı tmbastan şimirip iydi: bir çanak kımızı nefes almadan içiverdi.
şimiril-, pas. şimir- II'den, şaaktarı şimirilgen: yanakları çökmüş.
şimirt-, et. şimir. II'den.
şimirüü, işs. şimir- II'den.
şimşi-, koklamak (köpek hakkında); koklayıp izini bulmak.
şimşile. = şimşi-,
simşit-, et. şimşi-'den.
şimüür yahut şimir kuuray: struma-
ria veya leontodon autumnalis denilen bitki.
şinel, r. kaput (asker kaputu).
şipte-, gizlice sıvışmak.
şire I f. 1. şurup, çorbanın üstüne çıkan yağ tabakası, tatlı usare, şekerlilik, 2. tat, çeşni.
şire. II. 1. kaynamak (demir ve çelik hakkında): 2. dolmak (diyelim, çukurların tipi zamanında karla dolması gibi); butuma tiken ek şi-rep (yahut şirelip) kaldı: bacağıma, birçok diken battı; koydun cünü-nö kum şirep kaldı: koyun yününe pek çok kum dolmuş.
şirel-, pas. şire.. ıı'den; kegi cürögü-no şirele herdi: -kini kalbinde birikti; daha ör. bk. şire ıı.
şirelüü, tadı hoş lezzetli; kebinğ tattı
şirelüü folk.: sözün hoş ve tatlı.
şirendi, 1. rüzgârın etkisiyle yığılmış ve sertleşmiş olan kar; 2. maden boku (cüruf).
şirenğke, r kibrit; şirenğke tart-: kibrit çakmak.
şireş-, 1. yapışmak, bitişmek; 2. kaynaşmak (maden hakkında).
şiret-, et. şire- ıı'den; temir şiret-: kaynatmak (demiri, madeni).
şirge, 1. tayın suratına giydirilen ve onun meme emmesine mani olan burunsalık; 2. tırpanın sırtı (k.ik.)
şirgelüü, 1. burunsalıklı (tay hakkında) 2. sırtlı (tırpan hakkında).
şiri, sepilenmemiş ve tütsülenmiş o-lan sığır derişidir ki kap-kacak (başlıca saba) yapmak için kullanılır, (bk. saba); şiri idiş: tüsülenmiş olan deriden yapı-an kap, deri kap; şiridey kara: zift gibi siyah.
şiirin, f. tatlı; şirin söz: hoş tatlı söz.
şiröö, 1. işs. şire- II 'den; 2. maden to-tozu; altın menen kümüştün şiröö. sünön bütköndöy folk.: altınla gümüş tozundan yaradılmış gibi.
şiş, 1. ocağın tör (bk.) e bakan tarafında çakılmış kazıklardır, ki bunlar üzerinde sergileri, giyimleri v.s. ateşe düşmekten koruyan değnek bulunur; 2. sivri uçlu herhangi bir şey; 3. arabanın dingil çivisi; şiş. tin uçuna çığardınğar anı: siz onu büsbütün hırpaladınız; şiş kebek: şiş kebabı; canı şiştin uçunda ele: hayatı tehlikede idi; şişi tolğon: "şişi dolmuş" (birçok fenalıklar yapan ve cezadan yakayı kurtaramıyacak olan adam hakkında böyle söylerler); daha ör. bk. say VII.
şişek, ikinci yaşına basan idiş edilmiş koç.
şişi-, şişmek.
şişik, şiş, yumru; şişik basıp kalıptır: şiş kaplamış.
şişit-, et. şişi-'den.
şiştik, sivri uçlu çıkıntı, arpacık (tüfekte, tabancada).
şlapa, r. şapka.
şlem, r. miğfer.
şodoıığdo-, boyu uzun olarak ve sivrilip duran şekilde gözükmek.
şodonğdoo, işs. şodonğdo.'dan.
şodonğdot-, et. şodonğdo-'dan.
şodoy-, 1. çıplaklaşmak; 2. tek basına sivrilip çıkık durmak.
şofer, r. şoför.
sok, f. şuh, muzip.
şokton-, şuhluk etmek, muziplik eylemek.
şoktuk, şuhluk, muziplik.
şoktuu = şok.
şol = oşo.
şolobay, polobay sözünün tekidir.
şolokto-, hıçkırmak; şoloktop ıyla-: hıçkırıklarla ağlamak.
