A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə67/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#83020
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

SEKS (CİNSELLİK)
SEZGİ
“Ben bunu biliyordum!” Öğrenci, yeni öğrendiği bir şey
karşısında böyle der. Saygısız bir cevap diye düşünebiliriz,
ama bu cevap Sokrates’e kadar geri gider. O, ruhumuzun
derinlerinde muhafaza edilen, ama araya bedenimiz girdiği
için öğrenemediğimiz bilgiye erişme konusunda bir
kapasitemiz olduğu kanısındaydı. Bu anlamda sezgi yoluyla
öğrendiğimizi söyleyebiliriz: zaten var olan bilgiyi
kavrayarak ve “haaa, tamam” diyerek. Bir şeyi derhal
kavrama karşısında herkesin hissedeceği iyi duyguyla.
Güzel bir teori gibi görünüyor ama Sokrates ebedi olan
ruhumuzun ideal dünyada her şeyi bildiğini, ama dünyaya
geri dönünce, hatırlatılana kadar her şeyi unutmanın işine
geldiğini varsayıyordu. Sezgi, bir zamanlar bilinenin
kavranmasıdır. Sok-rates’in teorisi, ister dini olsun, ister laik,
düşünce hayatında çok yaygındır, çünkü deneyim veya akıl
yürütmeye dayanan düşünce olmaksızın bilgiye sezgi yoluyla
ulaşabileceğimizi varsaymakta, böylece mistik keşifler ve
vahiylerin, yani başka dünyalardan edinilen bilginin de bu
kapsama girebileceğini söylemektedir. Bu tür sezgi üzerinde
epeyce oynanmıştır. Örneğin, Hıristiyanlığın erken
aşamasında yalnızca meleklerin ve Tanrı’nın sezgiye
sahip olduğu, insanların ise akıl yürütmesi gerektiği
düşünülürdü. Bir de Tanrı’nın her bir bireyde içkin olduğunu
ve en yüksek bilgi biçiminin hakikatleri kişisel sezgi yoluyla
kavramak olduğunu ileri süren aşkmcs görüş vardı.


Eğer felsefede öteki dünyaya dayanan görüş reddedilecekse, o
zaman sezgi bu dünya ve kendimiz hakkında bilgi
edinmenin bir aracı olarak kucağımıza düşer. Beklenebileceği
gibi, değişik düşünürler bu konuda hemfikir değildir. Locke
gibi duyulan öne çıkaranlar, sezginin, deneyimler (ya da onun
kendi ifadesiyle “fikirler”) arasındaki ilişkilerin kavranması
olduğunu söylerler. Locke, Descartes’ın sezginin zihinsel ve
mantıksal olduğu ve deneyime ihtiyaç göstermediği
düşüncesine tepki veriyordu. Kant bu iki metodolojiyi
birleştirmeye çalışır. Zihin öylesine yapılandırılmıştır ki,
anlama yetimizin belirli kavramlarını (örneğin onlarsız
düşünmemizin mümkün olmadığı zaman ve
mekân) gerçekliğe dayattığını, ama bu temelde şeyleri
keşfetmek için duyularımızla çaba gösterdiğimizi ileri sürer.
Bu bağlamda sezgi yararsız hale gelir, çünkü zihnin kendine
özgü yapılarım kısa devreye getirir.
Sezgi, insanı bir nesnenin içine taşıyan ve orada biricik ve
dolayısıyla sözcüklerle ifade edilemez olanla
Özdeşleşmesini sağlayan entelektüel duygudaşlıktır. (Bergson,
Introduction to Metaphysicsy 1)
Kimileri de bilginin öznelliği üzerinde durmayı tercih
ediyordu: Dünyayı sadece ben algılayabilirim; öyleyse, sezgi
süreçlerim nesnelere bakmayı ve onların, özün bir vizyonu
olarak kendi içlerinde, kendilerini bana sundukları gibi ne
olduklarını anlamayı içerir. Husserrin fenomenolojist teorisi
budur. Bergson ise her tür entelektüel aygıtı reddediyor,
sezgiyi bir tür içgüdü ya da ilkel bilgi gibi görüyordu.
Sezgiyi hayata uyguladığımız zaman, matematikçiler, bir
önerme indirgenemez bir nitelik taşıyor ve dolaysız olarak


berrak ise, onun sezgisel olarak doğru olduğunu belirtirler.
Bu, ilk başta, sezginin teorilerin üzerinde yükseldiği ve çoğu
zaman kendileri doğrulanamayacak aksiyom veya öncüllerin
temel doğasını kavramak için gerekli olduğunu söyleyen
Aristoteles’in pozisyonu idi. Ahlak alanında, Moore belirli
edimlerin ahlaki mi ahlaksız mı olduğunun dolaysız biçimde
sezildiğini ileri sürer. Her ikisi de iddia ederdi ki cevap artık
"ben bunu biliyor-dum”dan ziyade “başka türlü
olamayacağını kavrıyorum” halini alacaktır.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə