Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə102/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   ...   138

ANALİTİK PSİKOLOJİ  VE ŞİİR

309


zihnin  bu  iki  alanının  ikisi  de  kendisine  özgü  şeyler  gizler,  dolayısıyla, 

ancak kendilerine özgü  nesnelerle  açıklanabilirler.  Bu  durumda,  psikolo­

jinin  sanatla  ilişkisinden  söz  ettiğimizde,  sanatın,  özüne  zarar  getirmek­

sizin,  ancak  psikolojik  incelemeye  tâbi  kılınabilecek  yönünü  ele  ala­

bileceğimizi  ifade  ediyoruz.  Psikolog,  sanat  konusunda  ne  derse  desin, 

bütün söyleyecekleri,  sanat yaratma süreci ile sınırlı kalacak, en iç özü ile 

hiçbir  ilgisi  olmayacaktır  Tıpkı  aklın,  duygu  denilen  şeyin  özünü 

tanımlayamadığı,  hatta  anlayamadğı  gibi.  Doğrusu,  eğer  aralarındaki 

temel  ayrılık ta eskiden  beri kendini  akla zorla kabul  ettirmeseydi,  sanat 

ile  bilim  birbirinden  ayrı  şeyler  olarak  varolamazdı.  Sanat,  bilim  ve  din 

eğilimlerinin  minik  çocukta  uslu  uslu  uyur  durumda  bulunması,  ya  da 

ilkellerde  sanat,  bilim  ve dinin,  büyüsel zihnin  ayrışmamış karmaşasında 

tekvücut  halde  bulunması  veya  hayvanların  doğal  içgüdülerinde  “akıl” 

denen  şeyin  izine  rastlanmaması,  bunlardan  birinin  diğerine  indirgen­

mesini  haklı  çıkarabilecek  birleştirici  bir  ilkenin  varlığını  kanıtlamaktan 

uzak.  Çünkü,  türlü  etkinlik  alanları  arasındaki  farkların  bütün  bütün 

görünmeyecek kadar aklın eski tarihine gidilecek olursa, temelde bunların 

birliğini  gösterecek  bir  ilkeye  değil,  sadece  ayrı  ayrı  etkinliklerin  henüz 

varolmadığı  daha  eski  ve  ayrışmamış  duruma  varılmaktadır.  Ancak, 

başlangıç durumu, daha-sonraki ister istemez kendinden kaynaklansa bile, 

çok daha gelişmiş durumların özü konusunda bizi birtakım sonuçlar çıkar­

maya götürecek açıklayıcı  bir  ilke olmaktan  uzak.  Bilimsel  bir davranış, 

bu daha ayrışmış durumların özel niteliğini ihmal eder gibi, daha çok bun­

ların nedensel kaynaklanmalarına yönelecek ve bunları genel, ancak daha 

temel  bir ilkeye tâbi kılmaya çalışacaktır.

Bu kuramsal düşünceler daha bir güncel  görünüyor bugün, öyle ya, 

sanat yapıtlarını, özellikle de şiiri, böyle yorumlamaya kalkışıyorlar, yani 

onu  daha  basite  indirgeyerek.  İşlediği  malzemenin  cinsi  ve  bu  malze­

menin bireysel olarak ele alınması, bizi, şairin anababasıyla olan ilişkileri­

ne  kolayca götürebilirse  de,  bu  onun  şiirini  anlamamızı  olanaklı  kılmaz. 

Bu  tür  indirgemeler  bütün diğer  alanlarda,  özellikle  de  patolojik durum­

larda yapılabilir.  Nevrozlar  ile psikozlar  da  çocukların  anababalarla olan 

ilişkilerine götürülebilir,  tıpkı  insanın iyi  ve kötü  alışkanlıkları,  inançları, 

özellikleri,  tutkuları,  ilgi  alanları  gibi.  Bilimden  ayrı  bütün  bu  şeylerin




310

ANALİTİK PSİKOLOJt

aynı  şekilde açıklanabileceği düşünülemez elbette,  öyle olmasa, bunların 

aynı  şey  olduğu  sonucuna  varmamız  gerekir.  Sanat  yapıtı,  bir  nevroz 

vakası gibi açıklanacak olaydı, ya sanat yapıtı bir nevroz, ya da nevroz bir 

sanat  yapıtı  olur  çıkardı.  Bu  açıklama,  sözcükler  üzerinde  oynamadan 

öteye  gitmiyor  ya,  sağlam  sağduyu,  sanat  yapıtını  nevrozla  bir  tutmaya 

karşı  baş  kaldırıyor.  Psikanalist,  bir  nevroz  vakasını, mesleğinin merceği 

ile  bakarak  bir  sanat  yapıtı  gibi  görebilir,  ancak,  sanat  yapıtının  tıpkı 

nevroz gibi aynı psikolojik koşullar altında doğduğu tartışılmaz gerçeğine 

rağmen,  aklı  başı  yerinde,  meslekten  olmayan  biri,  patolojik  bir  olguyu 

sanat  yapıtıyla  karıştırmaz.  Doğal  bir  şey  bu,  çünkü  bu  koşulların  bazısı 

herkeste  var,  üstelik,  insan  çevresinin pek değişmediği  için  de,  ister nev- 

rozlu  bir aydın için olsun, ister şair için isterse normal bir insan için olsun, 

söz  konusu  koşullar,  hep  değişmeden  kalmakta.  Bütün  bu  insanların 

anababaları  vardır, hepsinde bir baba ya da ana kompleksi söz konusudur, 

hepsi  de  cinsellik  nedir  bilirler,  dolayısıyla  da  bunların  bazı  ortak  ve 

insana  özgü  güçlükleri  olacağı  doğaldır.  Şairin  biri,  babasıyla  olan 

ilişkisinden,  bir  başkası,  anasıyla  olan  ilişkisinden  etkilenmiş  olabilir, 

daha  bir  başkasının  şiirindeyse  cinsel  kompleksin  kesin  izlerine  rast­

lanabilir.  Ancak,  bütün  bunlar  her  normal  insanda  da  görülecek  şeyler 

okluğundan,  bir  sanat  yapıtının  yargılanmasında  belirli  bir  kazanç 

sayılmazlar.  Olsa  olsa,  yapıtın  psikolojik  geçmişi  konusundaki  bilgimiz 

biıaz daha genişlemiş  ve derinleşmiş olur,  o kadar.

Freud’un kurduğu tıp psikolojisi okulu, edebiyat tarihçisini, bir sanat 

yapıtındaki  bazı  özellikler  ile  şairin  mahrem,  özel  yaşamı  arasında 

ilişkiler kurmaya teşvik etmiştir.  Ne  var ki, bu  aslında yeni değil, eskiden 

beri  bilinen  bir şey,  sanatın  bilimsel  incelemesi,  sanatçının  ister bile  bile, 

ister  bilmeden,  yapıtına  katlığı  kişisel  özellikleri  açığa  çıkarır.  Freud’un 

yaklaşımı, sanatçının küçüklüğüne uzanan ve sanat yapıtının yaradılışında 

rol  oynayan  etkilerin  daha  geniş  çapta  açığa  çıkarılmasını  olanaklı 

kılabilir.  Buraya  kadar,  sanat  psikanalizi,  derinlemesine  edebiyat  anali­

zinin  ince psikolojik nüanslarından temelde pek faiklı değildir. Daha ince 

bir yaklaşımın, sırf incelik yüzünden de olsa, görmezden gelebileceği bazı 

gizli  atıflar,  bizi  zaman  zaman  şaşııtsa  da,  fark,  olsa  olsa  bir  derece 

farklıdır.  İncelikte  kusur  etme,  tıp  psikologunun  mesleği  gereği  olmalı,




ANALİTİK PSİKOLOJİ VE ŞİİR

311


bazı  sonuçlara  varma  hevesinin  de  göze  çarpan  suistimallere  yol  açtığı 

kesin.  Küçük bir skandal haber bir yaşam  öyküsünün  tuzu biberi  olabilir, 

ama  fazla  kaçtı  mı  terbiyesizce  bir  meraktan  öteye  gitmez  —   bilim 

kılığına  bürünmüş  bir ahlâksızlık olur.  İlgimiz,  haberimiz  olmadan  sanat 

yapıtından başka yere sapar, psişik nedenler dehlizi içinde kaybolur gider, 

şair  klinik  bir  vaka  durumuna  gelir,  dahası  Psychopathia  Sem alis'in 

porno  edebiyatına  geçer.  Böylece  sanatın  psikanalizi  esas  amacından 

sapmış  ve  sanatçıyla  hiç  ilgisi  olmayan,  sanatıyla  ise  uzaktan  yakından 

bağıntısı  bulunmayan,  insanlık kadar geniş  bir alana kaymış olur.

Bu  analiz  türü,  sanat yapıtını,  sanatın  yanında daha birçok  şeyin  de 

kaynağı  olan  genel  insan  psikolojisi  alanına götürür.  Sanatın  bu  tanımı, 

tıpkı  «her  sanatçı  narsisistdir»  sözü  gibi  basmakalıp  bir  ifadedir.  Ona 

bakacak  olursanız,  kendi  amacı  peşinde  koşan  her  insan  «narsisist»dir 

ancak, özellikle nevroz patolojisi için kullanılan bu deyime bu kadar geniş 

bir  anlam  vermek  ne  derece  doğru  olur,  bilmem.  Bu  söz  bir  şey  ifade 

etmiyor demek,  sadece bir espirinin uyandıracağı kadar bir hayret ifadesi 

uyandırır,  o  kadar.  Bu  tür  analiz,  sanat  yapıtının  kendisiyle  hiçbir  ilgisi 

olmadığı  için,  köstebek  gibi  bir  an  önce  kafasını  toprağa  daldırmaya 

çalıştığından,  ister  istemez  bütün  insanlığı  birleştiren  ortak  toprakta  son 

bulur.  Dolayısıyla,  yapılan  açıklamalar  tıpkı  muayenehanede  her  gün 

işitilen hikâyelerin sıkıcı tekdüzeliğine benzer.

Freud’un  indirgeme  yöntemi  tamamiyle  tıbbî  bir yöntemdir,  tedavi 

ise normal işlevin yerini almış patolojik veya uygunsuz bir oluşuma yöne­

liktir.  Bunun düzeltilmesi  ve yerini  sağlıklı  bir  uyuma bırakması gerekir. 

Böyle bir durumda, ortak insan  temeline  indirgenme, yerinde bir yöntem 

olur,  ama  sanat  yapıtı  sözkonusu  oldu  mu,  anlatmış  olduğum  gibi,  iş 

başka.  Sanat  yapıtını,  parıltılı  giysilerden  soymakta,  şairin  ve  sanatçının 

ait  olduğu  Homo  Sapiens'm  çıplaklığını  ve  tatsızlığını  açığa  çıkarmak­

tadır. Histerikin fantezilerini incelerken kullandığımız aynı aşındırıcı yön­

temi  uyguladığımızda,  esas  tartışma  konusu  olan  sanat  yaradılışının 

yaldızlı parlaklığı  sönüp gitmektedir.  Elde edilecek  sonuçların  pek  ilginç 

olacağı  kuşkusuz.  N ietzsche’nin  beynine  otopsi  yapılsaydı  görüp 

göreceğimiz  ne  olurdu,  muhtemelen  özel,  atipik  bir  paralizi  vakası. 

Burada da durum aynı, aynı bilimsel değer söz konusu. Ancak, Zerdüşt ile




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə