25
olacaktır.
Bu tür bir analizi yapmanın bir yolu, değerle olgu arasındaki ayrımı ortaya
koymaktır. Bizim dışımızda meydana gelen gözlemleyebildiğimiz şeyler olguyla ilgilidir.
Örneğin, I. Dünya Savaşı, tarihî bir olgudur; hava sıcaklığının şu anda 35º C olması
meteorolojik bir olgudur; “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun Osman Hamdi Bey’e ait
olması sanatla ilgili bir olgudur. Değer ise insanların bu tür olguları tasvip edip etmemeleri
ile ilgilidir; yani bu olguların insanların iç dünyalarında, düşüncelerinde meydana getirdiği
etkilerle ilgilidir. Örneğin şu anda havanın sıcak olması, tatilci için iyi/değerli bir şeyken,
ekinleri yağmur bekleyen bir çiftçi için kötü/değersiz bir şeydir. O halde değer, olgu
üzerine yaptığımız yüklemeler, ilaveler veya nitelemelerdir. Bu nitelemeler, bizim olguyu
betimlememizin ötesinde bir duygusal durumu ifade eder. O halde değer, tasdik (assent)
ile aynı anlama gelen inançtan farklı bir şeydir. nanç, bir zihin durumudur; o, zihnin bir
durumu tasdik etmesiyle ortaya çıkar. Oysa değer, sadece bir tasdikin (onaylamanın) ürünü
değildir; o, ayrıca (bu tasdikle birlikte) bir tavrı ifade eder. Değer, tasdik etmenin ötesinde
bir tavır ortaya koymaktır. Tavır ise tasdikle değil tasviple ortaya çıkar.
Bu anlamda değer, bir obje veya olgu ile ilgili şahsî bir özellik olarak ortaya çıkar.
“Yalan söyleme” olgusunu ele alalım: Yalan söylemeyi tasvip ettiğimizde “Yalan
söylemek iyidir.” diyeceğiz; tasvip etmediğimizde ise “Yalan söylemek kötüdür.”
diyeceğiz. O halde iyilik veya kötülük, olgunun kendisine ait (cins, hassa veya fasıl
anlamında) bir özellik değildir; olguya geçici olarak yüklenen (arazî) bir özelliktir. Bu
analize göre yalanla ilgili her iki ifade de sentetiktir: Yalan söylemek, kendi içerisinde
kötülüğü barındırmaz. Ancak buna karşılık “Yalan söylemek kötüdür.” ifadesinin analitik
bir ifade olduğunu söyleyenler de vardır. Kötülük, yalan söylemenin (cinsi, ayrımı veya
hassası anlamında) ayrılmaz bir özelliğidir. Bu düşünce, değer yargılarının şahsî olmadığı
fikrine dayanır. Her ne kadar bu düşüncenin aşırı şekli, tüm olgu durumlarının belli bir
oranda değer yüklü olduğunu kabul etse de bu ikisinin karşıt anlamları barındırdığına itiraz
etmez.
63
Olguların değer yüklü olduğunu söylemek, bir objektivizmdir. Olgular veya
betimlemeler, doğrudan değerin taşıyıcılarıdır. Hilmi Ziya Ülken, olgu-değer ayrımı ile
ilgili düşüncelerini yazarken bize bu yüklemenin içeriği hakkında bilgi verir: “Eğer bir şeyi
süjemizle oranı bakımından göz önüne alırsak o bir değerdir; sırf süje tarafından tespit
edilen, fakat süjeden bağımsız bir obje olarak ele alırsak, o bir gerçektir.”
64
Ülken, değerleri a) bilgiye dayalı (tecrübî-aklî) b) inanca dayalı (akıl-dışı)
63
Örneğin Murtaza Korlaelçi’ye göre “Yalan kötüdür.” analitik bir ifadedir. O bunu şöyle ifade eder:
“Yalan kötüdür; ancak izin verildiği yerler sınırlıdır. Yalnız yalanın hem iyi hem de kötü olduğu
savunulamaz.”
64
Hilmi Ziya Ülken, Bilgi ve Değer, Kürsü yay., Ankara, tarihsiz, s. 215.
26
ş
eklinde ikiye ayırır. Ona göre bir takım değerleri tecrübe ile elde eder, akıl yürütme ile
geliştiririz. Bir ustanın gündelik ihtiyaçları gidermek için ürettiği tekerlek bir değerdir.
Tekerlekten, çarka, çarktan makineye vs. geçerek bu elde ettiğimiz değeri geliştiririz. Bu
tür değerlerin esası, tecrübe ve akıl yürütme olduğu için bunlara aklî-tecrübî değerler de
denilebilir. Ancak bazı değerler, tecrübe ve akıl dışıdır. Örneğin, Avustralya’da yaşayan
bir kabilenin gebeliğin veya gök gürültüsünün esasını mistik bir kökte araması, manayı ve
tabuyu kabulde ısrar etmesi akıl dışı bir değeri ifade eder.
65
Ülken’in değerlerle ilgili ifade ettiği bu ayrım, bugün genellikle bilişsel değerler
ve bilişsel olmayan değerler şeklinde ifade edilir. Çoğu insan, bilginin beyinde, beğeninin
de kalpte olduğunu düşünerek güzel sanatların bilgiyle pek az ilişkisi olduğunu savunur.
Nelson Goodman (1906–1998) ve W. V. Quine (1908–2000) gibi bazı yakın dönem
felsefecileri, bu tür beğenilerin bilişsel bir unsura sahip olduğunu savunurlarken
66
Alfred J.
Ayer (1910–1989) ve Charles L. Stevenson (1908–1979), onların bilişsel unsuru
olmadığını ileri sürerler.
67
Bu genel bilgiler çerçevesinde değerin ahlâktaki kullanımı ile bilimdeki kullanımı
arasında hem biçim hem de içerik olarak farklılık vardır. Değer, bir olgu durumunu tasvip
etmek veya etmemekle ortaya çıkar.
68
Oysa bilim, tasvibe konu olan bir şey değildir;
bilim, bireysel istemelerin dışında, her türlü beklentiye rağmen var olan bir şeydir. Ancak
her disiplindeki tasvip etme veya etmemeyi bir değer ifadesi olarak kullanan birçok
düşünür vardır.
69
Bu, çoğu zaman epistemolojide doğru ve yanlış şeklinde ifade edilirken,
hukukta âdil ve gayri-âdil, estetikte güzel ve çirkin vs. şeklinde tezahür eder. Doğruluk ve
yanlışlık; güzellik ve çirkinlik gerçekten değer ifadeleri midir?
Ahlâkta genel olarak değerli, “iyi” anlamına gelir. Bir eylemi veya tavrı tasvip
ettiğimizde onun iyi; etmediğimizde ise kötü olduğuna karar vermiş oluruz. Ancak tasvip
etmek, tasdik etmekten farklı bir şeydir. nsanlar bir şeyi tasvip etmedikleri halde o şeyi
tasdik edebilirler. Örneğin, trafik kazasına şahit olan kişiye, sorgu memurunun “Araba hızlı
mı gidiyordu?” sorusuna “Evet!” cevabını vermesi, bir tasdiki ifade eder. “Sence sürücü
hatalı mı?” sorusuna şahidin, “Evet!” diye cevap vermesi ise (olumsuz anlamda) bir tasvip
65
Ülken, age., s. 222-4. Ülken, inancı bilginin bir unsuru olarak kabul etmediğinden olsa gerek, bunları
ayrı kategoriler olarak düşünmüştür. Platon’dan günümüze kadar epistemoloji tartışmalarının çoğunda
inanç ve bilginin birbirini dışlamadığı kabul edilir. Bu yaklaşım, Gettier’in eleştirisinde olduğu gibi
bazı itirazlarla karşılaşsa da en çok kabul gören epistemolojik yaklaşımdır.
66
W. V. Quine, J. S. Ullian, Bilgi Ağı, Kitâbiyât, çev.: A. Hadi Adanalı, Ankara 2001, s. 11.
67
Alfred J. Ayer, Dil Doğruluk Mantık, çev.: Vehbi Hacıkadiroğlu, Metis yay., stanbul, 1984, s. 98.
68
R. M. Hare, Sorting out Ethics, Clarendon Press, Oxford, 1997, s. 106. Oxford English Dictionary’de
de tasvip (approval), “bir eylemin iyi olduğunu beyan etme” şeklinde tanımlanmıştır. Tasvip etme,
tasvibe ve beğeniye uygun olarak davranışta bulunmaya ve aynı şekilde davranmaları için başkalarını
teşvik etmeye bir yatkınlıktır. Bkz. Hare, age., s. 107.
69
Örneğin, Gauthier, age., s. 21.
Dostları ilə paylaş: |