19
Yakın dönemdeki liberal düşünürler, liberalizm ve ahlâk ilkelerini ortak bir
araştırmanın konusu olarak kabul ederler. John Rawls, David Gauthier, Alan Gewirth ve
Robert Nozick başta olmak üzere çoğu düşünür, ahlâkın ilkeleri ile liberalizmin ilkelerini
birbirinden ayrı konular olarak görmezler. Onlar, liberal ilkelerin ortaya çıkmasını
sağlayan zihnî/insanî süreçlerin ahlâkî karar alma süreçleriyle aynı olduğunu düşünürler.
Bu düşünürlerin kitapları, hem siyasî düşüncenin hem de ahlâk düşüncesinin temel
kitapları olarak kabul edilir.
47
Ancak bazı yakın dönem düşünürleri, liberalizm ile ahlâk
arasında bu tür bir ilişkiyi uygun görmezler. Örneğin A. von Hayek, kurumsal bir piyasa
ahlâkı üzerine tartışmanın iklim ahlâkını tartışmaktan daha anlamlı olmadığını ileri sürer.
Ona göre piyasanın sonuçları, doğrudan bireylerin tercih ve niyetlerinden ortaya çıkmaz.
Piyasa, daha ziyade birbiriyle iç içe girmiş ve nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı belli
olmayan çok sayıdaki farklı ve bağımsız arzuların bir araya gelmesiyle oluşur. klim, nasıl
doğayla ilgili basit bir olgu ise piyasa da insanların kontrollerini aşan basit bir sosyal
olgudur.
48
Hayek, liberalizme özgü kurumsal bir ahlâkın olmadığını savunmasına rağmen
liberalizmin ve piyasa sisteminin bir ahlâk düşüncesinden tamamen bağımsız olduğunu
düşünmez. Nitekim o, sosyalizmin ekonomideki “müşterek amaç” fikrini eleştirirken
bunun ahlâkî ve entelektüel sorunlar ortaya çıkaracağını ileri sürer. Hayek’e göre piyasaya
müdahale, kendiliğinden gelişen bir ticarî ahlâkın gerilemesi anlamına gelecektir. Oysa
eski zamanlardan günümüze piyasaya ait birtakım ahlâkî buyruklar oluşmuştur. Bunu
bozma yönündeki her faaliyet, insanlığı refahından mahrum edeceği için ahlâkî bir
zafiyettir.
49
John Rawls, yakın dönemin önemli ahlâk düşünürlerinden biridir. O, daha çok
toplumda bireylerin haklarını korumayı sağlayacak adalet fikrine dayalı siyasî bir ahlâk
düşüncesi ortaya koymaya çalışır. “ nsaf/Hakkaniyet Olarak Adalet” (justice as fairness)
adını verdiği düşüncesiyle Rawls, toplumun tüm bireylerinin üzerinde uzlaşabileceği,
doğuştan gelen veya sonradan ortaya çıkmış eşitsizlikleri gidermeyi ya da bu eşitsizlikleri
makul hale getirmeyi amaçlayan bir ahlâk düşüncesi ortaya koyar. O, bu düşüncelerini
bilinen bir yönteme, sözleşme istiaresine başvurarak ortaya koyar.
Mill’in hürriyet ve ahlâk arasında kurmuş olduğu ilişkiyle ilgili daha geniş açıklamalar için ayrıca
bkz. Roger Crisp, Mill on Utilitarianism, Routledge Press, New York, 1997, ss. 173-200. Mill, ahlâkın
amacının ve aynı anlama gelen mutluluğu en yüksek seviyeye çıkarmak olduğunu savunur. Mill,
Faydacılık
, çev.: Nazmi Coşkunlar, MEB yay., stanbul, 1986, s. 11.
47
John Rawls, A Theory of Justice, The Belknap Press, Cambridge, 1971; Alan Gewirth, Reason and
Morality
, The University of Chicago Press, Chicago, London, 1978; David Gauthier, Morals by
Agreement
, Oxford University Press, New York, 1986; Robert Nozick, Anarşi Devlet Ütopya, çev.:
Alişan Oktay, stanbul Bilgi Üniversitesi yay., stanbul, 2000.
48
Hamlin, agm., s. 3.
49
Hayek, agm., ss. 143-6.
20
Rawls’ın dağıtımcı adalet (distributive justice) şeklinde de ifade ettiği “insaf
olarak adalet”, adil bir toplumun olması için gerekli olan bazı temel ilkelerin ortaya
koyulmasını amaçlar. Bu ilkeler, toplumda oluşması muhtemel kıskançlık ve dargınlıkları
ortadan kaldırmak, yabancılaşmayı ve istismarı engellemek için gereklidir. Adil bir
toplum, ancak şu ilkelere bağlı kalınırsa mümkün olabilir:
1. Özgürlük ilkesi: Her şahıs, herkese eşit özgürlük sistemi ile tutarlı olan eşit temel
özgürlükler sisteminin en kapsamlısına girme hakkına eşit olarak sahiptir.
2. Fark ilkesi: Toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, o şekilde ayarlanmalıdır ki bu
eşitsizlikler,
(a) Âdil tasarruf/paylaşım ilkesi (just savings principle) ile tutarlı biçimde en az avantajlı
durumda olanlara (the least advantages) en büyük yararı sağlamalıdır ve
(b) Bütün işler/memurluklar ve pozisyonlar, herkese hakça (fair) fırsat eşitliği
koşullarında açık olmalıdır.
50
Rawls, bireylerin ahlâkî statülerini birbirine eşitlemeye çalışan bir ahlâk yöntemi
kurar. O, sosyal sözleşme adı verilen geleneksel yöntem üzerinden düşünür. Ancak Rawls,
sözleşme fikrine özgün bazı ilavelerde bulunur. Onun bu yöntemi, zikredilen bu temel
ahlâk ve adalet ilkelerini ortaya çıkarır. Rawls, bu adalet ilkeleri yoluyla bireysel
avantajların, talep ve beklentilerin başkaları üzerinde haksızlık ortaya çıkarmasını
engellemek ve toplumdaki eşitsizlikleri en aza indirgemek ister. Bunun için ilk konum,
düşünsel denge, kamusal akıl, tarafsız başlangıç noktası, bilgisizlik peçesi gibi terimlere
başvurur.
lk konum, toplumsal bir adalet için bir Arşimed noktasıdır. Bir ahlâk düşüncesi,
sadece toplumun tüm bireylerinin pozisyonlarının birbirine eşit olduğu bir noktadan
hareketle oluşturulabilir. nsanların birbirine karşı avantajlı olduğu bir noktadan adalet ve
ahlâk fikrine ulaşılamaz. Bu yüzden ilk konumda, yani adalet ilkelerinin oluşturulmasından
hemen önce tüm bireyler, kişisel durumlarından ve pozisyonlarından kendilerini
soyutlamaları durumunda ancak adil kararlar alabilirler. lk konum, herkesin yaşadığı
yerde sahip olduğu tüm şeyleri unutarak karar verdiği bir andır.
51
Rawls, insanların
sözleşme anında sosyal pozisyonlarını, ailelerini, bireysel amaçlarını unutmalarını
sağlayacak bir “bilgisizlik peçesi” takmaları gerektiğini söyler. Bilgisizlik peçesi, ilkeler
için adil bir prosedür sağlar. Adil ilkeler, ancak karar mekanizmasındaki tüm bireylerin
kendi durumlarını gözetmelerini engelleyecek bir bilgisizlik peçesi takmaları durumunda
ortaya çıkabilir.
52
Bilgisizlik peçesi takılarak alınan kararlar, eşitlik esasına dayalı, herkesin aynı
oranda özgür olduğu bir toplum modeli ortaya çıkarır. Ancak Rawls, bunun tüm
eşitsizlikleri gidermeye yatmeyeceğini düşünür. Tam bir eşitik sağlamak mümkün olmasa
50
Rawls, age., s. 302.
51
Age
, ss. 18, 121.
52
Age
., s. 137.
Dostları ilə paylaş: |