Bir çok bilim adamının 21



Yüklə 2,93 Mb.
səhifə15/26
tarix08.09.2018
ölçüsü2,93 Mb.
#67643
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26

ETİBANK EMET KOLEMANİT İŞLETMESİ VE İHRACATI

YILLAR

TÜVENAN KOLEMANİT ÜRETİMİ (Bin Ton)

KONSANTRE KOLEMANİT ÜRETİMİ (Bin Ton)

KONSANRE KOL. İHARACI(BinTon)

1978

477.3

270.1

238.4

1979

703.7

31.1

210.3

1980

690.6

328.6

379.3

1981

655.8

296.8

236.5

1982

548.6

247.7

137.2

1983

417.5

213.1

141.2

TOPLAM







1.343.4

ETİBANK EMET KOLEMANİT İŞLETMESİ VE İHRACATI

YILLAR

TÜVENAN KOLEMANİT ÜRETİMİ (Bin Ton)

KONSANTRE KOLEMANİT ÜRETİMİ (Bin Ton)

KONSANRE KOL. İHARACI(Bin Ton)

1978

477.3

270.1

238.4

1979

703.7

31.1

210.3

1980

690.6

328.6

379.3

1981

655.8

296.8

236.5

1982

548.6

247.7

137.2

1983

417.5

213.1

141.2

TOPLAM







1.343.4

1980'li yıllara geldiğimizde 1970'li yıllarda başlayan ve bir iç savaş boyutunda tırmanarak ve zirveye ulaşan kardeş kavgalarının ününe siyasiler geçememiş bilakis zaman, zaman öne geçen siyasal çıkar mülahazaları toplumdaki gerginliği dahada arttırmıştır. Artık Türkiye için bir askeri müdahale kaçınılmazdır. Ve 12 Eylül 1980 müdahalesi Türkiye'nin içinde bulunduğu kardeş kavgasına son noktayı koyar.

GLOBAL EKONOMİ RÜZGARLARI VE BOR

Devlet yönetiminin tekrar sivil otoriteye geçişi esnasında ülke gündemi de değişmiştir. Artık ülke gündemini, Demokratikleşme, Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni, Özelleşme (Özelleştirme) ve ayrılıkçı PKK hareketi işgal etmektedir.

Ellerinde sihirli bir değnek olduğu iddiasındakiler ,bu olgularda el atılıp gerekli düzen­lemeler yapıldığında Türkiye'nin kalkınacağını, enflasyon belasından kurtulacağını, ülkenin refah düzeyinin artacağını,...her şeyin güllük gülistanlık olacağını söylerler.

- 99 -

Oysa problem olarak ortaya konan, tartışılan olgular toplumun iç dinamiğinden mi kay­naklanıyor hiç sorulmaz ve sorgulanmaz. Aslında tartışılan olgular üzerinde yapılan düzen­lemeler birer dayatma görünümündedir.



Demokratikleşme hep öncelikli olmasına askeri rejim ürünü olduğu söylenen Anayasa dan hep şikayet edilmesine rağmen nedense yerine yeni bir anayasa yapılması mümkün ola­maz. Tam tersi, Anayasa, Yasa üstünlüğü gibi demokratik kavramlar " Anayasa bir defa delin­mekle bir şey olmaz", "benim memurum işini bilir", "verdiysem ben verdim" gibi yaklaşımlar­la zedelenir. Türkiye'nin önüne konulan ve esasen Kuvay-i Milliye ruhundan kaynaklanan Cumhuriyetle, taban tabana zıt olan Küreselleşme ve bu doğrultuda özelleştirme uygula­maları sırasında hukuk ve mahkeme kararları yaptırım gücünü yitirmeye başlamış özellikle İdare Hukuku alanında yer, yer keyfiyet hakim olmaya başlamıştır.

Küreselleşme ve Yeni dünya düzeni gibi kavramlar Sanayileşme sürecini tamamlamış güçlü ekonomilere sahip ülkelerin ulusallığına dokunmazken, bu kavramların karşısında dışa açılan Türkiye ekonomisi "Anadolu Aslanları" gibi ulusal ekonomi terimlerini daha en baştan Global safari müdavimlerine av yapmıştır. Bu açılım Türkiye'nin güçlü ekonomilerin bir pazarı olma niteliğini daha da arttırmaktadır. Aslında bu durum kapütilasyonlarla sarsılan 19. yüzyıl Osmanlı Ekonomik yapısına benzerlik arz etmesiyle de oldukça dikkat çekicidir.

Bir diğer dikkat çekici hususta; Dünya Bankası ve İMF'nin 1980 yılının başına kadar sadece KiT'lerin oluşturulması yada işletme sermayesi tesisine dönük borçlanma imkanı sağlarken, Dünya Ticaret Örgütü (VVTO) Marakeş toplantısında alınan kararlara uygun olarak, 1980 yılından sonra tam tersi bir politika değişikliğine giderek. KiT'leri satma ve tasfiye etme koşuluyla kredi vermeye başlamasıdır.

Her ne kadar .Küreselleşme, dünyanın küçülmesine bağlı olarak ulus ve sınır kavramlarının erimesidir şeklinde tanımlanmakla birlikte Küreselleşme ideolojilerinin merkezlerinde tam tersi faaliyetlerin organize edildiğine şahit oluyoruz, Örneğin PKK ayrılıkçı terör örgütünün bu merkezlerde korunması ve beslenmesi, federasyon gibi üniter devlet yapısını hedef alan tartışmaların bu merkezlerden empoze edilmesi, ayrıca Türkiye'de bir çok halkların yaşadığı ve halkların kendilerini ifade etmelerinin hem demokrasi yolunda atılacak önemli bir adım olduğu aynı zamanda bu durumun kültürel zenginliği arttıracağı dayatmalarının, emperyalizmin 21.yüzyılda Türkiye'de 19. yüzyılda, Osmanlıda oynadığı serbest ticaret anlaşmaları, tanzimat ve ıslahat fermanları ile somutlaşan aynı zamanda Osmanlı'nın çöküşüne neden olan oyunun yeni, ancak eskisinden pek de farklı olmayan bir versiyonu olduğunu görüyoruz.

Özelleşme, Özelleştirme gibi kavramlar artık ülke gündemine oturmuş Türkiye'nin içine düştüğü mali açmazların tek kurtarıcısı olarak sunulmaya başlanmıştır. Gelişmiş ülkelerde özel ekonominin büyümesiyle nispi olarak tasfiye edilen kamu işletmeciliği, Türkiye'de kamu işletmelerinin satılarak sürekli açık veren kamu bütçesine gelir kaynaklığı yapmasına dönüşmüş, ancak yapılan özelleştirmeler konuyla ilgili idarenin masraflarını karşılamadan öte bir noktaya da ulaşamamıştır.

- 100 -


Ekonomide devlet yerine özel girişimin egemen olması anlamına gelen özelleştirme, bir taraftan da daha fazla özgürlükmüş gibi tedavüle sürülüyordu. Bu anlamda yer yüzündeki son sosyalist devlet Türkiye cumhuriyetiydi. Böylesi yaklaşımlarda bulunanlar bugün için bile ileri kapitalist ülkelerde bulunan ve oldukça yaygın kamu işletmelerini her nedense görmezlikten geliyorlardı. Bu anlamda saf katışıksız liberal ekonomiye sahip bir tek ülkeden söz etme imkanı yoktu.

Oysa Cumhuriyetimizi kuran Atatürk ve onun arkadaşları Devletçilik gibi bir kavramı Sosyalizm teorisyenlerinin yazdıkları kitaplardan Türkçe'ye çevrilerek ülkemize adapte etme­mişlerdi. Türk Ekonomisindeki kamu işletmeciliği bilakis ülkemizdeki yabancı sermayenin Osmanlı devletine ve genç cumhuriyete karşı giriştiği ayak oyunlarının sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtu.

Ulusal ekonomide yabancı sermaye ağırlığının olumsuzluklarını bilen Mustafa Kemal Atatürk; madenlerimizi devletleştirmenin, bunları milletin emrine ve yararına vermenin tek kurtuluş olduğunu ve ekonomi politikamızın önemli amaçlarından birisi olması gerektiğini, daha 1922'de ilan ediyordu.

" Ekonomi politikamızın önemli amaçlarından biride ulusal çıkarlarımızı doğrudan doğru/a ilgilendiren iktisadi teşebbüs ve müesseseleri mali ve teknik gücümüz nispetinde devletleştirmedir. Esas olarak topraklarımızın altında kullanılmadan terk edilmiş olarak duran maden hazinelerini kısa zamanda işleterek, milletimizin menfaatine açık bulundurmakta ancak bu usul sayesinde mümkündür." (79)

Atatürk yabacı şirketlerin ve tüccarların ulusal servetin bir kısmını alıp götürmesinin ülkemizi fakirleştirdiğini şu cümlelere vurguluyordu.

"Eğer tüccarlar bizden olmazsa milli servetin önemli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi yine yabancılarda kalacaktır. Onun için milli ticaretimizi yük­seltmeğe mecbursunuz." (80)



1980'lere kadar Ülke yönetimine egemen olan bu anlayışla yapılan devletleştirmeler ve kurulan Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Türkiye ekonomisini hem mali hem de reel sektörde omuzlamıştı.

Ancak Dünya Ticaret Örgütü (VVTO) Marakeş toplantısında öngörülen sözde liberal genişlemeler ve global ekonomi, yeni dünya düzeni söylemleri bu kurumları çok farklı nok­talara taşıyacaktı.

İlk iş olarak bu kurumların tabi olduğu yasal mevzuat hedef alındı. Bu çerçevede Kamu İkti­sadi Teşebbüslerinin yeniden düzenlenmesi adı altında 17.6.1982 tarihli 2680 sayılı yasanın verdiği yetkiye dayalı olarak , Bakanlar Kurulunca 8.6.1984 tarihinde 233 sayılı Kanun

- 101 -


Hükmünde Kararname yayınlandı. Sözde bu Kanun Hükmündeki Kararnamenin amacı Kamu İktisadi Teşebbüslerini özerk bir tarza ekonominin kurallarına göre uygun olarak yönetmek­ti. Ancak ne hikmetse bu amacın tahakkuku bir türlü mümkün olamadı.

KİT personel rejimi ve yönetim ciddi anlamda zafiyete uğradı. Gerek mali ve gerekse de reel sektörde yer alan bazı Kamu iktisadi Teşebbüslerinin başına "prens" tabir edilen yöneti­ciler atandı. Yeni siyasal arpalıklar üretildi,... sonuçta karlı olan kamu kuruluşları hortumlanan, rant aktaran bir konuma büründüler. Buna bağlı olarak ta kar eden kurumlar hızla zarar eder hale geldiler.

İşte bu yıllarda Türk Ekonomisinin gözbebeği kurumlarda İngiliz Uzmanların cirit attığına tanık oluyoruz. Hükümet tarafından global ekonomiye, yeni dünya düzenine entegrasyonu sağlamak üzere Kamu Kuruluşlarının nasıl özelleştirilmesi gerektiği Morgan Bank'a ihale edil­miş, öz be öz Türk sermayeli Kurumların Londra'da kurulan bir büroda nasıl özelleştirileceğine dönük planlar, bu kurumlar üzerinde öteden beri planları olan tröstlerin drektifleri doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bu planlar yapılırken Atatürk'ün öderliğinde emperyalizme verilen savaş ve elde edilen galibiyetin, ve onun ortaya koyduğu ulusal ekonomi hedeflerinin inadına, Türk ekonomisinin yine Türkler tarafından korunması zorunlu olan yüksek menfaatleri, İngiliz sermayesinin ve İngiliz yatırımcıların ellerine teslim edilmiş. Ve onların hazırladığı "Özelleştirme Ana Planı" Globalleşme'nin ve yeni dünya düzeninin kutsal metinleri olarak harfiyen uygulanmaya başlanmıştır.

Şimdi Morgan Bank tarafından hazırlanan " Özelleştirme Ana Planına" Etibank ve onun özelleştirme süreci açısından bakalım.

MORGAN RAPORU VE SONRASI BOR MADENLERİ

"... Bakanlar kurulunun gündeminde bulunan Devletçe işletilecek Madenler Hakkındaki Yasa nedeniyle bir takım çevreler devlet eliyle işletilen boraks madenini ele geçirmek için çeşitli yollara başvuru­yorlar, bunların bir kısmını duyuyoruz, bir kısmını da basından izli­yoruz. Boraks madeninin devlet eliyle işletilmesinden sonra, yerlisi ve yabancısı/la şirketlerin dış piyasalardaki rekabet yarışına son verilmiş ve bu alanda devlet eliyle dışsatım olanakları genişletilmiştir.

Milliyetçilik bu topraklar üzerinde yaşayan insanlarla, bu toprakların altındaki doğal kaynaklara sahip çıkmak demektir. Boraks bu konunun duyarlı örneğidir. Kim milliyetçi kim değil, kim yurtsever kim işbirlikçi, yani komprador, bunları boraksın öyküsünden çıkar­mak kolaydır.

Petrolümüz yok çıkartamıyoruz; hiç olmazsa anamızın ak sütü gibi helal olan şu boraksa sahip olalım, hiç olmazsa buna!...

Milliyetçilik budur efendiler; budur!

Uğur Mumcu /.Kasım 1981 Cumhuriyet

- 102 -

Morgan Bank tarafından hazırlanan ve 1986 tarihini taşıyan "Özelleştirme Ana planı" adlı projenin "Yaklaşım ve Metodoloji" başlığı altında yer alan açıklamalar hayli ilginçtir.



Buna göre projede; "Türkiyede'ki özelleştirme programlarına ilişkin veriler, dünya çapındaki organizasyonlardan alınmış ve Türkiye şartları ışığında analiz edilerek, İngiltere, Malezya, Singapur ve İtalya'daki özelleştirme programlarıyla özellikle ilgilenilmiştir."

Asıl ilginçlik Morgan Bank'ın bilgi için başvurduğu kaynaklardır. Projenin 6. Sayfasında yer alan bu kaynaklar şöyle sıralanmaktadır.



  • Dünya Bankası/ IFC Yayınları ve uzmanları

  • Özelleştirme Raporları

  • Hükümet Dokümanları

  • Ülkeye özgü Özelleştirme çalışmaları

  • Dünya çapında dergiler/Gazeteler/Yayınlar

  • Akademik literatür.

  • Morgan Temel Veri ve Enformasyon Şebekesi

  • Telekomünikasyon Bürosu (İngiltere)

  • Lioyds Bank-Ekonomi Dairesi

  • National VVestminister Bank

  • Adam Smith Institute

  • Public Money

  • İngiltere Özelleştirme Konferans Dokümanları

  • Mali Çalışmalar Kurumu (İngiltere)

  • Politika Çalışmaları Merkezi (İngiltere)

  • Dünya çapında devlet memurları

  • İngiltere Özelleştirme Uzmanları

Yukarıda yer alan bilgi kaynaklan Etibank (Eti Holding) Özelleştirmesi dikkate alındığında insaf ölçüsünü kaçırmaktadır. Her şeyden Önce Özelleştirme Ana planının bir İngiliz Planı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Ancak, Etibank Özelleştirmesine dönük bilgilerin esas İngiliz kaynağının unutulduğu görülmektedir. Madencilik alanında Dünyanın en büyük tröstü Rio Tinto'nun öz vatanı İngiltere'de Morgan Bank'ın ondan bilgi almaksızın projeyi tamam­ladığını düşünmek biraz saflık olur. O nedenle bilgi kaynakları içine Rio Tinto'yu biz koyacağız. Nasıl Koymayalım ki, Türkiye'de Cumhuriyet Senatosu Bor Mineralleri Araştırma Komisyonuna müdahale etmeyi bilen ayrıca bor tekelinin kırılmasından dolayı devreye İngiliz Hükümetlerini, elçilerini sokan arzu ettiği başarıyı sağlayamayınca, Türk bor cevherleri ihracını COCOM kararları ile engelleyen İngiliz tröst, kendi ülkesinde kendi vatandaşlarının eline tevdi edilmiş özelleştirme Planı içinde Etibank'la borla ilgili projeye hiç kuşkusuz doğrudan kendi çıkarları doğrultusunda katılacak ve yönlendirecektir.

1986 yılında hazırlanan Özelleştirme Ana Planına göre;

- 103 -


  • Etibank bir holding şirket olacak şekilde reorganize edilecek,

  • Karlı müesseselerdeki (bor, krom) öz kaynaklar satılacak

  • Bakır İşletmelerinin uzun vadeli karlılığını tesbit amacıyla bir fizibilite çalışması yapılacak,

  • Alüminyum işletmeleri yabancı şirketlere kiralanacaktır.

Bu yıllarda Etibank'ın Kütahya 100. Yıl Gümüş Müessesesi yatırım halinde olduğu için Morgan raporunda yer almamıştır. Keza Morgan bank tarafından hazırlanan raporda Trona (tabii soda) madenlerinin de yer almayış nedeni henüz bu tarihte dünyanın en büyük ikinci yatağı olan Beypazarı trona yataklarının değerlendirilmesine dönük bir işletme faaliyetinin Etibank'ça ortaya konulmamasıdır.

Yine anılan rapora göre; Etibank özelleştirmesinde borlar Amiral gemi niteliğinde ve satış kabiliyeti oldukça yüksek bir tekeldir.

Türkiye'nin bor maden varlığını devlet tekeli altında liberalizmin beşiği İngiltere'nin vahşi Tröstü Rio Tinto'nun tekeli karşısında kırılmalı ve rekabetin getirdiği ucuzluk sayesinde Türk borları, İngiliz Tröstün fabrikalarına akmalıdır. Yada Tüm bor sahalarını üzerinde toplayan Etibank'ın, Özelleştirme Ana Planı çerçevesinde kuracağı bor şirketi vasıtasıyla, bor sahalarının işletme imtiyazlarının dahil olduğu öz kaynaklarıyla birlikte Rio Tinto'nun aktifine aktarılmalı, liberal dünyanın dokunulmaz tröstünün hakimiyeti, sömürüsü ve karları katmer-leşmelidir.

Özelleştirme Ana planı çerçevesinde Etibank'ında (Etiholding) dahil olduğu Özelleştirmeyle;



  • Pazar güçlerinin ekonomiyi canlandırması,

  • Üretkenlik ve verimliliğin arttırılması,

  • Mal ve hizmetlerin kalitesini,miktarını ve çeşidini arttırmak,

  • Hisse sahipliğini yaygınlaştırmak,

  • Hazine desteğini en aza indirmek,

  • KİT'ler tarafından uygulanan tekelci fiyatlandırmayı ve dolaylı vergileri azaltmak,

  • Modern teknoloji ve yönetim tekniklerini Türkiye'ye çekmek,

  • Endüstrideki kamu ve özel mülkiyet dengesini değiştirmek,

  • Yabancı yatırımlar sayesinde uluslararası ekonomik politik bağları güçlendirmek,

  • Mevcut sermaye yatırımlarının getirilerini arttırmak,

  • Devlete gelir sağlamak

gibi amaçlar hedeflenmiştir.

Yukarıda sayılan amaçların Türk bor madenleri ve esasen kamu elinde bulunan madenler ve bunlara dayalı endüstrilerin özelleştirilmemesi yönünde güçlü birer argüman olduğu, böyle­si amaçlar altında yapılacak maden özelleştirmelerinin Türkiye'yi Gelişmiş ülkelerin geniş bir sömürüsüne tabi kılacağı ilerde etraflıca anlatılacaktır.

- 104 -

Ancak 1986 yılı oldukça enteresan bir gelişmenin yaşandığı yıldır. Aynı zamanda bu yıl Türk borlarının ve ondan elde edilen rafine ürünlerin fiyatlarında da tarihsel açıdan bakıldığında bu yılın bir dönüm noktası olduğu ortaya çıkar.



Mümtaz Soysal bu yılla ilgili olarak 12 Ocak 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde kendisine ait köşede bakın neler anlatıyor!

10 Nisan 1986 tarihinde uzaya gönderilirken düşüp parçalanarak "Amerika'yı mateme boğan Challenger faciası ile Etibank Genel Müdürü Muammer Öcal'ın görevden alınması arasında" bir bağlantı vardır.

"Her tarafı paramparça olan uzay aracı Challenger'in parçalanmayan tek bölümü" kabini­dir kabin Türk boraksı kullanılarak yapılmıştır. Amerika'da yüksek üretim yapılan bor yatak­ları vardır ama bunların tenoru (bor oksit içeriği) Türk borları kadar zengin değildir. O neden­le "kritik alanlarda Türk boru kullanılır."

Muammer Öcal o yıllarda Türk borunu üreten Etibank'ın başındadır. Son aylarda Genel Müdürlük'te sarışın uzmanlar belirir. Bunlar KiT'lerin özelleştirilmesi ile ilgili raporları hazırlayan Morgan Guaranty'nin adamlarıdır. Özel ilginin baş nedeni ise, bor yatakları ve üre­timiyle ilgili sırlardır. Muammer Öcal kendilerine güçlük çıkarır ve sonuçta Muammer Öcal görevinden almmıştır.(81)

Morgan Bank uzmanlarınca yapılan çalışmalar esnasında Etibank ve Türk Borları hakkında bilinmedik sır kalmaz özellikle üretimle ilgili İhracat rakamları, maliyetler, dışsatım fiyatları, alıcı firmalar vb. stratejik şirket bilgilerinin tamamı artık Morgan Bank'm elinde ticari bir meta haline gelmiştir. Nitekim bu bilgilerin bir kısmı Morgan Bank tarafından hazırlanan "Özelleştirme Ana planı" 'nin "Financial Output" bölümünde detaylı olarak verilmiştir.

İlk anda dünya Bor piyasası, Endüstriyel hammaddeler piyasası hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanlar "Aman canım ne olacak bu bilgiler verildiyse", "günümüzde bu tür bilgiler artık sır olmaktan çıktı" gibi bir düşünce içinde olması mümkündür. Ancak kazın ayağı pek öyle değildir. Dünya Bor piyasasında ürün, ürün imalinde kullanılacak cevher ve bu cevherin tenoru, cevher içinde bulunan diğer kimyasallar, fiziksel özellikler, kullanım alanı, fiyat, fab­rikalar, üretim kapasiteleri, teknolojiler, alıcılar, satıcılar, aracılar,...vb bilgiler haddinden fazla gizliliğe sahiptir. Bu bilgilere sahiplik oranında pazara ve fiyata hakimiyet artar, gizli teknolo­jiler yaygınlaşır. Daha önceki anlatımlarımızdan Türkiye'nin bir rafineri tesisi kurmakta, ihra­catta karşı karşıya kaldığı zorluklar dikkate alındığında demek istediklerimiz daha net anlaşılır hale gelecektir. Bu piyasada bu bağlamda düzenli ve doğru bir bilgi akışı yoktur. Elden ele dolaşan bilgilerin hemen, hemen hepsi ingiltere ve Amerika orijinli belli spekülasyonlar yarat­mak üzere Rio Tinto tarafından üretilmiş ve yine onun misyonerleri tarafından yayılan bil­gilerdir.

Morgan Bank ve Türkiye'nin önüne konulan Özelleştirme hedefleri doğrultusunda

- 105 -


Etibank ve onun Dünya tröstü karşısındaki sürekli artan gücü artık açık bir hedef olmuş ve bu hedef hem Türkiye'nin özelleştirme, hemde İngiliz Tröstün tekelini güçlendirme amaçları doğrultusunda ciddi oranda tahrip edilmeye başlanmıştır.

Bu anlamda 1986 yılı Türk madenciliğinin "ana motoru" Etibank'ın yönetsel açıdan yavaş yavaş erimeye başlamasının da başlangıcı olur. Aynı zamanda 1986 yılı ingiliz Tröstün Türk borlarından kopartılmasının ardından hükümet davetleriyle tekrar ilişkilendirildiği yıldır. Artık Etibank'ta atılacak bir adım yukarıda anlatılmaya çalışılan sürecin ve bu sürecin taraflarının dayatmalarından öteye gitmeyecektir.

Artık kendisine açık oynama alanı bulan İngiliz Tröst kendine has kıvraklıklarda, Türk borları üzerinde oynamaya başlayacak, üstelik yanına ya bilinçli yada bilinçsiz olarak kendisine yardımcı yerli unsurlarda katacaktır.

1993 yılına gelindiğinde özelleştirilmek üzere Etibank bünyesinde bulunan bankacılık bölümü Etibank Bankacılık Anonim Ortaklığı adıyla bağımsız bir bölüm halinde Özelleştirme İdaresine devredilir. Bu suretle 1935 yılından beri yürütülen bankacılık alanından çekilir. Aynı yıl Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş. ve Çinkur A.Ş'de özelleştirilmek üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na devredilmiştir.

Etibank Bankacılık A.O'nın özelleştirme sürecinin 02.03.1998 tarihinde tamamlanmasıyla birlikte hazır tutulan Morgan Bank Raporu(projesi) artık uygulamaya hazır hale gelmiştir.

İlk iş olarak Morgan Bank tarafından hazırlanan Özelleştirme Ana Plam'nda öngörülen özelleştirme öncesi yapılanmaya start verilir. Yapılan çalışmalar Etibank Bankacılık A.O'nın Özelleştirilmesi nedeniyle isminin değiştirilmesinin yasal bir zorunluluk haline gelmesi ve günün ihtiyaçlarına uygun bir yapıya kavuşturulma gereği adı altında yapılmaktadır.


Yüklə 2,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə