166
ederler. Ahlâk bir araçtır; günlük hayatın ihtiyaçlarından, insanî beklentilerden veya
tarihî tecrübelerimizden bağımsız bir ahlâkî değer alanı kabul edilmez. Buna bağlı
olarak da ahlâk yasalarının genel-geçerliği (evrenselliği) yoktur. Onlar, amaca göre bir
vasıf, bir biçim alırlar.
Sonuççuluğun temelinde, ahlâkî değerlerin eş-ölçülebilirliği yatar. Değerler,
birbiriyle mukayese edilebilir; onların birbiriyle çatışması durumunda biri diğerine
tercih edilebilir. “Yalan söylemek, kötüdür.” “Başkalarını üzmek, kötüdür.” Bu iki
durum çatıştığında şartlara göre biri diğerine tercih edilebilir. Bu açıdan sonuççu
teoriler duruma-bağlı teorilerdir. Deontolojide ise ahlâkî inançlar eş-ölçülmezdir.
Kant’ın ifadesi ile her ahlâk kuralı, özerktir; biri diğeri ile mukayese edilemez; birini
diğerine tercih edemeyiz.
465
Ahlâkî inançlar kesindir (kategorik). Kant, özerkliği şöyle
görür. nsan, istemenin/iradenin biçimine bağlı kalmak şartıyla ahlâk yasalarını kendisi
koyar. rade etmenin biçimi, kendisi için irade etmeyi yani duygulara, dürtülere ve
eğilimlere göre irade etmeyi değil sırf akıl sahibi insanların birbirleriyle ilişkilerine göre
irade etmeyi gerektirir. Bu ilişkide, her irade bir yasa koymadır. Bu şekilde irade
etmenin kendisi bir amaç olur. rade etme koşulsuzdur; hiçbir ilgiye dayanmaz. O,
hiçbir ilgiye dayanmadan ahlâk yasasını kendisi belirliyorsa o halde irade etmenin
özerkliği vardır. Böyle bir irade, ahlâk kurallarının azamîleştirilmiş bir şekilde ortaya
çıkmasına neden olur. Kant buna “iradenin/istemenin özerkliği” adını verir.
466
radenin
özerkliğinden çıkan ahlâk yargıları, geldiği yer gibi özerktir.
Sonuççuluk, bir kural tespitinden ziyade bir eylemin olası sonuçlarını
düşünmeyi gerektirir. Bir sonuççu, “yaşlılara yardım etmelisin” kuralının biçimi ile
yetinmez; onun içeriği üzerine de düşünmek ister ve muhtemelen hemen şu soruyu
sorar: “Hırsızlık yapmak isteyen bir yaşlıya da yardım etmeli miyim?” Sonuççu
açısından yaşlılara yardım etmek, özerk bir ahlâk kuralı değildir. Sonuççu, bu kuralı
hırsızlık yapma ile mukayese etmek ister. Kuralın sadece biçimi ile yetinmek, insanı
yanlışa götürür. O zaman sonuççuluk içerikli bir ahlâktır.
Tek tür bir sonuççuluktan bahsetmek mümkün değildir. Eski çağlardan
günümüze birçok sonuççu teori ortaya çıkmıştır. Aristoteles’in eudomonizmi, Epikür’ün
veya Aristippus’un hazcılığı, Hobbes ve Mandeville’in egoizmi, William James’in
pragmatizmi önde gelen sonuççu teorilerdir. Ancak liberalizm açısından en önemli
sonuççu teori, faydacılıktır. Liberal tezleri sonuççu yöntemlerle savunan düşünürlerin
hemen hepsi, faydacı olarak nitelenir. Ancak faydacılıktan daha önce ortaya çıkmış olan
465
Kant, age., ss. 57-8.
466
Age.
, ss. 50, 52, 57, 63.
167
Hume ve Smith’in yaklaşımları, liberal düşünce içinde önemli bir yere sahiptir. Onları,
zihin durumları açısından ele aldığımızda faydacı olarak nitelemek zor değildir; fakat
geriye yönelik bir isimlendirme yapmak yerine aradaki farkları da çağrıştıracak şekilde
onların yaklaşımına, Smith’in dediği gibi, “ahlâkî duygu/duyu teorisi” demek uygundur.
Bu anlamda liberal düşünce içinde liberal ilkeler için sonuççu bir gerekçelendirmeye
başvuran iki önemli yaklaşımdan bahsedilebilir: ahlâkî duygu teorisi ve faydacılık.
Daha önce de belirttiğimiz gibi sonuççuluk veya duygu teorileri, ahlâkı
bireysel talep ve beklentiler üzerine inşa eder. Bu yaklaşıma yapılan en temel
itirazlardan biri, bireysel beklentileri gözeten bir yaklaşımın nasıl ahlâkî olabileceğidir.
Sonuççular, herkesin kabul edeceği bir takım ahlâkî beklentilere dayanan bir ahlâk
anlayışının mümkün olduğunu veya en azından herkesin rağbet ettiği ve tüm ahlâkî
nedenlerin kendisine bağlı olduğu bir nedene dayanan bir anlayışın mümkün olduğunu
kabul eder.
467
Sonuççuların bu konudaki yaklaşımlarını bir yöntem olarak ortaya
koymak mümkündür. Hem ahlâkî duygucular hem de faydacılar, bazı ahlâkî duygular
tespit etmeye çalışırlar ve bencil (egoist) bir sonuççuluktan ziyade diğerkâm (altruist)
bir yaklaşıma yönelirler. Ancak faydacılıkla ahlâkî duygu arasında önemli bir ayrıma
dikkat çekerek onlar üzerinde düşünmekte yarar vardır. Ahlâkî duygu teorisi,
faydacılıktan farklı olarak geleneğin de ahlâkî kuralların belirlenmesinde kısmî bir
etkisinin olduğunu kabul eder.
468
a. Ahlâkî Duygu Teorisi
lk nedenleri duygusal olan bir ahlâk nasıl mümkün olur? Liberal sonuççuluk,
hazzı elde etme ve/veya acıdan kaçınmayı ahlâkın genel bir amacı olarak kabul etme
noktasında uzlaşırlar.
469
Ancak ahlâka hazzı elde etme ve acıdan kaçınma şeklinde bir
amaç yükleme, liberalizmin tarihinin çok daha gerilerine dayanır. Antik Yunan’da
Epiküros (341–270) ve Aristippus (435–366) gibi düşünürler, hazzı elde etmeyi ve
acıdan kaçınmayı ahlâkın amacı saydılar. Buna benzer düşünceler, daha sonraları da
çoğu düşünür tarafından kabul gördü. Ancak hazzın niteliği ve niceliği; toplumsallığı ve
bireyselliği gibi tartışmalar, her zaman var oldu. Fakat ortak bir şekilde sonuççu
yaklaşımlar, ahlâkın ilk nedenlerini insan duygusunda aradılar; ama hiçbir zaman
467
Harman, age., s. xii, 55. Harman, her ne kadar sonuççu gelenek içinde yer alsa da buna “naif
görüş” adını verir ve bunu eleştirir. O, faydacılığa bazı sözleşmeci unsurlar katmayı dener.
Harman’a göre bazı ahlâk yargıları, sözleşmeden çıkarılır; ama hepsi değil. Bkz. Harman, age., s.
3.
468
Bu konu ile ilgili geniş bilgi için bkz. Hasan Yücel Başdemir, “ skoç Aydınlanma Etiği:
Hutcheson Hume ve Smith”, Liberal Düşünce Dergisi, sayı 27, 2005.
4
4
6
6
9
9
Harman, age., s. 202.
Dostları ilə paylaş: |