Anab L m dali



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə28/101
tarix06.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#26403
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   101

 
 
53 
ş
ekilde betimlemek mümkündür. Önermesel inancı göz önüne aldığımızda değer, inançtan 
fazla  bir  şeydir;  önermesel  olmayan  inancı  göz  önüne  aldığımızda  inanç  değeri  içinde 
barındırır. Ancak inancın değeri içermesi, deontolojilerin bu ikisini özdeşleştirmelerinden 
farklı bir şeydir. Deontolojiler, değere önermesel anlam yüklerler ve değerin olguların bir 
özelliği  olduğunu  veya  bir  şahıstan  bağımsız  kendi  başına  var  olduklarını  düşünürler. 
Değer, duygusal bir tavrın ürünü değildir.  
Margaret Moore gibi bazı deontologlara göre değer, inançlardan farklı bir şeydir; 
ancak değerler, temel inançlara dayanır.  nsanlar, arzu ve isteklerini eyleme dönüştürmek 
istediklerinde  temel  inançlarla  harekete  geçerler.  Ahlâkî  değerler,  arzularımızdan 
çıkarılmış  “doğru  değerler”dir.
140
  Ona  göre  bir  şeye  değer  demek  için  onun  temel 
inançlarımızla uyuşması gerekir. Moore, “Birey ve toplum için iyi olduğunu ve her ikisine 
de  mutluluk  vereceğini  düşündüğümüz  şeylerle  ilgili  inançlarımıza  uygun  olarak 
davranmalıyız.”
141
  diyerek,  ahlâkın  konusunu  diğer  deontolojiler  gibi  inançlara  indirger. 
Farklı  söylemlere  rağmen  değer-inanç  ilişkisinde  deontolojilerde  ortak  bir  yaklaşım  göze 
çarpar. Bu anlamda deontoloji bir değer teorisi değildir.  
nanç  ve  değeri  özdeşleştiren  anlayış  doğru  olmadığı  gibi  (önermesel  olmayan 
anlamda)  inancın  değeri  kapsadığını  ileri  süren  görüş  de  doğru  değildir.  Bir  kimse, 
Türkiye- ngiltere maçını  ngiltere’nin kazanacağına inanabilir; aynı zamanda Türkiye’nin 
kazanmasını  da  isteyebilir.  Bu  kişi,  maçı  neden  ngiltere’nin  kazanacağı  ile  ilgili  birçok 
gerekçe ileri sürebilir.  ngilizlerin çok koordine bir takıma sahip olduğu, yağmur yağacak 
olmasının  ngilizlerin  lehine  olduğu,  Türk  takımındaki  bazı  önemli  futbolcuların  sakat 
olduğu  vs.  birçok  gerekçe,  bu  kişinin  ngilizlerin  yeneceği  konusunda  bir  inanca  sahip 
olmasını  sağlayabilir.  Oysa  aynı  kişi,  bu  inancına  rağmen  Türk  takımının  maçı 
kazanmasını isteyebilir.  stemek, bir eğilimi ifade eder. Onun, şimdi olanla veya gelecekte 
olacak  olanla  ilgisi  yoktur.  stemek,  psikolojik/duygusal  bir  yönelimdir;  bireysel  bir 
beklentidir. Değer bu beklentilerle ilgilidir.  nanca ilave olarak bir kişi bu inancına değer 
biçebilir. Ancak hâlâ inanç ve değer birbirinden farklı şeylerdir. 
nanç,  olgularla  ilgili  iken  değer,  olması  gerekenle;  daha  yerinde  bir  ifade  ile 
olması  istenilenle  ilgilidir.  Bu  anlamda  ontolojik  statüleri  açısından  bunlar  birbirinden 
farklıdır.  nancın  konusu  olan  şeyler,  benim  iç  dünyandan  bağımsız(olabilir)dır.  Duvarın 
arkasında saldırgan bir köpeğin olduğuna inanabilirim; ancak duvarın arkasında saldırgan 
bir köpeğin olduğuna değer veremem. Eğer duvarın arkasından köpek sesi geldiği için bu 
inanca  sahipsem,  inancımı  gerekçelendirmiş  (justified)  olurum.  Bizzat  duvarın  arkasına 
giderek  köpeği  görürsem  ve  köpek  bana  saldırırsa  inancım  doğru  olur.  Artık  benim  için 
                                                 
140
  
M. Moore, age., s. 150. 
141
  
Age.
, s. 150. 


 
 
54 
“Köpek duvarın arkasındadır.”, bir bilgidir ve bu bilgi, benim varlığımdan bağımsız olarak 
vardır.  Fakat  benim  duvarın  arkasındaki  köpekten  korkmam,  iç  dünyamla  ilgilidir  ve 
benim  varlığımdan  bağımsız  değildir.  “Saldırgan  köpek  duvarın  arkasındadır.”  bilgisi, 
duygusal  eğilimlerim  olmaksızın  beni  bir  eyleme,  köpekten  kaçmaya  sevk  edemez.  Bu 
bilgi benim bir tavır almamı sağlarsa; yani ben duvarın arkasındaki köpekten korkarsam, 
köpekten  kaçarım.  Nitekim  köpeğin  sahibi  veya  köpeklerden  korkmayan  insanlar, 
kaçmayacaktır; çünkü bu bilgi onlarda (başka tavırlar ortaya çıkarabilse de) böyle bir tavır 
ortaya çıkarmayacaktır. O halde değerle inancın ontolojik statüleri birbirinden farklıdır ve 
değer biçmek, inanmaktan daha fazla bir şeydir.  
nanç  ve  değer  konusundaki  farklı  yaklaşıma  rağmen  deontolojinin  ve 
sonuççuluğun  kullanmış  olduğu  ahlâkî  dil,  birbirinden  çok  farklı  değildir.  “Yalan 
söylememelisin.”  veya  aynı  anlama  gelen  “Yalan  söylemek  kötüdür.”  şeklindeki  ahlâkî 
yargılar, her iki teoride de kullanılmaktadır. Ancak bu, bir kipin şeklî ortak kullanımıdır ve 
aslında her ikisi arasında önemli bir fark vardır. Sonuççuluk, ahlâkî –malı’nın insanların iç 
dünyalarında  heyecan  veya  mutlulukla  hissettikleri,  bunu  başka  insanlara  da  kendileri 
kadar  lâyık  gördükleri  ve  başkalarının  da  bunu  kendileri  için  lâyık  gördüğü  bir  şeyi 
buyurduğunu  düşünürken  deontoloji,  ahlâkî  –malı’nın  şahıslardan  bağımsız  olarak  bazı 
özellikleri taşımayı ifade ettiğini ileri sürer. Deontolojik açıdan, ‘iyi bir araba’ ile ‘iyi bir 
insan’  arasında  fark  yoktur.  Aynı  şekilde  “ nsanlar  doğruyu  söylemelidir.”  ve  “Arabalar 
beş vitesli olmalıdır.” ifadeleri arasında da fark yoktur. Deontolojik anlamda bir şeyin iyi 
olması,  o  şeyin  kendilerini/onları  iyi  yapan  özellikleri  taşımasına  bağlıdır.  Örneğin  iyi 
insan,  bir  insanda  olması  gereken  özellikleri  taşıyan  kişidir.  Oysa  sonuççu  anlamda  bir 
ş
eyin iyi olması, taşıdığı özelliklerden ziyade bir şey için kullanıldıklarında amaca uygun 
düşmelerine ve başkalarının bundan memnun olmasına bağlıdır. Örneğin iyi insan, başka 
insanların  kendisinden memnun olduğu  kişidir. Bir  kimse; çalışkanlık,  dürüstlük,  disiplin 
gibi  birçok  özelliği  taşıyor  olmasına  rağmen  bu  özellikler,  başkalarında  bir  hayranlık  ve 
takdir hissi oluşturmuyorsa bu insana ahlâkî/sonuççu anlamda iyi diyemeyiz. Bu anlamda 
“Dürüst olmalısın.” demek, deontolojik anlamda dürüstlük senin daimî bir özelliğin olursa 
sen ahlâklı bir insan olursun demektir. Sonuççu açıdan ise dürüst olursan bir iyiliğin ortaya 
çıkmasına neden olursun demektir. 
Ahlâkî  –malı’nın  biçimsel  olarak  aynı  olmasına  rağmen  içerik  olarak  farklı 
kullanımları vardır. Bu, “iyi bir usta/usta iyi olmalıdır.” dediğimde olduğu gibi teknik bir 
anlamı,  “Çocuğuna  bakmalısın.”  dendiğinde  bir  sorumluluğu,  “Eve  erken  gelmelisin.” 
dendiğinde bir ihtiyacı, “Üç sayılık atış yapmalısın.” dendiğinde bilgiyle ilgili bir anlamı 
ifade  eder.  O  halde  bu  kullanımların  hangisinin  ahlâkî  olduğuna  dikkat  etmek  gerekir. 
Gilbert Harman (d. 1938), -malı’nın (ought) dört tür kullanımından bahseder. 
1.  Bilgiye  ait  (epistemik)  –malı:  Onlara  böyle  bir  şey  olacağını  kimse  bekleyemezdi. 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   101




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə