195
Deontoloji, bu açıdan doğruluğu ve hakkı iyiliğe önceleyen bir düşüncedir. O, sonuçları
kötü olsa dahi doğru davranışın ahlâkî failin zorunlu olarak yerine getirmesi gereken bir
sorumluluğu olduğunu iddia eder. Herkesin ahlâkî ödevler karşısında sorumluluğu
vardır. stek ve beklentilerimiz veya davranışın sonunda meydana gelebilecek kötülük,
bizim bu sorumluluğumuzu ortadan kaldıramaz. Ahlâkı (uygun kullanımıyla) değere
dayandırdığımızda
ise
ahlâkî
yargıların
doğruluk
veya
yanlışlığından
bahsedilemeyecektir; ancak onların iyiliğinden ve kötülüğünden bahsedilebilir. Ahlâkî
davranış, iyiliği ortaya çıkaran veya artıran, kötülüğü bertaraf eden veya azaltan
davranıştır. Bu anlamda “ahlâkî doğruluk” ifadesinin kullanımı uygun değildir.
Ahlâkî doğruluk, liberal bir ilkeyi kendinde doğru bir inanç olarak telakki
etmeyi ifade eder. Örneğin özgürlük, hiç kimse özgürlüğü istemese ve onu tatmasa dahi
o, bir haktır; özgürlük vazgeçilmez bir haktır. Onu başka bir şeyden dolayı istemeyiz;
bizzat kendisi iyi olduğu için isteriz. O, bizde bir tatmin duygusu meydana getirmese
bile o, onu seçeriz, isteriz. Özgürlük şartlı bir ilke değildir, o, kesindir; çünkü onun
değeri bizim dışımızdadır. Sonuççuluk ise ahlâkî yargılar için doğruluktan
bahsedilemeyeceğini düşünür. Özgürlük, bir değerdir; yani bireylerin istiyor olmaları
onu değerli yapar. Eğer bireyler özgürlüğü istiyorsa onu elde ettiklerinde iç
dünyalarında bir tatmin duygusu yaşarlar. O halde özgürlük şartlıdır; çünkü onun değeri
bizim onunla elde edeceğimiz haz ve mutluluk gibi bir başka değere bağlıdır.
nanç ahlâkı, her türlü inancın ahlâkî olduğunu ileri sürmez ve ahlâkî olan
inançları belirlemek için bazı yöntemler geliştirir. Bu yöntemler, ahlâkî inançlarla
ahlâkî olmayan inançları birbirinden ayırmak için kullanılır. Bunlar arasında en çok
bilineni ve kullanılanı Kant’ın yöntemidir. Kant, doğru ahlâkî kararlar almayı
sağlayacak bir azamîleştirme ölçütü geliştirir. Bu, bazı inançları ahlâkî yapan bir
ölçüttür; Kant, buna maxim adını verir. Maxim üzerinden ahlâkî yargılarda bulunmak,
Kant sonrası liberal düşünürlerin sıkça başvurduğu bir yöntemdir. Bu çalışmada bu
yaklaşıma tam deontoloji adı verilir. Çünkü bu yaklaşıma göre ahlâkî inançlar, tıpkı
bilimsel inançlarda olduğu gibi herhangi bir dış nedene dayanmaksızın onu doğru
yapacak olan bir yöntemle ortaya çıkar. Bizim isteklerimizin veya duygusal bazı
tavırlarımızın ahlâkî yargılar üzerinde ne onları doğrulama ne de onlara uygun
davranma konusunda bir etkisi yoktur. Bir inancı doğru yapan nedenler, aynı zamanda
ona uygun davranmayı sağlayan nedenlerdir. nanca uygun davranmak için onu doğru
yapan bu nedenler dışında başka bir nedene ihtiyacımız yoktur.
Deontolojinin ikinci bir türü, ahlâkî inançların tek başlarına bizi eyleme
yöneltmede yeterli olmadığını söyleyen kısmî deontolojidir. Bu düşünce, Locke’a kadar
196
geri gider. Buna göre ahlâk, inançlara dayanıyor olmasına rağmen bu inançları doğru
yapan nedenler, bizi onlara uygun davranmak için yeterince motive edemezler. Onlara
uygun davranmayı sağlayan bazı haricî unsurlara ihtiyacımız vardır. Bunlar, bizim
bireysel özelliklerimizdir. Menfaat, haz, mutluluk, acıdan sakınma duyguları, ahlâkî
davranışa sevk eden unsurlardır. Ancak ahlâka sırf bunlara dayalı bir temel bulmak,
hatalıdır. Ahlâkî inançları elde etmek, inanmanın nedenlerini bize verir; ancak
davranışın nedenlerini bize veremez.
Sonuççuluk da her tür duygusal durumun ahlâkî olduğunu ileri sürmez. Benim
Ali’ye eziyet etme isteğim asla ahlâkî olamaz. Bu anlamda sonuççular, ahlâkî
duygularla ahlâkî olmayan duyguları birbirinden ayırmaya yarayan bazı yöntemler
geliştirirler. Bilinen en meşhur liberal yaklaşım, Hume ve Smith’in başını çektiği ahlâkî
duygu teorisi ile Bentham ve Mill’in başını çektiği faydacılıktır. Her iki düşünce de
ahlâkı insanda var olan bazı duygulara dayandırırlar. Bunlar; yardımseverlik, sempati,
cömertlik gibi duygulardır; ancak tüm ahlâkî duygular, iki temel ahlâkî duyguya
indirgenebilir. Bunlar, hazzı elde etme ve acıdan sakınma duygularıdır. Bu anlamda
ahlâkî yargı ve davranışlar, hazzı elde etmek ve acıdan sakınmak için vardır. Ahlâk,
başkalarının beklentilerine engel olmayacak şekilde arzuların uygun tatminini esas alır.
nanç ve duygular arasında ahlâkî olanı tespit etmeye gerekçelendirme diyoruz.
Bu anlamda liberal düşünce geleneğinde iki tür gerekçelendirmeden bahsedilebilir.
Birincisi, ahlâkî inançların gerekçelendirilmesidir; buna “deontolojik gerekçelendirme”
adı verilir. Bu gerekçelendirme şeklinde ahlâkî olan şey, eylemlerde veya bu eylemlerin
bize sağlayacağı etkide, sonuçta ve faydada aranmaz. Ahlâk, bizim bireysel arzu ve
isteklerimizden bağımsız, bir eylemi bize yaptırtan eylemin ilkesinde aranır. Bu yüzden
inanç temelli yaklaşımlar aynı zamanda birer adalet teorileridir. Kişisel arzular, ahlâkın
konusu olamaz. kincisi ise değerlerin gerekçelendirilmesidir; buna “sonuççu
gerekçelendirme
” denir. Bir eylemi ahlâkî yapan şey, o eylemin (i) bizim üzerimizde ve
(ii) hemcinslerimiz üzerinde meydana getirdiği, tasvip ettiğimiz türden duygular ve
etkilerdir.
Liberal düşünce, ister inanç temelli olsun isterse değer temelli olsun
bireysellik, özgürlük gibi ilkelerin daimî savunmasını yapar. Bu anlamda onlar, bireyi
dışlayan teoriler değildir. Ancak deontoloji, tüm insanlarda ortak olan bazı özelliklerden
yola çıkarak ahlâkî olanın belirlenebileceğini ileri sürer ve ahlâkî evrenselliğin tek bir
bireye ait olandan uzak durmakla sağlanabileceğini ön koşul sayar. Fakat sonuççuluk,
ortak özelliklerden ziyade bireysel arzu, istek ve eğilimlerin başkalarının da onaylaması
durumunda ahlâkın parçası olacağını ve ahlâkın varlığı ve evrenselliğinin bu tür
Dostları ilə paylaş: |