142
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
Sizin kesinlikle kuantum mekaniğini incelemeniz gerekir.
Bunu yapın. Yabancı bir dil öğrenmeniz gerekir. Müzik
aletleri çalmayı öğrenmeniz gerekir, çünkü bu beynin sağ
ve sol yarımküresini aynı anda geliştirmeye yardımcı olur.
Beyin, hücreler ve hormonlar hakkında öğrenebileceğiniz
kadar çok şey öğrenmelisiniz. Bilmediğiniz şeyi okuyup
öğrenin, notlar çıkarıp onları inceleyin, incelemelerinizin
sonunda ne öğrendiğinizi tarif eden bir karikatür çizin.
Eğer bunu yaparsanız beyniniz zenginleşir.
Daha fazla bildikçe, daha fazla cehaleti yok edersiniz ve
yaptığınız şeyle ilgili kabul ve inanç düzeyiniz yükselir.
Bu şu anlama gelir;
göre, sizin bir kaderi ka-
bullenebilmeniz sadece ona ne kadar inandığınıza bağlıdır
ve ona ne kadar çok inandığınız onun hakkında ne kadar
çok şey bildiğinize bağlıdır.
Çoğu insan dar bir kabul bandına sahip olduğunu kabul
etmekten hoşlanmaz, ama çoğu öyledir. Siz kabul ettiğiniz
âlemde, kabul ettiğiniz şeyi kolayca tezahür ettirebilirsi-
niz.
Bencilce olmayan iş sessizliğe götürür, çünkü o durum-
da yardım istemeye gereksinim duymazsınız. Sonuçlara
ilgisiz kalarak, en elverişsiz koşullarda çalışmaya istekli
olursunuz. Çok yetenekli ya da çok iyi teçhiz edilmiş ol-
maya aldırmazsınız. Ne takdir edilmek veya yardım almak
istersiniz. Sadece yapılması gerekeni yapar, başarı ve ba-
şarısızlığı bilinmeyene bırakırsınız. Çünkü her şeyin nede-
nini oluşturan sayısız faktör vardır, sizin kişisel çabalarınız
bunlardan sadece bir tanesidir. İnsanın aklı ve gönlünün
sihri öyledir ki, insan iradesi ve sevgisi birlikte çalıştığı
zaman en olmayacak şeyleri oldurur.
Ceza sadece yasallaştırılmış suçtur. Cezalandırmadan çok
önleyicilik üstüne kurulmuş bir toplumda pek az suç iş-
lenirdi. Az sayıdaki istisnalar da hasta bir zihin ve beden
olarak tıbbı yoldan tedavi edilirdi.
Biz suç için arzular yaratıyoruz ve sonra da arzuyu yaratan
kişi değil de suçu işleyen cezalandırılıyor. Sebepler diğer
semptomları yaratacaktır. Daha çok zenginlik yaratacağı-
na her ulus daha çok silah üretiyor.
Ağlama, öfke, stres, mutluluk. Hepimiz bu hisleri iyi bilir-
siniz. Bir kişi duygusal bir döngüye girdiğinde, onun çev-
resindeki bir şey bu düğmelerden birine basmıştır. Bu da
kişinin bedeninde fiziksel bir tepkinin meydana gelmesine
2 Sri Nisargadatta Maharaj’ın sohbetlerinden – 1993 Akaşa yayınları
3
-
Fireside Dizisi, Cilt 1 – 2014 Akaşa yayınları
neden olur. Bu fiziksel tepki ağlamak, depresyon, öfke, de-
ğişken veya tutarsız davranış olabilir. Bu arada beyindeki
kızılötesi hologramı geleceğe yansıtır. Bu duygu-
sal bir hal içindeyken, günler geçtiğinde siz şimdi iki gün
önce yarattığınız şeyi deneyimlemeye başlarsınız ve bu
sizin daha çok üzülmenize neden olur. Her şey bir anda
üzerinize çöker. Döngü budur.
Ego kendi sınırlarını tanımlamak için düşmanlara ihtiyaç
duyar ve hatta hava durumu bile bu işleve hizmet edebilir.
Alışkanlık haline gelmiş zihinsel yargı ve duygusal kasıl-
ma sonucunda, siz yaşamınızdaki insanlarla ve olaylarla
kişiselleşmiş, tepkisel bir ilişki içinde olursunuz. Bunların
hepsi kendi yarattığınız ıstırap biçimleridir, ama böyle gö-
rülmezler, çünkü ego için onlar doyum vericidir.
Bir şeyi kötü olarak isimlendirmek içinizde duygusal bir
karmaşaya neden olur. İsimlendirmeden, onun olmasına
izin verdiğinizde, o anda muazzam bir güç elde edebilir-
sizin. Duygusal kasılma sizi o güçten, yaşamın gücünden
koparır.
Siz engellenemeyecek bir bilince sahipsiniz. O kendinin
kurtuluşudur. O kendi kendinin sonsuzluğudur. O asla öl-
meyecektir, çünkü o artık dar-görüşlü, sıradan, vasat de-
ğildir.
Kurtuluş yeni bir doğuştur. Bilinçte, olağanüstü olana. O
dünü yakıp yok eden ateştir ve siz yeni bir varlık olarak
uyanırsınız.
Gerçek kurtuluş, Tanrı’nın içinizde ortaya çıkmasıdır ve
O’nun sınırları yoktur. İnsan uzayda yolculuk yapmaya,
on bin galaksiye yolculuk yapmaya layıktır. İnsan Tan-
rı’nın sınırsız âlemini keşfetmeye layıktır. Ama o nerede
başlar? O sizinle başlar, çünkü eğer siz bu konuda çaba
göstermezseniz, o zaman Tanrı olamaz ve sonuçta kendi
seçimiyle ölümsüzlüğü reddetmiş olan biri olursunuz.
Siz sadece gerçeği bildiğiniz için ağlarsınız ve gerçek vaf-
tiz suları olarak sel gibi akar.
Kehanetler ve dünya olayları dünün haberleridir. Onlar
planlandığı gibi gelişmektedir. Ama size verilen şey son-
suz bir yaşam fırsatıdır ve ona erişebilirsiniz. Siz onun zor
olmasını istemedikçe, o zor değildir; siz isterseniz o zor
olur.
4
- 2003 Akaşa yayınları.
5
-
Fireside Dizisi, Cilt 3 – 2015, Akaşa yayınları
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
143
K
itab-ı Mukaddes’in Tekvin 11:1
âyetinde
1
; Tanrı, tek millet, tek
dil olan halkın yeryüzüne yayıl-
ması için dillerini ayırır, bu kavmin Tan-
rılara, cennete yakın olmak için inşa et-
tikleri Babil kulesi ise tamamlanamaz.
2
Asur-Akad dilinde “Tanrı’nın
Kapısı” anlamını taşırken, İbranice
kelimesinin “karışıklık çıkartmak” an-
lamından dolayı âyette, Tanrı’nın halkın
dil birliğini bozduğu ve kente bu neden-
le Babil adının verildiği belirtilmiştir.
Öte yandan Sa’lebi, “
”
1
Tevrat,
11:1,4-9: “Ve bütün dünyanın
dili bir ve sözü birdi. Ve vaki oldu ki, şarkta göç-
tükleri zaman, Şinar diyarında bir ova buldular;
ve orada oturdular... ve dediler: Bütün yeryüzü
üzerine dağılmayalım diye, gelin, kendimize bir
şehir ve başı göklere erişecek bir kule bina ede-
lim, ve kendimize bir nam yapalım. Ve âdemo-
ğullarının yapmakta oldukları şehri ve kuleyi gör-
mek için Rab indi. Ve Rab dedi: İşte, bir kavmdır-
lar ve onların hepsinin bir dili var; ve yapmağa
başladıkları şey budur; ve şimdi yapmağa niyet
ettiklerinden hiç bir şey onlara men edilmeyecek-
tir. Gelin, inelim ve birbirinin dilini anlamasınlar
diye, onların dilini orada karıştıralım. Ve Rab on-
ları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı; ve şehri
bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına
Babil denildi; çünkü Rab bütün dünyanın dilini
orada karıştırdı; ve Rab onları bütün yeryüzü üze-
rine oradan dağıttı.”
2
Ebu CaferTaberî’nin “
” eserinde milletlerin 72 dile
ayrıldığı belirtilmektedir.
eserinde şöyle der: Arap diline göre Ba-
bil, bülbülden çıkmıştır ve bülbül “türlü
söyleyici” demektir.
J. Derrida dünya üzerinde çevirinin Ba-
bil ile başladığını öne sürer. İlginç bir
şekilde Babil kelimesinin çevirisindeki
farklı anlam katmanları, tam da diller
arası çevirideki zorluklara bir örnektir.
Babil kelimesinin dayandığı
ke-
limesiyle, Tanrı’nın insanları cezalan-
dırması, dillerini karıştırması ve birbir-
leriyle anlaşamadıkları için yeryüzüne
dağılmaları anlatılmaktadır. Öte yandan
Kuran’ın son derece şiirsel Hucûrat
Sûresi’nde
3
Tanrı’nın insanları millet-
ler ve kabilelere ayırmasının sebebi,
onların birbirlerinin farklılıklarıyla ta-
nışmaları talebidir. Kur’an’ın bu âyeti,
Babil kelimesinin Arapça çevirisindeki
“bülbül”ün anlamıyla örtüşmektedir;
bülbül tüm canlıların seslerini çıkarta-
bildiği için, farklılıkların renkliliğinden
3
Kur’an-ı Kerim,
13: “Yâ eyyu-
hen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ
ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne
ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun
habîr (habîrun)”
(Yaşar Nuri Öztürk): Ey insanlar! Biz sizi, bir er-
kekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp
kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık.
Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakı-
nılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır.
Allah
her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
Diller Arası Sınırları
Atlama Çabası:
Ela Gülboy
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni