170
açıklamaya girişir. Sempati, gözlemcinin en önemli özelliğidir. Hume’un sempati ile
ilgili düşünceleri şöyledir: Bir kimsenin acı çektiğini düşünmek, bizde bir acı hissi
oluşturur, fakat bu acı hissi kendimizden değil acıyı hisseden şahsın bizim üzerimizde
bıraktığı etkidendir. Bir başka kişiyi de mutlu düşünmek, ondaki mutluluğun bir
yansıması olarak bize mutluluk verir. Başkalarının mutlu olduğunu düşünmek
hoşumuza giderken, mutsuz olduğunu düşünmek üzücüdür. Bu, tarafsız gözlemcilerin
insanların mutluluğuna katkı yapacak olan failleri niçin tasvip etmeleri gerektiğini
açıklar.
475
Hume’a göre gözlemciler, bir eylemi tasvip ettikleri için eylem iyidir; eylem
iyi olduğu için gözlemciler onu tasvip etmez. Zira ona göre bir gözlemcinin
onayı/tasvibi, bu gözlemcinin faillerin eylemde bulunarak oluşturdukları haz ve acı ile
ilgili sempati düşüncesinden ve eylemlerin yapmış olduğu çağrışımlarından ileri gelir.
Eylem, tasvip edildiği için iyidir, erdemlidir; erdemli olduğu için tasvip edilmiş
değildir. Ona göre ahlâklı bir kişi, büyük oranda kişisel menfaatten uzak davranır. Bu,
dışarıdan kontrol edilen bir dürtüdür. Fail, başkalarının tepkilerinden endişe duyar;
çünkü o, başkaları ile temasını sürdürmek ister.
476
Bu anlamda kendi başına kişisel
menfaat, anlaşılmazdır; çünkü eğer siz doğruyu söyleme konusunda güvenilir
olamazsanız, sözünüzü tutmaz veya çevrenizdeki insanlara zarar vermekten
kaçınmazsanız, insanlar topluma yönelik çabalarınızda sizinle meşgul olmayacak ve siz
doğruyu söyleyen, sözünde duran ve başkalarını incitmekten kaçınan insanlara nispeten
ziyanda olacaksınız. Böylece sizin, sorumluluklarınızı yerine getirmeniz, kişisel
menfaatinize olacaktır.
477
Bu görüşe göre kişisel menfaat, insanları başkaları ile
işbirliğine girişmeye teşvik eder. şbirliği sistemleştikçe insanlar, daha iyi duruma
gelecekler.
478
Dolayısıyla kişisel menfaat, ancak yardımseverliği teşvik eden bir duygu
olacaktır.
Hume, yardımseverliğin hem fail hem de tarafsız gözlemcinin ahlâkî duygusu
olduğunu savunur ve egoizmin eksik bir ahlâkî psikolojiye dayandığını iddia eder. Fakat
o, egoizmin insan doğasını göz önünde bulunduran bir anlayış olduğu için anlamlı
taraflarının olduğunu düşünür.
479
Ona göre egoizm, ahlâkın kaynağını doğru yerde,
insanların duygularında aramıştır; fakat eksik gözlemle yanlış tercihte bulunmuştur. Bu
nedenle egoistler ve eylem faydacıları, yanlış bir sonuca ulaşmışlar ve eylemleri ahlâkî
4
4
7
7
5
5
Harman, age., s. 187.
4
4
7
7
6
6
Age.
, s. 188.
4
4
7
7
7
7
Age.
, s. 187.
478
Age.
, s. 187.
4
4
7
7
9
9
Hume, age., s. 78.
171
niteliklerin taşıyıcıları olarak görmüşlerdir. Hume’a göre ise ahlâkî niteliklerin
taşıyıcıları, fail ve gözlemcinin duygularıdır; biz eylemlerin bu duygulara başvurmadan
tek başına ahlâkî olup olmadığına karar veremeyiz.
Hume, tıpkı fizik araştırmalarındaki doğa ilkelerinin fizikî doğanın kanunları
olması gibi genel ve evrensel ahlâk ilkelerinin de insan doğasının “aslî” özellikleri
olduğunu iddia ediyor. Tüm insanların doğalarında (nature) bu ilkeler vardır; fakat
onlar, inanç ve davranışta farklılık gösterir. Hume EPM’de özellikle insanlık ve
yardımseverlik gibi birbirine yakın anlamlar ifade eden ilkelerle ilgilendi; çünkü bu
ilkeler, ahlâkı ve insanoğlunun ahlâkî duyarlılığını araştıran insan doğası biliminin
temelini oluşturur. Bugün ahlâk felsefesinde ilkeler, genellikle normatif; yani
eylemlerin hoş görülebilirliği, yükümlülüğü, doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili
durumları beyan eden kurallar şeklindedir: “öldürme”, “başkalarının haklarına saygı
göster”. Hume, ilke terimini bu normatif anlamıyla kullanmaz. Onun ilkeleri, ampirik
olarak araştırılabilecek ve insan doğası bilimiyle formüle edilebilecek, insan doğasında
var olan şartlardır. Yardımseverliğin, onun en önemli ilkesi olduğu görülüyor; fakat
“yardımseverlik” (benevolence), aynı zamanda başkalarına gösterilen iyilik, cömertlik
ve sevgi gibi erdemler grubunun genel bir terimidir/ifadesidir. O, yardımseverliği
insanoğlunun geleneklerine gereksinim duyan hukuk kurallarından farklı bir şekilde
insan doğasının ana unsuru olarak gördü; dostluk, şefkat ve merhametin onun
göstergeleri olduğunu düşündü (ahlâk-hukuk ilişkisi) (erdem teorisi).
480
Her ne kadar o,
hem adaleti hem de yardımseverliği, sosyal erdemler olarak görse de sadece
yardımseverliği, insan doğasının bir ilkesi olarak görür.
481
Hume, aynı şekilde, insan doğasındaki ahlâkla ilgisi olmayan ilkeleri de konu
edinir. Örneğin o, insanın kendisini sevmesini (self-love), yardımseverlik gibi ahlâkî
ilkelerle rekabet eden, insan doğasının bir ilkesi olarak tanımlar. O, doğamızdaki bazı
ilkelerin belirli durumlarda diğer ilkelere üstün gelebileceğinin farkındadır. Bir zaman
ahlâkî bir ilke etkin bir şekilde iken başka bir zaman sevgi gibi ahlâkî olmayan bir ilke
ön plana çıkabilir.
482
Hume, egoistlerin “kendini-sevme” ilkesinin insanı harekete geçiren önemli bir
dürtü olduğunu kabul eder. Ancak insan doğasında bir çeşitliliğin bulunduğunu söyler
ve bu çeşitliliği ifade etmek için beyaz güvercin, kurt ve yılan istiaresine başvurur: “Biz
sinemizde insanlık için bir takım iyilik ve dostluk kıvılcımları taşırız; bünyemiz, kurdun
480
Beauchamp, agm., s. 24.
481
Hume, age., s. 77.
482
Beauchamp, agm., s. 24.
Dostları ilə paylaş: |