GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
200
Hatta nitekim de oluyor mesela bazen o aşkı zamanında insan
daima söyler, ağlar. Bir de bakarsın ki artık sükûta varmış. Daha ne
ağlaması var, ne söylemesi var.
Gülün görmüş lâl eylemiş
Şîrîn dilini dilini
İnsana demek ki bu yolda aşktan kıymetli bir sermaye yoktur, bir
nimet yoktur, ondan da geçilecekmiş. Yani aşk da insanı neticede
yakıp bitiriyor, her şeyini mahviyete düşürüyor. Aşkın nihayeti
mahviyet, bu yolun sonu mahviyet.
Bunun için işte nasıl ki Nakşibendî Efendimiz;
—Evveli amentübillah, sonu-nihayeti de amentübillah.
Yani nihayetinde amentünün şartlarını, imanı tasdik etmektir. Ama
ne var?
Evvelinde irade sahibi insanlar için bu mecazdır. İrade ile yapılan
her şey mecaz. İradesinden kurtulduktan sonra her şey hakikat
oluyor.
Bu aşkın da bidayeti mecaz, nihayeti hakikattir.
Her şey ona göre rabıta da böyledir. Rabıta da bir müridin müptedi
zamanında mecazdır.
Ama fenafişşeyh olduktan sonra, müntehi âlemine geçtikten sonra
fenafirresul olduktan sonra ne oluyor?
Bir hakikat oluyor.
Yani bu nedir? Bir insan daima destur demekle mütemadiyen
rabıtasıyla beraberdir. Bir de oluyor ki rabıtası kendisi oluyor,
kendisi rabıtası oluyor; Fenafişşeyh.
Tabii oradan da, ondan da geçiliyor. O tarikatın daha birinci
basamağıdır.
Ama oradan geçmekle rabıtasını bırakmış mı oluyor?
Yok, rabıtasını bırakmıyor.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
201
Yine rabıtası onun vasıtasıdır.
Nimetinin sonuna kadar gitse yine rabıtasıyla beraber, onu
bırakamaz.
(Soru: Şimdi fenafillâh olunca Allah başka bir şeyden görünecek
değil. Her şey o tecelliden, o yüzden mi görünüyor?)
Tabii, tabii.
Şimdi bir mürit Evliyaullah'ın maneviyatını, kemal sıfatlarını
göremese de mesul değil. Onu görmeden Evliyaullah'a secde etmek
küfürdür. Anlaşıldı mı efendim?
Ama bu böyle olduğu halde yine de onu zahirde görse de ona secde
etse, tapsa, zahire küfürdür. Zahire küfür, anlayışa ters düşer. Salih
baba ne buyuruyor?
Cemâlin kıblegâhımdır nazargâh-ı ilâhımdır
Bu bizim başımızdan geçti. Böyle rüya da değil yani uyur
uyanıklık arasında namaz kıldığım zaman Bayburt'a doğru
kılıyordum. Bundan da çok müteessir oluyorum. Niye acaba böyle
kıbleye ters taraf oluyor. Kıble bu tarafta, Bayburt bu tarafta.
Sonradan sohbetten anladık ki demek ki bu ruh âlemi için öyle.
Muhakkak bir müridin iki kıblesi vardır. Müridin ama, şimdi zahire
söylesen olmaz.
Bir müridin iki kıblesi olur mu?
Cesedinin kıblesi Kâbe'dir, ruhunun kıblesi mürşididir.
Ne bileyim anlaması da güç, anlatması da güç. Yalnız şimdi
zamanımıza göre mübarek Salih Baba buyurmuş.
Ehl-i aşkın sözlerin alıp satan âşık mıdır
İçini görmez sarâyın vasf eder dîvârını
Sözünü söyler özünden haberi yok, özlerinden haberi yok. Fakat
hâlbuki sözünü de söyleyen özünden haberi olarak söylerse onun
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
202
sözü zülfüyâra dokunmaz. İnsanı, müridi ihtilafa kaptırmaz, zihnini
büyütmez veyahut da sağa sola kaydırmaz, saptırmaz.
Sonra şöyle bir misal var affedersiniz kaba misal: Çöplük başında
yatar, padişahı rüyasında görür.
Acziyetimizi bilirsek bize yeter.
Hizmetimizi görürsek bize yeter.
Falan şöyle yapmış, falan böyle gitmiş, böyle almış, böyle
satmışlar böyle vermişler, böyle kâr kazanç yapmış, onlar bize
gerekmez.
Sonra eğer bizim ruhumuz velayete alınmışsa boşuna kendimizi
oyalamayalım. Zaten bir tarafa da gidemeyiz, mümkün değil bir
tarafa da gidemeyiz.
Yani görsek ki mesela Hazreti İsa inmiş, böyle gün gibi her şeyi
aşikâr Mehdi gelmiş anlaşıldı mı, biz yine gidemeyiz. Bizi
vermezler.
Öyleyse nimetimizin kapısına sımsıkı sarılıp bekleyelim.
(Soru: Efendim müridi ah u enine düşürmek için illa bir terbiye ile
mi oluyor?)
Bu oluyor ama herkes için değil. Pek az, nadir olur. Bazen melâmet
sahrasına atarlar. Fakat yine onun da zahiri şimdi yoktur. Onu da
yine gönül, ruhu maneviyatındadır. Kendisinde olan bir
huzursuzluk. Şöyle buyuruyor ki kelamı kibarda;
Ne bir zevk ü halâvet var ne bir zikr ü ibâdet var
Ne bir an istirâhat var bu esrârı nemî-dânem
Yani o melâmet sahrasına atılırsa, zahirde onun herhangi bir işareti
görünmez, olmaz.
Ama evvelden nasılmış?
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
203
O atıldığında iyice insanların gözünden düşürmek için, affedersiniz
pejmürde, kirli, bitli olurmuş efendim; sözüyle, elbisesiyle,
yaşantısıyla böyle kendisini salmış, koymuş olurmuş.
Ona da şimdi rıza göstermiyorlar. O da yok şimdi.
Ama icap eder ki mesela yediğinden tat almaz, içtiğinden tat
almaz, gezdiğinden, işinden, konuştuğundan tat almaz. İbadetinde
de çekmiş olduğu o dersinden de tat, lezzet almaz.
Ama emir diye onu yapacak. Aslında emirdir, emrin tutulması
lazım. Mesela bir insan her neyi arzusuyla yapsa kolay gelir ona
değil mi? Arzusuz neyi yapsa çetin gelir. Zaten o arzusuyla
yapılması kolay olduğu için; arzusuz yapılması da çetin olduğu için
bu (arzusuz yapılan) ondan da makbul olur.
Sahra-i melâmet budur. Sahra-i melâmette onu terakki ettiriyorlar,
yetiştiriyorlar. Yani namazında, tespihinde hiçbir şeyinde bir huzur
bulamıyor, yine bırakmıyor. O halinde onu terakki ettiriyorlar.
Hâlbuki zahirde namaz şugullu kılınmaz. Şugullu namazdan hiçbir
şey olmaz, derler. Hâlbuki şugulla kılınan namaz onu terakki
ettiriyor. Orada bir terakkisi var. Çünkü onun elinde değil ki.
İşte onun için buyrulmuş ki bizim tarikatımızda Şugulu Batın
vardır. Şugulu batınla da müridi yola götürürler.
İşte ona bir şugul (meşguliyet) verirler, o şuguldan mütevellit
bırakamaz, fakat ondan da bir tat alamaz. Yani her şeyinden bir
huzur bulamaz ama bulamadığı gibi tabii nefsi onun büyük bir
işkence içerisinde olur. Yine onu öylece terakki ettiriyorlar.
Ama burada demek ki ancak ve ancak biz kapımıza sımsıkı
sarılacağız. Zaten böyle;
Özün bir pîre teslim et mudâvim ol kapısında
Meşâyihden murâd şâhım mürebbî kâmil olmaktır
Elhamdülillah, hamdolsun nimetimiz büyük. Nimetimizin kapısını
bekleyelim, bırakmayalım. O kapı bir gün açılacak, o kapıdan o
Dostları ilə paylaş: |