Allah nerededir?


Allah’ın yarattığı kullarını niçin cehenneme atıyor veya musibetlere maruz bırakıyor ?



Yüklə 319,5 Kb.
səhifə2/8
tarix08.09.2018
ölçüsü319,5 Kb.
#67678
1   2   3   4   5   6   7   8

Allah’ın yarattığı kullarını niçin cehenneme atıyor veya musibetlere maruz bırakıyor ?


Risale-i Nur Külliyatından bir hakikat dersi : “Bir sultanın sağında lütuf ve merhamet ve solunda kahr ve terbiye lâzımdır. Mükâfat, merhametin iktizasıdır. Terbiye de mücazatı ister. Mükâfat ve mücazat menzilleri ahirettir.” Mesnevî-i Nuriye
İtaat edenlere mükafat verememek gibi, isyan edenleri cezasız bırakmak da padişahın izzetine yakışmaz; her ikisi de acizlik ve zaaf ifadesidir. Cenab-ı Hak bu gibi noksanlıklardan münezzehtir.
Onun kahrının tecelli etmemesini istemek, iki mânâya gelir:
Birisi, isyankârlara, azgınlara, zalimlere karşı hiçbir ceza tatbik edilmemesi. Bu, Allah’ın izzetiyle, gayretiyle, hikmet ve adaletiyle bağdaşmaz. Bu şık mümkün olmadığına göre, geriye bir tek şık kalıyor: İnsanların isyansız bir yaratılışa sahip olmaları, hep itaat üzere bulunmaları. Bu ise insanın değil, meleğin tarifidir.

Ounma Sayısı : 1063


Allah’ın mahiyeti insan aklıyla kavranabilir mi?


Öncelikle, şurası iyi anlaşılmalıdır ki bir şeyin varlığını bilmek ayrıdır, mahiyetini bilmek ayrıdır. Kainatta bir çok şey vardır ki; akıl onların varlıklarını apaçık bildiği hâlde mahiyetlerini kavrayamamaktadır.
Mesela insan, bir fizik kanuna olan yerçekimini bildiği ve hatta o kanuna tabi olduğu hâlde, onun mahiyeti hakkında hiçbir fikir sahibi değildir. Annenin, evladına sarılmasıyla varlığını anladığımız şefkat hissinin nasıl bir his olduğu konusunda yine hiç kimse bir fikir sahibi değildir. Ruh, elektrik, hayal gibi hususların varlığı nasıl apaçık bir hakikat ise onların mahiyetlerinin bilinmemesi de aynı derecede açık bir hakikattir.
Akıl ile anlaşılamayacak konuları anlamaya, izaha zorlanmak; demagojidir, cehalettir. Bu davranışıyla insan, doğru düşünce kulvarından sapar ve altından kalkamayacağı ve sonuçta kendisinin helâkine sebep olacak ağır bir yükün altına girer.
Eser ustasının idrak edip anlayamayacağı gibi, akıl da kendisini yaratanın mahiyetini anlamaktan acizdir. Çünkü akıl, yaratılmıştır ve sanat eseridir ve sınırlıdır. Görmenin, işitmenin kısaca beş duyunun sınırlı bir algılama sahası olduğu gibi, aklında belirli bir anlama sahası, sınırlı bir algılama gücü vardır. Cenabıhakk’ın kudsî mahiyetini anlamak, idrak etmek, aklın idrak ve intikal sahasının dışındadır.
Şurası bilinen bir gerçektir ki; insan değil Allah’ın zatını, kendi ruhunun, hayalinin, vicdanının dahi mahiyetini kavrayamaz. Çünkü saydığımız bu özellikler cismanî olmadığından dolayı, akıl onlara bir suret giydiremez, bir şekil veremez. Mesela, hayal için; uzunluk-kısalık, büyüklük-küçüklük, söz konusu olmadığından, akıl onlara bir şekil veremez ve bir sınır çizemez. Bununla birlikte hiçbir insan, mahiyeti bilinmemen bu duyguyu inkâr da edemez.
Kendi mahiyetini bilmekten aciz olan insanın, bütün akılların, hayallerin, ruhların, hislerin, vicdanların, hafızaların ve meleklerin yaratıcısı olan Allah’ın kutsi mahiyetini anlamaya zorlanması, en büyük bir cehalet ve demagojidir.
Allah’ın bütün sıfatları, sonsuzdur, sınırsızdır ezelî ve ebedîdir. Akıl, ise sınırlıdır ve sonradan yaratılmıştır. Sınırlı olan sınırsız olanı, başlangıcı ve sonu olan, ezelî ve ebedî olanı elbette kavrayamaz. İşte gerçek anlamda idrak ve doğru algılama, insanın Allah’ın mahiyetini algılamaktan aciz olduğunu anlaması, idrak etmesidir.
İnsan aklı, bilinmeyene bilinenden, soyuta somuttan, zora kolaydan, genele özelden gitme eğilimindedir. Yüce Allah’ın, eşi, benzeri, ortağı, dengi yoktur ki; insan, kıyas ve temsil yoluyla; deney ve tecrübe vasıtasıyla, düşünce ve hayal aracılığıyla onun kutsi hakikatini anlamaya yol bulabilsin.
Aklın, Allah’ın mahiyetini idraki, mantıksal olarak da çelişkiyi gerektirir. Çünkü o hâlde sınırlı, sınırsızı; sonradan olanın başlangıcı olmayanı kapsaması gerekir. Bu ise imkânsızdır. Akıl, Allah’ı varlığı zorunlu, kudreti sınırsız, iradesi sonsuz, ilmi her şeyi kuşatan olarak bilmekle sorumludur. Zaten yaratılış amacı da budur. Şu hâlde Allah’ın kutsal mahiyeti ne idrak ne hayal ne hissedilebilir. Akılla anlaşılan ve duygularla algılanan her şey mahluktur. Allah’ın varlığı bu dünyada, ancak aklın nuruyla görülür, kalbin sezgisiyle sezilir.
Evet, aklın görevi, Allah’ın kainatta yansıyan büyüklük ve yüceliğini, kudret ve hakimiyetini ve yarattıklarında ortaya koyduğu sınırsız estetik dizaynı ve kulları için yaptığı lütuf ve yardımları gözlemlemek derinden derine düşünmektir.

 Çevremizde, az da olsa, “görmediğime inanman” diyen kişilerle karşılaşıyoruz. Bunlara bu yanlış düşüncelerinden vazgeçirmek için neler söylemeliyiz?


Şurası bir gerçektir ki; varlık âlemi sadece beş duyu ile hissedilebilenlerden ibaret değildir. İnsan, görme duyusu ile, sadece madde alemini görür. Diliyle tatlar âlemini, kulağıyla sesler âlemini, burnuyla kokular âlemini hisseder. Hâlbuki; elektrik, yerçekimi, ışınlar alemi, radyoaktif dalgalar ve nice gerçekler vardır ki, bunlar, ne görülürler ne de işitilirler. Bununla birlikte, bu gerçeklerin varlığı şüphe götürmez.
İşte bu prensibi göz ardı eden bir kısım insanlar, görmediğime inanmam diyerek bütün varlık âlemini, sadece gözleriyle gördükleri maddi eşyadan ibaret sanarak büyük bir hataya düşerler. Hâlbuki bir şeyin gözle görünmemesi onun yokluğuna delil olamaz. Zira bu âlemde gördüklerimize oranla göremediklerimiz çok daha fazladır. Hatta insan vücudunda akıl, hayal, hafıza gibi görünmeyen varlıklar, görünenden kat kat fazladır.
“Görmediğim şeye inanmam” sözünün altında, aklın görevini göze yükleme yanılgısı yatmaktadır. Hâlbuki insandaki her bir duyu ayrı bir âlemin kapısını açar; birinin görevi diğerinden beklenmez. Mesela, göz, kulağın; burun, dilin görevini yapamaz. İnsan, gözüyle ne yemeğin tadına, ne bülbülün sesine, ne de gülün kokusuna bakabilir. Göz bu organların görevlerini yerine getiremezken, elbette aklın fonksiyonunu da icra edemez.
Malumdur ki; herhangi bir eser, göz ile göründüğü hâlde, ustası akıl ile anlaşılır. “Görmediğime inanmam.” diyen bir insan, bu eserin yapıcısını inkâr durumuna düşer. Aynen bu örnekte olduğu gibi, sonsuz bir kuvvet, ilim ve sanat ürünü olan bu muhteşem kainatı seyrettiği hâlde, onun sanatkârını kabul etmeyen insan, ilim ve akıldan uzaklaşmış olur.
Böyle bir insan, bu kâinatta her an tecelli eden ve Allah’ın varlığını güneş gibi gösteren, yaratma, rızk verme, hayat verme gibi sınırsız olayları nasıl açıklayacaktır?
“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”

Yüklə 319,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə