14 GÜRBÜZ ERGİNER
bir grup içinde yaşarken, genellikle t e k bir kişinin gücünü aşan görev
lerin, g r u b u n birlikte çalışmasıyla d a h a iyi başarılacağını keşfedecektir.
H e m k ü l t ü r ü n gelişmesi h e m de y a ş a m a alışkanlığı ve ortaklaşa
çalışma, belki de insanın elinde b u l u n d u r d u ğ u en değerli varlığı olan
güdümsel emeğine olanak sağlayan dil, yalnızca insanın diğer insanlarla
d o ğ r u d a n iletişimim olanaklı kılmayıp, aynı z a m a n d a o n u n deneyim
lerinin ve bilgilerinin saklanmasına, b u n l a r ı n gelecek kuşaklara ak
tarılmasına da olanak sağlamıştır. H a y v a n l a r a benzemeyen insanlar
diğer insanların d o ğ r u d a n deneyler ve gözlemler aracılığıyla bildiklerini
y e n i d e n öğrenmek ve onların hareketlerini t a k l i t e t m e k zorunda değil
lerdir. Onlar bilgilerinin çoğunu k o n u ş m a ya da yazılmış sözcükler ara
cılığıyla kazanırlar. Dil, insanlara sadece çağdaşlarının deneyimlerini
değil, aynı z a m a n d a kendilerinden önce yaşamış pek çok kuşağın de
neyimlerini p a y l a ş m a olanağını da sağlar. Yazıyı bilmeyen t o p l u m l a r d a
bile insanların u z a k geçmişteki kuşaklarının başardığı yararlı icat ve
keşiflerden, h a t t a b u n l a r d a h a da geliştirilerek, kolayca yararlanılmıştır.
İ n s a n ı n , y e r y ü z ü n ü n herhangi bir yerinde yaşayabilme özgür
lüğüne sahip olması o n u n fizik yapısını, davranışını ve k ü l t ü r ü n ü
köklü bir biçimde etkilemiştir. Böylece, t a m a m e n t e k bir t ü r e ait
olmasına karşın b u g ü n ü n insanları h a y v a n l a r ı n diğer pek çok t ü r ü n d e n
d a h a farklı bir fizik y a p ı y a sahiptirler. Aynı şekilde, insanın kültürleri
ve dilleri geniş bir çevrede ele alındığında her yerde benzer olup, doğa-
daki ve fizik çevredeki farklılıklar, diğer gruplarla t e m a s a geçme, her
bir i n s a n g r u b u n a özgü tarihsel olaylar, sürekli olarak şaşırtıcı kültürel
ve dilsel farklılıklara neden olurlar.
Çok b ü y ü k bir olasılıkla ilk insanlar bir milyon yıldan d a h a önceki
bir z a m a n d a o r t a y a çıkmışlardır. İnsanlığın k a y n a ğ ı belki de Afrika'nın
y ü k s e k t r o p i k a l akınlarıydı. İlk insanlar, önce basit bir dil ve k ü l t ü r
edindiler. Hızla eski d ü n y a n ı n h e r t a r a f ı n a yayıldılar. Kültürleri ara
cılığıyla çeşitli çevrelere yavaş yavaş u y u m sağladılar. Böylece, b u g ü n k ü
jeolojik çağın h e m e n başlangıcında, farklı fakat çok basit kültürle
ayırıcı niteliğini o r t a y a k o y m u ş ilkel insanlar k ü ç ü k gruplar halinde
sırasıyla İngiliz a d a l a r ı n d a n kuzey Çin'e ve J a w a adasına k a d a r çeşitli
bölgelerde yaşadılar. O z a m a n l a r ve d a h a sonra geçen binlerce yıl
içinde p e k çok insan t ü r ü yaşamıştır. Bu t ü r çeşitliliği yavaş yavaş
b u g ü n k ü jeolojik çağın ortalarına k a d a r ya da b u n d a n kısa bir süre
sonrasına k a d a r sayıca azalarak sadece bir t ü r e ( H o m o Saphiens)
inmiştir. G ü n ü m ü z d e k i insan ırkları b u t ü r e aittir. B u n u n l a beraber,
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 15
en eski insan türlerine ait bazı izlerin kalıtsal olarak çağımız insanına
geçtiğine ilişkin kimi kanıtlar da vardır.
Kültürel ve dilsel değişmelere ilişkin belgelerimiz henüz eksiktir.
Öyle görülüyor ki, insanın kültürel ve dilsel gelişmesinin çok geniş ve
genel dönemleri dışında ilk evrelerini yeniden kurmak olası değildir.
Yine de kültürel farklılıkların zamanın ilerleyen akışıyla birlikte tü
müyle arttığı görülebilir. Günümüz dillerinin ve kültürlerinin yoğun
bir biçimde karşılaştırılması, onlar arasındaki sayısız farklılıkları ve
uzak geçmişteki kökenlerini açığa çıkaracaktır. Bu kültürel ve dilsel
farklılıkların bazı psikolojik farklılıklar gibi kalıtım yoluyla geçmiş
olamayacağı belirtilmelidir. Bütün insan toplumları, davranışları
kültürel çevre tarafından etkilenmediği sürece eşit ölçüde değişebilir
görünürler. Binlerce yıllık temas ve değişik insan türleri arasındaki
karışım ve melezleşme sonucunda kültürel ya da öğrenilmiş davranışlar
hatta yemek yemek, uyumak, nefes almak gibi dürtüler ya da gerek
sinimler bile bütünüyle değişir. Eğer insanlar arasında kalıtsal yolla
kazanılmış ve fiziksel nitelikli olmayan özelliklere yani psikolojik ve
insanî değerlere dayalı herhangi bir anlamlı çeşitlilik oluşturulamı-
yorsa birarada yaşam zorlaşır.
Şimdi, bütün antropolojik araştırmalarda vurgulanan ana konuyu
daha iyi anlayabiliriz. İlk olarak bu konu insanın fiziksel ve kültürel
gelişmesini yöneten ilkeler dizisini araştırmaktır. Niçin insan fiziksel
olarak değişmiştir? İnsanlar ortak bir kökenden gelmelerine karşın
niçin pek çok ayırıcı özelliklere sahip insan toplulukları vardır? Eğer
insanın kültüründen ve dilinden kaynaklanan farklılıkları, davranı-
şındaki biyolojik kalıtsal farklılıklarının sonucu değilse, diller ve kül
türler arasında var olan çok büyük farklılıklar nasıl açıklanabilir?
Kültürün doğası nedir ve kültürler nasıl değişirler? İnsanın sosyal
ve kültürel davranışının çeşitli yönleri arasında hangi sistematik iliş
kiler vardır? Bireyler kendi kültürlerinin belirlediği amaçları ve ideal
leri nasıl gerçekleştirirler? Kültür ve kişilik arasında ne gibi bir ilişki
vardır? Bu sorunların çözümleri bütün insan türlerinin yoğun araştırıl
ması ve karşılaştırılmasını gerektirir. Pek çok insan kültürünün böy
lesine yoğun karşılaştırmalı incelemeleri yapılmıştır. İnsan ve onu
kültürlerine ilişkin konular ele alındığında deneysel yaklaşım yöntemi
olması değildir. Ancak antropolog, ister istemez karşılaştırma yön
temini yeğleyecektir. Geçmişin az rastlanır ve bölük pörçük kalıntı
ları ile birlikte günümüz dünyası, antropolojik araştırmalar için' tek
laboratuardır.