Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə101/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   138

306

ANALİTİK  PSİKOLOJİ

2000  yıl  içinde  gösteren  aynı  düşünceyle  hareket  etmiştir.  Böyle  bir 

süreklilik,  ancak  biyolojik  soyaçekim  ile  geçirilen  bir  bilinçdışı  durumu 

farzedersek,  olabilir.  Bu  varsayımımla  temsillerin  bir  mirasından  söz 

etmiyorum  tabii,  yoksa,  imkânsız  olmasa  bile  kanıtlaması  güç  olur. 

Soydan  alınan  nitelik  bana öyle geliyor ki, aynı  veya hiç olmazsa benzer 

fikirleri  yeniden  doğurabilme  imkânı  gibi  bir  şey.  Bu  imkâna  arketip 

dedim  ki  bu zihinsel bir önkoşul olup,  beynin görevinin  bir özelliğidir.

Bu  gibi  tarihsel  paralellerin  ışığı  altında,  mandalaya  o  ana  kadar 

bedende  gizli,  uyur durumda olan  artık dışarı  çıkarılmış  ve  yeniden  can­

lanmış  olan  tanrısal  varlığı  simgeliyor,  ya  da  insanın  tanrısal  bir  varlığa 

değişiminin  yer aldığı  tekneyi  veya odayı  temsil  ediyor.

Böyle ifade etmenin insanı  ister istemez aşırı metafizik spekülasyon­

lara  sürüklediğini  biliyorum.  Ne  yapalım  ki  öyle,  ama  insan  zihninin 

yarattığı, her zaman yaratmış olduğu bu. Bu gibi olguların bir yana bırakı­

lacağını  düşünen  psikoloji,  ister  istemez  onu  suni  olarak  dışta  bırakmış 

olacaktır.  Deneysel  açıdan kabul  edilemeyecek  felsefi  bir önyargıdır bu.

Bu gibi  ifade biçimleriyle metafizik bir gerçek kurmadığımızı belirt­

mem  iyi  olur  belki.  Bu,  zihnin  böyle  işlediğini  göstermek  için  sadece. 

Hastamın,  mandalayı  gördükten  sonra  kendini  çok daha  iyi  duyduğu  bir 

gerçek, onun  için hallolunan problemi anlarsınız. İmkânı olsaydı mandala 

kadar  anlaması  güç  ve  uzak  bir yaşantının  mümkün  sonuçları  üstündeki 

bütün spekülasyonları ortadan  kaldırmakta duraklamazdım. Ama yazık ki 

benim  için  bu  çeşit  yaşantı,  ne  uzak,  ne  de  anlaşılması  güç.  Tersine, 

mesleğimin  günlük  kaygısı  hemen  hemen.  Yaşamak  istiyorlarsa 

yaşantılarını  ciddiye  alması  gereken  bir  çok  insan  biliyorum.  Bunlar  ya 

şeytanı, ya da derin denizi seçmek zorunda.  Şeytan mandala veya ona eşit 

bir şey,  derin  deniz  ise  nevroz.  Şeytan  hiç  olmazsa  oldukça kahramansı, 

ama deniz ruhsal ölümdür. İyi niyetli akılcı, Şeytanı İblis ile kovduğum ve 

yerine  dinsel  inanç  hilesiyle  namuslu  bir  nevrozu  koyduğumu  söyleye­

cektir.  Birinci  şık  için  söyleyecek sözüm  yok  metafizikçi olmadığımdan, 

ama  inanç  değil  sorunum,  yaşantı.  Dinsel  yaşantı  salttır.  Tartışmaya 

gelmez.  Ancak  bir  yaşantı  duymadığınızı  söyleyebilirsiniz,  karşınızdaki 

da:  «Kusura  bakma  ben  duydum»  diyecektir.  Tartışmanız  da  orda  bite­

cektir.  Dünya  dinsel  yaşantı  üstünde  ne  düşünürse  düşünsün,  onu




BİLİNÇDIŞI  ZİHNİN  BAĞIMSIZLIĞI

307


yaşayan, ona bir hayat, anlam ve güzellik kaynağı sağlayan ve dünyaya ve 

insanlığa  yeni  bir  görkem  veren  büyük  bir  hâzineye  sahiptir,  Pistis’e 

sahiptir,  barış  içindedir.  Böyle  bir  hayat  olmaz,  bu  gibi  yaşantı  gerçek 

değildir,  bu  gibi  bir  pistis  bir  hayalden  ibarettir  diyebilmek  için  ölçü 

nerde? Nitekim yaşamanız için yardım eden nihai şeyler üstünde daha iyi 

bir  gerçek  var  mı? Bilinçdışı  zihin  tarafından  yaratılan  simgeleri  bunun 

için  dikkatle  ele  alıyorum.  Bunlar  modern  insanın  tenkitçi  zihnini  ikna 

edecek  biricik  şeylerdir.  Bunlar  eski  moda  sebepler  yüzünden  ikna  edi­

cidir.  İnsanı  kuşatıcıdır,  bir  nevrozu  iyi  eden,  nevroz  kadar  kandırıcı 

olmalıdır:  nevroz çok gerçek olduğundan yardımcı yaşantının da o derece 

gerçek olması  gerekir.  Kötümser olarak  söylerseniz pek gerçek bir hayal 

olması  gerekir.  Ama  gerçek  bir  hayal  ile  iyileştirici  dinsel  bir  prognozu 

olan,  tahmine  göre  ölünceye  kadar  çekilen  bir  hastalıktır  diyebilirsiniz; 

normallik olarak görülen bir bünye kusurudur;  insan beyni öldürücü dere­

cede  fazla  büyümüş  bir  hayvandır  diyebilirsiniz.  Bu  çeşit  düşünme 

sindirim  sistemleri  bozuk,  hallerinden  ikide  bir  şikâyet  edenlerin 

ayrıcalığıdır. Nihai  şeylerin ne olduğunu  kimse  bilmez,  bu  yüzden onları 

yaşadığımız  gibi  kabul  etmek  zorundayız.  Böyle  bir  yaşantı  hastamızı 

daha  sağlıklı,  daha  güzel,  daha  tam,  daha  memnun  yaparsa,  size  ve  sizi 

sevenlere güvenerek diyebilirsiniz ki  «bu,  tanrının  Iütfudur».




a n a l i t i k

 

p s i k o l o j i



 

v e


 

ş i i r


jk \N A L İT İK   psikolojinin  şiirle  olan  ilişkisini  incelemek  güç 

olmasına  güç  ya,  sık  sık  tartışılan  psikoloji  ile  sanat,  genel  anlamdaki 

sanat  arasındaki  ilişki  üzerindeki  görüşlerimi  açıklamak  bakımından 

benim  için  iyi  bir  fırsat.  Aslına  bakacak  olursanız,  bu  iki  şeyi  karşılaş­

tırmak doğru değil, ama ikisi arasında varolduğu kuşku götürmeyen yakın 

bağlantılar üzerinde durmakta yarar var.  Sanat uğraşı psikolojik bir etkin­

liktir, dolayısıyla da söz konusu bağlantılara psikolojik açıdan yaklaşmak 

doğal.  Bu  ışık altında,  insanoğlunun psişik  sâiklerden  doğan herhangi bir 

etkinliği  gibi,  sanat da psikolojinin  ele  alacağı  bir  konu.  Ancak,  uygula­

maya  kalktığımızda,  bu  söz,  psikolojik  görüş  açısının  alabildiğine kesin 

bir sınırlamasını da birlikte getiriyor.  Sanatın, ana niteliğini oluşturan şey 

değil,  sadece  yaratış  süreci  psikolojik  inceleme  konusu  olabilir.  Sanatın 

özde  ne  olduğu  sorunu,  psikologun  yanıtlayabileceği  birşey  değil, 

estetikçinin işidir.

Dinde  de  benzer  bir  ayrım  söz konusu.  Fenomenolojisini  oluşturan 

coşkular  ve  simgeler  bakımından,  din,  psikolojik  inceleme  konusu  ola­

bilir, ama esas niteliği psikoloji alanına girmez.  Özü açıklanabilseydi, din 

ile sanatın ikisi  de psikoloji biliminin konularından biri olur çıkardı. Hoş, 

bugüne dek, niteliklerine bu  gibi  saldırılarda bulunulmadı da değil ya!

Ne  var  ki,  bu  suçu  işleyenler,  böyle  bir  âkibetin  psikolojinin  de 

başına  gelebileceğini  unutuyorlar,  öyle  ya,  psikoloji  yalnızca  beynin  bir 

etkinliği  gibi  görülseydi  ve  içsalgı  bezlerinin  işlevleriyle birlikte fizyolo­

jinin  bir  konusu  durumuna  indirgenseydi,  yaradılıştan  varolan  değeri  ve 

kendine  özgü  niteliği  mahvolup  giderdi.  Bu  da  denenmedi  değil,  biliyo­

ruz.

Sanat, özü  gereği,  bilim değildir, bilim de özü gereği, sanat değildir,




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə