15
edilmez ancak o, ekonomik faaliyetlerin kaynağı olarak tanımlanır. Smith, toplum olmanın
temel direğinin fayda olamayacağını düşünür. Fayda özellikle ekonomik başarıların
temelinde yatan dürtüdür. Fakat faydadan önce adaletin gelmesi gerekir. Adaletsiz fayda
bir yıkımdır. Smith’e göre adaletle fayda arasındaki ilişkiyi sağlayacak şey, insanda var
olan “doğal bir toplum sevgisidir”. O, buna “sempati” adını verir. Sempati, tüm insan
faaliyetlerinin temel direğidir.
32
Smith’e göre sempati bir duygudur. O, şefkat ve merhamet gibi duygularımızın
içinde ortak olarak bulunan bir şeydir ve başkalarının acılarını dostça hissetmemizi
sağlar.
33
Sempati, bir bencillik ilkesi değildir, bir duygudur ama bir bencillik duygusu da
değildir. Sempati, bir adama kendisi bu durumu yaşamıyor olsa bile doğum yapan bir
kadının acısını fark etmesini sağlatır. Yine sempati, komşusunun yaşadığı büyük acıların
kendi küçük dertlerinden daha önemli olduğunu fark ettirebilir. Bu yüzden o, bencillikle
ilgili bir şey değildir.
Smith, beklentilerimiz ve duygularımızla ilgili olan fayda terimine ahlâk ve
ekonomide aynı önemi vermez. O, faydayı ekonominin temel terimi olarak görürken
ahlâkın tali terimi olarak görür. Fakat onun için ahlâk ve ekonomide ortak öneme sahip
olan terim “sempati”dir. Sempati, ahlâk ve ekonominin duygusal temeline işarete eder. O,
sempatiyi “toplumun gerçek çimentosu” (effective cement of society) olarak kabul eder.
Bu yüzden sempati, ahlâk ve ekonominin ortak terimidir ve her türden tutkularımızdaki
dostluk hislerimizi göstermekte kullanacağımız bir duygudur.
34
Tarafsız gözlemci ifadesi
de onun düşüncesinde önemli bir yere sahiptir. Tarafsız gözlemci, sempati yoluyla bizim
eylemlerimizi takdir veya tekdir etme hakkına sahip (üçüncü) kişiye işaret eder. O, ahlâkî
bir faildir.
35
Bu ifade, tarafsızlığı içeriyor olması açısından rasyonel bir çabayı ifade eder.
Smith’e göre tarafsız gözlemci, duygusal taleplere rasyonel bir ölçüt getirir. Fayda ve
adaletin bir arada bulunması gerektiği gibi duygu ve aklın da bir arada bulunması gerekir.
Ancak bu yaklaşım, onun düşüncesini deontolojik yapmaz. Çünkü tarafsız gözlemci, ahlâkî
32
Smith, age., ss. 79-84. Smith, faydanın adaleti sağlamakta yetersiz kalacağını söyler. Aslında o, bu
dünyada mutlak adaletin de olamayacağını, bunu sağlayacak olanın sadece Tanrı olduğunu kabul eder.
Ayrıca Smith’e göre Tanrı, bir deux ex machine’dir. Bu ifade, işleyişin aksayan yönlerini el altından
düzelten bir Tanrı’ya işaret eder. Tanrı, Smith’in “görülmez el”inin sahibidir. Bkz. MS, s. 185. Ayrıca
Smith’in hem ahlâk hem de ekonomi üzerine görüşlerinde Tanrı düşüncesinin yeri hakkında bkz.
Athol Fitzgibbons, Adam Smith’s System of Liberty, Wealth and Virtue: The Moral and Political
Foundations of The Wealth of Nations
, Clarendon Press, Oxford, 1995, ss. 25-44.
33
Smith, age., s. 13.
34
Age
., s. 13.
35
Age., s. 100. Ahlâk tartışmalarında “tarafsızlık” terimi genel olarak deontolojik bir anlamı ifade eder.
Tarafsızlık, kişinin kendisini bireysel menfaatlerinden, beklentilerinden ve içinde bulunduğu
ekonomik ve sosyal koşullardan soyutlayarak karar vermesini veya davranışta bulunmasını ifade eder.
Tarafsızlık düşüncesinde ahlâkî fail, ahlâkî bir karar alırken kendisinin veya diğer bireylerin içinde
bulunduğu koşulları göz ardı eden soyut bireydir. Dolayısıyla tarafsızlık, kontenjan ve şartlı değil
zorunlu ve kesin ahlâkı ifade eder. Bkz. Margaret Moore, age., ss. 38, 41, 49.
16
faili gözlemlerken kendisi de bir ahlâkî faildir ve bu esnada gözlemlediği kişi kendisi için
tarafsız gözlemci olur. Bu açıdan tarafsız gözlemci sempatiye rasyonel bir karakter
kazandırırken bireysel beklentileri genellemek veya soyutlamak gibi bir işleve sahip
değildir.
36
Smith, Wealth of Nations’da ekonomi insanını tasvir ederken Moral Sentiments’ta
basiret ve erdem sahibi insanı tasvir eder. Ancak o, bu iki insan tipinin birbirinin karşıtı
olduğunu düşünmez. Ekonomik insan ve erdemli insan, toplumu geliştirmeye çalışan
kişiler olarak ortak bir amaca hizmet ederler. Smith bunları insanın birbirini tamamlayan
iki yönü olarak görür.
37
Ancak her iki kitap arasındaki ilişki, sürekli sorgulanmıştır.
Smith’in ahlâk anlayışında kişisel çıkarı (fayda) sınırlandırma eğilimine rağmen
ekonomiye dair düşüncelerinde kişisel çıkara daha fazla anlam ve önem yüklemesi, bazı
düşünürler tarafından bir tutarsızlık olarak değerlendirilmiştir.
38
Athol Fitzgibbons,
Smith’in kişisel menfaat, kendini sevme (self-love) gibi fayda temelli terimleri Moral
Sentiments
’ta Wealth of Nations’a göre daha fazla kullandığı tespitinde bulunur ve bunun
önemli bir veri olduğunu düşünür. Ona göre fayda terimine atıfların fazlalığının temelinde
Bernard Mandeville (1670-1733)’in ahlâkı sadece tek bir insanî duyguya, kendini sevme
veya aynı anlama gelen kişisel menfaat duygusuna bağlayan yaklaşımına karşı faydanın
kendi ahlâk düşüncesindeki yerini belirginleştirmekti. Nihaî olarak Fitzgibbons, Smith’in
ekonomik büyümenin temeline ahlâkı koyduğunu ileri sürer.
39
Bu konudaki farklı
yaklaşımları göz önünde bulundurduğumuzda dahi Smith’in hem ahlâkın hem de
ekonominin temellerini insan duygularında aradığını söylemek zor olmaz. Nitekim bazı
düşünürler, Wealth of Nations’ı Moral Sentiments’in ekonomideki mantıksal uzantısı
olarak görürler.
40
“Değer” terimi de Smith’in her iki kitabında merkezi bir yere sahiptir. Moral
Sentiments
’ta Smith, değerin bizde bir binanın şekli, bir yemeğin tadı gibi memnuniyet
36
Macfie, Smith’in düşüncesinde aklın duyguyu “tarafsızlığa” ve “bilince” bağladığını ve bunu
sağlayacak akıl düşüncesinin de ancak bir pratik akıl olacağını ileri sürer. Bu yönüyle onun Hume’dan
ayrıldığını söyler ve deontolojik bir yaklaşım içinde olduğu ileri sürer. Bkz. Macfie, agm., ss. 216-7.
Oysa deontolojide bireysel beklentilerin genellenmesi ve soyutlanması esastır. Yani bireyler, kendi
beklentileri ile toplumun diğer üyelerinin beklentilerinin “uyuşmasını” gözetmek zorundadırlar.
Smith’e göre ise bir uyuşma değil sadece tasvip gereklidir. Bireyler, başkaları için tasvip ettiklerini
ş
eyleri kendileri için tasvip etmeyebilirler. Başka bir ifade ile kendilerine layık gördüklerini
başkalarına layık görmeyebilirler. Elbette bu layık görmeme, diğer kişinin de onu kendisi için tasvip
etmesine bağlıdır. Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Hasan Yücel Başdemir, “ skoç Aydınlanma
Etiği: Hutcheson, Hume ve Smith”, Liberal Düşünce Dergisi, sayı 37, Bahar, 2005.
37
Macfie, agm., s. 220.
38
Agm.
, s. 210.
39
Fitzgibbons, age., ss. 137, 139.
40
Robert B. Ekelund, Jr., Robert F. Hébert, “Adam Smith: Sistem Kurucusu”, Piyasa Dergisi, sayı 12,
2004, s. 123; Ekrem Erdem, Fahri Şeker, “Milletlerin Zenginliği’nde Ahlâk Zenginliği: Smith’in
Piyasa ve Ahlâk Anlayışı Üzerine”, Piyasa Dergisi, sayı 12, 2004, s. 158.
Dostları ilə paylaş: |