188
nicelikli hazlardan vazgeçilemeyeceğini düşünür. Bu anlamda topluma yararlı bir bilim
adamını kurtarmak için evsiz bir kişinin hayatını almak ahlâkî değildir. Bentham’ın şu
cümlesi bile bu mukayesenin ölçüsünü verir: “Herkes bir olarak sayılmalı, kimse birden
fazla sayılmamalı.”
541
ster bilim adamı, isterse de evsiz bir dilenci olsun toplumsal
fayda açısından aynı değere sahiptirler.
Deontologlar, bu eleştirilerinden hareketle kendi iddialarının sonuççuluktan
üstün olduğunu göstermeye çalışırlar. Başkalarına acı çektirmekten zevk almak, ahlâkın
hazza bağlanamayacağının göstergesidir. Geoffrey Scarre, bunu şöyle ifade ediyor:
“Öldürmekten zevk almak, öldürmeyi daha kötü kılar; daha iyi değil.” Scarre, haklı
olarak bunun sıradan ahlâkî yargılarımızla çeliştiğini söyler.
542
Ancak bu cümle eksiktir
ve şöyle olmalıdır: “Hangi ahlâk kuramı açısından olursa olsun öldürmekten zevk
almak, herkesin sıradan ahlâkî yargılarıyla çelişir.” Nitekim bu eleştirileri yapanlar,
genellikle “faydacıların tecavüze ve yağmaya izin veren bir hayat biçimini
desteklemeleri olası değilse de...”, “faydacılık, büyük olasılıkla çocuklara işkence
yapılmasına göz yummazsa da…”
543
gibi cümlelerle kendi iddialarının tutarsızlığını bir
anlamda itiraf ederler. Ancak zikredilen örneklerde eleştirinin faydacı yönteme, yani
faydacı karar alma sürecine yapıldığı vurgusu vardır. Bu yöntem eleştirisi,
açıkladığımız gibi faydacılıkla ilgili yanlış bir anlamaya dayanır.
Klasik faydacılığın fayda hesabına en makul eleştiri Popper’dan gelir.
Popper’ın fayda hesabına yaptığı eleştiri, daha anlamlı görünüyor. Klasik faydacılar, artı
ve eksi olarak niteledikleri için haz ve acıyı simetrik şeyler olarak düşünürler. Popper,
haz ve acının simetrik şeyler olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürer. Hazdan
kaçınmakla mutluluğu elde etmek, eşit derecede önemli şeyler değildir. Başkalarına acı
vermekten kaçınmak, ahlâkî bir tavırdır; fakat hiç kimsenin başkalarını mutlu etmek
diye bir amacı olamaz ve bunun mahiyeti belli değildir.
544
Bu yüzden Popper, böyle bir
fayda hesabına başvurmayı uygun bulmaz.
Fayda hesabına bir başka eleştiri, Gilbert Ryle ve Jerome A. Shaffer’den gelir.
Bu düşünürler, haz ve acının tek bir duyum boyutunun iki ucu gibi alınmasına itiraz
ederler. Bu yüzden onların bir matematik formülünde bir araya getirilmeleri mümkün
değildir. “Acı” kelimesi, bedensel bir duyumun adı olmakla birlikte “zevk” bir
duyumun adı değildir. Eğer bir kimse kürek çekmekten acı duyuyorsa bedeninin
541
Mill, age., s. 97.
542
Kymlicka, age., s. 42’den alıntı.
543
Age
., s. 42.
544
Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları I, çev.: Mete Tunçay, Remzi Kitapevi, stanbul, 1994,
ss. 231(d), 287(d).
189
neresinin
sızladığını sormak bir anlam ifade eder. Fakat kürek çekmekten haz alan bir
kimseye, hazzı nerede hissettiğini sormak bir anlam ifade etmez. Haz almak, burada
“hoşlanmak” anlamına gelmektedir ve zıddı da acı duymak değil, “haz almamak”tır. Bir
mazoşistin acıdan haz duyması, işte bunun alametidir.
545
Açıkçası bu eleştiriler,
deontologların eleştirilerine nazaran oldukça usturupludur.
Yakın zamanlarda faydacılığın eksik bir teori olduğu ile ilgili iddiaların artması
üzerine bazı alternatif sonuççu teoriler ortaya atıldı. Bunlardan en önemlilerinden biri
de R. M. Hare’ın “evrensel kuralcılık/tavsiyecilik” (universal prescriptivism) adını
verdiği yaklaşımıdır.
546
Hare, ahlâkta hiçbir bilişsel unsura yer vermeyen Ayer ve
Stevenson gibi duygucuların (dışa vurumcu demek daha doğru olur) eleştirilerini de göz
önüne alan bir anlayış getirdi ve ahlâkî gerekçelendirmeyi bir tür evrenselleştirme
biçimi olarak kabul etti. Fakat nihayetinde Hare, ahlâkın temeline duyguları koymakla
sonuççuluğa bağlılığını devam ettirdi.
8. Deontoloji ile Sonuççuluk Arasında “Optimum Ahlâk”
Liberal düşünce içindeki bazı düşünürleri deontoloji ve sonuççuluktan birine
dâhil etmek oldukça zordur. Yakın zamanda liberal düşünce içinde önemli bir yere
sahip olan Ludwig von Mises, Murray N. Rothbard ve Henry Hazlitt gibi düşünürler,
liberalizmin ahlâkî bir temeli olduğunu açıkça ifade ettiler.
547
Atilla Yayla için de aynı
ş
eyi söyleyebiliriz.
548
Ancak onları bir deontolog veya sonuççu olarak nitelemek
oldukça güçtür. Çoğulcular olarak da niteleyebileceğimiz ve “optimum ahlâk” adını
verebileceğimiz bir düşünceyi savunan Hayek, Popper ve Berlin’i de içine alacak
ş
ekilde birçok liberal düşünür (ki bunlar liberal düşünce geleneğinin 20 ve 21.
yüzyıldaki en önemli düşünürleridir), aynı şekilde deontoloji veya sonuççuluk içinde
tam olarak telakki edilemezler. Onların liberal ilkeleri savunma biçimleri deontolojiktir.
Liberal ilkeler, kesin ahlâkî inançlardır. Bu ilkeler, geçerliliklerini onlara dair
isteklerimizden değil sosyal hayatın doğasına ait bir gereklilikten alırlar. Bu gereklilik
çatışmayı önleme, refahı artırma gibi bazı pratik sorunlardan doğar. Ancak bu
yaklaşımı, bir ahlâk düşüncesine dâhil etmeyi güçleştiren temel şey, düşünürlerin
bireysel tercihlerle çatışmanın olmaması arasında bir öncelik arayışına girmeyişleridir.
545
Shaffer, age, 21. Ayraca bkz. Ryle, age., ss. 107-110.
546
Singer, agm., s. 309.
547
Mises, Human Action, s. 3; Murray N. Rothbard, “Özgürlük Ahlâkı”, Liberal Düşünce Dergisi,
çev.: Mustafa Erdoğan, sayı, 33, 2004, s. 67; Hazlitt, age., s. 379. Mises’de Praxeology, ahlâkı
içine alır.
548
Atilla Yayla, “Piyasa Ekonomisi: Medeniyetin ktisadî Temelleri”, Piyasa Medeniyeti, der: Atilla
Yayla, Liberte yay., Ankara, 2004, s. 4.
Dostları ilə paylaş: |