Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
139
“Sınır”
“Ve”
“Ben”
İlişki farklılıktır
Çelişki
harekettir
F
arklı hatta birbirleri için bir
“başkası” olmuş belirlenimlerin
aralarındaki gerilimin taşıyıcısı
olduğu kadar, ortaklaştıkları nadir bir
özelliktir
.
Sınır tek bir yanın değil her iki yanın
da sınırıdır. Hem bitiş, hem de baş-
langıçtır. Hem şiddeti artabilen kar-
şıtlıktır, hem de yakınlığın umududur.
Her koşulda sınır bir bağdır. Farklılık
kadar ilişkiyi de gösterir. “Her ilişki
son çözümlemede ayırt edici bir özel-
liği ve de karşıtlığı söyler. Onun için
çelişki aslında bir ilişkidir.”
2
Sınır da
ilişkinin kanıtıdır.
Sınır biraradalıktır, diyalektik ilişkinin
sahasıdır. Sınırlar, çelişen ve çekişen
tarafların birbirlerine karşı zorunluk-
larını ve birlikte var kıldıkları bütün-
lüğü gösterirler. Yani sınır karşıtların
ayırıcısı olmakla birlikte bütünlüğün
de toplayıcısıdır.
Sınır kavramının dilde ve düşüncede
bir söylenişi de “ ” bağlacı olmalı-
dır. “
Ve” sayesinde iki farklı özelliği
birbiriyle bağlarız. “
Ve” sayesinde
hem ayırır hem de birleştiririz. “Ve”
sayesinde anlarız ki ilişki farklılıkta
olur. “
Ve” sözünü duyduğumuzda ilk
elde anlarız ki iki farklı belirlenim var,
1 Bu belirlemeler öylesineler ki sıralamayı ve
sözcüklerin yerlerini
değiştirseniz de anlam
bozulmuyor.
2 Metin Bobaroğlu,
Neyden
. “Çelişki İlişkidir”
bir de bunların ilişkileri. Düşünmeyi
ilerlettiğimizde akıl ederiz ki bu farklı
belirlenimlerin ortaklaştıkları bir dün-
ya var. Bu dünya, sınırın her iki yanını
da, sınırın kendisini de kapsayan bir
bütünlük aslında. Bu bütünlük, bünye-
sindeki farklılıkların birliği ile anlam
kazanıyor, öte yandan taşıdığı farklı-
lıklarla bilince de farkındalık sunuyor.
Bütünlükler bünyelerindeki zıtlıklarla,
onların sınırlarının istikrarsızlığıyla
hareketli ve bilinçleri dürtücüdürler.
Şayet sınır yoksa, şayet “ ” yok-
sa farklılıklar ve belirlenimler ayırt
edilemez, hareketsiz ve görünmez
olurlar: “Vahdet Deryası”. O bir sar-
hoşluk, kendinden geçiş, O bir coşkun
idrak ama yaşam değil.
O derya “Ben” kavramında yayılır.
“Ben”, burada artık ortaklaşan, evren-
sel ve sınırsız öznedir. Oysa farklı bir
bene koşullandık. O bireysel ve sınırlı.
O denli sınırlı ki, sınır kavramının ta-
şıyıcısı, yayıcısı. Kendimiz sayesinde-
dir ki, farklılıkları görüyoruz, sınırları
ve sınırlamayı öğreniyoruz. Ayırıyo-
ruz ve ayrıklaşıyoruz: Ben ve dışımız.
Kendiliğimiz olmazsa bizim için sı-
nırlar da olmazdı. Kendinden geçmek
bu yüzden Vahdet Deryasının eşiği ol-
malı. “
Ve” yoksa, sınır yoksa o zaman
ben de yokum. Şu halde “ ” bireydir.
Demek ki farklılıkları bulan, gösteren,
ayıran, bağlayan, ilişki kuran, hem
uzaklık ve gerilim, hem yakınlık ve
sevgi taşıyan sınır, bendir, insandır.
Aslında insan aciz ve sınırlı. Taşıdığı-
mız bu sınırlılık yüzünden sınır ötesi
ilişkilere gereksinim duyuyoruz. İyi
ki böyle, bu sayede başkalarıyla ilişki
ve dostluklar kuruyor, giderek sınır-
lılığımızı aşacak bir bütünlüğe doğru
yöneliyoruz.
Schwarz şöyle yazıyor: “
.”
3
Varlığın soluğu merkezden uca doğru
yaratıyor, biliş uçtan kaynağa doğru
derleyip topluyor. Varlığın hiçbir şeyi
dışarda bırakmaksızın kapsayıcılığı,
birlik içinde ayrımlaşarak saçılıp da-
ğılması, farklılık ve farkındalıkla olu-
şan bilgi sayesinde yeniden toplanma-
sı insanın tin dünyasında iki ana kanal
yaratıyor:
(varlık) ve
(bilgi). Varlığa her an tanıklık ediyor,
deneyimliyor ve bilgimizle tanımlıyo-
ruz. Tin dünyamızla, edindiğimiz bilgi
ölçeğinde varoluşu yeniden, üstelik
çoğaltarak yaratıyoruz: “İnsan her
şeyi ikileme kudretindedir”.
4
“Allah, Âdem’e bütün eşyanın isim-
lerini öğretti”.
5
Yani insan, eşyaları
soyutlayarak isimlendirmeye, varlığı
bilgi olarak yenilemeye (ikilemeye)
daha çocukluğunun ilk günlerinde
başlıyor. Bilgi ağacından yediği mey-
ve ile bilme boyutunda yaratıcı oluyor.
Cennetten kovulmayla, sorumluluk,
özgürlük ve bilinçlenme gereksinimi-
ni yükleniyor. Böylece insan
u
le çoğaltarak kucaklayan tek
canlı oluyor. Her iki yanı da bilincin-
de taşıyan ve o sayede ilişkilenmele-
rini sağlayan insan böylece onların
sınırında yer alıyor.
i,
u geliştiriyor, olgunlaştı-
rıyor, uygarlık ilerliyor. Varlıkla bilgi
arasındaki sınır aslında bilinçtir. Yani
insan bilinciyle sınır oluyor. Bu sınırın
ve çelişkinin ötesini, bunları kapsayan
bütünlüğü bilmeye, tanıklığa ve anla-
maya çekiliyoruz.
Hz. Muhammed’e soruyorlar: “
Çok az
” Güzeller Güzeli yanıtlıyor:
“İlminizi artırın”. İbadet edin tövbe
edin demek yerine öğüdü budur.
Kanımca insan, neyin, nelerin sınırı
olduğunu bulsa bilse de, sınırları bağ-
rında taşıyanı bulmakla, buluşmakla
yükümlü.
3 F. Schwarz,
.
4 Metin Bobaroğlu,
5 Kur’an-ı Kerîm,
Bakara
2/31