A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə71/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#83020
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

STOACILIK
“Doğaya uygun yaşa!”: Stoacıların düsturu budur. Bunun
anlamı, doğanın hakkında bilgi edinebileceğimiz bir şey
olduğu ve mantıksal bir sonuç olarak, dünya hakkında
öğrendiklerimizi kendi hayatlarımıza uygulayabileceğimizdir.
Stoacılık insan kapasitesinin en yüksek düzeyde
kullanılmasına, ama aynı zamanda alçakgönüllülüğe ve
kendine göre bir düzeni olan devasa bir evrende ne kadar
zayıf bir durumda olduğumuzu anlama cesaretine bir çağrıdır.
Stoacılık, Roma’nın filozof imparatoru Mar-cus Aurelius’u
yönlendiren etikti. Bugün dahi bu okulun etkilerini
hissetmekteyiz.
Stoacılık Kıbrıslı Zenon, Kleanthes ve Khrissippos tarafından
geliştirilmiştir. Bu sonuncusu, sonradan Roma düşünürleri
nezdinde büyük revaç gören tutarlı bir felsefe oluşturmuştur.
Bu düşünürler Stoacılığın ödev ve mevcut düzene itaat
konusundaki ahlaki vurgusunu Roma’nın askeri ve emperyal
değerlerinin hizmetine koşacaklardı. Bu felsefenin üç gelişme
evresi vardır: erken, orta ve geç evreler. Bu dönemleştirme,
okulun Yunanistan’dan İmparatorluk Roma’sına, oradan da
geç Roma dönemine yolculuğunu anlatır. Erken dönemin


metinlerinden çoğu kayıptır. Araştırmalar, ikincil yazılar ve
daha geç dönem çalışmaları üzerinde yoğunlaşır.
Stoik felsefe üçe ayrılır: mantık, etik ve fizik. Bunlar eşit
değerde görülür. Ama Stoacılar ideallerimiz üzerinde
tefekküre dalmak yerine onlara uygun bir tarzda yaşamamız
gerektiği konusunda ısrarlıdır.
Stoacılara göre dünya maddidir ve rasyonel bir düzene
sahiptir: Maddi olmayan hiçbir şey yoktur. Bunun anlamı, ruh
ile bedenin iki ayrı varlık olmadığı, tek bir varlığa sahip
olduğudur. Yani dünya tutarlı bir birliğe sahiptir: Mantıksal
bir yapısı vardır ve bu yapı bilinebilir. Stoacı evren aynı
zamanda daha yüksek bir akıl tarafından ilahi bir tarzda
düzenlenmiştir: Tanrı maddi bir güç üzerinde etki yaratarak
maddeye hava ve ateş sağlayan (biz buna belki enerji derdik)
rasyonel bir güçtür. Birleştirildiğinde madde hayatı ve ruhu
yaratabilir. Aristoteles’i izlersek, hayatın en üst biçimi,
Tanrı’nın hayatıyla karşılaştırılması söz konusu bile
olmamakla birlikte, insan hayatıdır, çünkü insan hayatı
rasyoneldir. Evren maddi olmakla kalmaz. Stoacılar evrenin
gelişiminin önceden belirlenmiş olduğunu, yani bir kadere
bağlı olduğunu ileri sürer ve döngüler halinde bir
gelişme gösterdiğini belirtirler: Dört temel unsurdan ateş olan
Tanrı gelecekte bir zaman dünyayı mahvedecek ve yeniden
yaratacaktır. Eskiden olmuş ne varsa hepsi yeniden
yaşanacaktır. Burada ebedi tekerrür öğretisi ile karşı
karşıyayız. 19. yüzyılın sonunda Ni-etzsehe bu fikir üzerinde
durmuştur. Bu tuhaf, test edilemez bir öğretidir, hatta bir
efsanedir. Ama bu fikir paralel evren teorilerinin bazı
içermelerinde yeniden su yüzüne çıkar.


Dünya hakkında bilgilerimizi boş zihinlerimiz üzerinde
yaratılan izlenimler aracılığıyla ediniriz (bkz. Locke).
Doğruluk, bu izlenimler ile algıladığımız dünya arasındaki
tekabüliyettir. Bu teori çok tartışma yaratmıştır, çünkü
Platon’un ideal biçimler yaklaşımını da, Descartes’ın
tümdengelime yaslanan yaklaşımını da yadsır. Edindiğimiz
izlenimlerin berrak olması gerekir ama bunlar aynı zamanda
özneldir, çünkü bunların temeli dış dünyada hissedilmesi
gereken şeyler değil, edindiğim izlenimler sayesinde
hissettiklerimdir. Burada gözlemci ve gözlenen şey, daha
sonra kuantum fiziğinde ortaya çıkacak şekilde iç içe
geçer. Stoacı epistemoloji aynı zamanda indirgemeci düşünüş
tarzını, yani doğanın tek bir unsuru (örneğin insan gözü)
üzerine yoğunlaşarak bununla ilişki içinde olan bütün öteki
unsurları (örneğin yüz, zihin, beden, bakış) görmezlikten
gelmeyi de reddeder. Dolayısıyla, nesnenin kendisinden
türetilmiş, nesneyi yanlışsız biçimde temsil eden, duyulara
sağlam biçimde etki yapan, kuşatıcı, kavrayıcı, kataleptik bir
izlenimin peşindedir.
Dünya rasyonel bir biçimde düzenlenmiş olduğuna ve
insanlar rasyonel varlıklar olduğuna göre, bundan çıkan
sonuç, etik bakımdan insanlığa uygun hayatın evrenle ve
kendi doğamızla ilişkili olarak rolümüzü kabullenmek
olduğudur. Bu, çapraşık bir durum yaratır: Doğa yasalarının
kaçınılmazlığını ve hazır ve nazır olduğunu kavramak, kendi
hayatımızın da benzer bir biçimde geleceğin gelişimini
yöneten büyük yasalara tabi olduğunu kabul etmek demektir.
Demek ki, kendi eylemlerimiz de önceden belirlenmiştir ve
bir kader gibi kaçınılmazdır. Stoacılar sahiciliğin, evreni
tehlikeye atacağı varsayılan özgür iradeye izin vermektense,


bu olguyu kabul etmekten geçtiğini düşünüyorlardı.
Duyguların bastırılmasına bu yüzden önem
veriyorlardı. Çünkü duygular, zihni, kendisinin doğuştan
gelen alçakgönüllü doğasını tanımak olan yüksek amacından
saptırır!
İnsan, doğaya boyun eğmeye ve onun yasalarını öğrenmeye
razı olarak erdemli bir insan haline gelebilir. Erdem
dcontolojik-tir, ödeve yöneliktir ve eğitime bağlıdır, çünkü
alçakgönüllü rolümü kavrayabilmem ve şeylerin düzenini
kabul edebilmem için zihnen olgunlaşmak zorundayım. Yani
mutluluk geçici hazların peşinden koşmaktan değil, doğaya
itaatten kaynaklanır. Bilgelik ise ancak aklımızı doğaya
uygulama çabasından ve böylelikle doğa içindeki
alçakgönüllü konumumuzu teslim etmekten geçer. Hayatın
geçici yönleri Stoacı için hiçbir değer ifade etmez. Yani o
acıya, yoksulluğa, hatta ölüme karşı kayıtsız kalacaktır.
Metanet, iyilikseverlik, kayıtsızlık ve kendine yeterlik
Stoacının temel özellikleridir. Ama en önemlisi, insan kendi
felsefesine uygun yaşamalıdır. Nitekim, Epiktetus yaşamanın
düşünmekten daha önemli olduğunu vurgulu biçimde
belirtmiştir.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə