Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
147
Özsel olarak içeriği ile belirlenen
sınır aynı zamanda tinsel ve doğal
yaşamın temel belirleyici unsurla-
rından bağıntıyı, eş deyişle İlişkiyi
getirir; sınır her iki yanı sınırlayarak
ilişkilendirir. İlişki, kendi kendisi ile
özdeşliği amaçsızlığından kurtararak
ona dirimlilik verir. Her ilişki ortadan
kaldırılmış Varlık olarak Öz’e iyedir
özde yalnızca bağıntı vardır, geçiş
yoktur. Kendisini açımlayan Kavram
yaşamın tüm alanlarında bu temel
belirlenimi esas alır. Böylece “öteki”
“ötekinin düşüncesi” “öteki aileler”
“öteki toplumlar” “öteki ülkeler”
“öteki uygarlıklar” “öteki ideoloji-
ler” temel belirleniminde Varlık olan
Öz’ün yansımalarıdır. Özelliklerin
karşıtlığı başkasının olumsuzlanması
değil ayırdedilmesidir; ilgisiz edilgin
evrenselin bir başkası aracılığı ile,
ırası sınırlanmak olan gerçek sonsuza
geçişidir. Benzerlik, özdeş olmayan-
ların özdeşliği, benzemezlik benze-
mez olanların bağıntısıdır. Diğer bir
deyişle ayrım bağıntılı olanların öz-
deşliği olarak benzerlik özdeşsizlik-
leri olarak benzemezliktir.
bu
temele oturduğu için her türlü ilişkide
asıl Varlığın, yok (ortadan kaldırılmış)
Varlık olduğunu anımsamak uyum,
unutmak (gerçekte anlamamış olmak)
uyumsuzluk/çatışkı getirecektir. Gi-
derek, bir sınır belirleyerek ilişkilen-
dirme doğa ve tin alanında eş deyişle
yaşamın tüm alanlarında geçerlidir;
tarih, politika, psikoloji, sanat, bilim,
felsefe, din vb. Bu yayılmanın nedeni
Kavramın, her bir kıpının onda bü-
tün olduğu bu tözsel gücün, edimsel
Özgürlüğünü istemesidir. Hegel’in
“saltık başkasının kalmaması” olarak
tanımladığı Özgürlük; sanatta
İdeası, felsefede Özgürlük İdeası,
dinde
sallığa yükselmiş
sel-
lik, psikolojide Özgün
,
düşünsel alanda
, Ussal son
erek
olarak da
tir.
Devletler tarihsel akış içinde rastlan-
tısal olarak ortaya çıkmazlar, aksine
tarihsel yaşamdaki değişimler, özne-
nin (insanlığın) gereksinimleri ola-
yınevi (A. Yardımlı Çev.)
rak ortaya konulur. Kendi başına bir
soyutlama olan
, olgusallığına
yurttaşları üzerinden varır. İnsanın
ussal bir varlık, özgür istence iye bir
varlık olduğunu duyumsayabilmesi
için Devlet zorunluktur. Devlet-yurt-
taş ilişkisi organiktir, bireyin evrense-
li bilip ona inandığı ve bunda istenç
olarak diretebildiği sağlamlık, bir
devlete somutluğunu kazandıran halk
tinidir. Devletin törelliği söz konusu
olduğunda herkesin kendi kanısı ken-
disinedir, Devlet yurttaşlarının evren-
sel ilkeye bir tutku derecesinde bağlı
olabildiği denli somuttur, tinseldir işte
aynı zamanda bireye özünü veren bu
kutsal bağ işlerinde kurumlarında ve
hatta savaşlarında bile bu tinsellikle
yönetilendir.
Sınırlanarak kuramsal açıdan belirli
bir varlık konumuna gelen devletin
kılgısal sürekliliğini belirleyen iki ana
unsur vardır: Devletin kendi halkı ile
ilişkisi ve diğer devletlerle ilişkisi. Bu
unsurlar açısından veya somut ger-
çekliği içinde ele alındığında dünya-
da henüz bir İdeal Devlet oluşumuna
rastlanmaz, ancak Batılı devletler bu
ideale en yakın uygulamaların göz-
lemlenebildiği devletlerdir. Diğer
devletlere oranla dolaysız ideanın
gerçekliğe dönüşebildiği, tikelin yurt-
taşlar aracılığı ile evrensele yüksele-
bildiği böylece varoluş kazanabildiği
kendi halkları ile barışık modern hu-
kuk devletinin, tözsel istencin edim-
selliği olarak dolaylı varoluşunu, öz-
bilinçli bireyin etkinliğinde bulduğu
realitesi Batılı Devletler tarafından
daha iyi anlaşılmıştır. Bu onların dev-
letleri daha anlayışlı olduğu için değil
yurttaş olarak bireylerin kültür, sanat,
felsefe, din, politika, sivil toplum
örgütlenmesi, mesleki örgütlenme,
sendikalaşma, insan hakları gibi alan-
larda kendilerini birer özbilinç varlığı
olarak etkinliğe sunmaları ve emek
harcamalarının bir sonucudur. Ereğin
özgürlük olduğu aydınlanma dönemi
hemen her konuda ileride olan bu top-
lumları lider bir medeniyet olma ça-
tısı altında toplamıştır. Ancak, kendi
içinde özgürlük bilinci ve istencinin
bir ifadesi olarak İdeal Devlet kendi
sınırının ötesine de aynı hak ve öz-
gürlüğün edimselleşmesini, Ussal Ev-
rensel İstenç olarak tanır. Ussal olanın
saltık son ereği, eş deyişle dünyanın
olgusallaşmış son ereği şu ya da bu
devletin özgürlüğü değil tüm dev-
letlerin özgürlüğüdür. İdeal Devlet
İyi, Tüzellik, Gönenç, Özgürlük vb.
evrenselleri diğer devletler için de is-
teyen devlettir. Rönesans ve Reformu
kucaklayan bu toplumlar lider Batı
uygarlığı olarak, kendilerine benze-
meyen toplumlarla olan ilişkilerinde
jeoekonomik, jeopolitik çıkarlarını
her şeyin üstünde gören yaklaşımları
nedeni ile, tinsel tözün istenci olan
evrensel gönenç ve özgürlük ilkesin-
den uzaklaşmıştırlar.
Batılı devletlerin sorun yaşadıkları bu
konuda yazılan kitaplardan birisi olan
Huntington’un “Uygarlıklar Savaşı”
soğuk savaş sonrası dönem için uzlaş-
ma ve çatışmaların belirleyici unsuru-
nun uygarlıklar olacağını savlamıştır.
Kitapta İslâm Uygarlığı sorun çıkaran
bir uygarlık olarak baş roldedir. Batı
evrenselciliği, çekirdek devletler ara-
sında büyük uluslararası savaşa neden
olabileceği için bunu Dünya açısından
tehlikeli bulan yazar çoğulcu, bireyci
özgür hukuk devleti ile özdeşleşen
Batı uygarlığının evrensel olduğu için
değil benzersiz olduğu için değerli ol-
duğunu savlar.
2
“Batı kendi evrense-
lini doğuya dayatmamalıdır” der. Ev-
rensel sözcük olarak kullanılmış olsa
da gerçek anlamında kullanılmamış-
tır, evrensel “kendi evrenseli” olarak
henüz İdealitesinde değildir; ancak,
’in, İdeal
olarak
Batılı toplumlarda henüz yetkinlikle
bulunmadığından söz edilebilir. Ta-
rih sahnesinde evrensel, toplumların
tininde örtük ya da açık olarak bulu-
nan tinsel töz olduğu için dışarıdan
verilemez, önerilemez, yok edilemez,
dayatılamaz. Örtülü olduğu durum-
larda tetiklenerek açığa çıkması, içsel
bağıntıyı önsel ve zorunlu kılar. Tüm
2 Huntington, S.P. (2002)
İstanbul: Okuyan Us (Turhan M.,
Soydemir C. Çev.) (s. 468)
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni