186
verecek. Ancak x’in A’ya verdiği mutluluk, H’ya verdiği acıdan daha fazla ise x, iyidir
dediğimizde Bentham’ın kalkülatörü ile tekrar karşı karşıya kaldığımız iddia edilir.
Acaba bu doğru mudur?
Bu
sorun,
değerlerin
hesaplanması
sorunundan
ziyade
değerler
mukayesesinden kaynaklanır ve klasik faydacıların kabul etmesi mümkün olmayan bir
seyirle ortaya koyulur. Klasik faydacılar, bir kimseye acı verilerek haz elde etmenin
doğru olduğunu kabule hazır değildirler, çok açık bir şekilde bireylerin hazlarında
artışın olması gerektiğini var sayarlar. Ancak diğer taraftan toplam mutluluğun/hazzın
önemine vurgu yaparlar. Çelişkili gibi görünen bu durum, aslında Mill’in ve
Bentham’ın dile getirmediği, daha sonra ortaya atılan bir kriteri içinde barındırıyor
görünmektedir. Pareto kriteri adı verilen bu kriter, faydada meydana gelen artışa bir
rezerv/sınırlama koyar. Buna göre bir kimsenin almış olduğu zevk veya toplam faydada
meydana gelen artış, başka bir kimsede minimum bir acı meydana getirmiyorsa Pareto
optimumdur. Aksi takdirde bireyin zevk duygusundaki ve toplam faydadaki artışın
uygunluğundan bahsedilemez.
Her ne kadar Mill ve Bentham, bunu ifade etmemiş olsalar da bireye verilen
önemden ve bireyin ahlâkın en temel nesnesi yapılması sonucundan hareketle
faydacılığın bu kriteri içinde barındırdığı açıktır. Nitekim Mill, toplumun mutluluğu
adına bireyin mutluluğundan vazgeçilemeyeceğini açıkça vurgular. Mill, “ahlâk, bir
kimsenin en büyük mutluluğu değildir; belki toplu ve genel olarak en büyük
mutluluktur”, dedikten sonra “başkalarını mutlu etmenin karakter asilliği olduğunu”
söyler. Eğer karakter asilliğine olumlu anlam yüklediğini düşünürsek ki öyledir,
başkalarına acı çektiren bir kimsenin ahlâkî bir karakterinden bahsedilemez. Yine Mill,
ahlâkı tanımlarken de başkalarına acı vererek zevk elde etmenin faydacı bir ahlâka
uygunluğunu reddediyor gibidir (“Reddediyor gibidir”, diyorum; çünkü Mill, sonradan
böylesi eleştirirlere maruz kalacağının farkında değildir).
Ahlâk, bir takım hareket ve kural düsturlarıdır ki, kendilerine uyulduğu zaman
mümkün olduğu kadar bütün insanlığa, yalnız insanlığa değil tabiatlarının elverişli
olduğu oranda bütün duygulu varlıklara -gerek nitelik gerekse nicelik bakımından
zevkçe mümkün olduğu kadar zengin- bir hayat sağlar.
539
Ayrıca Kymlicka’nın kitabında da yer verdiği Mill’in şu ifadeleri, faydacılığın
başkalarına acı çektirmek üzerinden zevk almayı meşru kıldığı şeklindeki anlamanın ne
kadar yanlış olduğunu gösterir: “Nasıralı sa’nın altın kuralında fayda ahlâkının ruhunu
buluruz; sana davranılmasını istediğin gibi davranmak ve komşunu kendini sevdiğin
539
Mill, age., ss. 18, 19.
187
gibi sevmek. şte faydacı ahlâkın yetkinliğini gösteren iki kural!”
540
Bu ifadeler (benzerlerini Bentham’da da görüyoruz), faydacılığın acı üzerinden
zevk almayı ve toplam faydayı “her şey pahasına” artırmayı onaylamadığının açık
göstergesidir. Pareto kriteri, faydacılığın yapısıyla tamamen uygunluk arz eder. Mill,
“sadece insanlığa değil... bütün duygulu varlıklara” ifadesi, diğer canlılara acı
çektirmekten zevk almanın da fayda ahlâkına uygun olmadığının göstergesidir. Ayrıca
faydacılar, toplam mutluluğu artırmayı, toplam mutluluk kendi başına iyi olduğu için
istemezler; toplam mutluluğun artışının bireylerin mutluluklarını artıracağına
inandıkları için iyi olduğunu düşünürler. Böyle bir düşünce için acı çektirmekten zevk
almanın hiçbir ahlâkî içeriği olmayacaktır.
Bu eleştirinin Bentham için de geçerli olamayacağı açıktır. Bentham’ın
yaklaşımını bir örnekle ortaya koyabiliriz. Önemli bir bilim adamının geçirmiş olduğu
bir kazadan sonra hastanede kurtuluşunun sadece acil bir organ nakli ile olabileceği
söyleniyor. Bu sırada solumun cihazına bağlı ve birkaç günlük ömrü kalmış evsiz bir
adamın organlarının bilim adamına uyduğunu tespit ediyorlar. Gizli kalmak kaydıyla bu
insanın organı bilim adamına verilebilir mi?
Bentham açısından bu durumu onaylamak pek ahlâkî görünmüyor. Çünkü
Bentham’ın, bireyin mutluluğu ile toplumun mutluğu arasında kurduğu ilişkinin doğası
önemlidir. O, her şekilde bireyin haz duygusunun gözetilmesi gerektiğini savunur. Bu
ş
ekilde tek tek bireylerin mutlu olmasıyla toplumsal mutluluğun niceliğinde bir artış
olacaktır. Burada iki nokta önemlidir.
Toplumsal mutluluğa güdülenerek davranmak, ahlâkî değildir. O halde
topluma çok büyük bir mutluluk verdiği düşünülse de bir bireyin organı alınıp bir bilim
adamına verilemez. Bu ima, Bentham’dan çıkmaz. Ahlâkın odaklanacağı yer bireysel
hazdır. Nitekim Bentham’a sürekli yapılan bir diğer eleştiri de onun fazlaca bireyci
vurgusudur. Gerçekten de onun bireye yaptığı vurgu fazladır; ancak bu fazlalık bile
toplum menfaati veya toplam mutluluk için bireyin feda edilemeyeceğinin bir
göstergesidir.
Bentham, nitelikten çok niceliğe vurgu yapar. Temel de o, niteliğin önemsiz
olduğunu iddia etmez; ancak, o bir tutarlılık gösterebilmek için nitelikli hazlar adına
540
Age.
, s. 27; Birileri, toplam faydayı artırma uğruna bazı insanlara acı çektirmekte bir sakınca
olmayacağını iddia edebilir. Ama bu iddia, faydacılığın bireycilik ve bireyler arasında çıkarların
eşit değerlendirilmesi fikrine ters olduğu için klasik anlamda faydacılıktan bir kopmayı ifade eder.
Faydacılığı bu noktada eleştiren deontologların metinlerinde, faydacıların bu tür düşüncelere sahip
olduğunu gösteren doğrudan atıflar yoktur. Ancak Kymlicka, Derek Parfit’in böyle bir düşünceye
sahip olduğunu söyler (Kymlicka, age, s. 48); şayet doğruysa bu, klasik faydacılıktan bir kopuşu
ifade eder.
Dostları ilə paylaş: |