şoloktoo, hıçkırma.
şoloktot-, et. şolokto-'dan.
şolpu (daha doğrusu çolpu); kızların saç örgüsüne takılan zinetler.
şonğşoğay, (sivri ucile) çıkık duran.
şonğşoy-, yukanya doğru sivrilip durmak, sivri ueile sivrilip çıkık dur., mak; krrğızdın şonğşoyğon boz üy-lörü: kırgızın sivri tepeli boz keçe evleri; şonğşoyup dağı bir eki boz uy köründü: daha bir-iki sivrilip duran boz uy gözüktü; uluğan it-tey şonğşoyup folk.: uluyan köpeğin göğdesi gibi sivrilip duruyor.
şontip = oşontüp.
şoodura-, (rad.) 1. şıngırdamak; 2. mağrur bir tavırla gezinmek.
şookum, f. 1. gürültü; özöndünğ şoo-kumıu, karağay, kaymğdm şuudu-ru: nehrin «gürültüsü, çamların, huş ağaçlarının hışırtısı; 2. haber, salık; 3, alâmet.
şookumda., gürültü yapmak.
şookumdat-, gurultuyu mucip olmak.
şookumsuz, gürültüsüz, sessiz.
şoola l a. şu'le; kündünğ şoolası: güneşin şulesi, şuaı; şoolası çok mec.: kabiliyetsiz.
şoola II, f. etli pirinç lapası, aydınlanmak.
şoolalan-, aydınlanmak.
şoolldo. = şuulda.
şoona, deve yününden kaim iplik.
şooşak, 1. bir sert -bataklık otunun adı; 2. parmak; on şooşağı: on parmağı; 3. pençe, el.
şoot., 1. sözü başka bir konuya çevirmek, başka tarafa çekmek; oyunğa şoot: şakaya çevirmek; 2. baha. ne bulmak; 3. azarlamak; iğneli imalarda bulunmak.
sootuu, 1. başka bir yana, başka bir konuya çevirmk; 2. tevbih, sitem, serzeniş.
şopoy. = şodoy-.
şopur = şofer.
şor I, tuzlak yer, çorak; mec. felâket; körböğönü kör boldu, içpege-ni sor boldu folk.: her türlü felâket ve mihnetlere katlandı (harfiyen görmediği yalnız kabir oldu, yemediği yalnız çorak oldu); sor manğday: talihsiz, betbaht; soru kattı: felâket çarptı; soru arılbağan: kaygılar ve mahrumiyetler yükü altında foukınan; kör kılıp, sor kılıp: her türlü çarelere usullere baş vurarak; sorumdu kaynatpa!; rahatımı kaçırma, beni kızdırma!; şordunğ soru usul!: asıl felâketin büyüğü budur!
şor II: şor-şor uurta: (bir mayii) ağzı şapırdatarak içmek.
şordo., tuzlak yeri yalamak (hayvan hakkında).
şordon-: felâkete, kazaya çarpmak.
şordot: al-abalın şordottuu: onoan felâketine sebep oldu.
şorduu, betbaht, talihsiz.
şorğolo-, sicim gibi akmak.
şorğoloo, sicim gibi akma.
şorgolot-, et. şorgolo-'dan.
şorgolotım, işs. şorgolot-'tan.
şorkura-, ağzını şapırdatmak.
şorkurat-, et. şorkura-,dan; şorkuratıp iç-: şapırdatarak içmek.
şoro, gözdeki sıvık irin (gözyaşile ka-rışık olan irin); şoro köz: 1) irin yapan göz; 2) gözleri irinli olan kimse.
şorolon-, irin yapmak (gözler hakkında) ; yaş akmak; şorolonup ıy-layt: acı-acı ağlıyor.
şorolont-, It. şorolon-'dan; közün şo-rolontup lylayt: acı-acı ağlıyor.
şoarolonuu, işs. şorolon-'dan.
şorpulda-, şapırdatmak (içen deve hakkında).
şorulda-, şarıl şarıl dökülmek. şoruldat-, çır-çır gibi bir ses çıkarmak (diyelim, inek sağarken); şoruldatıp saa-: gerdele düşen sütün ses çıkaracağı şekilde sağmak; şoruldatıp iç-: ağzını şapırdatarak içmek.
Dostları ilə paylaş: |
|
|