GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
181
Künh-i Zât'ı kimse bilmez bu yola etme heves
Lâl olur dil bu arada bil ki katl olur nefes
Sen mukayyed Zât-ı Mutlak'tan sakın eyleme bahs
Fark'ı Cem'i anlamaktır bu muammâdan garaz
Ancak insanların ilmi idraki, Fark’la Cem’i ayırt eder.
Cem nedir?
İnsan Cem’i Fark’tan ayırt eder ama Cem’den bahsedemez. Ancak
Fark’tan bahseder.
Burada Cenabı Hakkın bütün halk ettikleri, Fark, bunlardır. Bunlar
hep birbirinden farklıdır. İnsanlar bunları idrak edebilirler. İlim
budur, Allah’ı da ilmel yakin bilir. Ama bir de ibadet ile aynel
yakin yaklaşır.
Fakat hakkel yakin bilmek için Peygamber Efendimizi de hakkel
yakin bilmek için, bir Evliyaullah’ı da hakkel yakin bilmek için;
muhakkak bir hakkel yakin bileni bulmak lazımdır.
Buna Cenabı Hak “ileyhil vesilete
13
” buyuruyor. Bu hususta çok
ayetler var. “Siz kendiniz Allah’a ulaşmak için vesile arayın”
buyuruyor. Cenabı Hak “Allah’ın ipine sarılın
14
” buyuruyor.
Cenabı Hak gökten ip mi sallıyor ki sarılalım. Bu ip, Allah ipine
sarılmak işte bu gönülden bir yere bağlanmaktır. Gönülden bir
gönül sahibini bulup bağlanmaktır.
Zaten Cenabı Hak “Vekûnû meassadıkîyn
15
” emrinde “Sadıklarla
olun” buyuruyor. Fakat bundan musannıfın iki mana çıkartıyorlar.
Birisi diyorlar ki;
—Sadıklar kimlerdir?
13 Maide 5:35
14 Al-i İmran 3:103
15 Tevbe 9:119
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
182
İlmiyle amel eden alimlerdir. Onları bulun. Onlarla teşrik-i
mesainiz olsun ki siz cehalette kalmayasınız. Bildiklerinizi
onlardan öğrenesiniz. Ama bu zahir, şer’i, bu zahir manası, bu
şeriat manasıdır.
Fakat bu ayeti kerimenin tasavvufî, manevî, batın manası için
tasavvuf alimleri, yani meşayih buna şöyle mana veriyorlar.
Buyuruyorlar ki, bu ayet-i kerimenin meali manası;
—Sadıklar, Allah’a ilmi ezelide vaadini, sözünü yerine getiren
kimselerdir.
Zaten böyle. Zahir manası da böyle batın manası da böyle. Fakat
zahir manasındaki alimlerle samimi olursanız, eğer dost olursanız
cehalette kalmazsınız, her bildiğini onlardan öğrenirsiniz.
Fakat tasavvuf alimleri diyor ki “Sadıklarla olun”; gönül sahibiyle
olun demektir. Bir gönül sahibini bulun, gönül sahibine gönülden
bağlanın. Gönül sahibine gönülden bağlanın ki onların müşerref
olmuş olduğu, onların nail olduğu şerefe, onların müşerref olduğu
nimete kabiliyetiniz miktarı siz de nail olasınız.
Onun için işte bir Evliyaullah burada muhakkak ki bir Müslümana
fırsattır.
Mürşitsiz insanda müşkül hallolmaz.
Mürşitsiz insan, Cenabı Hakkı hakkel yakin bilemez. Hakkel yakin
bilemezse bir kula yazık olur, onun nimeti eksik olur.
Bak Niyazi Mısrî ne buyuruyor.
Mürşid gerektir bildire, hakkı sana hakkel yakin
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş
Bir de Salih Baba buyuruyor ki
Varlık dağını delmeyen
Ağlar iken gülmeyen
Şeyhini Hak bilmeyen
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
183
Düşer hüsrâna sâki
Cenabı Hak “vel asrı inneel insane lefî hüsr
16
” buyuruyor, “insanlar
hüsrandadır, zarardadır”. Ama kimler?
Tabii bu zararın büyüğü var küçüğü var. Evet bir insan mesela
amentünün şartlarına inanır ve yaşarsa tabii zararda değildir.
Nakşibendi Efendimize sormuşlar ki;
—Bizim tarikatımızın bidayeti ne, nihayeti nedir?
Buyurmuş ki;
—Bizim tarikatımızın bidayeti de “amentü billah”, nihayeti de
“amentü billah”.
Bu “amentü billah”ın bidayetinde kalmamak nihayetine ulaşmak
lazımdır.
Bir de buyrulmuş ki;
—Sair tarikatların nihayet kârını biz bidayete getirdik yerleştirdik.
Bu İmam-ı Rabbani’nin Mektubatı’nda mevcuttur. İmam-ı Rabbani
mübarek bir beyanat vermiş, demiş ki,
—Hace Muhammed Bahaaddin böyle buyurmuş. “Biz sair
tarikatların nihayet kârını bidayete getirdik yerleştirdik”.
Acaba sair tarikatların nihayet kârını bidayete getirmişse, bunun
nihayet kârı nerdedir?
Orada bir ölçü yok. Oradan bir bahis yapamıyor. Yapmamış.
Nereye varır? Bu nedir?
Sair tarikatlarda şu var. Sair tarikatlar ancak nefis yolu ile terakki
ederler ki onlarda evvela muhalefetül hevâ var.
16 Asr 103:1-2
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
184
Nakşi tarikatında evvel muhabbetil Mevla var. İşte Nakşibendi
Efendimizin bu nihayet kârını biz bidayete getirdiğini biz şöyle
anlayacağız.
Sair tarikatlarda bütün nefsani arzularını terk etmedikten sonra aşkı
ilahiye duçar olamıyorlar. Yani onlar kalplerinde Allah aşkıyla
cezbeye kapılamıyorlar, daha doğrusu aşk onların kalbinde tecelli
etmiyor. Onlar bütün sofiyane ibadetle, terakkileri ibadetledir. Ve
bütün nefsani arzularını geçmekledir.
Ama ne oluyor? En son, bunlar bütün nefsani arzularından
geçtikten sonra tek bir arzuyla kalıyorlar. İşte o zaman onların
kalplerinde Cenabı Hakkın sevgisi tecelli ediyor.
Fakat Nakşi tarikatında öyle değil. Nakşi tarikatında hemen
tarikata girdiğinde insanın kalbine hemen Allah sevgisi, onun
kalbinde tulû ettirirler.
Şöyle buyruluyor;
Bir kimseye kim yâr ola tevfîk-i hidâyet
İrfân ile deryâ oluben kalbi coşar da
Gönlünde tulû' eyler anın aşk u muhabbet
Görün nice mahbûb-ı Hudâ var bu beşerde
Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde
Aşık olanın ciğeri yanar da pişer de.
Nakşi tarikatında bu var. Onun için buyruluyor;
Tarîkımız Tarîk-ı Nakşibendî
Kamu ehl-i tarîkin ser-bülendi
Kolumuz Hâlidî'dir dil-pesendi
Girenler hâb-ı gafletten uyandı
Zuhûrâtı pîrimden söylerem ben
Bu yolda cânı kurbân eylerem ben
Dostları ilə paylaş: |