GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
192
müritliğe uymayan bir şeydir, uyan bir şey değil, efdal bir şey
değildir.
Bu zamana göre onları ne yapmışlar?
Onların hepsini maneviyata, ruha bağlamışlar. Onun için tabii
zamana göre telkinat sohbet olmadığı gibi onu da yapamıyoruz, bir
araya gelemiyoruz, toplanamıyoruz, toplayamıyoruz, yapamıyoruz.
(Soru: Efendim, bu zaman da hele fitne, fesat zamanı olmakla
beraber bilmediğimiz ağır konuları konuşuyoruz, yaşanma da yok
ortada..)
Yanlış anlaşılmasın eğer şeriat tatbik edilseydi bu kelamların
hepsine bir baş giderdi. Kimden giderdi bu baş? Hepsinden giderdi.
Çünkü niye?
Buraya gelince şeriat, zahiren iman var. Şeriatta iman var.
İman ne?
İman amentünün şartlarıdır.
Hatta Muhyiddin Arabî Hazretleri ne buyurmuş?
Buyuruyor ki biz iman ile ayanı birleştirdik. Ama iman ile ayanı
birleştirmek değil ki müritlerin, her velinin de kârı değildir, diyor.
Burada sadece müritleri değil velileri de kastediyor. Biz iman ile
ayanı birleştirdik ama her velinin kârı değildir.
İman inanmak, yani ayan da; ayan (açık) olan şey. Fakat ne demek
istiyor? Mesela bak onun bir kelamı var neymiş?
—Taptığınız Tanrı ayağımın altındadır, demiş.
Şeriata göre onu mahkûm etmişler. Bu asılmasına sebep olmuş.
Ama o hakikatten bahsetmiş. Galat değil hakikati bahsetmiş,
anlayamamışlar, anlaşılmamış. Fakat o zamanın halkı zaten
maddiyatçı ve bu kelam onlara ağır gelmiş, onu asmışlar.
Yani insanların ayanı olsa bile imanı bırakıp da ayan ile muamele
olmaz. Yani bu kelamdan anlaşılır (Reşahat-Aşık Paşa).
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
193
Kendini kendi göre kendi bile
Bakısın eydemezem gelmez dile
Şimdi bu hususta bir şey vardır.
Hace-i Ahrar Hazretleri çok meşayihler gezmiş. O hangi meşayihin
sohbetinde bulunsa, sohbetleri çok derinden, fuyuzattan olurmuş. O
cemiyettekiler, şeyh efendiye derlermiş ki;
— Efendim siz bu sohbeti hiç yapmazdınız. Bu sohbet nereden
zuhur etti? Dermiş ki;
—Şu Türk genci çekiyor, gayr-i ihtiyari beni konuşturuyor,
buyururmuş.
Böyle olduğu halde mübarek bir gün Ömer Dağıstanî isminde
birisine çok gidermiş. O şehirden dışarıda, evinin haricinde bir
yerde, oraya gitmiş. Hace-i Ahrar'a.
—Şehirden mi geliyorsun? diye sormuş şeyh hazretleri.
—Evet efendim, demiş.
—Şehirde ne var? demiş.
—Efendim güzellik, demiş. Şeyh efendi de;
—Havafiler ile Tirmizileri nasıl biliyorsun, nasıl görüyorsun?
demiş.
Orada bir yerde Nurettini Havafi hazretleri varmış. Onun çok
kalabalık müritleri varmış. Bir de seyitlerden Seyit Kazım Tirmizi
hazretleri varmış. Fakat bir de buyuruyor ki;
—Ben çok meşayihlerin sohbetini dinledim, gezdim fakat Seyit
Kasım Tirmizi kadar marifetten söz söyleyeni göremedim.
İşte Havafiler ile Tirmizileri nasıl görüyorsun, sorusuna Hace-i
Ahrar Hazretleri demiş;
—Efendim Havafiler diyor ki; Hep Ondan.
Tirmiziler diyor ki; Hep O.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
194
Şeyh Hazretleri demiş ki;
—Havafilerin ki doğru, onların ki doğru.
Fakat sohbete başlayınca, bakıyor sohbet öbür tarafı destekliyor.
Zahirden diyor ki; “Havafilerinki doğru, onlarınki yanlış”. Fakat
sohbete başlayınca sohbette gayr-i ihtiyari zuhur ediyor bakıyor ki
Tirmizilerinkini destekliyor.
Yani mesela yaşayan insan zaten ifade edemiyor.
Yaşamayan da zaten onun sözünü söylediğinde iftira oluyor, galat
oluyor, yalan oluyor.
Mesela şimdi "La Mabude İllallah, La Maksude İllallah, La
Mevcude İllallah" sözleri bir talipte hâldir.
“La Mabude İllallah”; mabudum Allah.
Ama “La Maksude İllallah” makamında, o hâl onda tecelli
etmedikten sonra “maksudum Allah” demek, kazip (yalancı)
oluyor. Niçin?
Maksudum Allah diyen bir kimse tamamen kendini her şeyden
kurtaracak. Yani Safiye makamına ulaşacak. Tamamen her şeyi
kalbinden silecek, atacak. Sırf Allah ile olacak ki maksudum Allah
demesinde sadık olsun; kazip olmasın.
Bir de mesela “La Mevcude İllallah” var. Yani bir insan “La
Mevcude İllallah” makamına ulaşmadıktan sonra mevcudata Allah
dese küfürdür, diyemez. Ama o “La Mevcude İllallah” makamına
ulaşır, haktır. Amennâ ve saddaknâ insan bu makama ulaşıyor.
Fakat o ne oluyor?
Onun gözünde kendi, bütün varlıkları ve cisimleri yok oluyor,
kayboluyor. Bu sefer bütün cisimler Cenabı Hakk'ın varlığına bir
mirat-ayna oluyor. Böyle müşahede ediyor. Zaten kendisi olmadığı
halde kendisinden, kendi varlığını yitirdikten sonra bu böyle
oluyor.
Ondan sonra kendi varlığına geldikten sonra yine bütün cisimler de
meydana çıkıyor. O zaman bu cisim Allah diyemez, küfürdür.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
195
Çünkü Cenabı Hakk’a hâşâ mekân olmaz. İman ne? Cenabı Hak
noksan sıfatlardan beridir. Allah'a noksan sıfat isnat edilmez ama o
hâlde zaten noksan sıfat yok, kalmıyor ki. Ayıldıktan sonra yine
cisimler meydana sıfatta çıkıyor, onlara diyemez. İşte diyor ki;
Kendini kendi göre kendi bile
Bâkîsın eydemezem gelmez dile
Zamanında bunlar yaşanmıştır. Belki şimdi böyle yaşatmıyorlar da.
Yani yaşatmıyorlar ne demek? Bunu halka göstermiyorlar.
Olan var mıdır? Yaşayan vardır ama ancak bunu hıfzeden için.
Hani ne buyuruyor;
Gizli esrarını her yerde açma
Varsa gevherin meydana saçma
Her bir suyu ab-ı hayat sanıp da içme
Bunlar hatalıdır, yasaktır. Onun için şeriat var, tarikat var, hakikat
var, marifet var.
Bunlar hep birbiriyle irtibatlı ama birbirinden farklı.
Mesela tarikat nimetlerinin sahibi yani maneviyat sahibi olmayan,
tarikatı anlamayan, bilmeyen, yaşayamayan ancak şeriattan
bahseder, şeriatı bilir.
Ama tarikatı anladıktan sonra da yine onu açık açık konuşamaz.
Bunlar sohbetle olur, herkesin haline göre, herkesin kabiliyetine
göre. Sohbetler var ki ammeye sohbet olur, havasa sohbet olur.
Mesela şimdi bunlar olmuş, kitaplar yazmışlar.
Şimdi bu zamanımızda hâl kapanmış, müridi halinden haberdar
etmezler. Mesela Fenafişşeyh, Fenafirresul, Fenafillah âlemini,
ondan sonra Seyriillallah makamını geçirene kadar müridi haberdar
etmezler. Cesedinden haberdar etmezler.
Burada cesedinin haberdar olmamasının bir sırrı, esrarı vardır,
şudur ki;
Dostları ilə paylaş: |