Anab L m dali



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/101
tarix06.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#26403
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   101

 
 
37 
bilinçsiz bir şekilde kazandığımız alışkanlık, karakter veya mizaçtır. Bu anlamda yatkınlık 
teorisi,  bir  değer  biçme  teorisi  olmaktan  ziyade  bir  değer  verme  teorisidir.  Çünkü 
yatkınlık  teorisinde  bireylerin  olaylara,  durumlara  veya  olgulara  bir  değer  yüklemesi  söz 
konusu  değildir.  Her  durum,  değerini  açıkça  içinde  taşır.  Bu  yüzden  şahıslar,  ahlâkî 
durumla  karşılaştıklarında  hazır  değer  yargısını  bulmaktan  başka  bir  şey  yapmazlar.  Bu 
anlamda yatkınlık ve eğilimle ilgili görüşler, iki ahlâk teorisinin iki ayrı niteliğidir. Eğilim, 
daha ziyade sonuççu bir terimken; yatkınlık, deontolojik bir terimdir.  
Gilbert Ryle (1900–1976), sigara içmenin alışkanlık haline gelmesini bir yatkınlık 
olarak görür. Ancak Ryle, eğilimle yatkınlık arasında bir farka dikkat çekmez ve eğilimle 
yatkınlığı  aynı  anlamda  kullanır.  Ryle’a  göre  alışkanlıktan  dolayı  sigara  içmek,  bir 
yatkınlık  ve  eğilimdir.
92
  Bir  şeye  değer  biçmenin  eylem  mi  yoksa  yatkınlık  mı  olduğu 
açısından bakıldığında eğilimle yatkınlık arasındaki fark ortaya çıkar. Ali ve Ahmet’in şu 
anda  sigara  içtiğini  düşünelim.  Ali,  sürekli  sigara  içen  birisidir.  Ahmet  ise  sigara  içicisi 
değildir.  Ahmet’in  içici  olmadığı  halde  şu  anda  sigara  içmesi,  ondaki  sigara  içme 
eğiliminden  kaynaklanır.  nsanların  duygusal  yoğunluk  yaşadığı  bir  anda  (örneğin 
sinirlendiğinde)  içici  olmamalarına  rağmen  sigara  içmeleri,  bir  eğilimi  ifade  eder.  Bu 
durumdaki bir kişi için sigara içmek bir alışkanlık/yatkınlık değildir, sadece bir eylemdir. 
Eğilimlerimizin aksini yapmamız kolaydır; ancak yatkınlıklarımızın tersini yapmak zordur.  
Eğilimle  yatkınlık  arasındaki  fark,  ahlâkî  bir  kararın  bizde  hazır  halde 
bulunmasıyla veya bulunmamasıyla ilgilidir. Örneğin, tüm insanların suç işlemeye eğilimli 
olduklarını  söyleyebiliriz.  Ancak  tüm  insanların  suç  işlemeye  yatkın  olduklarını 
söyleyemeyiz; yalnız sürekli hırsızlık yapan bir kimse için çalmanın bir yatkınlık olduğunu 
söyleyebiliriz.  Yatkınlıkta  insanlar  bir  şeyi  yapmaya  hazır  halde  bulunurlar;  uygun  bir 
ortam  belirdiğinde  bizdeki  yatkınlık  kendiliğinden  ortaya  çıkar.  Örneğin,  bir  uçurumun 
kenarında  dururken  aşağı  düştüğümüzde  zarar  göreceğimizi  bir  yatkınlık  olarak  biliriz. 
Veya  buzlukta  bulunan  donmuş  etin,  masanın  üzerine  çıkardığımızda  çözüleceğini  bir 
yatkınlık olarak biliriz. Bu bilgiler/inançlar bizde hazır halde bulunurlar ve uygun zaman 
geldiğinde düşünmeksizin
93
 bizi davranışa sevk ederler. Çünkü bu kararlar, artık bizim bir 
mizacımız  haline  gelmiştir.  Ancak  bu  farka  rağmen  eğilimlerimiz  bir  yatkınlık  haline 
gelebilir.  Örneğin  çalmama  eğilimimiz,  çalmamak  şeklinde  bir  yatkınlığa  dönüşebilir. 
Nitekim  Aristoteles  ve  slam  filozofları  ahlâkî  eylemi,  böyle  bir  yatkınlık,  alışkanlık 
durumundan ortaya çıkmış eylemler olarak görürler. Onlara göre bizden bir alışkanlık, bir 
                                                 
92
  
Gilbert Ryle, The Concept of Mind, Barnes & Noble, New York, 1969, s. 117. 
93
  
Bazı yazarlar, “zamanı geldiğinde” yerine “bir takım elverişli (appropriate) şartlar yerine geldiğinde” 
ifadesini  kullanır.  Teo  Grünberg,  “Temel  Önermeler”,  Felsefe  ve  Felsefî  Mantık  Yazıları,  YKY, 
stanbul, 2005, s. 29. Oysa  yatkınlık,  şartların elverişliliğini değerlendirmeyi dışlayan bir durumdur. 
O, zamanı geldiğinde kendiliğinden veya şünmeden ortaya çıkan bir şeyi ifade eder.  


 
 
38 
yatkınlık  olarak  çıkmayan  davranışlar,  iyi  neticeler  verse  de  ahlâkî  olarak  nitelenemez. 
Ahlâk,  herhangi  bir  akıl  yürütmeye  başvurmadan  insandan  kolaylıkla  fiillerin  çıktığı 
yerleşik
  bir  durumdur.
94
  Yine  Aristoteles’e  göre  ahlâkî  yargılar,  bireylerin  anlık  kararları 
değildir;  benimsenmiş,  özümsenmiş  ve  karakterimizin  bir  parçası  haline  gelmiş 
yargılardır.
95
 
Ahlâk felsefesinde eğilim  ve yatkınlıktan  farklı olarak  üçüncü  bir  kavrama  daha 
başvurulur:  seçim  veya  aynı  anlama  gelen  tercih.  Buna  göre  değer  biçme,  iradî  bir 
durumdur.  Tercih  (volition/will),  ne  bir  eğilim/eylem  ne  de  bir  yatkınlık  durumudur. 
Yatkınlık,  davranışlar  konusunda  bir  hazır  bulunmayı  ifade  ederken  eğilim,  basit  bir 
refleks veya eylemi ifade eder. Tercih ise bir bilinç/şuur durumu olarak kabul edilir. O, bir 
durum olması açısından yatkınlığa, karar verme anlamında da eğilime benzer. Ancak onda 
yatkınlıktan farklı olarak karar eylemi, eğilimden farklı olarak da yüksek bir bilinç durumu 
vardır.
96
 Seçim, bir eylemi ifade eder; ancak değer biçmenin bir seçim olup olamayacağı 
üzerinde düşünmek gerekir. Seçimle ilgili iki sorun ortaya koyabiliriz: 1. Seçim yapmak ne 
demektir? 2.  nsanlar seçim yaparak karar verirler mi? 
Bilişsel  anlamda  seçim,  iki  veya  daha  fazla  alternatif  arasından  bizim  için 
hangisinin  uygun  olduğuna  karar  vermektir.  Burada  daha  önceki  bilgilerimiz,  seçme 
nedenlerimiz  olur  ve  bu  yüzden  bilişsel  anlamda  seçme,  rasyonel  bir  eylemdir.  Birçok 
imkân  karşısında  kaldığımızda  nedene  dayalı  olarak  veya  akıl  yürütme  ile  yaptığımız 
seçim,  bir  bilinç  durumunu  ifade  eder.
97
  Diğer  taraftan  bizim  alternatifler  arasından 
yaptığımız her tercih, hiçbir nedene dayanmıyor veya akıl yürütmelerden kaynaklanmıyor 
olabilir.  Jean  Buridan  (1295–1358),  iradenin  bilişsel  bir  şey  olduğunu  ileri  sürenleri 
eleştirmek için bir eşek örneği vermişti. Bir eşeğe cinsi, miktarı, rengi, şekli aynı olan eşit 
mesafede  iki  ayrı  yem  kabı  koyuluyor.  Eşek,  bu  kaplardan  birini  tercih  etmek  için  daha 
fazla bir neden bulamadığı için bir seçim yapamıyor ve acından ölüyor.
98
 Buridan’a göre 
seçme, bilişsel bir şey değildi.  
Aristoteles, iki tür seçimin olduğundan bahseder. Birincisi bilişsel veya düşünülüp 
taşınılan  seçimler,  ikincisi  ise  hazzın  yönlendirdiği  seçimlerdir.
99
  Dolayısıyla,  bilişsel 
nedenlerin  bizi  yönlendirdiği  şeyi  tercih  edebileceğimiz  gibi  o  şeyin  aksini  de  tercih 
edebiliriz; aynı şekilde hazzın bizi yönlendirdiği şeyleri tercih edebileceğimiz gibi o şeyin 
                                                 
94
  
Muhammed b. Ali Cürcânî, et-Ta’rifât, “hulk” maddesi, Darü'l-Kütübi'l- lmiyye, Beyrut, 1983, s. 101. 
95
  
Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 1106a/10. 
96
  
Ali Osman Gündoğdu, “Aksiyon Felsefesi”, Felsefe Dünyası, sayı 11, 1994, Ankara, s. 37. 
97
  
Necati Öner,  nsan Hürriyeti, Vadi yay., Ankara, 1995, s. 15. 
98
  
Age.
, s. 20. 
99
  
Aristoteles,  age.,  1113a/30.  Aristoteles,  ikincisinin  ahlâkî  olmadığını  savunur.  Tüm  seçimler  iyiyi 
belirlemez. Ona  göre seçimin  kendisi ahlâkî  değildir. Onlar, bizde  yatkınlık  olarak  bulunduklarında 
ahlâk
î olurlar (bkz. ss. 30-50 arası). 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   101




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə